Kimyager Canlılar

Bazı canlılar zehirlendiklerinde hemen vücutlarındaki zehri etkisiz kılacak besinleri yerler. Bu canlıların, zehrin ve zehirlenmeyi önleyen besinin kimyasını biliyormuşçasına aldıkları bu olağanüstü önlemin tek açıklaması vardır: Allah’ın onlara bu tedbiri öğrettiği gerçeği. Her canlının düşmanlarından korunmak için kullandığı belirli bir yöntemi vardır. Bitkilerin düşmanları da genellikle böcekler ve kuşlardır. Bazı bitkiler saldırganlardan korunmak için özel bir tedbir geliştirir ve zehirli tohumlar üretirler. Tohumlarındaki bu kimyasal, strikinin adı verilen çok etkili bir zehirdir. Bu özel üretim sayesinde gerçekten de amaçlarına ulaşırlar. Zehrin tadını alan ya da durumun farkına varan canlı, vakit geçmeden bu bölgeden uzaklaşır. Ancak kimi zaman durum değişir. Bitkiler, kendilerinden daha akıllı avcılarla karşı karşıya kalırlar. Amerika’nın tropikal topraklarında yaşayan bir papağan türü olan Macawlar, bu akıllı avcılardan biridir. Macawların besinlerini zehirli tohumlar oluşturmaktadır. Peki, nasıl olup da bu canlılar zehirli tohumlar ile beslenmektedirler? Bu aşamada gerçekten de mucizevi bir yaratılış örneği ile karşı karşıya kalırız. Bu kuşlar, besleyici değeri yüksek ancak zehirli olan bu tohumları yedikten hemen sonra belli bir bölgedeki kayalıklara doğru uçarlar. Oraya vardıklarında ise burada bulunan bazı killi kaya parçalarını kemirip yutarlar. Kuşların ortada herhangi bir sebep yokken kil yutmaları kuşkusuz oldukça şaşırtıcı bir davranıştır. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda bu garip davranışın gerçek nedeni anlaşılmıştır. Killi kaya parçaları “kaolin” maddesine sahiptir. Kaolin maddesinin özelliği ise, tohumların içindeki zehri emebilmesidir. Macawlar bu sayede tohumları sindirebilmekte ve zehirden dolayı herhangi bir zarar görmemektedirler. Bir papağanın kilin içinde bulunan maddelerden kendiliğinden haberdar olması elbette ki mümkün değildir. Şüphesiz Macaw bu maddenin zehrin etkisini giderdiğini öğrenmiş veya bunu önceden deneyerek görmüş değildir. Bu durumda karşımıza çıkan manzara son derece düşündürücüdür. Acaba Macawlar kildeki “kaolin” maddesinin toksinleri yok edici özelliği olduğunu nereden bilmektedirler? Bu bilgiyi tesadüfen öğrenmiş ve uygulamış olabilirler mi? Papağanların bir tür tıp veya kimya bilgisine sahip olduklarını varsayabilir miyiz? Elbette tüm bunlar imkansızdır. Bu durum, bu canlılara yapmaları gerekenleri öğreten, onlara bunu ilham eden bir Aklın varlığını apaçık ortaya koymaktadır. Bu üstün aklın sahibi Allah’tır. Bu canlılar, Allah’ın kendilerine bildirdiği şekilde hareket eder, o şekilde beslenir ve Allah’ın dilediği biçimde yaşarlar. Doğadaki usta kimyagerlerden bir tanesi de Bezuar keçisidir. İsmini de bu özelliği nedeni ile almıştır. Bezuar ismi, Farsça’da ilaç anlamına gelen bir kelimeden türemiştir. Bu canlı, kendi kendini tedavi etme konusunda uzmandır. Bezuar keçisi ne zaman bir yılan tarafından ısırılsa, hemen yaşadığı çevrede yetişen sütleğen bitkisi türlerinden birini yemeye başlar. Bu son derece hayret verici bir davranıştır. Çünkü gerçekten de sütleğen bitkisinin içindeki sıvıda bulunan “Öforbon” maddesi kana karışan yılan zehrini etkisiz hale getirmektedir. Burada tekrar şaşırtıcı bir gerçekle karşı karşıya kalırız. Günlük otlamaları sırasında sütleğenlere ağızlarını bile sürmeyen Bezuar keçilerinin bu bitkileri tedavi maksatlı kullanmalarını sağlayan nedir? Bezuar keçileri sütleğen otlarının içinde hangi kimyasal maddelerin olduğunu nereden bilmektedirler? Peki ya bu kimyasalların, yılan zehrini tedavi edici etkilerinin olduğunu nasıl öğrenmişlerdir? Keçilerin, kendilerini yılan ısırdığında buldukları tüm otları yiyerek yani deneme-yanılma metodunu kullanarak bir panzehir bulmaları mümkün değildir. Uygun otu bulmaya çalışırken deneme yapan keçi doğru otu bulana kadar muhtemelen ölecektir. Kaldı ki o anlık başarılı olsa bile, tek bir sefer yetmeyecek, keçinin her yılan ısırdığında aynı isabetli seçimi yapması gerekecektir. Bütün imkansızlığına rağmen keçinin bunu başardığını varsayalım. Ancak bu da yeterli olmayacaktır. Çünkü Bezuar türünün neslini devam ettirebilmesi için, türün diğer üyelerinin de bu davranış özelliğine sahip olmaları şarttır. Elbette ki bu