(Mavi Karadeniz TV ve Kocaeli TV, 1 Aralık 2009)
ALİ SADUN ENGİN: İyi akşamlar efendim. Adnan Oktar ile Baş Başa isimli programımıza hoş geldiniz. Bu gece Mavi Karadeniz ve Kocaeli Tv ile birlikte ortak yayın yapıyoruz ve bu akşam çok özel misafirlerimiz var. Aynı zamanda da sizlere Ilgın Fm Konya'dan 97.4 frekansından, Yıldız Fm Tekirdağ 87.7 frekansından, Genç Fm Karaman'dan 93.3'den, Mavi Karadeniz Radyo 106.4'den, Radyo 37 Kastamonu 95.2, Radyo Star Aksaray 94.0, Emek Radyo Mardin 101.0, Radyo Enerji Ordu 90.0, Keyif Fm Nevşehir 92.7 kanallarından bizi takip etmeniz mümkün olacak. İlk önce misafirlerimizi tanıtarak programımıza başlayalım. Bu gece İsrail'den haham misafirlerimiz var. Beyefendi Haham Hollander. Hoş geldiniz Hollander Bey.
HAHAM HOLLANDER: Çok teşekkür ederim.
ALİ SADUN ENGİN: Sağ tarafımızda oturan Haham Abrahamson. Hoşgeldiniz Abrahamson Bey.
HAHAM ABRAHAMSON: Teşekkür ederim, burada olmak çok güzel.
ALİ SADUN ENGİN: Ve yanımda oturan da Haham Loebel. Hogeldiniz.
HAHAM LOEBEL: Hoş bulduk.
ADNAN OKTAR: Bir dua etmek istiyor herhalde değil mi?
ALİ SADUN ENGİN: Evet. Bugünkü programımıza Hollander Bey, Haham Hollander bir dua yaparak başlamak istiyor. Lütfen buyrun.
HAHAM HOLLANDER: Bu toplantının başarısı için kısa bir dua yazmıştım.
Ya Rabbim, bu toplantıyı Seni razı edebilmek için hayırlı kıl; bir hatamız olmasın, aramızdaki anlayış, uyum ve sevgi devam etsin ve artsın; halklarımız arasındaki anlayış, uyum ve sevginin artması için yollar bulmada başarılı olalım.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. MaşaAllah. MaşaAllah. İnşaAllah, inşaAllah.
HAHAM HOLLANDER: Size başlamadan önce bir hediye vermek istiyordum. Başlamadan önce, bu Kudüs'ten Haham Yoel Shwartz'dan Beni Nuh yasaları hakkında.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah.
HAHAM HOLLANDER: Ve bu Arapçası ve İngilizcesi, Milletler İçin Bir Işık. Bu bizim dünyaya karşı görevlerimiz. Bu da Fransızcası.
