BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey günaydın, hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Peki başlayalım.
KARTAL GÖKTAN: Las Vegas’taki saldırıda 59 kişi hayatını kaybetti, 500’den fazla kişi yaralandı. 64 yaşındaki Amerikalı saldırgan Stephen Paddock otel odasında intihar etti. Saldırıyı IŞİD üstlendi. Ancak Amerikalı yetkililer saldırganın herhangi bir terör örgütüyle bağlantısının olmadığını açıkladılar. Saldırganın elinde içki kadehi ve kadınlarla çekilmiş fotoğrafları var. Ayrıca saldırganın kardeşi, saldırgan için “dini ve siyasi bağı yoktu” açıklamasını yaptı.
ADNAN OKTAR: Tipik homoseksüel manyaktır dedim onu söyledim aynen dediğim gibi de çıkar. Yani hiç alakası yok. Daha ilk başında söyledim.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Trump, Las Vegas’taki saldırıyla ilgili “Tamamen şeytani bir eylemdi. Bu trajedi gününde Amerika bir bütün olarak bir araya geldi. Birliğimiz bu kötülüklerle bozulmaz” açıklaması yaptı.
ADNAN OKTAR: Amerikan’ın birliğine yönelik bir şey değil o zaten, adamın manyaklığı. Adamda şeytani bir ruh varmış demek ki. Şizofrendir ve homoseksüel göreceksiniz. Hep yapar böyle bu tipler.
BÜLENT SEZGİN: Sayın Devlet Bahçeli, “‘Kerkük Türkmen şehridir’ diyen Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkürlerimi sunuyorum” dedi. “Paslı kulaklar duysun Kerkük tarihinde Türk’tü bugün de Türk’tür. Musul derseniz onun da farkı yoktur. Kerkük’ün statüsü üzerinde karalama yapanlar Türkmenlerin boyun eğmesini bekleyenler ya çok ahmaktırlar ya da yedikleri yürek başlarını döndürmüştür.”
ADNAN OKTAR: Sayın Bahçeli o kadar mükemmel konuşuyor ki şu an benim gördüğüm üstüne yok. Kardeşim, dahiyane üslup dahiyane mükemmel mükemmel çok çok güzel. Kalıp gibi adamlara gerekeni yapıyor. Eline diline ağzına sağlık.
Evet, dinliyorum.
VTR: Münafığın Derin Karanlığı kitabını neden yazdınız?
ADNAN OKTAR: Münafığın Derin Karanlığı bizzat münafık gözlemleyerek yazdığım bir kitap. Yani bir münafığı yahut bazı münafıkları gözlemleyerek onların karakterini orada kaleme aldık. Şimdi ikinci cildi de çıkıyor, o da öyle çok kapsamlı. Nitelikli münafık olunca daha da şeytanın sanatını, gizli sanatını, kahpe sanatını görme imkanı oluyor. Böylece Cenab-ı Allah’ın hikmeti aramıza iblisler gönderiyor, onların kanalıyla İngiliz derin devletini anladık. Bilmiyorduk, İngiliz derin devletini anladık. Abdülhamit dönemindeki faciayı anladık. Rumiliğin dinsizlik olarak kullanıldığını gördük İngiliz derin devleti tarafından. PKK’nın konumunu anladık, daha derin yapılanmasını. Oyunların hemen hemen hepsini çözdük.
Evet, dinliyorum.
VTR: İslam anlatılırken para alınması doğru mudur?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım güzel yüzlüm, senin de farkında olduğun gibi para alınması haramdır. Yani Kuran’da şiddetle reddedilen bir durum. Allah Mehdiler için bak Kuran’da diyor ki, Yasin Suresi’nde Mehdilerin vasfını açıklıyor. Tebliğlerine karşılık, Allah’ı anlatmalarına karşılık "Sizden ücret istemeyenlere” para istemeyen, çıkar istemeyen bu kişilere tabi olun “uyun, onlar (Mehdilerdir) hidayet bulmuş kimselerdir." (Yasin Suresi, 21) Diyor Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım. “İttebiû men lâ yes'elukum ecran ve hum muhtedûn(muhtedûne).” Mehdilerdir onlar diyor. Alamet olarak veriyor, para almıyor Mehdiler, Allah yolunda hizmet edenler para almıyor.
VTR: Merhaba Adnan Bey. Ben Tuba. Allah’ın ruhu nasıldır, bana anlatabilir misiniz?
