Futbol, İngiliz işçilerinin mahalle aralarında geliştirdiği eğlenceli bir oyun olarak başladı. Bu oyunun uluslararası düzeyde bir mücadele ve rekabete dönüşmesi, gerçekten enteresan ve araştırılmaya değer bir süreç oldu. Ülkelerin milli takımlar nezdinde temsil edilmesi kimi zaman futbolu siyasileştirdi, dostluk maçları kimi zaman ülkelerin arasını düzeltti, futbol adına yapılan jestler pek çok kitlenin dostluğu için ilk adım oldu. Futbol takımları, ülkeleri için örnek, futbolcular ise toplum için örnek teşkil etme misyonunu üstlendiler. İşte bu nedenle, centilmenlik, bu sektörde taviz verilmemesi gereken bir jest haline geldi.
Hemen her spor dalı gibi futbolun topluma ve ülkeler arası ilişkiler bağlamında olumlu yönlendirici etkileri olsa da, bu popüler spor dalı, bir büyük tehlikeyi de beraberinde getirdi: fanatizm.
Fanatizm kuşkusuz sadece bir spor dalı için değil, hayatın her aşamasında her inanç ve yaşam şekli için riskli bir konudur. Bir fanatik, doğru bildiğini zorla da olsa karşısındakine kabul ettirme ihtiyacı hisseden derin bir hastalığa tutulmuştur. İşte bu nedenle fanatizm, çoğu zaman şiddet ile beraber anılır. Söz konusu futbol olduğunda da durum böyle olmuştur.
Fanatik taraftarların başını çektiği şiddet eylemleri, tarih boyunca çoğu zaman “centilmenlik” sahası olması gereken futbol sahalarında ve tribünlerinde kan akmasına neden olmuştur. Şiddet yanlısı bu kişilerin eylemleri zaman zaman futbolu güzel bir oyun, bir spor olmaktan uzaklaştırmıştır. Öyle ki günümüzde futbol, takımların “ezeli” olarak adlandırılan rekabetlerinin bir kavgaya, öfke tetikleyen bir mücadele ortamına dönüşmesine sahne olmaktadır. Futbolun bir “sektör” haline getirilmesinin de bunda payı kuşkusuz büyüktür. Öyle ki futbol, bugün artık astronomik bütçeler üzerinden konuşulan, ödenekler, transfer ve sponsor ücretleri gibi konularda milyarların dillendirildiği bir ticari alan haline gelmiş durumdadır. FIFA’nın sadece 2014 Dünya Kupası’ndan elde ettiği kârın 4.5 milyar dolar olduğu dikkate alınırsa, durum daha iyi anlaşılabilir.
Futbolu, bahsini ettiğimiz sosyal boyutuyla incelediğimizde, geçmişten bugüne futbol fanatizminin, oldukça korkunç şiddet ve ırkçılık eylemlerine yol verdiğini görürüz. Bunda, futbolun sektörleştirilmesi sırasında kullanılan dil önem taşımaktadır. Örneğin büyük takımların mücadelesi daima medyada büyük bir rekabet ruhunu tetikler nitelikte olmaktadır. Maç öncesi ve sonrasında bu rekabeti körükleyecek abartılı tanımlamalar ve yorumlar, insanları oyun ruhundan uzaklaştırıp adeta holiganlaştırmaktadır.
Fanatiklerin futbolu algılama biçimleri, onları kendi takımları için “ölümü göze alma” gibi bir raddeye getirmektedir. Bu zihniyetteki bir insanın, kuşkusuz bu uğurda öldürme eylemini de rahatlıkla gerçekleştirebilmesi muhtemel olmaktadır. Söz konusu holiganların maçlara giderken yanlarında bıçak, şiş gibi silahları götürmeleri bunun en büyük kanıtlarındandır. Nitekim, izleyenleri mutlu etmek adına gerçekleştirilen bir futbol karşılaşmasının pek çok gencin canına mal olması tanıdık olduğumuz bir durumdur. Ne acıdır ki bu durum, bölgesel değil küreseldir.