ADNAN OKTAR: İnşaAllah, maşaAllah. Musevi kardeşlerimiz inanç olarak Müslüman kardeşlerimizi, Allah'a çok şükür, elhamdülillah mümin olarak kabul ediyorlar. Şöyle; Nuh-i kabul ediyorlar, yani Nuh, Ben-i Nuh olarak kabul ediyorlar. Dolayısıyla iman kardeşi olarak görüyorlar. Bu çok güzel. Mesela Allah esirgesin bir kısım Hıristiyan inancında Müslümanlar biliyorsunuz haşa kafir olarak kabul görülüyor. Ama Museviler de farklı olarak Müslümanları mümin ve inançlı olarak görüyorlar. Bu çok güzel. Yedi yasası var biliyorsunuz Ben-i Nuh olmanın. Bunlar işte adam öldürmeyeceksin, zina etmeyeceksin, putlara tapmayacaksın gibi zaten Müslümanlarca da kabul edilen inançlar. O yönüyle de inşaAllah güzel bir birlikteliğimiz var. Onlar da inşaAllah Hz. İbrahim'in soyundan gelen bir topluluk, peygamber soyudur. O yönüyle de inşaAllah Allah'ın bizlere bir emanetidir. Ehl-i Kitap'a karşı sevgi dolu olmak, şefkatli olmak, onları koruyup kollamak Resullulah'ın sünnetidir, Peygamber Efendimiz (sav) de o şekilde davranıyordu. Bizler de onlara karşı şefkat ve sevgi duyuyoruz. İnşaAllah Türk-İslam Birliği döneminde her devlet bağımsız olacak. İsrail devleti de olacaktır; efendim Suriye devleti olacaktır; Irak devleti olacaktır. Hepsi bağımsız olacaktır, ama bir kardeşlik bağı ile, manevi bağla birbirlerini çok sevip birlikte olacaklardır.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. İnşaAllah Filistin ile İsrail arasındaki o rahatsızlıklar da tamamen gidecek. Öyle güzel bir çağa gidiyoruz. Filistin de özgür ve huzurlu yaşayacak. İsrail de huzurlu ve rahat yaşayacak. Bütün bölge bir kardeşlik, barış içerisinde olacak inşaAllah. Hıristiyanlık da inşaAllah bu tutumundan vazgeçecek, Müslümanları onlar da inşaAllah kardeşleri olarak görecekler. Onlar da onlara sevgiyle bakacaklar. Böylece kıyamete yakın olan bu dönem inşaAllah güzel, mutlu, huzurlu, barış içinde, silahların tamamen kaldırıldığı, kanın akmadığı, olayların çıkmadığı, insanların canının yanmadığı güzel bir hayata dönüşecek inşaAllah.
HAHAM HOLLANDER: İnşa'Allah.
ADNAN OKTAR: Müslümanlar olarak biz de her inanca saygı duymakla mükellefiz. Hıristiyanlara kendi inancı içerisinde saygı duyarız. Onlar gider kiliselerinde ibadetlerini yaparlar. Musevilere çok saygı duyarız, şefkatle bakarız. Onlar kendi sinagoglarına gider, ibadetlerini yaparlar. Fakat burada şeytanın oyun oynaması çok önemli. Çünkü bir kısım Hıristiyanlar, Müslümanları deccal ordusu olarak görüyorlar. Bir kısım Müslümanlar da yine Hıristiyanları deccal ordusu gibi görüyor veyahut aynı şekilde Musevilerle Müslümanlar arasını yahut Musevilerle Hıristiyanların arasını açmaya kalkıyorlar. Bu çok tehlikelidir, böyle, bu şekilde ağır ithamlarda bulunmak. Bilakis biz Allah'a kulluk edeceğiz, takdir Cenab-ı Allah'ın. Ahirette Allah bizim hakkımızda en güzel hükmü verecektir. Biz bu dünyada kardeşçe, barış içinde yaşamakla mükellefiz.
Yine isimleriyle tanıtarak konuşmaları için sıra verirsin inşaAllah. Önce Beyefendi'den başlayalım, sonra devam ederiz.
ALİ SADUN ENGİN: Öyleyse lütfen, sevgili Hollander şimdi sizi dinlemek isteriz. Bugün, bu toplantı hakkında ne demek istersiniz, Adnan Oktar Beyin size açıkladıkları hakkında?
HAHAM HOLLANDER: Öncelikle başlamadan önce, Sayın Oktar'a bize gösterdiği mükemmel konukseverlik ve bizim için çok değerli olan önceki toplantıları yapmamıza olanak sağladığı için teşekkür etmek isterim. Özellikle de bize duyduğu sevgiye herkesin önünde karşılık vermemize, kendisine ve temsil ettiği kişilere duyduğumuz sevgiyi halkın önünde beyan etmeye olanak sağlayan bu toplantı için kendisine teşekkür ederim. Özellikle Sayın Oktar'ın çok gayretli yardımcılarına teşekkürlerimizi ifade etmek istiyoruz. Eğer onların bizim adımıza gösterdikleri candan çabalar olmasaydı, bu toplantılarımız gerçekleşemezdi. Bu toplantının bizim açımızdan biraz ne anlama geldiğine değinmek istiyorum. Kudüs'teki Yeni Sanhedrin üyeleri olan, biz Hahamların nasıl böyle açıklamalar yaptığımız bize soruldu. Doğrusu bu son derece doğaldır.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. MaşaAllah, elhamdülillah. MaşaAllah, MaşaAllah. Evet buyurun.