imkansızdır. Bunun için keçilerin kendilerinden sonra gelen nesilleri deneyimlerinden haberdar etmeleri gerekmektedir. Ancak bir canlının sonradan öğrendiği bilgileri kendinden sonra gelen nesillere genetik olarak aktarması imkansızdır. Örneğin: Birkaç nesil boyunca piyano çalan bir ailenin yeni doğan çocuklarının da, ailenin diğer üyeleri gibi piyanoyu çalabilmek için, öğrenmesi gerekecektir. Aile üyeleri ne kadar ünlü ve başarılı piyanistler olursa olsunlar, bu özelliklerini bir sonraki nesle aktaramazlar. Çünkü bu, genetik bir özellik değil, sonradan edindikleri bir özelliktir. Dolayısıyla, öğrenilen bilgiler ya da davranışlar, o türe değil sadece o canlıya aittirler. Bu gibi bilgiler üzerinde derinlemesine düşünmek, canlıların davranışlarının tesadüfen ortaya çıkamayacağını anlamak için yeterlidir. Bütün canlılar yaşamaları için gerekli olan bilgilere sahip olarak doğarlar. Yani hepsini Allah bir anda yaratır. Bezuar keçisi ne zaman bir yılan tarafından ısırılsa, hemen yaşadığı çevrede yetişen sütleğen bitkisi türlerinden birini yemeye başlar. Çünkü gerçekten de sütleğen bitkisinin içindeki sıvıda bulunan “Öforbon” maddesi kana karışan yılan zehrini etkisiz hale getirmektedir. Karıncaların vücutlarında, formik asit (H2CO2) isimli kimyasal maddeyi üreten bezler vardır. Karıncalar antibiyotik etkisine sahip bu maddeyi düzenli olarak vücutlarına sürerler. Bu şekilde hem yuvalarında hem de kendi üzerlerinde bakteri ve mantar oluşumunu engellemiş olurlar. Karıncaların vücutlarından salgılanan bu asitten haberdar olmaları ve bunu nasıl kullanacaklarını bilmeleri hayret vericidir. Ancak bundan çok daha şaşkınlık veren konu, başka canlıların da karıncaların bu özelliğinden haberdar olmasıdır. Bazı kuş türleri de karıncalardaki bu asidi kullanırlar. Kuşlar karıncalar gibi kimyasal maddeler salgılayamazlar. Ancak sık sık karınca tepelerine gidip, karıncaların tüylerinin arasında dolaşmalarına izin vererek, onların ürettikleri asitten faydalanırlar. Bu yöntem sayesinde vücudu formik aside bulanan kuş, üzerindeki tüm parazitlerden kurtulmuş olur. Karınca, mantara karşı formik asidin etkili olduğunu ya da bu asidin formülünü nereden bilir? Nasıl olup da vücutlarında böyle tehlikeli bir asit üretilmesine rağmen karıncalar bundan zarar görmez? Dahası kuşlar karıncalarda formik asit olduğunu ve bunu parazitlerinden kurtulmak için kullanabileceklerini nereden bilirler? Öncelikle bu kimyasal maddenin nasıl ortaya çıktığı sorusunun cevaplanması gerekmektedir. Özelliği olan, işe yarayan kimyasal bir maddenin kendiliğinden ortaya çıkması kesinlikle imkansızdır. Formik asidi düşünelim. Bu asidin sentezlenmesindeki bir hata, kimyasalın antibiyotik özelliğini yitirmesi demektir. Ayrıca ortaya zararlı başka maddelerin çıkma ihtimali de vardır. Durum böyleyken bu maddeyi karıncanın sentezlemiş olması ya da bu asidin tesadüfen karıncanın vücudunda oluşmuş olması çok mantıksız bir iddia olur. Bunu bir kenara bırakarak asidin formülünün tam gerektiği şekilde oluştuğunu varsayalım. Bu da hiçbir şeyi değiştirmeyecektir, çünkü karıncanın vücudunda hem asit üretecek hem de karıncanın zarar görmesini engelleyecek korumalı bir sisteme de ihtiyaç vardır. Dolayısıyla karınca bunların tümüne aynı anda sahip olmak zorundadır. Bu durum karıncadaki bezlerin, evrimcilerin iddia ettikleri gibi, aşama aşama oluşmalarının mümkün olmadığını açıkça göstermektedir. Bu canlıların hiçbirinin bu işleri kendi kendilerine yapmaları mümkün değildir. Gerçek şu ki, karıncalar var olan özellikleriyle bir anda ortaya çıkmışlardır. Gerek formik asidi, gerek bunların üretimini yapabilecek özellikteki bezleri gerekse de karıncaları sonsuz ilim sahibi olan Allah yaratmıştır. Kuşlara, karınca yuvalarına giderek formik asitten faydalanmalarını ilham eden de Allah’tır. Allah tüm canlıların ihtiyacını bilen ve bunların karşılığını eksiksiz olarak yaratandır. Bir insanın kimyasal deneyler yapabilmesi için bir kimya mühendisi olarak eğitim görmesi ve belli bir deneyime sahip olması gerekmektedir. Ama pek çok canlının sahip oldukları kimya bilgisi için ne eğitime ne de deneyime ihtiyaçları vardır. Çünkü onlar doğuştan itibaren bunun bilgisine sahiptirler. Bu canlıları sahip oldukları sistemlerle birlikte Yüce Allah yaratmıştır.
1

