Evrim teorisinin iddialarını tümüyle geçersiz kılan indirgenemez komplekslik, evrimcilerin iddia ettikleri aşama aşama gelişimi imkansız hale getirir. Örneğin biraraya gelerek bir gözü oluşturan 40 organelin aşamalarla teker teker oluşmaları mümkün değildir. Çünkü 40 parça aynı anda tamamlanmaz ise bu organ işlevsiz demektir. Yine evrime göre işlevsiz bir organın "doğal seleksiyona" uğrayarak yok olması gerekmektedir. (Harun Yahya, Koku ve Tad Mucizesi)
Leigh Üniversitesi profesörlerinden Michael Behe'nin günümüzde ortaya koyduğu bir gerçek, bilimin canlı organizmalardaki "indirgenemez kompleksliği" ortaya çıkardığı gerçeğidir. Buna göre, en büyüğünden en küçüğüne kadar tüm sistemler parça parça değil bir anda yaratılmışlardır, yani son derece kapsamlı bir kompleksliğe sahiptirler ve bu sistemler içinde tek bir parçanın bile eksik olmayacağı bir düzen vardır. Daha açık anlatmak gerekirse, bir organın işlevini yerine getirebilmesi için o organı oluşturan parçalardan tek bir tanesinin bile devre dışı kalmaması gerekmektedir. Aksi takdirde organ işlevini yerine getiremez.
Bu şartlar altında evrimciler için diğer kompleks organlarla ilgili olarak da aynı sorun baş gösterir. Çok detaylı olan koku alma sistemi de indirgenemez bir kompleksliğe sahiptir. Koku alabilmek için, tüycüklerin, reseptörlerin, koku alıcı hücrelerin, koku sinirlerinin, ağrı alıcı sinirlerin, koku soğancığının, mukus salgısının, bazal hücrelerin, özel protein ve enzimlerin ve daha pek çok detayın eksiksiz bir şekilde birarada olması gerekir. Bütün bu parçalar birarada olmaksızın bu kompleks sistem hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Silyalar Devreye Giriyor
Nefes alırken aslında havayla birlikte birçok zararlı maddeyi de solumuş oluruz. Ancak bu bizi etkilemez. Çünkü vücut için zararlı olan birçok madde akciğerlere ulaşamadan belirli güvenlik kapılarında tutularak etkisiz hale getirilir.
Burundan bronşlara kadar bütün solunum yollarının yüzeyi mukus adlı bir tabakayla kaplıdır. Bu maddenin, solunum yollarının yüzeyini nemlendirici özelliği vardır. Bu sayede havayla birlikte solunan toz gibi küçük maddeleri tutarak, akciğere girmelerini engeller. Ancak mukus tarafından tutulan yabancı maddelerin, zamanla solunum yollarında birikmemesi için dışarıya atılmaları gerekir. Bunun için de vücudumuzdaki bir başka güvenlik mekanizması devreye girer.
Bu mekanizmada solunum yollarının yüzeyini kaplayan silya adındaki sivri uçlu kamçılar görev alır. Solunum yollarının yüzeyindeki hücrelerin her birinin üstünde 200 silya bulunur. Bunlar saniyede 10-20 vuruş yaparak yutağa doğru sürekli bir çarpma hareketinin oluşmasını sağlar. Bu bölgedeki silyaların hareket yönleri hep yutağa doğrudur. Bu şekilde içinde yabancı madde barındıran mukusun dakikada 1 cm. hızla yutağa doğru ilerlemesini sağlar. Burundaki silyalar ise bulundukları bölgede mukusun bu kez aşağı doğru hareket ettirilmesi gerektiğini bilir ve tam aksi yöne kamçı hareketi yapar. Böylece burundaki mukusta yer alan maddelerin yutağa gelmesini sağlar. Solunum sistemi bu düzen sayesinde zararlı maddelerden arındırılmış olur.
Görüldüğü gibi silya isimli tüycüklerin, görmek için gözleri, düşünebilmek için beyinleri olmamasına rağmen kendilerine kıyasla kilometrelerce uzaktaki yutağın yerini tespit edebilmektedirler. Bunun yanı sıra yabancı maddelerin akciğere gönderilmesinin bedene zarar vereceğini bilmekte ve bulundukları bölgede bunu engelleyecek şekilde, birbirleriyle tam bir uyum içinde, hep gereken yönde hareket etmektedirler.
Şu anda sizin bu yazıyı okuyabilmenizde silya isimli tüycüklerin görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmelerinin büyük bir payı vardır. Bu kompleks sistem bize Yaratıcımız olan Allah`ın sonsuz gücünü, kudretini, benzersiz yaratışını göstermektedir.
Bilim adamlarının çeşitli deneylerle, farklı araçlar kullanarak, uzun yıllardır süren araştırmalarına rağmen çalışma mekanizmasını tam olarak keşfedemedikleri, metrenin 2 milyonda biri boyundaki bu tüycükler, yeryüzünde ilk insan var olduğundan beri kusursuz bir mekanizmayla çalışmaktadır. Üstelik bu görevlerini şimdiye kadar yaşamış olan insanlarda da eksiksiz olarak sürdürmüşler ve bundan sonra yaşayacak olan insanlarda da yine eksiksiz olarak sürdüreceklerdir.
Allah'ın yaratması kusursuzdur. Bunu haber veren ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
"... Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk` (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3-4)
Yumurta Hücresini Taşıyan Tüycükler
Silya isimli tüycükler insanın ilk oluşumunda da üstlendikleri başka bir hayati görevle karşımıza çıkmaktadır. Sperm ve yumurtanın birleşip hücreyi oluşturmalarından önce olgunlaşmış yumurtanın anne rahmine gitmesi gerekmektedir. Bunun için öncelikle olgunlaşmış yumurtanın, yumurtalıktan dışarı bırakılmasına az bir zaman kala fallop tüpü, bu yumurtayı yakalayabilmek için harekete geçer. Hassas dokunuşlarla yumurtalığın üzerinde yumurta hücresini bulmaya çalışır. Çünkü olgunlaşmış yumurtanın döllenebilmesi için mutlaka fallop tüpünün içine girmesi gerekir. Sonunda fallop tüpü olgunlaşan yumurtayı bulur ve içine çeker. Artık yumurta hücresinin yolculuğu başlamıştır.
Yumurta döllenebilmek ve anne rahmine ulaşabilmek için fallop tüpü boyunca uzun bir yol katetmek zorundadır. Nitekim fallop tüpünün içinde bulunan milyarlarca hücre yumurtayı rahme ulaştırmakla görevlendirilmiştir. Bu hücreler yüzeylerinde bulunan silya isimli tüycükleri aynı yöne doğru hareket ettirirler. Böylece adeta elden ele çok kıymetli bir yükü taşır gibi, yumurta hücresini gitmesi gereken yöne doğru iletirler. Sonunda yumurta, kendisini arayan spermlerle karşılaşır. Spermlerden yalnızca bir tanesi yumurtaya girmeyi başaracaktır. Döllenmiş yumurta da fallop tüpündeki tüycüklerin (silya) yardımıyla anne rahmine doğru ilerler. Her hücre üzerine düşen görevi eksiksiz yerine getirir. Çünkü Allah'ın yaratışı kusursuzdur.