HAHAM HOLLANDER: Sayın Oktar ile daha önceden görüşmüştük ve kendisini tanıyorduk. Sayın Oktar bir düşünür ve insanlığın aşığı bir insan. Dolayısıyla kendisi hakka gönül vermiş bir insan. Çünkü insanlığı seven her kişi, savaşlardan nefret eden, barış ve uyumu seven bir kişidir. Bu barış ve uyum ancak halklar arasındaki ilişkiler hak üzerine kurulursa var olabilir.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah, maşaAllah, doğru, güzel.
HAHAM HOLLANDER: Temsil etmiş olduğumuz Sanhedrin'in ana hedeflerinden biri de barış ve dirlik-düzeni getirmektir. Biz kendimizi bu çabaya adadık. Bu amacın gerçekleşmesi için kullandığımız yöntemleri Yaratıcımız olan Allah'ın insanlığa gönderdiği Kutsal Tevrat'tan alıyoruz. Bir anlamda Kutsal Tevrat, hepimizin içerisinde yaşadığı bu dünyanın, bu büyük ve anlaşılması güç makinanın Kullanma Kılavuz gibidir.
ADNAN OKTAR: Evet buyurun.
HAHAM HOLLANDER: Sayın Oktar, gayretli çalışmaları içerisinde, Yaratılış anlamak, insanlığı anlamak için Kutsal Tevrat'ı öğrenmenin değerini keşfetmiş bir kişi. Bu amaçla kendisi Tevrat'tan Hikmetler ve Güzel Öğütler adlı önemli bir kitap yayınlamıştır ve yine barışı sağlama çalışmaları içerisinde İslam Terörü Lanetler adlı başka bir kitap yazmıştır. Bu kitapların çok büyük sayılarda internetten indirilip milyonlarca kişi tarafından okunuyor olması, insanlığın fıtratında bulunan iyiliğin bir işaretidir.
ALİ SADUN ENGİN: Bu arada sözü biraz da Abrahamson Beye vermek istiyorum. Biraz siz konu hakkında yorum yapabilir misiniz?
HAHAM ABRAHAMSON: Merhaba, benim ismim Benyamin Abrahamson. Ben İsrail'den bir Ortodoks Hasidik Museviyim. Haham Hollander'in bahsetmiş olduğu Kudüs'teki mahkemede tarihçi ve bir tür danışman olarak görev alıyorum. Buradaki kişiler beni en çok İslam ve Musevilik gelenekleri arasındaki benzerlikler konusunda yaptığım sonu gelmeyen müzakerelerden tanırlar. Midraş Hahamları, Midraşei Geulah, Rambam, Tosefos ya da Şulkan Aruh'tan bahsetmekten hoşlandığım kadar, hadislerden, Taberi'den, İbn-i Hişam'dan, Vakidi'den, Himyar krallarından konuşmaktan da hoşlanırım. İslam ve Musevilik arasındaki ortak paylaşılan geleneklerden, mescit ve sinagog arasındaki mimari benzerliklerden, takvim, bayramlar ve gelenekler arasındaki benzerlikler hakkında konuşmayı çok severim. Fakat benim kanaatim; iki din arasında benzerliklerin de ötesinde, bu dinlerin temelde ortak bir kök ve ortak bir inanca sahip oldukları şeklinde.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Tabii her din kendi inancının doğru olduğunu savunmakla mükelleftir. Zaten öbür türlü Musevi Musevi olamaz, Müslüman Müslüman olamaz, Hıristiyan da Hıristiyan olamaz. Ama her inanca saygı son derece önemlidir. Yani o kişilerin ibadetlerine saygı göstermek, inançlarına saygı göstermek, onları Allah'ın bir kulu olarak şefkatle koruyup kollamak Müslüman'ın görevidir. Ama tabii Cenab-ı Allah herkes için bir yol meydana getirmiştir. Cenab-ı Allah'ın takdiri budur; ama biz inşaAllah şefkatten, merhametten, sevgiden hiçbir zaman için ayrılmadan, şeytanın oyununa gelmeden, dostane, kardeşçe bu dünyada yaşamakla mükellefiz inşaAllah.