Örneğin, 24 Mayıs 1964’te Peru’da Olimpiyat eleme maçında Arjantin'in Peru'yu yenmesi üzerine taraftarlar ayaklanmış ve çıkan kargaşa, 318 kişinin ölümü, 500 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanmıştır.
1970 FIFA Dünya Kupası elemelerinde karşılaşan iki komşu ülke El Salvador ve Honduras arasındaki maç sonrası 100 saat süren bir savaş çıkmıştır. Dünya literatürüne 'Futbol Savaşı' olarak geçen bu savaşın bilançosu 2100 ölü ve 10 binden fazla yaralı olmuştur. Bu savaş, araya giren Amerikan Devletleri Örgütü'nün müdahalesiyle son bulmuştur.
29 Mayıs 1985’de Belçika'da oynanan Avrupa Kupası Finali'nde Juventus-Liverpool taraftarları arasındaki kavga sırasında 39 kişi; 14 Temmuz 1996’da Libya’daki maç sırasında 50 kişi; 11 Nisan 2001’de Güney Afrika’daki karşılaşmada 43 kişi; 29 Mart 2009’da Fildişi Sahili ve Malavi arasında oynanan Dünya Kupası eleme maçında ise en az 22 kişi hayatını kaybetmiştir.
2012 yılında Mısır'da El-Ehli ile El Masri takımları arasında oynanan maçtan sonra El Masri seyircisinin sahaya inmesi sonucu en az 74 kişi ölmüş, binlerce kişi yaralanmıştır. Bir grup taraftar, stadı ateşe vermiş, asayişi sağlamak amacıyla Mısır ordusu harekete geçmiştir.
Saydığımız bu olaylar, futbol fanatizmin getirdiği trajik sonuçlardan sadece birkaçıdır. Futbolda ırkçılığın da kaygı verici boyutlarda olduğu belirtilmelidir. Oyunculara, hakemlere ve taraftarlara; ülkelerinden, toplumsal yapılarından veya dinlerinden dolayı rahatlıkla küfür ve hakaret edilebilmektedir.
Futbolun bu korkunç cendereden çıkarılması önem taşımaktadır. Futbolda fanatizmi, şiddeti, ırkçılığı teşvik eden, bu yönde propaganda yapan kişilerin açıklamaları basında yer almamalı; medya, ırkçılığa ve fanatizme destek olmamalıdır. Ama asıl önemlisi, ırkçı ve holigan düşüncelere karşı, bunlar daha oluşmadan tedbir alınmasıdır. Sevgi esasına dayalı eğitim bu noktada önem taşımaktadır. Başkalarına karşı sevgisiz, hoşgörüsüz, suçlayıcı ve ayrımcı davranan kişilerin temel özelliğinin, ön yargılarla hareket etmeleri olduğu bilinmektedir. Önyargılarla birlikte ortaya çıkan küçük görme, reddetme, tecrit ve dışlamanın, bazı insanlarda nefretin, şiddetin, hatta vahşetin körüklenmesine yol açtığı unutulmamalıdır.
Futbol taraftarlarına yönelik özel bir eğitim ile futbol, insanları olumlu yönde yönlendirecek bir eğitim ortamına da dönüştürülebilecektir. Bu önemli ve kapsamı oldukça geniş olan sektörün holiganlık, öfkeye dayalı rekabet ve şiddet kaynağı olarak benimsenmesine son verilmeli ve köklü bir değişiklikle futbol adına daha fazla sevgi ve kardeşlik vurgusu ön plana çıkarılmalıdır. Bu konuda futbol takımlarının, medyanın ve elbette futbolcuların büyük payı olacaktır. Dünyayı sevgiye alıştırma konusunda sanattan sanayiye her sektörün büyük sorumluluğu vardır. Futbol da bunlardan biri olmalıdır.
Adnan Oktar’ın makalaleri Bangladeş’in günlük İngilizce gazetesi News Today’de yayınlanıyor
http://www.newstoday.com.bd/index.php?option=details&news_id=2454955&date=2016-10-19