ADNAN OKTAR: Allah’ın ruhu görünmeyen bir akıl. Nasıl bizim aklımız görünmüyor? Çünkü beynimiz açıldığında, insan beyni ameliyat oluyor açılıyor hiçbir şey yok et parçası. Ama içinde bir akıl var, bir dünya var. İşte o görünmeyen neyse o Allah’ın ruhudur. Görünmeyen, görünmez. Yani mesela şey gibi böyle şu an nasıl hiçbir şey görünmüyor öyle ama sonsuz akıldır, yani sonsuz akıl. Bize o sonsuz aklından ufak bir bölümü Allah uygun bulur ve tecelli eder. Yoksa bir istese bizde, akıl almaz bir akla sahip oluruz bir anda. Muazzam bir hafıza, muazzam bir bilgi. Mesela peygamberlere Allah tecelli ediyor bir anda mesela Kudüs’ü görüyor, orada insanları görüyor. Bir tecelli ediyor Cebrail (as)’ı görecek hale geliyor. Allah’ın ruhunu taşımasından kaynaklanıyor bu. Mesela Hz. Hızır (as) da normal kendi halinde bir insanken bir anda madde özelliğinden çıkabilen bir varlığa dönüşüyor halbuki normalde insan. Allah’ın ruhunu taşımasından kaynaklanıyor bu.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Sayın Devlet Bahçeli, ülkücülerin Kuzey Irak konusunda hazır beklediğini söyledi. “Türk milletine parmak sallayan varsa o parmağı koparırız. En az beş bin gönüllü ülkücü var. Başta Kerkük olmak üzere Türkmenlerin yaşadığı Türk kentlerindeki varlık ve birlik mücadelesine katılmak üzere hazır beklemektedir. Blöf yapmıyoruz, palavradan konuşmuyoruz, hala anlamayan varsa bu konuda şakamızın da olmadığının altını çizerek üzerine basarak belirtmeyi yararlı buluyoruz. Barzani’ye dedesinin akıbetini çok veciz bir şekilde hatırlatıyor ayağını denk almasını tavsiye ediyorum” dedi.
ADNAN OKTAR: Barzani öyle çılgınca bir şey yapacağını zannetmiyorum. Ama tabii gereksiz İngiliz derin devletinden çekindi. Fiili durum çok etkileyici olur. Ama bir şey yapabileceğini de zannetmiyorum. Çünkü yaptığında askeri müdahale hukuki olarak hak oluyor. Askeri müdahale hak olduğunda Birleşmiş Milletler’e başvursa da geçerli olmaz. Çünkü Irak açıklama yapar “Benim ülkem bütün, üniter bir yapısı var bölmeye çalışıyor, biz de meşru hakkımızı koruyoruz” der. “Ve Türkiye’yi de kendimize yardımcı olarak talep ettik kanuni olarak bize yardım etmesini istiyoruz” der ve konu biter. Dolayısıyla o pek kurtarırı olan bir konu değil. O arkadaş bir an önce vazgeçmesi gerekiyor.
İncili Kadın diye bir tablom var yeni yaptım onu göndersinler göstereyim, İncili Kadın.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Sayın Devlet Bahçeli ayrıca “Şartlar oluştuğunda tarih coğrafyaya dar geldiğinde Misak-ı Milli uyanacak, 81 Düzce’den sonra, 82 Kerkük, 83 Musul deme hakkının önünde hiçbir güç duramayacaktır” dedi.
ADNAN OKTAR: Vay vay vay maşaAllah. Sanki rahmetli Türkeş kükrüyor, maşaAllah güzel konuşmuş. Tabii ki yani kanun hukukla olursa bu güzellikleri yaparız kanuna hukuka uygun olursa. Ve hatta bütün İttihad-ı İslam ülkelerini Türkiye’nin etrafında tek parça haline getireceğiz, inşaAllah. Ama bir safhası varsa ayrı meseledir. Safhası olarak olabilir ama sonuçta bütün Türk devletleri, bütün İslam ülkeleri sınırsız olacaklar sınırsız. Yani pasaport yok vize yok, devletler olur ama o tip bir engel olmaz.
Göreyim. Nasıl?
KARTAL GÖKTAN: MaşaAllah
AYŞE KOÇ: Muhteşem olmuş.
ADNAN OKTAR: Şahane değil mi? Evet, İncili Kadın.
VTR: Trump sizce başarılı mı?
ADNAN OKTAR: Trump durumu muhafaza ediyor şu an. Yani bir atılım güç henüz gösteremedi. Ama kötüye gidişi durdurdu. Homoseksüellik aldı başını gidiyordu çok azgınlaşmışlardı. Dini çökertme faaliyetleri çok yoğunlaşmıştı bunları durdurdu. Ama ekonomide bir canlanma bir atak mevzubahis değil. O ölülük devam ediyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ateistleri öldürmek isteyen bağnazlara ne demek istersiniz?