HAHAM ABRAHAMSON: Yahudi literatüründeki ortak mirasımızdan bahsederken, tüm insanların ait olarak doğduğu ortak bir inanç, temel bir din olduğunu öğretiriz. Ve bu tüm insanlığın sorumlu kılındığı temel bir inançtır. Geçmişte bu farklı isimlerle anılmıştır; yireh shomaym, yani Ahiret korkusu olan insanlar, ger toshav, diğer adıyla, bnai noah, yani Nuh'un oğulları adını veriyorlardı; Helenistik dönemde bu Yunanca'da theosebeia deniyordu ve Haham Benamozegh'in mezhebine göre bu temel inanç yine İslam adıyla anılıyordu.
HAHAM ABRAHAMSON: Tevrat'ta Yitro'nun [Hz. Şuayb'ın] çocukları anlamına gelen "Kenani (Kenite)" isminin geçtiği her yer, Targum Onkelos'daSalamai veya Musalamai olarak Aramiceye çevrilmiştir. Bazıları bu kelimenin, Musevilerle birlikte Kudüs'e barış sunusu (Qurban Shlamim) olarak kurban kesmek için gelen, çok sayıdaki Musevi-olmayan inançlı kimselere verilen ad olduğunu öne sürer. Salamai, Musalamai, Muslimi. Bu durum bizim literatürümüzde İslam'ın ikinci tapınak dönemine, hatta daha da eskilere dayanan çok eski bir din olduğunun net bir göstergesidir. İslam'ın kökenleri, bizim "Beni Nuh" dediğimizle aynı ise, o zaman bizim için çok daha da eskidir. Bu Nuh'un dinidir, Adem'in dininin ta kendisidir.
İslam ve Museviliğin yakınlığı, son yıllara kadar Tevrat alimlerince her zaman biliniyordu. Musevilerle, kayıp on kabileyle, Araplar ve Rekavlılarla yakın ilişkisi, hep doğru olarak kabul ediliyordu. Welhausen, Buchler ve diğerleri gibi Alman revizyonistlerin çalışmaları ile birlikte, bu görüş değişmeye başladı. Bunlar İslam'ın (haşa) Ay'a, kayalara ve düşen bazı meteorlara tapınma ile ilgisi olduğu yönünde bazı fikirler ortaya attılar. Ne var ki dindar Yahudiler bunun gerçek olmadığını biliyorlar. Yahudi Yasasına göre Müslümanların tam anlamıyla tek Allah'a kulluk eden kişiler olduğuna inanıyoruz. Müslümanlar bizim taptığımız aynı Allah'a tapıyorlar.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah.
HAHAM LOEBEL: (İbranice dua ediyor.) Herşeyi Senin emrinle yaratılan kainatın sahibi Rabbim, Sen çok yücesin.
HAHAM ABRAHAMSON: Amin.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah.
ALİ SADUN ENGİN: Suyunu içmeden önce hep dua ediyor.
