Hürriyet Ankara’nın 6 Nisan 2006 tarihli sayısında “Sevimli maymun hemşehri çıktı” başlıklı bir yazı yayınlandı. Levent Seğmen tarafından hazırlanan yazıda, paleontologlarca Ankara’da 1996 yılında ele geçirilen ve Ankarapithecus meteai türüne ait 9.8 milyon yıllık bir maymun kafatası tanıtılıyordu. İsmi “Ankara maymunu” anlamına gelen fosilin “aynı anda hem orangutan, hem goril, hem de şempanzenin karakteristik özelliklerini taşıdığı” yazılıyor, “evrime ışık tuttuğu” iddia ediliyordu.
Ancak sözkonusu fosilin karma özelliklerini bir evrim kanıtı zanneden Seğmen yanılmaktadır. Daha da önemlisi, Ankara maymunun dahil olduğu iri maymunlar grubuyla insanlar arasında evrime kanıt gösterilebilecek hiçbir fosil kanıt bulunmamaktadır. Bu yazıda, Ankarapithecus üzerindeki evrim propagandası cevaplandırılmakta, halkımız bir kez daha Darwinistlerin bilimsel bulgular karşısında ne kadar çaresiz olduklarını görmeye davet edilmektedir.
Ankarapithecus’a ait 3 fosil örnek vardır. Bunların ilki 1957 yılında Sinaptepe"de Prof. Dr. Fikret Ozansoy tarafından bulunmuştur 1 ve dağınık bir çene kemiğinden meydana gelmektedir. Ankarapithecus kalıntıları arasında oransal olarak en eksiksiz olanı ise 1996 yılında ele geçirilen kısmi kafatasıdır. Bu kafatasıyla ilgili ilginç bir nokta, sadece A. meteai’ye değil, aynı zamanda iri maymunların günümüzden 18 ila 3 milyon yıl önceki dönemine de ait en eksiksiz kafatası olmasıdır. Bunun anlamı şudur: Ankarapithecus fosili, hayali evrimsel akrabalarına dair hiçbir kayıt olmayan, kendisi de belirsizliklerle kuşatılmış bir fosildir.
Konunun arka planıyla ilgili yeterli çalışma yapmadığı anlaşılan Seğmen, tamamen gerçekdışı yorumlarda bulunmakta ve Ankarapithecus bulgusunun “evrime ışık tutmakta” olduğunu yazmaktadır. Açıktır ki bu, kendisi adına hiç de isabetli olmayan bir benzetmedir. Nitekim Seğmen’in propaganda amacıyla tercih ettiği yüzeysel yorumlar bir kenara bırakılıp da konuyu yakından bilen uzmanların bilim dergilerinde yazdıklarına bakıldığında evrimcilerin hiç de “aydınlanmadığı” görülebilir. Örneğin Miyosen maymunları hakkında birer uzman olan evrimci antropologlar David R. Begun, Erksin Güleç ve Denis Geraads, “Avrasyalı hominoidlerin dağılım şekilleri: Türkiye’den uygulamalar” başlıklı makalelerinde “Ankarapithecus’un evrimsel ilişkileri tartışmalıdır” demektedirler 2.
Tartışmalara gelince, Alpagut ve ekibi, Ankarapithecus’un hem insanlarla hem de tüm iri maymunlarla “görünürde” ilişkili olduğunu yazmaktadırlar 3. Bilindiği gibi evrimcilerce goril, şempanze ve insanın sözde evriminin Afrika’da gerçekleştiği kabul edilmektedir. Oysa Begun, Güleç ve Geraads, yapılan en kapsamlı çalışmanın, Ankarapithecus’u Asya’lı iri maymunlarla(orangutanla) ilişkilendirdiğini yazmaktadırlar 4.
Asya veya Afrika tartışması bir yana, evrimciler Ankarapithecus’un değil Anadolu’dan binlerce kilometre uzaktaki kıtalardaki canlılar; yanıbaşında yaşamış diğer iri maymun türleriyle olan evrimcilerin senaryolaştırdığı sözde evrimsel ilişkilerini de bilmemektedir! “2003 Çorak Yerler kazısı” başlıklı makalelerinde araştırmacılar Ayla Sevim; Cesur Pehlevan, Ayhan Yiğit ve Pınar Gözlük bu durumu “Ankarapithecusun Anadolu’da bulunan Orta Miyosen hominoidleri ile evrimsel bağlantısı henüz tam olarak çözülememiştir” diyerek kabul etmektedirler 5.
Seğmen evrimciler arasında sürüp giden bu tartışmaları gözardı edip “kolayına geldiği gibi” yazmakla, konuya sadece “Darwinizm lehinde iddia olsun da hangisi olursa olsun” zihniyetinde yaklaştığını göstermektedir.