1

Bazı canlılar zehirlendiklerinde hemen vücutlarındaki zehri etkisiz kılacak besinleri yerler. Bu canlıların, zehrin ve zehirlenmeyi önleyen besinin kimyasını biliyormuşçasına aldıkları bu olağanüstü önlemin tek açıklaması vardır: Allah’ın onlara bu tedbiri öğrettiği gerçeği.
2

2

Her canlının düşmanlarından korunmak için kullandığı belirli bir yöntemi vardır. Bitkilerin düşmanları da genellikle böcekler ve kuşlardır. Bazı bitkiler saldırganlardan korunmak için özel bir tedbir geliştirir ve zehirli tohumlar üretirler.
3

3

Tohumlarındaki bu kimyasal, strikinin adı verilen çok etkili bir zehirdir.
4

4

Bu özel üretim sayesinde gerçekten de amaçlarına ulaşırlar. Zehrin tadını alan ya da durumun farkına varan canlı, vakit geçmeden bu bölgeden uzaklaşır.
5

5

Ancak kimi zaman durum değişir. Bitkiler, kendilerinden daha akıllı avcılarla karşı karşıya kalırlar.
6

6

Amerika’nın tropikal topraklarında yaşayan bir papağan türü olan Macawlar, bu akıllı avcılardan biridir. Macawların besinlerini zehirli tohumlar oluşturmaktadır. Peki, nasıl olup da bu canlılar zehirli tohumlar ile beslenmektedirler?
7

7

Bu aşamada gerçekten de mucizevi bir yaratılış örneği ile karşı karşıya kalırız. Bu kuşlar, besleyici değeri yüksek ancak zehirli olan bu tohumları yedikten hemen sonra belli bir bölgedeki kayalıklara doğru uçarlar. Oraya vardıklarında ise burada bulunan bazı killi kaya parçalarını kemirip yutarlar. Kuşların ortada herhangi bir sebep yokken kil yutmaları kuşkusuz oldukça şaşırtıcı bir davranıştır. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda bu garip davranışın gerçek nedeni anlaşılmıştır.
8

8

Killi kaya parçaları “kaolin” maddesine sahiptir. Kaolin maddesinin özelliği ise, tohumların içindeki zehri emebilmesidir. Macawlar bu sayede tohumları sindirebilmekte ve zehirden dolayı herhangi bir zarar görmemektedirler.
9

