Müslümanlar, dünya ve ahiret hayatında öncelikli olarak Allah (cc)`ın rızasını, rahmetini, cennetini isteyen insanlardır. Allah (cc) bir ayette iman edenleri şöyle müjdelemiştir:
"Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn Cennetlerinde güzel meskenler vadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür... " (Tevbe Suresi, 72)
Cennet, nefsin arzu ettiği her türlü nimeti içinde barındıran kusursuz bir mekandır. Kuran ahlakını yaşayan bir insanın içinde yaşamayı tutkuyla istediği, kavuşmak için çaba harcadığı sonsuz bir güzellikler yurdudur. Ancak ayette de bildirildiği gibi bir mümin için sonsuz güç sahibi Rabbimiz'i razı etmek herşeyin üzerindedir. Bu amaç doğrultusunda bir Müslüman kendisini her an daha güzel ahlaklı olacağı şekilde yetiştirir, insani özelliklerini ise daha güçlü ve kaliteli hale getirmek için hedefini her geçen gün biraz daha yükseltir. Bu nedenle samimi bir Müslüman kendini hiçbir konuda yeterli görmez. Kendini yeterli görüp bu yönde kişiliğini, alışkanlıklarını, davranış biçimini değiştirmekten ya da geliştirmekten vazgeçmez. Kişiliğindeki gelişimi hiçbir dünyevi ölçü ya da kıyaslama ile sınırlı tutmaz. Her an daha iyiye, daha güzele, Yüce Allah (cc)'ın kendisinden razı olacağını umduğu daha olgun bir karaktere sahip olmaya istekli olur. Kendisini, dünyayı değil cennet ortamını ölçü alarak geliştirir ve Allah (cc)'ın cennete layık gördüğü peygamberler gibi üstün ahlaklı insanlarla birarada yaşamayı umarak bir hazırlık yapar. Bu yüzden de hedefi hep çok büyük olur.
Allah (cc) ve ahiret inancı zayıf olan gafil bir insanın ise, hedefleri çoğunlukla dört duvar arasına sıkışmıştır. Bu kültürün içinde yaşayan bir insanın salih Müslümanlarda olduğu gibi yüksek bir ahlak içinde olması zordur. Bu tip kişilerin istekleri daha çok dünya ile sınırlı kalmıştır. Ahirette Allah (cc)'ın samimi kullarına vereceği sonsuz nimetleri düşünmeden dünyanın geçici metalarına yönelen ve sadece bunlarla tatmin olan biri gerçeklere karşı adeta kör olmuş gibidir. Çünkü Allah (cc) "…Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta'dan başkası değildir." (Ra'd Suresi, 26) ayetiyle dünyada kazanılanların geçiciliğini bildirmektedir.
Unutmamak gerekir ki ölüm, sürekli yaklaşmakta olan ve hiç kimsenin kaçamayacağı bir gerçektir. Bunu bile bile bir insanın, ahireti unutması ve hedeflerini sadece kendi küçük dünyasıyla sınırlı tutması büyük bir gaflettir. Böyle bir düşünce tarzı, basit düşünen bu nedenle de çok açık olan gerçekleri göremeyen bir insanın seçimidir.
Bu nedenle akılcı ve doğru olan, insanın yaşadığı süre boyunca Müslümanca düşünmesi ve dünyadaki hedeflerini de Müslümanca belirlemesidir. Bir insanı yüzeysel düşünmekten, basit dünyevi amaçlar peşinde koşmaktan kurtaracak yegane yol budur.