İngiliz işçilerin mahalle aralarında geliştirdiği eğlenceli bir oyun olarak başlayan futbol, günümüzde çok sayıda insan için büyük bir önem teşkil ediyor. Dünya kupalarını birkaç milyar insan izliyor, sosyal paylaşım sitelerinde maçların olduğu gün rekor sayıda paylaşımlar, yorumlar yapılıyor.
Günümüzde futbol, ne yazık ki çoğu zaman fanatizmi ve ırkçılığı da beraberinde getiriyor. Fanatik taraftarların futbola yönelik algı ve değerlendirmeleri, futbol karşısındaki tutum ve tavırları çok farklı. Maç izlemeye değil, takımları uğruna ölmeye gittiklerini söyleyenler bile var. Öyle ki bazı holiganlar maçlara giderken, bıçak, şiş gibi silahlarını da yanlarında götürüyorlar. Maç esnasında ya da sonrasında ağır yaralanmalara, hatta ölüme kadar varan kavgalar, saldırılar yaşandığına hemen her ülkede şahit olunuyor.
Futbol savaşlarındaki binlerce ölü, on binlerce yaralı
1970 FIFA Dünya Kupası elemelerinde karşılaşan iki komşu ülke El Salvador ve Honduras arasındaki maç sonrası 100 saat süren bir savaşın çıktığını çok az kişi bilir. Dünya tarihine 'Futbol Savaşı' olarak geçmiş ve fanatik taraftarların çıkardığı olaylar ve medyanın kışkırtmalarıyla başlamıştı. Bilançosu ise 2100 ölü ve 10 binden fazla yaralıydı. Savaş araya giren Amerikan Devletleri Örgütü'nün müdahalesiyle son bulmuştu.
Bu konunun ülkemizde de örnekleri var: Tam 47 yıl önce, 17 Eylül 1967’de Sivasspor ile Kayserispor arasında oynanan maç, ilk büyük olaylı karşılaşma olarak Türk futbol tarihine geçti. 43 kişi ezilme ve havasızlık nedeniyle hayatını kaybetti. Haberin Sivas'ta yayılmasıyla da Sivas'ta yaşayan Kayserililerin işyerleri saldırıya uğradı.
Geçen yıl Mısır'daki El-Ehli ile Port Said'in El Masri takımları arasında oynanan maçtan sonra El Masri seyircisinin sahaya indi ve en az 74 kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. Bir grup taraftar, stadı ateşe verdi, bazı taraftarlar da olayları stat dışında askeri yönetim aleyhine gösterilere dönüştürdü. Devlet televizyonu, ordunun daha büyük olayları engellemek amacıyla ülkenin kuzeyinde bulunan kente doğru harekete geçtiğini duyurdu ve lig iptal edildi.
Bunlar, fanatizm sonucu çıkan binlerce olaydan sadece birkaçı.
Futbolda ırkçılık da dünya genelinde kaygı verici boyutlarda. Futbolcular, sadece ten renklerinden dolayı ırkçı eylemlerle yüz yüze kalmıyorlar. Oyunculara, hakemlere ve taraftarlara; ülkelerinden, toplumsal yapılarından veya dinlerinden dolayı da küfür ve hakaret edilebiliyor. İtalya’da ırkçılık konusunda sabıka kaydı en kabarık olan kulüp ‘SS Lazio’ bu konudaki örneklerden biri. Klübün taraftarlarının oldukça büyük bir bölümünü “Mussoliniciler” oluşturuyor. Mavi beyazlı tribünlerde gamalı haçları sıkça görmek mümkün.
