Pek çok insanın, yaşamları boyunca kendi anlayışlarına göre kurdukları bir düzenleri vardır. Bu düzenin ve özellikle de dünyaya bakış açılarının, diğer bir deyişle "hayat felsefelerinin" değişmesini kesinlikle istemezler. Nitekim tarih boyunca Kuran'a ve elçilere karşı gösterilen direncin ve reddin altında da genellikle dünya hayatına yönelik bu bağlılıkları ve buna bir zarar gelmesinden duydukları endişe yatmıştır. Çünkü, hayatı boyunca benimsediği felsefenin değişmesi, kişinin yaşam biçimini de tümüyle değiştirecektir. Bu da imanı yaşamayan insanların hiç istemedikleri bir durumdur.
Oysa bu insanlar Kuran ahlakını kendilerine anlatan müminleri dinlediklerinde, Allah (cc)'ın ayetlerde bildirdiği gerçeklerden haberdar olacak, Yüce Rabbimiz`in hoşnut olacağı şekilde bir hayat sürdürmenin önemini, güzelliğini ve aciliyetini kavrayabileceklerdir. Bu gerçeği kavramaları sonucunda da kendileri ve yakınları için sonsuz cehennem azabından kurtulmayı umabileceklerdir. Bu kavrayış ve umut her insan için çok önemlidir. Zira tüm insanlar bir gün bu dünya hayatını bırakacaklar, dünyada tüm yaptıklarının karşılıklarını alacakları ve sonsuza kadar yaşayacakları ahirete gideceklerdir.
Allah (cc), Al-i İmran Suresi'nde insanları dünya hayatının geçici metalarına kapılmamaları konusunda şöyle uyarmaktadır:
"Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar için Rablerinin Katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları hakkıyla görendir." (Al-i İmran Suresi, 14-15)
Müminler Kuran`ı rehber edinerek ve Peygamber Efendimiz (sav)`in sünnetini ihya ederek güzel yönlerini daha da güzelleştirirler. Çocuk yaşlardan itibaren edindikleri, din ahlakına uygun olmayan tüm bakış açılarını, bütün alışkanlıklarını ve karakter özelliklerini ise terkederler. Bu vesileyle çok üstün ve seçkin bir ahlaka sahip olurlar. Müminlerin bu ahlakları onların çok güzel bir yaşam sürmelerine de vesile olur. Müminin hem kendisi hem de etrafındaki insanlar Kuran ahlakının bereketini ve huzurunu yaşarlar. En önemlisi de Allah (cc)`ın kendilerinden razı olmasını umabilerler. Cahiliye ahlakının insanlara getirdiği maddi ve manevi yükler, insanların İslam ahlakını yaşamalarıyla birlikte ortadan kalkar. Cahiliye hayatının aldatıcı yönlerini farkedip bunları terketmiş olan müminlerden oluşan bir toplumda, adalet, barış, yardımlaşma, merhamet ve sevgi ortamı oluşur. Bu yüzden dünya hayatına bağlanmamak, akıl gösterip iman gözüyle onun gerçek yüzünü anlamaya çalışmak çok önemlidir.
Dünyalık erbabı (sahibi) ve zenginliğe sahip olanlar büyük bir belaya müptela olmuşlardır. Halbuki dünya, Sübhan Hakkın buğzettiği bir şeydir. Tüm necasetlerin (pisliklerin) en kötüsü, onların nazarında süslü gösterilmiştir: altın yaldız yapılan necaset, şekerle kaplanan zehir gibi... Onun böyle olmasına rağmen aklı selim sahibi, bu düşük dünyanın şenaatini (kötülüğünü) bulmaktadır. Bu hoşnut olunmayan şeyin, kabihliğini (çirkin, kötü) delille ispat etmektedir. (Mektubat-ı Rabbani, 1. Cilt, 215. Mektup İmam-ı Rabbani, s. 456, Erhan Yayın Dağıtım)