Şevk ve heyecan, aslında hepimizin çok yakından tanıdığı ve çoğu zaman yaşadığı duygulardır
Fakat toplumun genelinde yaşanan şevk anlayışıyla, Kuran ahlakının kişiye kazandırdığı şevk arasında farklılıklar vardır.Şevk, insanın herhangi bir konuya karşı içinde ciddi bir ilgi ve istek duyması ve bu amacına ulaşabilmek için samimi bir çaba harcamasıdır.
Büyük olsun küçük olsun, her insanın hayatında şevkle sarıldığı pek çok konu vardır. Kimi zaman doğrudan maddi konularda yaşanan bu şevk kimi zaman da birtakım dünyevi hırslarda da kendini gösterir...Bazı kimseler zengin olabilmek, makam mevki ve kariyer sahibi olabilmek için çabalarken, bazıları da insanlar arasında üstün konuma gelebilmek, saygınlık, itibar ve övgü kazanabilmek için emek sarf ederler.
Bir lise öğrencisinin üniversite imtihanını kazanmak için gösterdiği ders çalışma azmine herkes şahit olmuştur.
Ya da çok istediği yeni bir işe başlayan bir insanın işinde gösterdiği şevke veya iyi bir kazanç getireceğine inanılan ticaret konusu için gösterilen şevk ve çabaya herkes aşinadır. Tüm bu örneklerde dikkat çeken ortak nokta, şevkin kişiye her zamankinden çok daha farklı ve güçlü bir karakter kazandırdığıdır.Uzun yıllar boyu mimar olabilmenin heyecanıyla yaşayan bir kimse, normal şartlarda proje çizimlerinde karşılaştığı zorluklar nedeniyle henüz bu emelini gerçekleştiremeden, bir anda bu konudaki tüm şevkini yitirebilir.
Ya da resim yapmaya heveslenen bir kişi birkaç denemeden sonra, bu işin tahmin ettiğinden daha zor olduğunu görüp, resme olan tüm ilgisini kaybedebilir.Bir insan şevkle ulaşmaya çalıştığı bir amaç için, genel halinden çok daha farklı ve azim dolu bir tavır sergiler.
Öyle ki sonunda aklını, yeteneklerini ve tüm kapasitesini olabilecek en iyi şekilde kullanarak maddi ve manevi anlamda ciddi bir güç elde eder.Ancak çoğu insanın şevki kalıcı değildir.
Bunun sebebi bu kimselerin şevklerinin sağlam bir temele dayanmayışıdır. Her ne olursa olsun şevklerini ayakta tutacak, onlara her an güç verecek kesin bir amaca sahip değildirler.Yoksullara yardım etmek, iyilikte bulunmak, kendini geliştirmek gibi konular bu insanlar için sadece gelip geçici birer hevesten ibarettir.
Günübirlik yaşamak, ihtiyaçlarını karşılayabilmek, toplumun gözünde iyi bir yer edinebilecek kadar çaba göstermek bu insanlara yeter.Dolayısıyla ihtiyaçları ve çıkarları dışındaki konulara zaman zaman kısa süreli ilgi duyarlar, ancak bunları kendilerine ideal edinmedikleri için hemen sıkılır ve monotonlaşırlar.Oysa bir insan yaptığı işin gerçekten yarar ve güzellik getirecek bir şey olduğuna inanırsa, bu konudaki şevki ve coşkusu sonuna kadar devam eder.
Ancak dünya ve ahiretle ilgili gerçeklere sırtlarını dönerek yaşayanların, peşinden koştukları konuların hiçbiri daimi bir şevk duymaya değecek kadar önemli değildir.Bu nedenle de hemen her konuda, çok zayıf ve hemen kaybedebilecekleri bir şevkleri vardır.
En küçük bir zorluk, başarısızlık veya eleştiride dahi, bir anda bıkkınlaşabilir, yorgunluğa ya da yılgınlığa kapılarak ideallerinden vazgeçebilirler.Hayatlarının sonuna kadar kalplerinde yaşadıkları şevki asla yitirmeyen yegane kimseler ise müminlerdir.
Çünkü müminlerin şevklerinin kaynağı, Allah'a olan imanları ve Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmayı kendilerine amaç edinmiş olmalarıdır.Müminlerin yaşadığı şevk ve heyecan, cahiliye toplumunda hakim olan "çıkarlara dayalı şevk" anlayışından çok farklıdır.
İnananların şevkleri Allah'a olan sevgilerinden ve bağlılıklarından kaynaklanmaktadır. Onlar sevgilerini cahiliye toplumu gibi tutkuyla dünyaya değil, kendilerini yoktan var eden, rızıklandıran, yaşatan, sonsuz merhametli ve şefkatli olan Allah'a yöneltmişlerdir.Bunun en önemli sebebi ise müminlerin olayları açık bir şuurla değerlendiriyor olmalarıdır.
Kendilerine hayat verenin, her an yeryüzündeki canlı cansız her varlığı koruyup kollayanın Allah olduğunun ve O'nun dışında tüm varlıkların O'na muhtaç olduğunun şuurundadırlar.Sadakati en mükemmel şekilde yaşayan insanlar da yine müminlerdir.