9

Bir papağanın kilin içinde bulunan maddelerden kendiliğinden haberdar olması elbette ki mümkün değildir. Şüphesiz Macaw bu maddenin zehrin etkisini giderdiğini öğrenmiş veya bunu önceden deneyerek görmüş değildir.
10

10

Bu durumda karşımıza çıkan manzara son derece düşündürücüdür. Acaba Macawlar kildeki “kaolin” maddesinin toksinleri yok edici özelliği olduğunu nereden bilmektedirler? Bu bilgiyi tesadüfen öğrenmiş ve uygulamış olabilirler mi? Papağanların bir tür tıp veya kimya bilgisine sahip olduklarını varsayabilir miyiz? Elbette tüm bunlar imkansızdır. Bu durum, bu canlılara yapmaları gerekenleri öğreten, onlara bunu ilham eden bir Aklın varlığını apaçık ortaya koymaktadır. Bu üstün aklın sahibi Allah’tır. Bu canlılar, Allah’ın kendilerine bildirdiği şekilde hareket eder, o şekilde beslenir ve Allah’ın dilediği biçimde yaşarlar.
11

11

Doğadaki usta kimyagerlerden bir tanesi de Bezuar keçisidir. İsmini de bu özelliği nedeni ile almıştır. Bezuar ismi, Farsça’da ilaç anlamına gelen bir kelimeden türemiştir. Bu canlı, kendi kendini tedavi etme konusunda uzmandır.
12

12

Bezuar keçisi ne zaman bir yılan tarafından ısırılsa, hemen yaşadığı çevrede yetişen sütleğen bitkisi türlerinden birini yemeye başlar.
13

13

Bu son derece hayret verici bir davranıştır. Çünkü gerçekten de sütleğen bitkisinin içindeki sıvıda bulunan “Öforbon” maddesi kana karışan yılan zehrini etkisiz hale getirmektedir. Burada tekrar şaşırtıcı bir gerçekle karşı karşıya kalırız.
14

14

Günlük otlamaları sırasında sütleğenlere ağızlarını bile sürmeyen Bezuar keçilerinin bu bitkileri tedavi maksatlı kullanmalarını sağlayan nedir? Bezuar keçileri sütleğen otlarının içinde hangi kimyasal maddelerin olduğunu nereden bilmektedirler? Peki ya bu kimyasalların, yılan zehrini tedavi edici etkilerinin olduğunu nasıl öğrenmişlerdir?
15

15

Keçilerin, kendilerini yılan ısırdığında buldukları tüm otları yiyerek yani deneme-yanılma metodunu kullanarak bir panzehir bulmaları mümkün değildir. Uygun otu bulmaya çalışırken deneme yapan keçi doğru otu bulana kadar muhtemelen ölecektir. Kaldı ki o anlık başarılı olsa bile, tek bir sefer yetmeyecek, keçinin her yılan ısırdığında aynı isabetli seçimi yapması gerekecektir. Bütün imkansızlığına rağmen keçinin bunu başardığını varsayalım. Ancak bu da yeterli olmayacaktır. Çünkü Bezuar türünün neslini devam ettirebilmesi için, türün diğer üyelerinin de bu davranış özelliğine sahip olmaları şarttır. Elbette ki bu imkansızdır.
16

16

Bunun için keçilerin kendilerinden sonra gelen nesilleri deneyimlerinden haberdar etmeleri gerekmektedir. Ancak bir canlının sonradan öğrendiği bilgileri kendinden sonra gelen nesillere genetik olarak aktarması imkansızdır. Örneğin: Birkaç nesil boyunca piyano çalan bir ailenin yeni doğan çocuklarının da, ailenin diğer üyeleri gibi piyanoyu çalabilmek için, öğrenmesi gerekecektir. Aile üyeleri ne kadar ünlü ve başarılı piyanistler olursa olsunlar, bu özelliklerini bir sonraki nesle aktaramazlar. Çünkü bu, genetik bir özellik değil, sonradan edindikleri bir özelliktir. Dolayısıyla, öğrenilen bilgiler ya da davranışlar, o türe değil sadece o canlıya aittirler.
17

17

Bu gibi bilgiler üzerinde derinlemesine düşünmek, canlıların davranışlarının tesadüfen ortaya çıkamayacağını anlamak için yeterlidir. Bütün canlılar yaşamaları için gerekli olan bilgilere sahip olarak doğarlar. Yani hepsini Allah bir anda yaratır.
18

