Hurafelere dayalı din anlayışının temeli nedir?
Bu yanlış din anlayışından sakınmak için ne yapmak gerekir?
Kuran ayetleri yorumlanırken yapılan en büyük hatalar nelerdir?
İnsan, art niyetli ve tek taraflı olarak Kuran’a yaklaştığında onu anlaması mümkün değildir. Bu, Allah’ın bir kanunudur. Bir kişi ne kadar zeki ne kadar kültürlü olursa olsun, samimiyetsiz ve art niyetli bir bakış açısıyla Kuran’ı değerlendirdiğinde onu gereği gibi anlayamaz, doğru yorumlayamaz ve pek çok çelişkiye düşer. Bu yüzden, Kuran’a ön yargılı, peşin fikirli, içten pazarlıklı yaklaşan bir kişinin bu art niyetli tutumu, kendisiyle Kuran arasında -ayetlerde bildirildiği üzere- “görünmez bir perde” oluşturacaktır. Bu da Kuran’ı anlamasını ve kavramasını engelleyecektir. Bu gerçek, İsra Suresi’ndeki ayetlerde şöyle haber verilir:
Kuran okuduğun zaman seninle ahirete inanmayanlar arasında görünmez bir perde kıldık. Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kuran’da sadece Rabbini “bir ve tek” (ilah olarak) andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler. (İsra Suresi, 45-46)
www.Kuraninbazisirlari.beyazsiteler.com
Müteşabih Ayetlerle Muhkem Ayetleri Karıştırmak
Kuran’daki hükümler, iman edenler tarafından rahatlıkla anlaşılabilecek ve uygulanabilecek biçimde açık ve sade bir üslupla anlatılmıştır. Bunlara muhkem ayetler adı verilir. Muhkem ayetler, Kuran’da bildirildiği üzere “Kitabın anası” yani temelidir. Muhkem ayetler dışında Kuran’ın bir de müteşabih ayetleri vardır. Müteşabih ayetler, çeşitli teşbih ve benzetmeli anlatımlar içeren ayetlerdir. Müteşabih ayetler, Kuran hakkında bilgisi olmayan ya da art niyetli olan kişiler tarafından tamamen çarpıtılıp, olmadık manalarda yorumlanabilir. Bu durum Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
“Sana Kitabı indiren O’dur. O’ndan, Kitabın anası olan bir kısım ayetler muhkemdir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: “Biz ona inandık, tümü Rabbimizin Katındandır” derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” (Al-i İmran Suresi, 7)
Müteşabih ayetlerin anlamları Allah Katındadır. Tarih boyunca Kuran’daki müteşabih ayetleri çeşitli çarpık amaçları ve beklentileri doğrultusunda yorumlayan sapkın kişiler, mezhep ve akımlar çıkmıştır. Bunun fitne olduğu ve ancak kalplerinde kayma olan yani doğru yoldan sapan, imandan çıkan kimselerin bu yola başvurdukları ayette haber verilmiştir. Ayrıca ayette, müteşabih ayetlerin yorumunu ancak Allah’ın bildiği de bildirilmiştir. Allah dilediğine bu ayetlerin yorumuyla ilgili ilmi verebilir. Ancak iman edenler kendilerine ilmi gelmeyen müteşabih ayetlerin tümüne inanırlar, kalplerinde eğrilik olanların ve fitne çıkaranların yaptıkları gibi ayetler hakkında sapkın yorumlar getirmezler.
Kuran’ı, Kuran’a ve Sünnete Uygun Olmayan Hurafe ve Bidatlerle Yorumlamaya Kalkmak
Bazı insanların düştüğü en büyük hatalardan biri, kulaktan dolma, Kuran’da ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetinde hiç yeri olmayan, din adına uydurulmuş birtakım uydurma sözler, bidatler ve hurafelerle Kuran’ı yorumlamaya kalkmaktır. Bu tarz insanlar gerçekte Kuran’a değil, batıl inanışlara uyarlar, Kuran’ı da bu çarpık inanışlarına, kendi akıllarınca uydurmaya çalışırlar. Bu kimselerin yanlış mantıkları Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
“Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız derler. Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?” (Bakara Suresi, 170)
Toplumun bazı kesimlerinde rastlanan bu yanlış yorumlama, Kuran’da bildirilen ahlaktan tamamen farklı ve zıt bir ahlak ortaya koyar. Kimi zaman İslam adına ortaya atılan bu modelin Peygamberimiz (s.a.v.)’in uyguladığı, Kuran’da bildirilen din, ahlak anlayışı ve yaşam biçimiyle hiçbir ilgisi yoktur.