ADNAN OKTAR: Evet, maşaAllah. Evet Musevilerin öyle güzel bir özelliği var. Meyvelerde, her meyvede ayrı bir dua ediyorlar. Ben daha önce de geldiklerinde gördüm. Çok çok güzel, maşaAllah. Allah'ın nimetlerine her seferinde hamd ediyorlar. Bizler gibi maşaAllah. Biz nasıl besmeleyle başlıyoruz, onlar da öyle, Allah'a hamd ederek, Allah'ın nimeti olduğunu belirterek özel duaları var. Allah'ımız bir, aynı peygamberlere inanıyoruz, meleklere inanıyorlar maşaAllah, ahiret inançları var. Ama tabii bir farklılığımız var. Onu Allah ahirette takdir edecektir. Fakat biz bu dünyada birbirimizi savunmakla, birbirimize destek olmakla mükellefiz. Çünkü ateizme, Darwinizme ve materyalizme karşı inananların birlikte hareket etmesi çok önemli. Allah'a inananların birbirlerini desteklemeleri çok önemli. Çünkü karşımızda ateistlik var, çok büyük bir tehlike bu. Tabii onları da ezerek değil de şefkatle, sevgiyle, bilimle ve akılla ikna etmeye çalışacağız, inşaAllah.
Tabii hiç kimseyi böyle ezerek, canını yakarak ikna etmek olmaz. İslam'da dinde zorlama yok, açık Kuran ayeti var. Daima şefkatle, sevgiyle, muhabbetle, inşaAllah.
ALİ SADUN ENGİN: Dilerseniz Loebel Bey'e hiç söz vermemiştik, ona da söz verelim.
ADNAN OKTAR: Tamam, ama İngilizcesi açısından mı konuşmak istemedi biraz?
ALİ SADUN ENGİN: Evet konuşmak istememişti, İngilizcesi biraz zayıf.
ADNAN OKTAR: Ama yine de birkaç kelime konuşabilir. İsterse tabii.
HAHAM LOEBEL:Musevi ve Müslümanların can alıcı meselelerde nasıl birlikte çalışacaklarını ve konuşacaklarını bilmelerinden dolayı çok mutluyum. Yeni dünyanın getirdiği sorunlar, modern dünyanın yüksek teknolojinin getirdiği sorunları beraberce huzur ve barış içinde çözeceğiz.
ADNAN OKTAR: Evet inşaAllah. Yani Musevileri yeryüzünden kaldırmak, işte İsrail'i yerle bir etmek gibi düşünceler, akla, vicdana, imana, Kuran'a çok zıt ve zalimane inançlardır. Hitler bu deliliği, bu psikopatlığı zamanında yaptı. Mazlum birçok Museviyi biliyorsunuz fırınlarda yakarak veya zehirleyerek, gaz odalarında zehirleyerek, birçoğunun değil mi haksız yere zulme uğrasına veya vefat etmesine sebep oldu. Bu çok büyük bir zulümdür. Biz, inşaAllah, Türk-İslam Birliği döneminde onlara coşkun bir sevgiyle, şefkatle yaklaşacağız inşaAllah, koruyup kollayacağız. Bu peygamber neslinin inşaAllah kıyamete kadar devam etmesi, onların mutlu olması için gayret edeceğiz, inşaAllah. Herkes kendi inancı içerisinde gayret edecek. Daha önce de söyledim; takdir Cenab-ı Allah'ındır sonunda inşaAllah.
Aynı şekilde Hıristiyanlar için de yani Hıristiyan düşmanlığı da çok akılsızca, çok vicdansızca bir harekettir. Onlar da Allah'ın kullarıdır, onlar da Ehl-i Kitap'tır. Onlara karşı da şefkatle, sevgiyle, merhametle, koruyup kollamakla yaklaşmak Müslümanın görevidir; çünkü Peygamber Efendimiz (sav) zamanında böyleydi. Ehl-i Kitap son derece rahat ediyordu Resullullah'ın zamanında, Asr-ı Saadet'te. Yine bu dönemde de inşaAllah son derece rahat edecekler, hayatlarını en güzel şekilde geçirmeleri için Müslümanlar el birliğiyle gayret içinde olacaklardır, inşaAllah.
SUNUCU: Az önce misafirlerimiz vardı. Onları yolcu ettik.