18

Bezuar keçisi ne zaman bir yılan tarafından ısırılsa, hemen yaşadığı çevrede yetişen sütleğen bitkisi türlerinden birini yemeye başlar. Çünkü gerçekten de sütleğen bitkisinin içindeki sıvıda bulunan “Öforbon” maddesi kana karışan yılan zehrini etkisiz hale getirmektedir.
19

19

Karıncaların vücutlarında, formik asit (H2CO2) isimli kimyasal maddeyi üreten bezler vardır. Karıncalar antibiyotik etkisine sahip bu maddeyi düzenli olarak vücutlarına sürerler. Bu şekilde hem yuvalarında hem de kendi üzerlerinde bakteri ve mantar oluşumunu engellemiş olurlar.
20

20

Karıncaların vücutlarından salgılanan bu asitten haberdar olmaları ve bunu nasıl kullanacaklarını bilmeleri hayret vericidir. Ancak bundan çok daha şaşkınlık veren konu, başka canlıların da karıncaların bu özelliğinden haberdar olmasıdır.
21

21

Bazı kuş türleri de karıncalardaki bu asidi kullanırlar. Kuşlar karıncalar gibi kimyasal maddeler salgılayamazlar. Ancak sık sık karınca tepelerine gidip, karıncaların tüylerinin arasında dolaşmalarına izin vererek, onların ürettikleri asitten faydalanırlar. Bu yöntem sayesinde vücudu formik aside bulanan kuş, üzerindeki tüm parazitlerden kurtulmuş olur.
22

22

Karınca, mantara karşı formik asidin etkili olduğunu ya da bu asidin formülünü nereden bilir? Nasıl olup da vücutlarında böyle tehlikeli bir asit üretilmesine rağmen karıncalar bundan zarar görmez? Dahası kuşlar karıncalarda formik asit olduğunu ve bunu parazitlerinden kurtulmak için kullanabileceklerini nereden bilirler?
23

23

Öncelikle bu kimyasal maddenin nasıl ortaya çıktığı sorusunun cevaplanması gerekmektedir. Özelliği olan, işe yarayan kimyasal bir maddenin kendiliğinden ortaya çıkması kesinlikle imkansızdır. Formik asidi düşünelim. Bu asidin sentezlenmesindeki bir hata, kimyasalın antibiyotik özelliğini yitirmesi demektir. Ayrıca ortaya zararlı başka maddelerin çıkma ihtimali de vardır.
24

24

Durum böyleyken bu maddeyi karıncanın sentezlemiş olması ya da bu asidin tesadüfen karıncanın vücudunda oluşmuş olması çok mantıksız bir iddia olur. Bunu bir kenara bırakarak asidin formülünün tam gerektiği şekilde oluştuğunu varsayalım.
25

25

Bu da hiçbir şeyi değiştirmeyecektir, çünkü karıncanın vücudunda hem asit üretecek hem de karıncanın zarar görmesini engelleyecek korumalı bir sisteme de ihtiyaç vardır. Dolayısıyla karınca bunların tümüne aynı anda sahip olmak zorundadır. Bu durum karıncadaki bezlerin, evrimcilerin iddia ettikleri gibi, aşama aşama oluşmalarının mümkün olmadığını açıkça göstermektedir.
26

26

Bu canlıların hiçbirinin bu işleri kendi kendilerine yapmaları mümkün değildir. Gerçek şu ki, karıncalar var olan özellikleriyle bir anda ortaya çıkmışlardır. Gerek formik asidi, gerek bunların üretimini yapabilecek özellikteki bezleri gerekse de karıncaları sonsuz ilim sahibi olan Allah yaratmıştır.
27

27

Kuşlara, karınca yuvalarına giderek formik asitten faydalanmalarını ilham eden de Allah’tır. Allah tüm canlıların ihtiyacını bilen ve bunların karşılığını eksiksiz olarak yaratandır.
28

28

Bir insanın kimyasal deneyler yapabilmesi için bir kimya mühendisi olarak eğitim görmesi ve belli bir deneyime sahip olması gerekmektedir. Ama pek çok canlının sahip oldukları kimya bilgisi için ne eğitime ne de deneyime ihtiyaçları vardır. Çünkü onlar doğuştan itibaren bunun bilgisine sahiptirler. Bu canlıları sahip oldukları sistemlerle birlikte Yüce Allah yaratmıştır.
1179
PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo