Amerika’nın yakın tarihine bakacak olursanız komünizmle mücadelenin önemli bir yeri olduğunu görürsünüz. ABD, soğuk savaş döneminde SSCB ve Çin önderliğinde gelişen komünizmin yayılmacı politikasını durdurabilmek için Kore’de, Küba’da, Vietnam’da, Afganistan’da ya doğrudan mücadele etmiş ya da buralarda mücadele edenlere destek olmuştur. Bu uğurda milyonlarca dolar harcayan ABD, gerektiğinde de Amerikan gençliğinin bu uğurda canlarını vermesini bile göze almıştır.
Bugün Ortadoğu’da yaşanan gelişmelere bakıldığında ABD’nin komünizm karşısındaki kararlı politikasını sürdürdüğünü söylemek bir hayli güç. Öyle ki bu değişim bölgedeki en önemli müttefiki Türkiye'yle olan ilişkilerini oldukça olumsuz etkiliyor.
Sorun, ABD’nin Suriye’de desteklemekte olduğu PYD ve onun silahlı kanadı YPG’den kaynaklanıyor. Tüm açık ve gizli istihbarat raporlarında yer aldığı üzere, YPG terör örgütü PKK’nın bir kolu ve iki örgüt arasında organik bağ olduğu açık. PYD, PKK’nın anayasası olarak bilinen ve komünist esaslara göre düzenlenmiş olan KCK Sözleşmesini kendine esas alıyor.
Amerikan yönetimi ise, Suriye’de mevcut çıkarlarına uygun bulduğu için, bu açık gerçekleri göz ardı ediyor ve YPG’nin IŞİD karşısında etkin bir güç olduğu varsayımıyla hareket ediyor.
Artık Amerikan medyasına bile yansıyan veriler Türkiye’nin hiç de haksız olmadığını ortaya koyuyor. Söz gelimi Wall Street Journal Gazetesi’nin internet sitesinde PKK’lı kadın terörist Zind Ruken’in söyledikleri PKK ve PYD arasındaki bağlantıyı şöyle açıklıyordu: “Kimi zaman bir PKK’lıyım, kimi zaman PJAK’lı, (PKK’nın İran’da aktif olan müttefik kolu) kimi zaman da YPG’liyim. Fark etmiyor. Hepsi PKK’nın bir kolu.”(1)
YPG’nin içindeki PKK bağlantısı bununla sınırlı değil. Bir diğer bağlantı, ABD Başkanı Barack Obama’nın özel temsilcisi Brett McGurk, YPG'nin yöneticisi Polat Can'ın bizzat elinden plaket aldığında ortaya çıktı. Polat Can Türkiye’de PKK için eylemler yapmış bir teröristti. (2) Bu olayı takiben Türk basınında Polat Can’ın PKK mensubu diğer teröristlerle birlikte olduğu fotoğraflar yer aldı.
ABD yönetiminin de aslında YPG’nin PKK’ya bağlı terörist bir örgüt olmasından habersiz olmadığı biliniyor. ABD’nin Suriye eski büyük elçisi Robert Ford bunu ‘PYD’nin PKK olmadığı söylemi bir safsata'(3) sözleriyle dile getirmişti. Başta CIA, FBI ve Savunma Bakanlığı olmak üzere Amerikan devletinin farklı birimlerinin terörle mücadele çabalarının koordine edilmesi için 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra kurulan Ulusal Terörle Mücadele Merkezi’nin (NCTC) internet sitesinde yer alan bir bilgi de bu durumu teyit etmekteydi.
NCTC’nin, Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerin örgütlendikleri PYD'yi, PKK olarak bilinen Kongra-Gel’in (KGK) “Suriye kolu”olarak nitelendirdiği ortaya çıktı. Bu değerlendirmenin Türk medyasında gündeme gelmesinin hemen ardından ilgili internet sayfasına erişimin engellenmesi ise kuşkusuz dikkat çekici bir durumdu.(4)
PKK PYD bağlantısını gösteren bir diğer bilgi ise ABD Devlet Yayınları Ofisi’nin yayınladığı ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi tutanaklarında yer alıyor. ABD Devlet Yayınları Ofisi (GPO), ABD Hükümetinin resmi bilgi çıktılarını korumak için Federal Hükümetin üretim, kataloglama, indeksleme ve kimlik doğrulama gibi resmi, dijital ve güvenli bir kaynağı.
