Bir tırtıl (Maculinea alcon) ve bir karınca türü (Myrmica rubra) arasında oldukça ilginç bir ortak yaşam söz konusudur. Bu tırtıllar karıncaların yuvalarına girip onların larvalarını yerler. Ancak karıncalar bu tırtılları yuvalarına taşır, onlara kendi yavruları gibi davranır, bakar ve hatta besler. Peki karıncaları kendi larvalarını yiyen bir düşmana karşı bu derece misafirperver davranmaya iten sebep nedir? Sebep, bu tırtılların üzerinin karınca larvaları gibi kokmalarını sağlayan mumsu bir tabaka ile kaplı olmasıdır.
Bütün bunların bilinçli davranışlar olduğu açıkça ortadadır. Ancak, mikroskobik bir beyne ve sinir sistemine sahip bir tırtılın bu kadar bilinçli, planlı ve akılcı davranışlar sergilemesi mümkün müdür? Bu tırtılın düşünme gibi bir yeteneği yoktur ki, karınca larvalarının nasıl koktuğunu bilebilsin ve bu kokuyu elde edip karınca yuvalarına girebilmek için plan yapsın. Bu bilgileri tırtılın bir başka tırtıldan öğrenmiş olmasının da imkanı yoktur. Öyle ise yiyeceğini bulmak için düşmanlarını yanıltma fikrini ona veren kimdir? Bu sorular bir evrimci bilim adamına sorulsa açık ve kesin bir cevap asla veremez. Ancak evrimcilerin çok çaresiz kaldıklarında sığındıkları içgüdü kavramı üzerinde dururlar. Oysaki evrimcilerin içgüdü olarak tarif ettikleri bu akılcı davranışların kaynağı Yüce Allah'ın ilhamıdır.
Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilir:
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz düşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)