Cumhuriyet gazetesinin eki olan Cumhuriyet Bilim Teknik (CBT) dergisinin 4 Ocak tarihli sayısında Tahir M. Ceylan imzalı bir makale yer aldı. "Aylak Bilgi: İnsan Gelişiyor mu?" başlıklı makalede evrim teorisini savunmak adına bilim dışı iddialar, hatta "masallar" anlatıldı. Bu yazımızda, söz konusu masalların geçersizliği gözler önüne serilmektedir.
İnsanın sözde evrimini masalsı bir dille anlatmak, nasıl ve neden sorularını tamamen görmezden gelip, sanki yaşandığı kesin kanıtlanmış bir olayı aktarır gibi evrim tasvirleri yapmak, evrimcilerin başta gelen yöntemlerinden biridir. CBT dergisinde Tahir M. Ceylan imzasıyla yayınlanan makale bu yöntemin bir örneğidir. Yazı boyunca anlatılan iddiaların hiç bir bilimsel dayanağı ve değeri yoktur.
Panik Bozukluğu’nu Evrimle Açıklama Yanılgısı
Söz konusu yazıda panik atak rahatsızlığının, "kaplandan korkmuş kaçan maymunsu atalarımızdan bize miras kaldığı" iddia edilmiştir. Oysa panik bozukluğunun bugün artık psikosomatik bir rahatsızlık olduğu çok iyi bilinmektedir. Bu duruma, sinir hücreleri arasındaki sinyal iletimi sırasında salgılanan Serotonin molekülüne karşı aşırı hassasiyetin sebep olduğu kanıtlanmıştır. Bilimsel olarak sebebi aydınlatılmış, serotonin baskılayıcı ilaçlarla tedavisi başarılan bu rahatsızlığı, bir evrim senaryosuyla açıklamaya çalışmak, dogmatizmdir. Ortaçağ"da tüm hastalıkları "kötü ruhların laneti" olarak gören cahil kitleler ile, her hastalığa evrim teorisine uygun bir senaryo uyduran zihniyet, aynı seviyededir.
Erken Doğumu Çözüm Sanma Yanılgısı
Makalede insanın kafatası büyüklüğünün doğumu zorlaştırdığı iddia edilmiştir. Doğumun rahat geçmesini amaçlayan yazar, kendince bebeği daha erken doğurmayı bu probleme bir çözüm olarak öne sürmüştür. "Büyüyen kafatasını doğurmak için doğumu erkene almak gerekliydi" diye yazmaktadır.
Bu iddia pek çok yönden yanlıştır. Yazarın göz ardı ettiği konulardan biri, anne karnındaki bebeğin kafatasındaki özel tasarımdır: Doğum öncesinde yumuşak ve gevşek olan kafatası kemikleri, doğum anında bebeğin anne rahminden çıkışını kolaylaştırır. Bu, doğumun yazarın sandığı gibi rastlantısal bir olay olmadığını, özel bir yaratılışla gerçekleştiğini gösteren pek çok kanıttan sadece biridir.
Yazarın göz ardı ettiği bir diğer gerçek, insanda gebelik süresinin maymunlara göre daha kısa değil daha uzun olmasıdır. Şempanzelerin gebelik süresi 8 aydır, insanın ise 9 ay 10 gündür. Eğer iddia ettiği gibi geç doğum bir dezavantaj olsaydı, o zaman kendi inandığı teoriye göre insanın bu dezavantaj nedeniyle "evrim süreci"nden elenmesi gerekirdi.
Dikkat edilirse yazarın tüm bu iddiaları, son derece subjektif ve dolayısıyla anlamsız yorumlardan ibarettir. Eğer insanların ortalama gebelik süresi 9 ay 10 gün değil de 7 veya 8 ay olsaydı, bu kez aynı yazar "insanın gereksiz yere erken ve dolayısıyla prematüre doğduğunu" iddia edecek, "doğum daha geçe alınmalıydı" diyecekti. Bu sözde "hata"yı da sözde "evrim süreci"ne bağlayacaktı. Aynı zihniyetle binlerce "böyle olsa daha iyi olurdu" yorumu yapmak mümkündür. Bir başka evrimci "insanın 2 gözüne ilave olarak başının arkasında üçüncü bir gözü olsa daha iyi olurdu" diyebilir. Veya bir diğeri "insanın kanatları olsaydı da uçsaydı ne iyi olurdu" diye yazabilir. Herşeyin tam olduğunu düşündüklerinde ise, bu kez de "evrim süreci burada kusursuzluğa ulaşmış" diyeceklerdir. Evrimciler için her duruma uygun bir "açıklama" bulmak mümkündür ve bu da zaten evrim teorisinin aynen astroloji (yıldız falı) gibi bilim dışı, dogmatik bir inanç olduğunu göstermektedir.
Evrimciler eğer insanın kökenini inandıkları teoriye göre açıklamak istiyorlarsa, insanın mevcut organlarının, sistemlerinin, zihinsel yeteneklerinin doğal seleksiyon-mutasyon mekanizması ile nasıl oluşmuş olabileceğini izah etmelidirler. Böyle bir izah olmadığı — çünkü böyle bir evrim mümkün olmadığı — için, söz konusu yazıda da görüldüğü gibi, hayali senaryolar üretmeyi tercih etmektedirler.
