Özünde fedakarlık, yardımseverlik ve birliktelik bulunan Kuran ahlakının tam olarak yaşanmasıyla dünyada "sorunlu bölgeler" ya da "açlık çeken insanlar" kalmayacaktır. Bunun gerçeklemesinde en etkin rolü üstlenip, dünyaya bu konuda model olacak ülke ise Türkiye'dir.
Dünyamız gerek doğal kaynaklar, gerekse besin kaynakları açısından son derece zengindir. Buna rağmen, geçtiğimiz yüzyıl, dünya tarihine açlıklar, kıtlıklar ve toplu ölümler yüzyılı olarak geçmiştir. Özellikle Asya ve Afrika kıtalarında yüz binlerce insan yiyecek bulamadığı için hayatını kaybetmiş, bir o kadarı da yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Bugün dünya üzerinde 2 milyar insan açlık sınırının altında yaşıyor. Ancak bu konunun büyük bir alışkanlık meydana getirmesi, Afrika ya da Asya'dan gelen açlık ve kıtlık haberlerinin dinleyenler üzerinde hiçbir etki oluşturmaması, fedakarlık ve paylaşma tavsiyesinde bulunan Kuran ahlakıyla bağdaşmamaktadır.
Kaynak yetersizliği değil, dengeli dağılımın sağlanamaması
Yakından incelenecek olursa açlık ve kıtlık gibi sorunların ortaya çıktığı bölgelerin, tarih boyunca dünyanın tarım, hayvancılık ve doğal kaynaklar bakımından en verimli bölgeleri olduğu görülecektir.
Bugün dünyanın pek çok yerinde, yanlış kullanım, yetersiz teknolojiler ve kaynakların israf edilmesi dolayısıyla açlık ve kuraklık sorunları yaşanmaktadır. Teknik problerden daha önemli olan ise dünya üzerindeki zenginliklerin dengeli ve adaletli dağılımının sağlanamamasıdır. Avrupa ve Amerika gibi nüfusun nispeten az olduğu bölgelerde kaynak fazlası yaşanırken, bu ihtiyaçtan fazla kaynaklar yaşamını devam ettirebilecek kadar bile yemek bulamayan bölgelere aktarılamamaktadır. Her ne kadar Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar bu konularda çeşitli girişimlerde bulunsalar da, bu yardımlar yeteri kadar etkin olamamakta, açlıkla mücadele eden insanlar için kesin çözümler ortaya konulmamaktadır. Bunun en önemli sebeplerinden biri ise, bahsettiğimiz kuruluşların uluslararası kamuoyunda ve kendi toplumlarında yeterli desteği bulamamalarıdır. Bir başka deyişle, ilk bakışta teknik bir problem olarak görülen açlık probleminin temelinde ahlak zaafiyeti bencillik ve duyarsızlık yatmaktadır.
Günümüzde dünyamızın geldiği nokta ''küreselleşme'' kavramıyla ifade edilmektedir. Küreselleşme, mesafelerin ortadan kalktığı, bilginin iletişim teknolojisi vasıtasıyla her yere aktarılabildiği, ulaşımın son derece kolaylaşarak dünyanın bir yerinden diğer bir yerine çok kısa zamanda ulaşılabildiği bir dünya anlamına gelmektedir. Bu sayede artık dünyanın birbirlerinden onbinlerce kilometre uzaklıktaki iki noktasındaki gelişmeler, dakikalarla ifade edilecek bir zamanda duyulabiliyor. (Harun Yahya, Çözüm Kuran Ahlakı)
Sorunları önceden belirleme
Bu noktada öncelikle yapılması gereken kaynakların belirlenmesi ve bunların dengeli dağılımının sağlanmasıdır. Bunun için de etkin ve kararlı politikaların kısa ve uzun vadeli uygulanması gerekiyor. Herşeyden önce ulaşılan yüksek teknolojinin fakir ve gelişmemiş bölgelere aktarılması sağlanabilir. Bugüne kadar uygulamada yetersiz kalan uluslararası kuruluşlar da aktif hale geçirilebilirler. Açlık ve kıtlıkla karşı karşıya olan ülkelere yerinde müdahale etmeleri ve uzun vadeli çözümlerle söz konusu ülkelerde kalıcı düzelmeler sağlamaları teşvik edilmelidir. Böyle bir konu ise ancak önceden bilgilendirme ve eğitim ile sağlanabilir.
Bu konuda yapılabilecek bir diğer önemli çalışma ise dünya kamuoyunun ilgisini ve duyarlılığını bu tür konulara çekmektir. Zaman zaman ulusal ya da uluslararası basında çıkan çeşitli haberler insanların ilgisini dünyanın bu zorluk içindeki bölgelerine çekmektedir. Fakat birçok insan bu vakaların dönem dönem yaşandığını sanmaktadır. Halbuki Asya'nın ve Afrika'nın birçok bölgesi, açlık ve kıtlıkları, toplu ölümleri, yetersiz eğitim ve sağlık şartlarını, neredeyse bir yüzyıldır yaşamaktadırlar. Gelişen iletişim teknolojisi sayesinde dünyanın ilgisini bu bölgelere çekmek, buralarda sürekli yaşanan sorunları anlatmak artık çok kolaydır. Böyle bir kamuoyu oluşturduktan sonra ise her akıl ve vicdan sahibi insan ihtiyaç içinde olan bu insanlara yardım etmeyi isteyecektir. Yardım kampanyaları kendiliğinden düzenlenecek, kaynak fazlaları bu bölgelere aktarılacaktır.
İnsanların bilmedikleri konulara duyarlı olmaları beklenemez. Bu yüzden yeterli ve sürekli bilgilendirmeyle toplumun bu konulara ilgisi artırılmalıdır.
Çözüm Kuran ahlakının yaşanmasındadır
Akıl ve vicdan sahibi Müslüman Türk halkı bu tür konulara duyarsız kalmamakta ve her türlü fedakarlığı büyük bir samimiyetle yapmaktadır. Bugün siyasi yönden Türkiye'nin dünyaya model olduğu çeşitli platformlarda tartışılmakta, bölge politikalarında Türkiye'nin belirleyici rol oynaması istenmektedir. Bu ihtiyaç açlık gibi sorunların çözülmesinde de vardır. Yüzyıla yakın bir zamandır Türk halkının sahip olduğu Kuran ahlakı, Osmanlı zamanında yüzyıllarca, dünyanın en önemli ve kritik bölgelerinin adalet ve barış içinde yönetilmesini sağlamıştır. Günümüzde de özünde fedakarlık, yardımseverlik ve birliktelik bulunan Kuran ahlakının tam olarak yaşanmasıyla dünyada "sorunlu bölgeler" ya da "açlık çeken insanlar" kalmayacaktır. Çünkü Kuran ahlakını yaşayan insanlar kendinden önce başkalarını düşünür ve onların rahat etmesi için çalışırlar. Bencil duygularından arındıkları için yaşanan problemlerin üzerine dirayet ve kararlılıkla giderler. Vicdanlarının sesini dinlerler. Çözüm için gerekli hiçbir fedakarlıktan kaçınmazlar. Başka insanların yaşadığı sorunlara duyarsız kalmazlar. Yaptıkları her iyiliğin karşılığını Allah'ın en güzel şekilde vereceğine gönülden iman etmişlerdir. Allah Kuran'da müminlerin bu üstün ahlakını şöyle bildirmiştir:
"Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. 'Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür." (İnsan Suresi,9)