Her gün yazılı ve görsel medyada pek çok haber yer alıyor.... Cinayetler, terör eylemleri, hırsızlıklar, kıskançlıklar, çocuk tacizleri, tecavüzler, şiddet eylemleri, adaletsizlikler ve hayvanlara yapılan eziyetler...... Aslında bu tür davranışların tek bir ortak bir adı var: Kötülük... Peki kötülük sadece bu saydığımız davranışlarla mı sınırlı? Ya da kapsamı daha mı geniş? İnsan doğduğunda veya çocukluk yıllarında saf ve masumken, nasıl oluyor da zaman içinde acımasız ve gaddar bir kişiliğe bürünüyor? Niçin kendi çıkarları söz konusu olduğunda intikam hissinin, öfkenin, kinin, kıskançlığın, bencilliğin, yalan söylemenin mümkün olacağını düşünebiliyor? Ya da başka insanların hakkı yenirken, eziyet görürken, işkence ve katliamlara maruz kalırken “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığını savunabiliyor? Peki, katil veya hırsız olmak kötülük olarak kabul edilirken nasıl oluyor da duyarsızlığı, vurdumduymazlığı kimse kötülük olarak algılamıyor? Bir kişi ister eli kanlı bir katil, ister kendi çıkarları uğruna zaman zaman güzel ahlak özelliklerinden taviz veren biri, isterse kendisi dışında kimseyi düşünmeyen bencil biri olsun, aslında, kötülük kavramına dahil edilecek tüm bu davranışların ortak bir noktası var... Ruhlarda oluşan boşluk... İnsanı kötülük işlemeye açık hale getiren ve kötülüğün kapsamını genişleten ruhtaki bu boşluğun ise tek bir sebebi var. Sevgisizlik…
Sevgisizlik kişinin kalbini zaman içinde adeta kemikleştirir. Nihayetinde de bu kişiler kendilerini merhametsizliğe, öfkeye, nefrete, kine hatta şiddete coşkun bir şekilde kaptırabilirler.
İşte sevgisizliğin getirdiği gaddar ruhun etkisiyle kimseye değer vermeyen bu kişiler katil de olabilir, hırsız da... Merhametsizliğin sardığı kalbiyle acı çeken insanlara karşı umursamaz da.... Aslında kötülüğün en sinsi olanı bu sonuncudur. Yani acı çeken insanlara karşı duyarsızlık...
Duyarsızlık, adeta salgın bir hastalık gibi, toplumları sarmış çok tehlikeli bir beladır. Çünkü bu hastalık bazen kendi evlatları için canını vermekten çekinmezken, başkalarının açlıktan, katliamlardan ve savaşlardan acı çeken çocuklarına karşı kayıtsız kalan bir anneye, bazen sosyal medyada paylaşılan şiddet görüntülerini tıpkı bir film gibi izleyip kısa bir süre sonra unutan ve kendi günlük işlerine dalan bir babaya, bazen de öfke dolu yorumlarıyla, paylaşımlarıyla, sivri diliyle herkesi incitmeye çalışan genç kız ve delikanlılara kadar herkese sinsice bulaşabilmektedir. Yani hergün günlük hayatta karşılaştığınız sıradan insanlar kötülüğün bu sinsi tehlikesine kapılabilmektedir.. Bu insanlara sorulsa her biri çok iyi insan olduğunu büyük bir gururla söyler. Öyle ya ne kimseyi öldürmüş, ne hırsızlık yapmış, ne de herhangi bir şiddet olayına karışmıştır. Oysa ki şefkate, merhamete, iyiliğe dair yaptıkları pek bir şey yoktur.
Elbette kimse bilinçli olarak bu ruh hali içinde olmaz. Sevgisizlik, adeta bedeni saran bir kanser gibi, günümüz toplumlarında insanların çoğunun ruhunu öylesine boşaltmıştır ki, onları duyarsızlık ve vurdumduymazlığa sezdirmeden sürükler. Peki, bir insan kötü olarak doğmadığına, kötülüğün bu sinsi tuzağına zaman içinde düştüğüne göre bundan kurtulabilir mi? Allah’ın beğendiği gerçek iyiliği hemen kazanabilir mi? Elbette, hem de çok kolay olarak....
Gerçek iyiliğe ulaşmanın tek bir yolu vardır: “İman”
İman beraberinde Allah sevgisini getirir. Allah sevgisi insanın üzerinde çok güzel ve pozitif bir etki yapar. O zaman kişi Allah’ın beğenisini kazanabilmek için güzel ahlak gösterir, hiçbir menfaat beklentisi olmadan, samimi niyetle ve yalnızca Allah rızası için sever, Allah rızası için şefkat duyar, Allah rızası için merhamet gösterir, Allah rızası için dost olur. İnsanları Allah’ın yarattığını, bilir. Allah’a olan muhabbetini, sevgisini O’nun tecellisi olan tüm varlıklara gösterir. İşte gerçek iyilik budur.
Unutmayalım, Allah dünyayı sevgi, güzellik ve iyilik için yaratmıştır. İslam'ın ve Kuran'ın ruhundaki ana konu da budur. Allah’ın tüm evreni, dünyayı yaratma amacı da budur. Dünya hayatındaki imtihanımız sevgi ve Allah’ın beğendiği iyi insan olma imtihanıdır. Sevgi dolu bir kalp, bırakın bir insanı incitmeye, Allah’ın yaratttığı küçücük bir böceğe dahi zarar veremez. Sevgisiz, kirli, paslı kalpten arınan bir insan için iyilerden olmak tıpkı ekmek, su gibi hayatının vazgeçilmez bir gıdası olur. Üstelik Allah’ın beğendiği gerçek iyiliği kazanmak için sadece Kuran Müslümanlığını yaşamak yeterlidir. Yüce Rabbimizin bir ayetinde bildirdiği gibi gerçek iyiliği yaşamak ve Yüce Yaratan’ı hoşnut etmenin tek yolu budur:
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.(Bakara Suresi, 177)
Adnan Oktar'ın Islam Today Dergisinde yayınlanan makalesi