İnsanın Tüysüzlüğünü Erken Doğuma Bağlama Yanılgısı
Yazıda insanoğlunun kürkünün olmaması yine bilim dışı bir senaryo ile açıklanmıştır. Bazı maymunların erken doğduğunda tüysüz kaldığı anlatıldıktan sonra, ilk tüysüz insanların da bu şekilde ortaya çıktığı ileri sürülmüştür. Bu iddia pek çok yönden gerçek dışıdır. Öncelikle, erken doğumun maymunlarda tüylerin çıkmasını engellediği, gerçek dışı bir iddiadır. Maymun ya da başka herhangi bir türe ait bireyler erken doğsalar bile tüyleri de dahil olmak üzere hiçbir özelliklerini kaybetmezler. İnsan ya da maymun hiç bir canlının genetik özellikleri, erken doğsalar bile değişikliğe uğramaz.
Dahası, eğer erken doğumla dünyaya gelen bir maymunun tüysüz olabileceğini varsaysak bile, bunun evrimcilere kazandırdığı hiç bir şey yoktur. Çünkü erken doğan bu birey, kaçınılmaz olarak diğerlerine göre zayıf ve dolayısıyla dezavantajlı olacak ve dolayısıyla doğal seleksiyonla elenecektir. Öte yandan tüysüz olmanın da bir maymuna getireceği hiç bir avantaj yoktur; aksine doğa şartlarına karşı korunmasız hale gelecek ve yine doğal seleksiyonla elenecektir.
Beyinin Büyüklüğünü Doğum Problemi gibi Gösterme Yanılgısı
CBT"deki yazıda büyüyen beyinin doğumu zorlaştırdığı da iddia edilmiştir. Obstetri (doğumbilimi) sahasından edindiğimiz bilgiler, bu iddianın yanlış olduğunu göstermektedir. Buradaki konu, kafatası çapı ile kalça kemiğinin iç çapı arasındaki uyum veya uyumsuzluktur. Ancak burada başta da belirttiğimiz gibi doğumu kolaylaştıran özel bir tasarım vardır: Bebekte kafatası kemikleri henüz kaynamadığı için birbirleri üzerinde kayma hareketi yaparlar. Böylece bebeğin kafası doğum kanalının uzun şeklini alır. Bu uyum, yumuşak bir doku olduğu için, beyin için bir problem oluşturmaz. Fakat nadiren de olsa, doğum süreci devam edememekte ve bebek doğum kanalına sıkışabilmektedir. Problemin kaynağı, ya rahim kaslarının verimsiz kasılmaları ya da pelvisin geçişe imkan vermeyecek derecede dar olmasıdır. Beyin hacmi ile doğumun zorlaşması arasında ise hiçbir ilişki yoktur.
Kendisini Dışarı Çekerek Doğan Bebek Yanılgısı
Söz konusu yazıda geçen başka bir iddia ise, bebeğin refleksleri hakkındadır. Hayali maymunsu atalarımızdaki doğum sırasında bebeğin sahip olduğu moro ve yakalama refleksleri sayesinde kendi doğumunu kolaylaştırdığı öne sürülmüştür. Hatta Homo erectus’un tüylü olduğu öne sürülmüş ve bebeğin annesinin sırtındaki tüyleri yakalayıp kendini dışarı çektiği iddia edilmiştir.
Bebeğin doğduğunda yakalama, Moro (düşme hissi ile ortaya çıkan kucaklama refleksi) gibi refleks kas hareketlerine sahip olduğu bir gerçektir. Ancak bilindiği gibi doğum sırasında önce kafa çıkar, sonra omuzlar. Eller de kalça ile birlikte çıkar. Kalça ve eller çıktığında ise zaten doğum bitmiştir. Dolayısıyla, bebeğin kendisini elleriyle dışarıda bir yerlere tutarak çekmesi mümkün değildir. Evrimci yazarın bu iddiası, tek yöntemi olan "hayal kurma"da bile, gerçeklerden tamamen uzak olduğunu göstermektedir.
Homo erectus’un soyu tükenmiş insan ırklarından biri olduğu ise artık evrimci paleontologlar arasında bile yaygın olarak kabul edilmeye başlanan bir gerçektir. Homo erectus’un tüylü olduğunu gösteren herhangi bir kanıt da yoktur. Yazarın, Homo erectus hakkında çizilen hayali maymunsu-insan resimlerinin etkisinde kaldığı anlaşılmaktadır. Bebeğin Homo erectus annesinin "tüylerine" tutunduğu iddiası ise, daha önce de belirttiğimiz gibi, tamamen hayalgücüne dayalı bir senaryo yazma örneğidir. 2 milyon yıl kadar önce yaşamış insanların doğumları sırasında, bebeklerin nereye "tutunduğu" hakkında senaryo yazmanın, bilim bir yana, en ufak bir "bilgi"yle ilgisi yoktur.
Sonuç
Yalnızca birkaçına değindiğimiz bu çürük iddiaların hepsi, evrim teorisine olan körü körüne bir inancın ifadesidir. Yazar, insanların bir evrim sürecinin ürünü olduğu yanılgısını hiç tartışmadan kabul ettikten sonra, bir takım "fikir jimnastikleri"nde bulunmuştur. Oysa bunlar evrim teorisine göre bile tutarlı olmayan, en temel bilgilerden yoksun düşüncelerdir.
Yazarın kendisine, yaşamın kökeni hakkındaki önyargılarını sorgulamasını, Cumhuriyet Bilim Teknik dergisine ise evrim teorisini savunmak adına bu denli bilim dışı yazılar yayınlamaktan vazgeçmesini tavsiye ediyoruz.