Canlıların vücudu dışarıdan gelecek zararlı mikroplara ve virüslere karşı son derece hassastır. Canlılığın devamını sağlayan sistemlerdeki en küçük bir değişiklik veya ortama giren metrenin milyarda biri kadar küçük bir yabancı madde tüm sistemi yıkmaya veya çok büyük hasarlar vermeye yeterli olabilmektedir. Peki bu kadar hassas bir sistem nasıl korunur? Her canlının vücudunda, o canlıyı zararlı maddelerden korumak için hazır bulundurulan ve güçlü silahlarla donatılmış bir savunma ordusu vardır. Bu ordu bugüne kadar bilinen en fazla sayıda askere sahiptir. Vücutta bulunan yaklaşık 100 trilyon hücrenin önemli bir bölümü "savunma sistemi hücreleri" olarak bu ordunun askerlerini oluşturur. Bu hücreler vücudun her bölgesine ulaşan kanın içinde bulunur ve vücudun her milimetrekaresini denetim altında tutarlar. Ve yine bu askerler, çok gelişmiş teknolojilere sahip silahlar kullanırlar. Savunma sistemi hücrelerinin kullandığı bu çok çeşitli üstün silahlar, bir çeşit protein olan antikorlardır. (Harun Yahya, Savunma Sistemi Mucizesi)
Vücudun savunma ordusunda bu kadar önemli rol oynayan antikorlar küresel yapıya sahip proteinlerdir. Bu yüzden bu proteinler küresel protein anlamına gelen "immün globulin" (bağışıklık globulini) olarak adlandırılır. Hücre yüzeyinde bulunan bu proteinler genelde kısaca "Ig" harfleri ile gösterilirler.
Antikorlar kemik iliğinde üretilen B hücreleri tarafından üretilirler ve yabancı maddelere karşı kullanılan çok çeşitli, özel olarak hazırlanmış silahlardır. Bazıları lenfte serbest halde bulunur. Plazmada bulunan proteinlerin %20'sini vücut sıvılarındaki antikorlar oluşturur. Bu proteinlerin en önemli özelliği, vücuda giren yabancı maddeleri vücudun kendisine ait olan hücrelerden ayırt edebilmeleri ve onları kısa sürede etkisiz hale getirmeleridir. Burada üzerinde durulması gereken bir soru vardır: Bu proteinler böyle zor bir işi nasıl başarırlar? Belirli sayıda cansız atomun birleşmesinden meydana gelen bu proteinler nasıl olur da yabancı ve zararlı maddeleri diğerlerinden "ayırt edebilirler"? Üstelik algıları değerlendirebilecek bir beyinleri veya algılama merkezleri bile yoktur.
Antikorlar vücuda giren yabancı maddeleri tanıyabilmelerinin yanısıra, onlarla birleşebilme özelliğine de sahiptirler. Bu özellik sayesinde antikorlar, belirli moleküllerle ya da vücudun yabancı olarak tanıdığı molekül parçalarıyla yani antijenlerle kusursuz bir 3 boyutlu birleşme meydana getirirler. Antijenler yabancı maddelerin üzerinde bulunan ve antikor üretimini başlatan uyarıcı moleküllerdir. Vücut içinde devriye gezen savunma hücrelerinin antijeni tespit etmeleri ile savunma sistemi alarma geçer ve derhal vücuda giren yabancıya uygun antikorlar üretilmeye başlanır. Antijenle, ona uygun olarak üretilen antikor biraraya geldiğinde antijen-antikor kompleksi oluşur ve antijen etkisiz hale gelir. Antikorlar antijenle birleştiklerinde meydana gelen reaksiyonlar beş ayrı tepki oluşturur. Bunlar şöyle özetlenebilir:
Aglutinasyon: Antikorla antijenler birleşir ve bu şekilde antijenlerin aktiviteleri engellenmiş olur.
Presipitasyon (Çökelme): Antikor ve antijenler bir kompleks meydana getirir ve bu bileşik çözeltiden ayrılarak çökelir.
Nötrleşme: Antikor yabancı maddenin zehirli kısmını kapatır ve zarar vermesini önler.
Eritme: Antikor antijene bağlandıktan sonra hücre zarının erimesine sebep olur. Hücrenin yapısı bozulduğundan antijen etkisiz hale getirilmiş olur.
Bütünleşme sistemi: Bu sistem plazmada bulunur, ancak normalde aktif halde değildir. Antijen-antikor birleşmesi bu sistemi harekete geçirir. Sonuçta uyarılan bu sistem bir seri reaksiyona girer. Bu sistemin enzimleri ortamdaki hastalık yapıcıları yok eder.
Savunma sistemi hakkında verilen bu bilgiler düşünen ve gerçeklere gözlerini kapatmayan insanlar için çok önemli mesajlar içermektedir. Biz hiçbir zaman fark etmeyiz, ama vücudumuzda yer alan tüm moleküllerimiz sürekli bir faaliyet halindedir. Vücudumuza giren yabancı bir maddeden haberdar olmamız, onu tanıyıp en baştan içeri almamamız çoğu zaman mümkün olmaz. Ama bizi meydana getiren bazı moleküllerimiz bunu kendilerine görev bilmişler ve bizi savunmak için donatılmışlardır. En başından itibaren mucizevi olaylarla dolu bu savunma işleminde, öncelikle atomlar atomları tanıyıp onları teşhis etmektedirler. Zararlı atomları tanıyabilen, onlara karşı ilgili hücreleri tanıyan, düşmana karşı en etkin silahı anında üretebilen, düşmanı hemen tanıyıp yakalayabilenler hep atomlardan oluşmuş şuursuz proteinler ve moleküllerdir. Peki onlara bu şuurlu hareketleri yaptıran güç ve akıl kime aittir? Bunların hepsi canlılardaki kusursuz yaratılışın tek sahibi olan Allah'a attir.
Diğer tüm yaratılış mucizeleri gibi, savunma sistemi de evrimcilerin çok önemli çıkmazlarından biridir. 100 milyon farklı türde antikor üretebilen bu sistem, ilk kez gördüğü bir düşmanı bile tanıyabilmekte ve ona uygun antikor üretebilmektedir. Bunun nasıl gerçekleştiği, bilim adamları için hala bir sırdır. Ancak çok açık bir gerçek vardır ki, tüm bu mükemmel yapıyı alemlerin Rabbi Allah yaratmaktadır.
Canlılığı en küçük parçasına kadar Allah yaratmıştır. Bu gerçek son derece açıkken, evrimci bilim adamlarının bu gerçeği gözü kapalı reddetmeleri büyük bir mucizedir. Allah böyle insanlar için Kuran'da şöyle bildirir:
Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz? Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı Biz miyiz? Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir; (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda. Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 57-62)