Şu noktayı da önemle belirtmek gerekir ki, evrimcilerin “karanlıkta” olduğu konu sadece Ankarapithecus’un hayali evrimsel ilişkileri değildir. Evrimciler, genel olarak “tüm” iri maymunların kökeni konusunda da şiddetle ihtiyaç duydukları geçiş fosillerinden yoksundurlar. Bu ise konuyu evrimciler adına tamamen “gizemli” bir duruma bürümektedir. Antropolog Lyall Watson bu konuda şunları söylemiştir:
Günümüz maymunları örneğin, sanki hiçbir yerden gelmemiş gibidirler. Dünleri, fosil kayıtları yoktur. Ve dik yürüyen, tüysüz, alet yapabilen ve iri beyinli varlıklar olarak- günümüz insanlarının da gerçek kökeni, eğer kendimize karşı dürüst olursak, aynı şekilde gizemli bir meseledir. 6
Bu konuda ayrıca İspanya’da yapılan bir iri maymun bulgusunun tanımlandığı bir Science makalesinde aktarılan şu sözler de aynı çaresizlik tablosunu tasvir etmektedir:
"Kenyapithecus, Morotopithecus, Equatorius ve Nacholapithecus gibi Erken ve Orta Miyosen kategorileriyle ilgili olarak yakın zamanda yapılan önemli keşif ve yorumlara rağmen, günümüzde yaşamakta olan iri maymunlarla insanın ortak atasının doğası şüphelidir ve Miyosen hominoidleriyle günümüzde yaşamakta olan formları arasındaki ilişkiler hala sürmekte olan tartışmaların konusudur." 7 (vurgu bize ait)
Soyu tükenmiş iri maymun türleri daha çok Avrasya’dan gelen örneklerden bilinmektedir. Afrika’da yaşamakta olan iri maymunların ise fosil kaydı yoktur. Araştırmacılar, Miyosen Dönemi’ne (22 ila 5 milyon yıl önce) ait yaklaşık 40 iri maymun genusu belirlemişlerdir. Bu rakam, günümüz iri maymun genuslarının sayısının beş mislidir. Günümüze göre çok daha fazla olan iri maymun çeşitliliği, maymunların ortaya çıkışıyla eş zamanlıdır. Bir diğer deyişle, milyonlarca yıl önce yaşamış olan ilk iri maymun örnekleri de fosil kayıtlarında aniden belirmiştir.
Nitekim Begun, Scientific American dergisinde yayınlanan makalesinde bu durumu “...iri maymunlar fosil kayıtlarında ortaya çıktıklarında bunlardan çok vardır” 8 diyerek kabul etmek zorunda kalır.
Görüldüğü gibi evrimcilerin Ankarapithecus ve iri maymunlar etrafında devamlı tartışıp durduğu evrimsel ilişkiler tümüyle hayalidir. Üstelik konunun vehametini bir üst boyuta taşıyan bir nokta daha vardır:
vrimciler, iri maymunlar hakkında anlattıkları masalların kaydını bulacaklarını artık ümit edememektedirler! Örneğin dünyaca ünlü antropolog David Pilbeam’ın Ankarapithecus meteai bulgusuyla ilgili aşağıda verilen yorumlarına bakıldığında bu ümitsizlik hemen göze çarpmaktadır:
İnsan ve iri maymunların gerçek atalarının, Ankarapithecus meteai’nin Türkiye’de yaşamakta olduğu dönemde Afrika’da yaşadığı düşünülüyor. Ancak bu canlıların fosilleri asla bulunmayabilir, diyor [Harvard Üniversitesi antropoloğu] Dr. [David] Pilbeam. Uygun yaştaki fosil saklayan kayalar Afrika’nın hiçbir yerinde yüzeye çıkmış şekilde bulunmuyor. 9
“İhtiyacımız olan geçiş fosilleri yok. Bunları zaten bulamayacağız da. Ama biz yine de evrime inanıyoruz” anlamına gelen bu sözler, evrimcilerin gerçekten de tuhaf olan bilim anlayışını(!) açığa vurmaktadır. Hürriyet Ankara haberinde ortaya konan karma özellikler çarpıtması da bu dogmatik ve hayalci anlayışın bir ürünüdür.
“Ankara’da ele geçirilen iri maymun fosilleri, iri maymun özellikleri taşıyor”...
Evet kulağa anlamsız geliyor ama Hürriyet Ankara haberinde çarpıtılan bir bilgi bundan pek de farklı bir anlama gelmiyor aslında. Hürriyet Ankara, Ankarapithecus’ta; goril, şempanze ve orangutanın bazı özelliklerine rastlandığını yazıyor. Sonra da sanki bu durum iri maymunlarla Ankarapithecus’un evrimsel bir akrabalığı olduğu iddiasını kanıtlarmış gibi fosilin “evrime ışık tuttuğu” masalını anlatıyor.
Halbuki burada kesinlikle evrim teorisini destekleyen bir durum bulunmamaktadır. Canlı grupları bazı temel dizaynlar sergilerler ve bir canlının (Ankarapithecus), ait olduğu canlı grubu içinde (iri maymunlar) başka üyelerle (orangutan, şempanze, goril) birtakım anatomik özellikleri paylaşması, bu canlıların birbirlerinden türediğini kanıtlayan bir faktör değildir. Örneğin bir deniz uçağı da deniz ve hava taşıtlarının karma özelliklerini barındırmaktadır ama bunun çeşitli deniz ve hava taşıtlarından tesadüflerle evrimleşmediği açıktır!
