İmanı yaşamayan insanların geneline yön veren ortak bir amaç vardır: Dünya hayatından, sınır tanımadan maksimum oranda fayda elde edebilmek... Dünyanın her neresine gidilirse gidilsin, iman etmeyen kimseler arasında bu ortak amaçtan sapılmadığı; zengin fakir, köylü şehirli, büyük küçük demeden herkesin bu ideal doğrultusunda hareket ettiği görülür. Bunun sebebi ise bu kimselerin, hayatın ölümle sınırlı olduğuna dair çarpık bir inanç içerisinde olmalarıdır. Oldukça kısa olan ve hızla gelip geçen bu hayatı kendilerince en iyi şekilde değerlendirmek için dünyevi kazanç peşinde koşmaları gerektiğini sanırlar.
Oysa bu tamamen batıl bir inançtır. Çünkü dünya hayatı bir imtihan yeri olarak yaratılmıştır. Allah (cc) dünya hayatını insanlara özellikle çekici gelecek şekilde yaratmış ve pek çok nimetle süslemiştir. İnsanların kimisi bu güzelliklerin Allah (cc)'tan olduğunu bilecek ve bu geçici nimetleri O'na şükrederek kullanacaktır. Asıl amacı ise dünya hayatında Allah (cc)'ın hoşnutluğuna yönelik işler yaparak ahireti kazanmak olacaktır. Kimi insanlar da dünya hayatının sahte süslerine aldanacak ve tüm bunların Allah (cc)'tan olduğunu unutarak ahiret hayatını göz ardı edecektir.
İşte imandan uzak yaşayan insanlar, bu ikinci alternatifi seçerler. Bu kişilerin ileriye yönelik planlarının hiçbirine ahiret hayatı dahil değildir. Allah (cc) onların bu tercihlerinin sebebini bir ayette şöyle açıklamıştır:
"Bu, onların dünya hayatını ahirete göre daha sevimli bulmalarından ve şüphesiz Allah'ın da inkar eden bir topluluğu hidayete erdirmemesi nedeniyledir." (Nahl Suresi, 107)
Ayette de bildirildiği gibi, dünya hayatı bu insanları aldatır ve daha sevimli görünür. Allah (cc)'ın insanlara bir nimet ve deneme olarak yarattığı tüm imkanlar onları kandırır. Ve Allah (cc)'a karşı yükümlü oldukları sorumlulukları unutarak bu hayata dalıp giderler. Bu kimseleri tutkuyla oyalayarak gaflete sürükleyen konular ise belli başlıdır. İyi bir hayat yaşayabilmek, zengin olabilmek, itibar ve mevki edinip toplumda saygın bir yere gelmek…
Elbette tüm bunlar her insanın dünyada sahip olmak isteyeceği meşru nimetlerdir. Ancak bu kişilerin burada içerisine düştükleri büyük bir yanılgı vardır. Bu kimseler, tüm bunların gerçek sahibinin sadece Allah (cc) olduğunu, bu nimetleri Kendisi'ne şükrederek kullanmaları için verdiğini ve asıl hedeflenmesi gereken hayatın ahiret olduğunu unuturlar.
İman etmeyen insanların bu gerçeklerden uzak yaşamaları ise, onlara basit ve sıradan bir dünya oluşturur. Dünya üzerindeki birçok insan bu belli başlı birkaç idealin peşindedir. Herkesten daha üstün olabilmek, daha fazla para kazanabilmek ve dünyadan daha fazla yararlanabilmek için çoğu zaman pek çok ahlaki ve insani özellikten rahatlıkla taviz verebilirler. Bu da onlara sandıkları gibi iyi bir hayat değil, aksine zor bir hayat getirir. Ellerinde dünya hayatında değer gören ne kadar çok nimet olursa olsun, geliştirdikleri kötü karakter nedeniyle bu nimetlerden umdukları zevki alamaz ve bunları kendi lehlerinde kullanamazlar. İçerisine düştükleri çıkar savaşı bunu engeller. Nimetlerin sadece kendilerine ait olmasını isterler ve bu konuda delice bir hırsa kapılırlar. Bu da onlara ellerindekiyle yetinemeyen memnuniyetsiz bir karakter getirir.
Bu hırs ve yarış içerisinde dünya hayatının nimetlerinden daha da fazla istifade edebilmek için koşuştururlarken, yavaş yavaş hastalıklarla ve yaşlılık ile karşılaşmaya başlar ve bir süre sonra ölüm gerçeği ile yüzleşirler. Bu aşamadan sonra ise dünyadakinin aksine, para, mevki ve itibar gibi kavramların hiçbir işe yaramayacağı ve sadece Allah (cc)'ın rızasını kazanmak için harcanan çabaların karşılık göreceği ahiret hayatı ile karşılaşırlar. Kuran'da, ahirette bu gerçeği yakinen kavradıklarında, hayatları boyunca Allah (cc)'a yönelmeyi göz ardı edenlerin ebedi pişmanlıkları şöyle haber verilmiştir:
"O inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler. Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir." (Hicr Suresi, 2-3)