Bu yapıdaki insanların yorumlarında Kuran’la hiçbir biçimde bağdaşmayan, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetinde yeri olmayan, Kuran’a tamamen aykırı fikirler, yorumlar, hükümler ve uygulamalar sözde Kuran kaynaklıymış gibi gösterilmeye çalışılır. Ancak bu asılsız iddialara hiçbir mantıklı açıklama getirilemez. Yapılmaya çalışılan bazı zorlama izahların da ne kadar mantıksız ve gülünç olduğunu akıl ve şuur sahibi olan herkes rahatlıkla görür.
Bilgisizce yapılmış yorumlarla insanları saptırmaya çalışan, Yüce Rabbimiz Allah’ın ayetlerini kavrama yeteneğinden uzak insanların durumu Kuran’da şöyle haber verilmiştir:
“İnsanlardan öyleleri vardır ki, bilgisizce Allah’ın yolundan saptırmak ve onu bir eğlence konusu edinmek için sözün ‘boş ve amaçsız olanını’ satın alırlar. İşte onlar için aşağılatıcı bir azab vardır. Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir. Artık sen ona acı bir azap ile müjde ver.” (Rum Suresi, 6-7)
www.Kurandapeygamberdualari.beyazsiteler.com
Kuran İlahi bir Kitap olduğu için elbette diğer kitaplara benzemez ve onlarla kıyaslanamaz. Kuran’ın kendine has özel bir üslubu vardır. Kuran’ı -özelikle de Kuran’ın müteşabih ayetlerini- doğru ve gereği gibi yorumlayabilmek için aynı zamanda Kuran’ın genel üslubunu, temel ruhunu hakkıyla kavramış olmak gereklidir. Kuran’ın ruhuna uygun bir bakış açısına sahip olmak Allah’ın Kuran’la bildirdiği çeşitli ilimleri gereği gibi anlayabilmek için önemli bir şarttır.
Kuran’ı Yorumlamayı Bilmemek
Kuran insanlar için gereken her türlü bilgiyi içinde barındıran mucizevi bir kitaptır. Bu da Kuran’daki sonsuz ilahi hikmetten kaynaklanır. Belirli sayıdaki ayetlerin içine sınırsız bir ilim, üstün bir hikmetle yerleştirilmiştir. Ayetler kendi içlerinde zahiri, batıni, iç içe geçmiş ve katlanmış pek çok anlam içerdikleri gibi ayetlerin birbirleri arasındaki bağlantılardan da birçok anlamlar çıkar. Kimi zaman tek bir ayetin açıklaması bile müstakil bir kitap konusu olabilir. Bu sebeple, Kuran’ı yorumlamak için herşeyden önce Kuran’ın geneline hakim olmak şarttır.
Ayetleri doğru yorumlayabilmek, asıl manayı anlayabilmek için, Kuran’ın geneline hakim olmanın yanı sıra, İslam alimlerinin bu konuda izledikleri yolları da bilmek gereklidir.
Bu yolların en önemlilerinden biri, bir ayeti Kuran’da bulunduğu yere göre değerlendirmektir. Kuran’da çoğu zaman bir ayetin anlamı o ayetin içinde geçtiği konu bütünlüğünden anlaşılır. Ayetin gelişi ve devamındaki ayetler o ayetteki anlamın net olarak anlaşılmasını sağlar. Bu durum İslami literatürde, ayetin “siyak ve sibakı” yani “gelişi ve gidişi” olarak adlandırılır. Bu nedenle, pek çok ayeti bulunduğu yerden ayırarak, başını sonunu dikkate almadan, yalnızca içinde geçen kelimelere göre yorumlamaya kalkmak çok yanlış anlamlar çıkmasına sebep olabilir.
Pek çok dönemde, bazen cehalet sonucu bazen de maksatlı olarak, ayetlerin bu şekilde hatalı tefsir edilmesi, Kuran’ın yanlış anlaşılmasına ve Kuran hakkında art niyetli çevreler tarafından çeşitli iftiralar atılmasına yol açmıştır.
