2017 yılı, Balkanlar’da barış, huzur ve istikrarı tehdit eden bazı gelişmeleri de beraberinde getirdi. Bunlar, doksanlı yılların acılarla dolu günlerini hemen hafızalarda canlandırabilir ve bölge için de son derece tehlikeli olabilir. Başlıca nedeni ise, bölge ülkeleri arasında yakın geçmişten gelen gerilim, çekişme ve anlaşmazlıkların çeşitli şekillerde yeniden baş göstermesi. Özellikle Sırbistan, Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya ve Hırvatistan dikkatle takip edilmesi gereken ülkeler.
Bölgeye ilişkin endişe verici konulardan biri, Boşnaklar ve Bosnalı Sırplar arasında süregelen çekişmenin geldiği son nokta. Beklentilerin aksine, 1995’teki Dayton Anlaşması savaşı sonlandırsa da savaşa yol açan gerginliği ortadan kaldıramadı. Bosna’da özlenen siyasi istikrar bir türlü sağlanamadı. Tansiyonu yükselten son gelişme ise, Bosna-Hersek’i oluşturan iki siyasi birimden birisi olan Sırp Cumhuriyeti’nde yapılan referandum oldu. Böylece Bosnalı Sırplar 9 Ocak’ın “Sırp Cumhuriyeti Günü” olarak kutlanmasını onayladılar ve adeta gövde gösterisi gibi törenlerle de kutladılar. Üstelik, tüm bunların Bosna-Hersek Anayasası’na aykırı ve yasadışı olduğunu bilmelerine rağmen.
Sırp Cumhuriyeti Başkanı Milorad Dodik uzlaşmaz tutumunu sürdürürse gerilim de tırmanacaktır şüphesiz. En tehlikeli ihtimal ise, geçtiğimiz referandumun sadece bir prova olması, diğer bir ifadeyle, 2018’de yapılacak bir bağımsızlık referandumunun provası olması. Bu anlaşmazlığın önlenmesinde bilhassa iki siyasetçiye büyük görev düşüyor: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Sırbistan’ın yeni cumhurbaşkanı seçilen ve geçtiğimiz referandumu desteklemediğini açıkça ifade eden Aleksandar Vucic.
Diğer taraftan, nüfusun yaklaşık %15’ini oluşturan Bosnalı Hırvatların özerklik çabaları da bölge barışını sekteye uğratabilecek başka bir unsur. Mostar merkezli bir Hırvat Cumhuriyeti kurma girişimi anlaşmazlıkları körükleyecektir sadece.
Sırbistan ve Kosova, yine son aylarda, oldukça gergin durumdaki ikili ilişkileri ile ön plandalar. Bu iki komşu ülke arasında birçok anlaşmazlık konusu var. Sorunun temelinde ise, Sırbistan’ın Kosova’yı tanımaması ve hala kendi toprağı olarak görmesi yatıyor. Bugünlerde, genel nüfusun yalnızca %3’ünü oluşturan Sırp azınlığın yaşadığı bölgede, Kosova’nın kuzeyinde Mitroviça civarındaki huzursuzluk dikkat çekici. Ocak ayındaki Belgrad-Mitroviça treninin, üzerindeki “Kosova Sırbistan’dır” yazıları nedeniyle çıkardığı yeni krizin etkileri hala devam ediyor. Bir tehlike sinyali de, her iki ülkeden en üst düzeylerdeki devlet görevlilerinin savaş ihtimalini alenen dile getirmeleri. Bu gelişmelerin ardından, AB yetkilileri Sırbistan ile Kosova arasında diyaloğun alternatifi bulunmadığını ve anlaşmaların uygulanmasında garantör olacaklarını belirtme ihtiyacı hissettiler.
Balkanlar’ın en hassas noktalarından bir diğeri, Makedonya Cumhuriyeti. Ana nedenlerinden birisi ise, ülkede çoğunluğu oluşturan Ortodoks Makedonlar ile Müslüman Arnavutlar arasında yakın dönemde iyice şiddetlenen etnik gerilim. Yaşanan silahlı çatışma olayları, devam eden siyasi kriz ve yolsuzluklar durumu güçleştiriyor. Eğer komşu ülkelerden Sırbistan’ın Makedonlara, Arnavutluk ve Kosova’nın ise Arnavutlara verdiği destek, karşılıklı cepheleşmeyi artırırsa sorun daha da karmaşık bir hal alabilir.
Katolik Hırvatistan ile Ortodoks Sırbistan arasındaki ilişkiler de kötü günler geçiriyor. İki komşu arasındaki çekişmenin nedenleri çeşitli. Başlıcaları, geçen Aralık ayında, Hırvatistan’ın bloke etmesinin ardından tıkanan Sırbistan-AB müzakereleri; Hırvatların 1995’te Sırplara karşı yaptıkları Fırtına Harekatını kurtuluş savaşı zaferi olarak kutlamaları; Sırbistan’daki Hırvat ve Hırvatistan’daki Sırp azınlıkların karşılaştıkları zorluklar. Daha da tehlikesi ise, her iki tarafta da aşırı milliyetçilerin en sıradan olayları bile krize dönüştürebilmeleri.
Balkanlar’da hemen her ülkenin birbirleri ile geçmişe dayanan sorunları, kapanmamış hesapları var. Umulur ki, Balkan halkları geçmişteki hatalarını tekrarlamazlar. Savaş, çatışma ve gerginlik ile bir kazanç elde etmek kesinlikle mümkün değil. Böyle girişimler bölgeye telafisi olmayacak yeni acılar ve kayıplar getirir. Yeni ABD yönetimi, Avrupa Birliği ve Rusya işte bu açık gerçekler doğrultusunda Balkanlar’a yönelik dış politika stratejilerini belirlemeli; diplomasi ve uzlaşmayı teşvik etmeliler.
Çözümü çok zor görünen bu sorunların çözümü mümkün: Yeter ki Balkan halkları geçmişi geçmişte bıraksınlar, geleceğe baksınlar. Kuran’da ve İncil’de kin, öfke, nefret ve kan davası yok; af, sevgi, dostluk, merhamet ve anlayış var. Etnik ve dini farklılıklarını bir kenara koyup, milli karakterlerini koruyarak aydınlık bir gelecek inşa edebilirler. Zaten benzer yaşam tarzlarına, kültür ve alışkanlıklara sahipler. Aralarındaki tarihsel sorunlara, çekişmelere ve anlaşmazlıklara son verip, birbirlerine anlayış ve sevgi içinde yaklaşmalılar. Güzel Balkan topraklarının gerçek refah, istikrar, huzur ve mutluluğu için, hep beraber elele vermeleri gerekiyor. Zira birbirlerine ihtiyaçları var. Ancak ekonomi, ticaret, bilim, eğitim, kültür, sanat, kısacası hayatın her alanında işbirliği içinde hareket ettiklerinde, özlem duydukları yüksek yaşam standartlarına kavuşabilirler.
Adnan Oktar'ın American Herald Tribune & News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://ahtribune.com/world/europe/1637-balkans.html
http://newsrescue.com/balkans-need-reconciliation-instead-tension/