Evrimciler eğer teorilerini destekleyen özellikler göstereceklerse bu “karma” özellikler değil, “karmakarışık” özellikler olmalıdır. Charles Darwin’in şu sözlerine bakalım:
Eğer türler başka türlerden kalıtım yoluyla ve fark edilmeyecek derecede küçük kademelerle ortaya çıkmışsa, neden, her yerde sayısız geçiş formu görmüyoruz?
Neden doğanın bir karmaşa halinde olmadığını, bunun yerine, türlerin belirgin olarak birbirlerinden ayrılabilir olduğunu görüyoruz? 10
Canlılar eğer küçük değişimlerle gelişmiş olsaydı sayısız ara formu olurdu ve türleri birbirinden ayıran sınırlar mevcut olmazdı. Ne orangutan şempanze veya gorilden ne de Ankarapithecus bunlardan belirgin sınırlarla ayrılmazdı. Anatomik özellikler karmakarışık olurdu. Ancak Darwin’in de kabul ettiği gibi durum bunun tam aksidir ve evrim teorisinin beklentileriyle çelişmektedir.
Kısacası karma özellikler konusu, teorileri doğanın gerçekleriyle örtüşmeyen evrimcilerin, hiç alakası olmadığı halde, kanıt olarak çarpıtlmaya çalıştığı bir konudur.
Öte yandan Seğmen Ankarapithecus’un goril, şempanze ve orangutanın karma özelliklerini barındırdığını yazmaktadır ama bu yargıya hangi bilimsel bilgiye dayanarak vardığı da merak konusudur. Çünkü Ankarapithecus’u tanımlayan bilim adamları bunun tam aksini yazmaktadırlar! Berna Alpagut ve ekibi, Nature dergisindeki yazılarında Ankarapithecus’un, günümüz iri maymunlarında veya fosil iri maymunlarda rastlanmayan bir kombinasyona sahip olduklarını belirtmektedirler:
“[Ankarapithecus] yüz, çene ve dişlerinde ... günümüzde yaşamakta olan veya fosil hominoidlerde eşleşmeyen özelliklere sahiptir” 11. (vurgu bize ait)
Yukarıda ortaya koyduğumuz önemli noktaları kısaca tekrarlayacak olursak;
Hürriyet Ankara’nın Ankarapithecus’la ilgili evrim masallarının bu gerçekler karşısında hiçbir dayanak noktası bulunmadığı, haberin körükörüne benimsenmiş evrimci düşünceler sebebiyle araştırılmaksızın ve taraflı bir bakış açısından hazırlandığı açıktır. Fosil kayıtları insanın yaratılışı aleyhinde girişilen bu propagandayı çürütmektedir. Yukarıda ortaya koyduğumuz bilimsel gerçekleri önyargılardan sıyrılmış, açık bir zihinle değerlendiren herkes, insanı ve diğer tüm canlıları Yüce Allah’ın yarattığını görebilecektir. Evrim teorisi, modern bilimin bulguları karşısında geçersiz, batıl bir inançtan ibarettir. Seğmen ve habere “katkıda bulunan” diğer yetkilileri, bilimsel bulguları bırakıp da evrim teorisinin hurafelerini halkımız arasında yaygınlaştırmaya çalışmaktan dönmeye çağırıyoruz.
Kaynaklar:
1. İrfan Unutmaz, “Anadolu ve Evrim”, Focus, Nisan 2006,http://www.focusdergisi.com.tr/arkeoloji/00232/
2. Begun, D.R., Güleç, E. & Geraads, D., 2003 - Dispersal patterns of Eurasian hominoids: implications from Turkey - in: Reumer, J.W.F. & Wessels, W. (eds.) - DISTRIBUTION AND MIGRATION OF TERTIARY MAMMALS IN EURASIA. A VOLUME IN HONOUR OF HANS DE BRUIJN - DEINSEA 10: 23-39 [ISSN 0923-9308] Published 1 December 2003
3. Berna Alpagut et.al, ibid.
4. Begun, D.R., Güleç, E. & Geraads, D., ibid.
5. Ayla Sevim; Cesur Pehlevan, Ayhan Yiğit ve Pınar Gözlük, “2003 Çorak Yerler kazısı”; TC Kültür Ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Yayını, “26. Kazı Sonuçları Toplantısı, 24-28 Mayıs 2004, Konya” 2.Cilt.
6. Lyall Watson, The Water People, Science Digest , May 1982, sf. 44
7. Moyà-Solà et al, Pierolapithecus catalaunicus, a New Middle Miocene Great Ape from Spain, Science, Vol 306, Issue 5700, 1339-1344, 19 Kasım 2004
8. David R. Begun, Planet of the Apes, Scientific American, August 2003
9. Matt Crenson,. "Fossil face of ape may provide clues on human origins," Dallas Morning News, 29 Temmuz 1996, sf. 8D
10. Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 185
11. Berna Alpagut et.al, ibid.