Ayetlerde geçen kelimelerin anlamlarını yine ayetleri esas alarak anlamaya çalışmak gerekir.
Pek çok kelime Kuran’da özel anlamlarda kullanılır. Kuran’ın belli bir yerinde kullanılan bir tabirin hangi anlamda kullanıldığı çoğu zaman o tabirin Kuran’ın başka bir yerinde kullanılma şeklinden anlaşılır. Kimi zaman bir kelimenin birden fazla anlamı olabilir. Böyle bir kelimenin, yer aldığı ayette hangi anlamda kullanıldığı, o kelimenin Kuran’ın başka yerlerinde hangi anlamda kullanılmış olduğundan anlaşılır. Yoksa sözlüğü açıp Kuran’da gördüğü her kelimeyi ilk manasıyla ele almak çok yanlış, hatta bazen tam tersi anlam ve yorumlar çıkarmaya sebep olabilir. Bundan da anlaşıldığı gibi, Kuran kendi kendini açıklayan bir kitaptır. Bir ayetin tefsiri, açıklaması bazen bir başka ayetin veya birkaç ayetin anlamında saklı olabilir.
Ayetleri doğru yorumlamanın önemli şartlarından biri de Kuran’ın ruhunu kavramış olmaktır.
Kuran’ın ruhunu kavrayabilmek için de Kuran’ın geneline hakim olmak gereklidir. Allah’ın sonsuz merhamet, şefkat ve adaletinin Kuran’ın pek çok ayetindeki tecellisi (yansıması) görülüp anlaşılmalı ve Kuran’ın geneli bu bakış açısına göre değerlendirilmelidir.
Son derece önemli olan bir konu da, Müslümanların kendi yorum ve değerlendirmelerine göre Kuran’dan hüküm çıkarmamalarıdır. Salih bir Müslüman bu konuda büyük İslam alimlerinin yorumlarına tabi olmalı, onların ilmihallerde yaptıkları açıklamalara göre hareket etmelidir.
Müminlerin Kuran’ı Anlamalarındaki En Önemli Vasıfları Vicdan ve Samimiyetleridir
Kuran tüm insanlığı doğruya çağıran bir davettir, ancak Kuran’ı sadece iman edenler gereği gibi kavrayabilirler. Müminlerden farklı bir ruh haline ve karaktere sahip din ahlakından uzak kimselerin Kuran’ı anlayamamaları da gayet doğaldır.
Kuran, son derece açık, sade ve anlaşılır bir dile sahiptir, ancak samimi ve vicdanlı kimselerin anlayabilecekleri özellikte bir Kitaptır. Henüz İslam’la tanışmamış, iman etmemiş herhangi bir insan, açık bir kalple, ön yargısız ve samimi olarak yaklaştığında, taşıdığı bu mümin vasıfları nedeniyle Kuran’ın Yüce Allah’ın sözü olduğunu vicdanıyla fark edecektir. Zira, gerek üslubundaki heybet, mükemmellik ve sadelik, gerekse içerdiği üstün ilim ve hikmetle Kuran’ın bir insan sözü olmadığını, ilahi bir Kitap olduğunu her vicdanlı kişi kabul eder. Bu vicdanlı kişi iman edip saygı ve samimiyet ile yaklaştığı takdirde ise Kuran’ın hikmetli manaları Allah’ın izniyle kendisine açılmaya başlar.
“Hiç şüphesiz, zikri (Kuran’ı) Biz indirdik Biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (Hicr Suresi, 9) ayetiyle bildirildiği üzere Kuran’ın kıyamete dek geçerli olduğunu ve korunacağını bilen müminler bunun huzur ve güvenini yaşarlar. Kuran, insanın her hükmünden, her emrinden kesin olarak emin olduğu, kalbinde ve vicdanında hiçbir burukluk ve şüphe oluşmadan tabi olacağı Hak Kitap’tır. İnsanların böylesine “emin” bir yol göstericisinin olması çok büyük bir nimet ve Allah Katından verilmiş bir rahmettir. Allah, Kuran’ın müminler için önemini bir ayetinde şöyle haber vermektedir:
“Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.” (Nahl Suresi, 89)