Geçen yüzyıl savaşlar, zulümler, toplu katliamlar, ırkçı saldırılarla dolu, soykırımların yaşandığı bir yüzyıldı. Bu belaların sebepleri ise 19. yüzyılda hazırlanmaya başlamıştı. İlkçağlardan beri maddenin mutlak varlık olduğunu iddia eden maddeci düşünce, Darwin'in 19. yüzyılda ortaya attığı evrim teorisiyle güç bulunca, dinsiz ideolojilerde geniş çaplı bir yayılma oldu. Bu ideolojiler bir anda toplumların hayat felsefesi haline geldi.
Materyalist ideolojilerin toplumlarda uygulanmasıyla, zayıfı ezen, devlet kurumuna karşı, aile kavramını hiçe sayan, barış, huzur, kardeşlik tanımayan, sevgi, vefa, saygı gibi manevi değerlerden uzak, sanattan, bilimden zevk almayan nesiller ortaya çıktı. Ahlaki değerleri yok sayan, yalnızca maddeye önem veren bu anlayışın hakim olmasıyla, insanlar adeta ruhsuzlaştırıldı. Allah'ın varlığını ve dini inkar eden bir dünya oluşturmaya çalışan materyalistler, insanlara, hiç kimseye karşı sorumlulukları olmadıkları ve hiç kimsenin hakkını gözetmeden diledikleri gibi yaşayabilecekleri yalanını empoze ettiler.
Bunda da kısmen başarılı oldular ve ortaya dinden tamamen uzak yaşayan ve insani duygulardan uzaklaştırılmış bir nesil çıktı. Darwinist eğitimle yetişen bu nesil, üniversitede hayat felsefesi olarak Darwinizm'in "güçlü olan yaşar, zayıf olan elenir", "hayat bir mücadeledir", "gelişmek için savaşmak gerekir" telkinlerini almış, bu telkinlerle dolu Darwinist kitapları okumuş bireylerden meydana geliyordu. Bunun neticesinde toplumda giderek artan sayıda dinsiz, Allah inancı olmayan, ahirete inanmayan, hesap gününü düşünmeyen insanlar meydana geldi. Üniversitelerde hocalar, siyaset yapan politikacılar, sanatçılar, sporcular, aydınlar, bilimadamları felsefe olarak materyalizmi benimsedikleri için, konuşmaları, fikirleri, ortaya çıkardıkları eserler hep bu dinsizliğin birer ürünü oldu. Bilim adamları yaptıkları keşifleri, yaratılış gerçeği yerine evrim safsatasına bağladı; edebiyatta, sanatta ortaya çıkan her eserin ana fikri materyalizme dayandırıldı; siyasetçiler, üniversite hocaları, aydınlar yaptıkları her konuşmada bu dinsiz felsefeyi övdüler.
21. Yüzyıl Allah'a Yönelişin Müjdesini Veriyor
İşte 19. yüzyılda filizlenmeye başlayan dinsiz ideolojilerin dünya toplumlarına hakim olmasının sonucunda, 20. yüzyıl belaların ve sıkıntıların çağı olarak tarih sahnesinde yer aldı.
Ancak artık 20. yüzyıl geride kaldı. Şu an 21. yüzyılda; yepyeni bir çağdayız. Geçtiğimiz yüzyılda materyalist felsefenin, -hangi isimle ortaya çıkarsa çıksın- yıkımdan başka bir şey getirmediğini gören dünya insanları artık Allah'a yöneliyor. Özellikle 20. yüzyılın son dönemlerinde başlayan bu dine ve maneviyata geri dönüş, hızlı bir akımla tüm dünyayı sardı. Allah'a inanan, dua eden, yaratılış delillerini gören, aile, devlet, millet, ahlak gibi kavramlara hak ettikleri gerçek değeri veren toplumlar oluşmaya başladı.
Elbette bunun en büyük nedeni, dinsizlik propagandası yapan faşist ve komünist ideolojilerin oluşturduğu sistemlerin insanlara yaşatmış olduğu yıkım, sefalet, acı ve zulümdür. Özellikle Rusya'da, dinsizliğin doğurduğu felaketlere tüm dünya defalarca şahit olmuştur. Ekonomik bunalım, ahlaki dejenerasyon, açlık... Tüm bunlar Darwinist hezeyanları temel alan komünist Rusya'nın ardında bıraktığı kara tablonun bir parçasıdır. İşte tüm bu yaşananlar dünya insanlarına ders olmuş ve özellikle Batı dünyasında Allah'a yöneliş hız kazanmıştır.
Bu ani dönüş, birçok alanda çarpıcı bir şekilde kendini göstermektedir. Dünyanın önde gelen liderleri, politikacılar, askerler, hukukçular, sanatçılar, sporcular, bilim adamları, aydınlar Allah'a olan inançlarını açıkça ortaya koymaktadırlar. 20. yüzyılın Stalin, Lenin, Hitler, Mussolini gibi dinsiz, kanlı, zalim liderlerinin ve Marx, Engels gibi felsefecilerinin aksine 21. yüzyılın çağdaş liderleri Allah inancının, maneviyatın ve barışın önemini kavramışlardır.
Liderlerin yanısıra sanatçılar, bilimadamları, sporcular, yazarlar, aydınlar artık çalışmalarında, yaptıkları açıklamalarda Allah'ın ismini anarak, Batı'da dine ve maneviyata yönelişin önemini ifade etmektedirler. Son yıllarda düzenlenen ödül törenlerinde sanatçıların büyük çoğunluğu Allah'a olan şükranlarını dile getirmekte, sporcular başarılarının Allah'ın bir lütfu olduğunu belirtmekte, birçok bilimadamı yaratılış gerçeğini kabul etmektedir.