Onlar Allah'a iman eder ve sonsuza kadar O'na sadık kalacaklarına dair söz verirler. Ve bu sözlerini zorluklara rağmen hiçbir kuşkuya kapılmadan şevk ve heyecanla yerine getirirler. Mümin olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resulü'ne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler. İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)Fatır Suresi, 32
Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi orta bir yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.Yarışıp öne geçenlere bu gücü veren elbette ki Allah'a olan bağlılıkları ve saygı dolu korkularıdır.
İçlerindeki samimi iman onlara Allah'ın rızasını kazanma yolunda yarışıp öne geçecek kadar güçlü bir şevk kazandırmaktadır.Müminlerin şevkindeki bu süreklilik ve istikrar, tümüyle onların samimi imanlarından kaynaklanır.
Yoksa dünya hayatında yaratılan imtihanın bir gereği olarak şeytan aksi yönde sürekli olarak ciddi bir mücadele vermekte ve kendince müminleri güçsüzleştirip cansızlaştırmak, heyecanlarını ve şevklerini kırmak için tüm gücüyle çabalamaktadır.Ancak Kuran'da şeytanın tüm bu çabalarının ve hilesinin aslında son derece zayıf olduğuna dikkat çekilmiştir:
... Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır. (Nisa Suresi, 76)Müminlerin Allah'ın rızasını kazanma konusunda ne kadar şevkli olduklarını gösteren diğer bir dikkat çekici tavırları da onların her zaman için "Allah'ın rızasının en çoğunu" arıyor olmalarıdır.
Bunun anlamı, müminlerin pek çok seçenek ile karşı karşıya oldukları durumlarda bunlar arasından Allah'ın en çok razı olacağını umduklarını seçmeleridir. Bu konudaki ölçüleri ise Kuran ayetleri ve vicdanlarıdır.Allah dinini tüm insanlara bir yol gösterici olarak göndermiştir.
Dinin gereklerini, Kuran ahlakının güzelliğini, İslam'ın insanlığa getirdiği maddi ve manevi tüm faydaları, diğer insanlara anlatmak Müslümanlara verilmiş bir sorumluluktur. Müslümanlar bu sorumluluğu hem bizzat kendileri yaşayıp çevrelerindekilere örnek olarak, hem de sözlü veya yazılı şekilde insanlara anlatarak şevkle yerine getirirler.Dine şevkle sarılan müminler, Allah'ın Kuran'da bildirdiği ahlak modelini hiç zorlanmadan büyük bir zevkle yaşarlar.
Kimi zaman onların da nefislerine zor gelen durumlar olabilir, ancak onlar buna rağmen nefislerini yenip Allah için güzel ahlakta kararlılık gösterir ve bunu başarabilmiş olmaktan dolayı da büyük bir haz duyarlar.Müminlerin en dikkat çekici özelliklerinden biri ise zorluk anlarında da, refah ortamlarında da aynı karakteri, aynı samimiyeti ve şevki muhafaza ediyor olmalarıdır.
Bunun en önemli sebebi onların zorluk ortamlarını, Allah'a olan bağlılıklarını ve imanlarının gücünü ispatlayabilecekleri önemli bir fırsat olarak değerlendirmeleridir.Allah "Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?..." (Bakara Suresi, 214)
ayetiyle, geçmişte yaşamış olan mümin topluluklarının denenmiş olduğu sıkıntılarla denenmeden insanların cennete giremeyeceklerini bildirmiştir.Salih bir Müslüman Allah yolunda malını ve canını seve seve ortaya koyabilmeli ve bu uğurda istek duymalıdır.
Elbette her ortama, her döneme göre bir müminin göstermesi gereken hizmetin şekli de değişebilir.Örneğin Peygamberimiz (sav) dönemindeki ortamda Müslümanların haklarının fiilen savunulması gerekmiştir.
Ancak içinde yaşadığımız dönem fikri bir mücadele gerektirmektedir. İşte Müslümanların şevkle yapmaları gereken hizmet fikri alanda olmalıdır.Müminler, Allah'ın evrenin her noktasında yarattığı düzenin mükemmelliği karşısında heyecana kapılırlar.
Çünkü onlar bu harikalıkların ardındaki aklı, kudreti ve benzersiz sanatı görmekte ve Allah'ın büyüklüğünü düşünmenin zevkini yaşamaktadırlar. Öyle ki, gaflet halindeki insanların nasıl olup da bu harikalıklar karşısında duyarsız kalabildiklerini şaşkınlıkla karşılarlar.Nimetlerden ve güzelliklerden en çok etkilenen ve en fazla zevk alabilen kimseler müminlerdir.
Çünkü onlar herşeyi Allah’ın yarattığını bilmekte ve karşılaştıkları her olaya, her varlığa Allah'tan kendilerine ulaşan bir nimet olarak bakmaktadırlar. Bu nedenle de aynı güzellik, onlar için diğer insanlarda olduğundan çok daha büyük bir anlam ifade etmektedir.Sevgiyi ve dostluğu en iyi bilen ve en güzel şekliyle yaşayan kimseler müminlerdir.