ADNAN OKTAR: Evet. Ben Musevilere karşı düşmanlığı da Hıristiyanlığa karşı düşmanlığı da çok acı buluyorum. Çünkü herhalükarda Allah’a inanan insanlar, peygamberlere inanan insanlar. Değil mi? Meleklere inanıyorlar. Yani bula bula Allah’a inanan insanları düşman olarak bulması bir kısım insanların çok çok acıdır. Resulullah zamanında onlara şefkat gösteriliyordu, sevgi gösteriliyordu, korunup kollanıyorlardı, güvenle gidecekleri yerlere kadar götürülüyorlardı. Sonradan çıktı bu anormal hareketler. Yani Musevi düşmanlığı, Hıristiyan düşmanlığı, günahtır, yazıktır, çok çok anormal bir hareket. Herkes kendi dinine göre, Müslümanlar kendi dinine göre yaşayacak. Onlar kendi dinlerini yaşarlar, takdir Allah’ın. Allah ahirette değerlendirir neyse onların durumu. Değil mi? Bunun için... Hatta başka inançta olan insanlara da, komünist de olsa, mason da olsa zulmetmek, ezmek, acı çektirmek çok büyük bir zulümdür. Yahut nefret etmek, yaşayamayacak hale getirmek. Adamlar mesela bir yere gidiyorlar, 'buradan çıkın'; başka yere gidiyor, 'buradan da çıkın'. Nereye gitsinler, uzaya gidecek halleri yok ya? Değil mi? Allah’ın kulları bunlar, şefkat gösterilmesi lazım. Ben tabi bu konuyu vurgulamayı önemli bir konu olarak görüyorum. Önemli bir mevzu olarak görüyorum inşaAllah...
TARKAN YAVAŞ: MaşaAllah Hocam, gelen misafirler sizi çok seviyorlar. MaşaAllah, size karşı çok saygılı ve sevgi dolular.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. MaşaAllah. Evet. Giderken de çok sevgi gösterdiler MaşaAllah. Hepsi yüksek tahsilliler, yani hepsinin meslekleri var: Kimi mühendis, kimi yüksek görevlerde olan insanlar, ama aynı zamanda hahamlık da yapıyorlar. Güzel yani Müslümanın zaten böyle olması lazım. Hem yüksek tahsil yapmış olması, genel kültürünün çok olması, aynı zamanda din adamı ise onunla ilgili görevini yerine getirmesi gerekir. Makul, güzel olan da budur inşaAllah.
SUNUCU: Tarkan Bey’in dediği gibi size sevgileri hakikaten çok fazla. Ben de izledim, gerçekten size hem çok saygı duyuyorlar, hem de gönülden bir bağlılıkları var.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah.
SUNUCU: Bunda tabii ki şüphesiz sizin yaklaşımlarınız çok etkili. Sizin pozitif yaklaşımlarınız, sizin barışcıl, kardeşcil yaklaşımlarınız çok önemli. Hiç bu insanlara veya diğer din mensuplarına bu zamana kadar bu şekilde yaklaşılmamış, değil mi ?
ADNAN OKTAR: Bu inanılır gibi değil, niçin öldürülsün bu tertemiz insanlar? Bu mazlum insanlar, Allah onların adını koymuş, 'Ehl-i Kitap' diyor Cenab–ı Allah. 'Olacak bunlar' diyor, 'var' diyor, 'Hıristiyanlar var' diyor, 'Museviler var' diyor, Kuran diyor bunu. Cenab–ı Allah diyor. Yani olmayan bir insan topluluğu değil ki, var olan bir insan topluluğu. Resulullah zamanında da var. Dolayısıyla Türk İslam Birliği topluluğu içerisinde birinci sınıf insan konumunda olacaklardır. Müslümanlar, Museviler ve Hıristiyanlar hepsine şefkatle davranılacaktır. Niçin zulmedilsi, niçin ezilmeye kalkılsın, oradan oraya sürülsünler, oradan oraya acı çeksinler? Hiç kimseye bunun yapılması doğru değil.