Sorunlar cezalandırma yöntemleriyle çözülemez
Elbette futbolda her zaman kötü olaylar yaşanmıyor. Birçok futbolcu insanlara güzel örnek oluşturuyor. Ayrıca bencil, faşist ve ırkçı yaklaşımlara da karşı geliyorlar. Mesela Nicolas Anelka, İslam ahlakının, futboluna yaptığı katkıyı her fırsatta dile getiren bir oyuncu. Moussa Sow, futbol sayesinde suça bulaşmaktan kurtulduğunu, İslam sayesinde futbol dünyasındaki korkunç baskıyla başa çıktığını açıklamıştı. Dünyanın dört bir yanından yüzlerce futbolcu, kazançlarının bir bölümünü vakıflar aracılığıyla muhtaç insanlara aktarıyor. Kimi klinik açıyor kimi okul yaptırıyor kimi de giyim ve gıda yardımında bulunuyor.
Ne var ki futbol endüstrisi hızla büyürken ırkçılıktan ve şiddetten kurtulmak için yeteri kadar önlem alınmıyor. UEFA ve ülkelerin spor komiteleri para, men ve uzaklaştırma cezaları vermekle yetiniyor, sorunların kaynağına bir türlü inilmiyor. Elbette ki futbolda fanatizmi, şiddeti, ırkçılığı teşvik eden kişilerin açıklamaları basında yer almamalı. Medyanın, ırkçılığa ve fanatizme destek olması engellenmeli, fanatik ve ırkçı tavırlar sergileyenlere gerekli hukuki cezalar ve para cezaları verilmelidir ancak asıl olarak halledilmesi gereken konular var.
Irkçı ve holigan düşünceler daha oluşmadan önlem alınması, yani ciddi bir eğitim politikasıyla ırkçılık ve holiganlığın temelinin yok edilmesi gerekiyor. Zira futboldaki şiddetin, ırkçılığın ardında yatan sevgisizlik ve temelindeki materyalist düşünce ancak eğitimle yok edilebilir. İnsanları sevgisizliğe, kavgaya, başıbozukluğa, bencilliğe ve ahlaksızlığa yönelten materyalizm zihinlerden giderilmedikçe dostluk ve kardeşliği tesis etmek mümkün olmayacaktır.
Irkçılık ve kafeslere kapatılan insanlar arasındaki bağlantı
“Spor dallarındaki bu ırkçı yaklaşımın temeli nereye dayanıyor olabilir?” diye düşünüldüğünde karşımıza oldukça düşündürücü bir tablo çıkıyor:
Belçika’da çok uzak bir tarihte değil, 1958’de Afrikalı siyahiler kafesler içine konularak ziyaretçilere sergilenmişti. Aynı şekilde Fransa, Almanya, İtalya, Polonya ve İspanya’da da “Human Zoo” adı verilen bu yerlerde Avusturalya, Afrika ve Amerika yerlilerine, insanlık onurları kırılacak şekilde kafeslerde gösteri hayvanı gibi davranılmıştı.
İşte bütün bu kötü örneklerin yaşanmasına neden olan, eğitim sistemindeki yanlışlardır. İnsanın bir hayvan türü olduğu yanılgısıyla eğitilmiş, manevi değerlerden haberdar olmayan kişilerin bu özelliklerinden kurtulmaları ise yine ciddi bir eğitim politikasıyla sağlanabilir.
Eğitim sadece teknik konuları nakletmek olarak anlaşılmamalıdır. Bu bir sevgi eğitimi olmalı, manevi eğitim de içermelidir. İnsanın insan olarak yaratıldığı, ruh sahibi bir varlık olduğu, dolayısıyla her bireyin ayrı ayrı çok değerli olduğu öğretilmelidir. Irkın, deri renginin, maddi özelliklerin değil asıl olarak ahlakın önemli olduğu ortaya konmalı, böylelikle insanların birbirlerine sevgi ve saygı duymaları sağlanmalıdır. Ancak bu şekilde ırkçılığın önü alınabilir ve sorun kökten çözümlenebilir. Dünya çapında büyük kitlelerce takip edilen futbolun sevgi ve kardeşlik ortamına dönüşmesi de ancak bu eğitimle mümkün olacaktır.
Adnan Oktar'ın Weekly Blitz'de yayınlanan makalesi:
http://www.weeklyblitz.net/2014/08/racism-spoils-fun-football/