Onlar birbirlerindeki mümin vasıflarını, iman ve vicdan alametlerini, birbirlerinin ihlas ve samimiyetlerini, Allah korkularına ve takvalarına dair alametleri gördükçe daha da şevklenirler, aynı şekilde bereberlerindeki müminlerin Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanmış, ahirette üstün makam sahibi kimseler olabileceğini ummanın heyecanını da yaşarlar.Nisa Suresi, 75
Allah, "Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına cehd etmiyorsunuz (çaba göstermiyorsunuz)?" ayetiyle zulüm altında olup da bir kurtarıcı bekleyen insanların durumuna dikkat çekmiştir. Bu ayet gereği kendi haklarını koruyamayacak durumda olan masum insanları korumak, onlara yardım etmek, onları güvenliğe kavuşturmak müminlerin vicdani bir sorumluluğudur.Allah'ı razı edebilmek ve sevgisini kazanabilmek müminler için herşeyden önemlidir.
Bu nedenle hayatları boyunca Allah'a daha da yakınlaşabilmenin yollarını ararlar. Allah "Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın..." (Maide Suresi, 35) ayetiyle müminlere bunu emretmiştir.Müminlerin en fazla heyecan duydukları konulardan biri de cenneti ve cennet nimetlerini düşünmektir.
Çünkü cennet, insanlara, daha önce dünya hayatında eşine benzerine rastlamadıkları bambaşka bir hayat sunmaktadır. Orada dünya hayatında karşılaşılan eksikliklerin ve kusurların hiçbiri yoktur. Çünkü cennet, dünya hayatı gibi bir imtihan mekanı olarak değil, bir mükafat yurdu olarak yaratılmıştır.İnsanlar hayatları boyunca kendilerini hem zihinsel hem de fiziksel açıdan güçlendirebilmenin yollarını ararlar.
Bunun için bilimin ve tıbbın tüm imkanlarına başvurur, türlü türlü ilaçlarla ya da zihin egzersizleriyle ilerleme kaydetmeye çalışırlar. Ancak hiçbir zaman için yaşamlarının sonuna kadar kendilerini canlı, hayat dolu, şevk içinde tutacak bir formüle ulaşamazlar.İnsanı hem zihinsel hem de fiziksel açıdan güçlü ve zinde tutacak olan, imandır.
Kişinin kalbindeki Allah korkusu onu her an uyanık, zinde ve güçlü kılar. Allah müminlere, Kendisi'ne olan imanlarına ve Kuran'a olan bağlılıklarına karşılık bu gücü verir. İnananların Allah'ın rızasını kazanma konusundaki istekleri ve şevkleri, onlara bu bitmek tükenmek bilmeyen gücü kazandırır.Hac Suresi, 11
İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır.Kuran'da yer alan bu ayet, dine tam sarılmayan insanların hastalıklı şevk anlayışlarını açıkça ortaya koymaktadır.
Zira onlar şahsi çıkarları söz konusu olduğu sürece son derece şevkli görünürler. Ancak ne zamanki menfaatleriyle çatışan bir durum ortaya çıkarsa, işte o zaman şevklerini ve heyecanlarını tümüyle yitirirler.Münafık karakterli kimseler inançlarındaki bozukluk nedeniyle müminlerden tamamen farklı ve Kuran'dan çok uzak bir hayat felsefesi geliştirmişlerdir.
Mantık örgüleri, Allah'ın rızasını kazanmak üzerine değil, nefislerini hoşnut etmek ve çıkar elde edebilmek üzerine işler. Bu nedenle dinin menfaatleri yönünde hareket etmeyi kendilerince boşa harcanan bir emek olarak nitelendirirler."Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır." (Nisa Suresi, 72)
Kuşkusuz kalplerinde hastalık bulunan kimselerin "ağır davranmaları" büyük bir yanılgı içerisinde olduklarını göstermektedir. Allah yolunda harcanan her çabanın insana olabilecek en büyük menfaati sağlayacağı gerçeğini bilmemektedirler. Kişinin şevkle ortaya koyduğu emek, ona Allah'ın rızasını kazandıracaktır. Allah razı olduğu kullarına hem dünyada hem de ahirette güzellik ve iyilik vaat etmiştir.Şevksizliğin tek çözümü: Allah korkusu...
Şevksizliğin kökeninde çoğu zaman bir iman zafiyeti olduğunu, bunun ne kadar tehlikeli bir tavır bozukluğu olduğunu kavrayan bir kimse, bu hastalıktan bir an önce kurtulabilmek için Kuran'da gösterilmiş olan tüm yollara uymalıdır. Öncelikle şevkin asıl kaynağının Allah korkusu olduğunu bilmeli ve bu yönde kendisini güçlendirmeli, derin bir tefekkürle Allah’a olan yakınlığını artırmalıdır.Nahl Suresi, 97
Erkek olsun, kadın olsun, bir mümin olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.Ahzap Suresi, 47
"Müminlere müjde ver; gerçekten onlar için Allah'tan büyük bir fazl vardır."