Müminin kapısında bekleyen en önemli tehlikelerden biri: Şirk… Mümin ne yapıp edip, bütün iradesini, gücünü, kuvvetini, dikkatini toplayıp şirk bataklığına düşmekten kendini kurtarmalı. Çünkü şirk içinde olmanın, Allah’ı unutup insanları, olayları Allah’tan bağımsız gibi düşünmenin karşılığı Allah katında çok büyüktür. Allah bir ayetinde şöyle buyuruyor:
Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. (Nisa Suresi, 48)
Hiç şüphesiz, Allah, Kendisi'ne şirk koşanları bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa Suresi, 116)
Bu ayetlere baktığımızda müminler şirk koşmak denilince yalnızca “Allah’tan başkasını ilah edinmek ve putlara tapmak” olarak düşünmemeliler. İnsanlara benlik vermek, olayları, söylenen sözleri insanlara vermek ve yaşadığımız her olayın Allah’ın kontrolünde olduğunu unutmak da şirktir. Mümin Allah’ı unuttuğunda, kaderi unuttuğunda şirke düşer ve bu tevekkülsüzlük olarak kendisini gösterir. Üzüntü, sıkıntı, huzursuzluk, stres tevekkülsüzlüğün ve gizli şirkin ortaya çıkış şeklidir. Beden tevekkülsüzlükle hastalanır, ruh ise sürekli ıstırap çeker. Allah’ı unutmak, olayların Allah’ın kontrolünde gerçekleştiğini unutmak insana acı ve perişanlık olarak geri döner.
Gün içinde yaşadığınız olayları düşünün. İşyerinde size ters davranan patronunuz, size nankörlük yaptığını düşündüğünüz bir arkadaşınız, ya da size küsen uzak bir akrabanız… Bunlar Allah’ın kontrolü dışında mı hareket ediyorlar? Ya sabah işe giderken çalışmayan arabanız? İşe giderken ters yola sapmanız, yetişmeniz gereken uçağa binemeyişiniz? İstediğiniz işe kabul edilmemeniz, ya da çocuğunuzun ağır bir hastalığa yakalanması, en yakın arkadaşınızı trafik kazasında kaybetmeniz, ya da çok sevdiğiniz bir arkadaşınızdan incitici sözler işitmeniz… Bunlar gibi sayabileceğimiz her gün başınıza gelen yüzlerce olay Allah’ın kontrolü dışında mı yaşanıyor? Yoksa yaşadığınız her şey saniyesi saniyesine Allah’ın belirlediği plana göre mi işliyor? Gözlerimizin önünden kader görüntüleri mi akıp gidiyor, yoksa insanlar mı olayları yönetiyor?
İşte bu noktada müminin tüm dikkatini toplayıp derin derin düşünmesi gerek. Yaşadığımız hiçbir olay Allah’ın bilgisi ve takdiri dışında gelişmez. Mümin bu bilgiyi kalbine çok iyi işlemeli ve sıkı sıkı nakşetmelidir. İnsanların kendilerine ait hiçbir güçleri yoktur. Kötü söz söylemek, ya da nankörlük yapmak, anlayışsızlık yapmak, haksızlık yapmak gibi kendilerine ait bir iradeleri yoktur. Her insan saniyesi saniyesine kaderde kendisi için Allah tarafından belirlenen sözü söyler ve Allah’ın belirlediği adımı atar. Mümin bu olayları dışarıdan seyredip, imtihan olduğunu bilip, kadere teslimiyeti tüm kalbinde hissetmelidir. Olayları ya da insanları düşünmek yerine, olayların hikmetini kavramalı ve her an imtihan olduğunun bilincine çok iyi varmalıdır. Hayat mümin için bir imtihan yeridir, bir denenme yeridir.
… İşte o günleri Biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez; (Ali İmran Suresi, 140)
Kadere karşı direnmenin adıdır şirk. Oysa kader hiçbir zaman değişmez. İstediğiniz tedbiri alın, istediğiniz kadar çabalayın, çırpının, yine de olacak olan şey olur. Çünkü bütün yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız daha biz doğmadan önce kaderimizde belirlenmiştir. İnkâr edenler ve Allah’a teslim olmayanlar şirk içinde yaşadıklarından olayları ve insanları gözlerinde aşırı büyütürler. Allah’ı unuttukça insanların gözlerindeki değerleri arttıkça artar. Ve gözleri öyle bir körlüğe kapılır ki Allah’ın gücünü ve kudretini göremez olurlar. Bir olay olduğunda hemen “bunu bana şu kişi yaptı” diye yakınırlar. Hâlbuki o kişinin değil o hareketi yapmak, Allah’tan habersiz elini bile kaldırmaya gücü yetmez. Allah’tan habersiz ağzından tek bir sözcük bile çıkmaz. İnkâr edenlerin yaşadıkları bu şirk içindeki hayatın temel taşları üzüntü, karamsarlık, isyan ve ağlamaktır. Kişi şirk içinde yaşamasının bedelini hayatı boyunca acı çekerek, ağlayarak ve üzülerek çeker.
Yas Allah’a isyan etmenin diğer adıdır. Mümin ise daima başına gelen imtihanlarda çok büyük hayır olduğunu düşünür, çok güzel bir eğitim olduğunu düşünür. Çünkü her mümin bu dünyaya cennete girmek için ruhunu eğitme vazifesiyle gelir. Ve tüm hayatı boyunca emek emek ruhunu güzelleştirir, imanını derinleştirir. İmanda derinleşmenin en güzel yolu kuşkusuz her olayda yüzünü Allah’a çevirmek ve daima Allah’a sımsıkı sarılmaktır. Mümin imanda derinleşmeye başladığında önündeki görünmeyen perdeler bir bir kalkar. Olaylar ve insanlar önemini yitirir ve tek gerçek olan Allah’ın birliğini mümin tüm hücrelerine kadar hisseder.
Şirk olmadığında müminin hayatına büyük bir bereket, huzur ve mutluluk hâkim olur. Bu yüzden mümin tüm gücünü kullanarak olaylardan ve insanlardan uzaklaşacak, gün içinde derin derin Allah’ı düşünecek, yalvara yakara dua edip O’na yönelecek. Böylece dünya hayatını da tevekkülle ve teslimiyetle cennete dönüştürecek. Allah’ı ne kadar çok sevdiğini ve O’nu bir an bile unutmadığını yaşadığı her saniye gösterecek. Ve cehennemden nasıl korkuyorsa, cehennem ateşinden nasıl kokuyorsa, cehenneme girmekten nasıl çekiniyorsa, şirke düşmekten de o kadar korkacak. Allah’a teslim olma kararlılığından ölüm vakti gelip de gözlerini kapatana kadar da asla taviz vermeyecek. Allah’ın istediği gibi derin bir imanla yaşayıp derin bir imanla cennetin kapılarından girecek…
Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. (Araf Suresi, 205)
Adnan Oktar'ın News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://newsrescue.com/one-must-always-direct-ones-thoughts-to-god/