Bu tutanaklarda PKK ve PYD terör örgütlerinin ilişkisi kabul edilerek, "PKK-PYD aynıdır" deniliyor. Bu tespiti yapan ise Temsilciler Meclisi'nin 20 Kasım 2013 tarihli 113. kongresinin ilk oturumunda söz alan ve Ortadoğu uzmanı olarak bilinen Andrew J. Tabler. Tabler, Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde yaptığı açıklamada, “Kürdistan İşçi Partisi olarak bilinen PKK ile yakından bağlantılı olan Kürt Bölgelerinde Demokratik Birlik Partisi (PYD) ise bölgede hakim konumda bulunmaktadır” diyor. (5)
Bu gelişmeler ABD’nin, YPG ile PKK arasındaki terörizm ilişkisini kabul etmemesinin nedeninin istihbarat yetersizliğinin değil, Ortadoğu politikasının gereği olduğunu gözler önüne seriyor.
Bu kanaati güçlendiren bir demeçte ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi Francis J. Ricciardone’den geldi. Türk-Amerikan Dernekleri Asamblesi’nin (ATAA) düzenlediği 36. Yıllık Türk-Amerikan Konferansı’nda konuşan Ricciardone Amerikalılar’ın PYD’nin PKK’nın bir parçası olduğunu anlaması gerektiğini, böyle bir şey yokmuş gibi davranmanın anlamsız olduğunu söyledi.(6)
ABD yöntemi en üst düzey ağızlardan “Biz, PYD’yi terör örgütü olarak tanımlamıyoruz” dese de eldeki veriler bunun tam aksini gösteriyor. CIA gibi dünyanın en önde gelen bir istihbarat örgütüne, en gelişmiş takip ve dinleme sistemlerine sahip bir ülkenin, -Türkiye’nin sunduğu bilgi ve deliller de elinde iken- YPG’nin PKK’nın ortağı olduğunu fark edememiş olması pek gerçekçi görünmüyor. Peki, o zaman ABD neden böyle yapıyor?
Görünüşe göre ABD’nin amacı YPG’yi IŞİD ile mücadelede bir araç olarak kullanmak. Oysa YPG’nin koalisyonun hava desteği olmadan IŞİD karşısında hiçbir askeri başarısı yok. IŞİD’in son Tel Abyad saldırısında YPG’nin bozguna uğraması da bunu açıkça gösteriyor. Ayrıca YPG, IŞİD ile mücadeleyi Suriye’de bölgeyi işgal etmek ve yağmalamak için bir fırsata dönüştürmüş durumda. Çok sayıda insan hakları örgütünün raporuyla belgelenen bu durum geçtiğimiz günler de bir kez daha teyit edildi.
Türkiye’de yayın yapan Ermenilere ait Agos Gazetesi’nin internet sitesi, Suriye’deki Süryani ve Ermeni kurumları düzenlediği ortak bir bildiriye yer verdi. Suriye’deki 16 kurumun altında imzası olan bildiriye göre YPG, insan haklarını ihlal ediyor, özel mülkleri gasp ediyor, insanları zorla askere alıyor, haksız vergi (haraç) koyuyor ve kilise okullarının müfredatına müdahale ediyor.(7)
Tüm bu bilgiler ışığında, Amerika’nın Suriye’de kimlerle aynı safta durduğunu yeniden değerlendirmesi ve komünist bir terör örgütünü güçlendirmenin nasıl felaketlere yol açacağını görebilmesi gerekir.
Refereranslar:
Adnan Oktar'ın Diplomacy Pakistan & News Rescue 'da yayınlanan makalesi:
http://www.diplomacypakistan.com/articles/the-us-made-a-major-strategic-mistake-supporting-the-ypg/
http://newsrescue.com/the-us-made-a-major-strategic-mistake-supporting-the-ypg/