ADNAN OKTAR: Onların öldürmek istemediği kişi zaten çok az. Şimdi “sakalını keseni onu da öldüreceğiz” diyor sakalını kestiği için. “İçki içen, onu da öldüreceğiz” diyor. “Namaz kılmayan, onu da öldüreceğiz” diyor, “zekat vermeyen onu da öldüreceğiz” her şeyde ölüm var zaten her şeyde. Yani ölümün kol gezdiği bir sistemdir, gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının büyük bir bölümü bu mantıktadır, bu kafadadır. Ama Allah tabii bunlarını kafasını ezdi. Daha da eziyor daha da ezilecekler darmadağın olacaklar. Bir de buna cesaret etmiş olmaları 2017 yılında bile utanmadan milletin yüzüne diri diri bakarak bu zulüm sistemini savunmaları çok şaşırtıcı. İnsan o pişkinliğe hayret ediyor. Bazı tipler için bunu söylüyorum.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanımızın az önceki canlı yayın konuşmasından bir bölüm. Bir fotoğraf: “Ayrışırsak dağılırız, dağılırsak yok oluruz. Beton gibi, çelik gibi durmamız gereken bir dönemden geçiyoruz” dedi. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı twitinde: “Devir; köken, meşrep, cemaat, cemiyet, hizip hesabı yapma devri değildir. Beton gibi sapasağlam durmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.”
ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam akıllı, nurlu bir delikanlı, basireti açık. İngiliz derin devletinin kışkırtmalarına karşı bu müthiş bir aşağılama, İngiliz derin devletini müthiş bir aşağılamadır. Çünkü onlar hesabını böyle hallediyorlar kışkırtmalarla. Verdiği cevap bak çok manidardır dikkat ederseniz, orada geçen cümleler kelimeler, değil mi? Çünkü bizim iç dinamiklerimizi öldürmek istiyor adamlar güya kendi kafalarınca. Mübarek, bu kaçıncı İngiliz derin devletine tokadı. Yok şeffaflaştıracağız, yok pişireceğiz, yok çevireceğiz bilmem ne falan. Bu cevabı alınca oturuyorlar sırtlarının üstüne.
Evet, dinliyorum.
VTR: Kalite ve sanat bakanlığı neden kurulmuyor?
ADNAN OKTAR: Sen neden bu kadar güzelsin bir kere onu bana bir söyle. Ne kadar güzel, maşaAllah çok güzel değil mi? Tayyip Hocam böyle bir şey yapacak benim anladığım. Çünkü onu söylemeye başladı, kaliteden sanattan bahsediyor. Ama bir ihtimal benim kanaatim yeteri kadar eleman olmadığını düşünüyordur. Öyle bir şey de olmaz. Yani o kursun hazırlasın arkası gelir. Ama dikkat ederseniz Ankara’da münafıklar kol geziyor. İngiliz derin devletinin ajanları kol geziyor. Sakın sakın, açıkladığımız bilgilere itibar ettiğini biliyorum, çok dikkatli olmaları gerekiyor.
Şimdi Şeyhimiz’in konuşmasını bir dinleyelim.
VTR: Şeyh Fevzeddin Erol Hoca Efendi’nin Konuşması.
ADNAN OKTAR: Bu tertemiz insanları güya rahatsız edecekler, huzursuz edecekler. İşte onlar da içine kapanacak, gelen-giden olmayacak. Akılları bu, kafaları bu. En açık en sarih şekilde anlatıyor en yetkili insan. Seyittir Şeyhimiz maşaAllah, tertemiz mübarek bir insan. Ama hiçbir cemaati koruyan kollayan pek olmuyor benim dışımda. Tek yanlı bu adamlar sürekli konuşuyor. Bunlara cevap veren kimse çıkmıyor benim dışımda. Onun için ben de her seferinde bunların ağzının payını veriyorum ki gereken olsun diye. Fakat tabii Müslümanları birbirine düşürme kafası da var, birbirlerinden nefret ettirme. Çünkü o çok pratik bir yol. İngiliz derin devletinin en çok üstünde durduğu o. İnsanların imanını zayıflattıktan sonra onlara kini öğrettikten sonra, işte Nakşibendi’yi Kadiri’ye, Alevi’yi Nurcu’ya, Nurcu’yu Nakşibendi’ye güya karşıt hale getirecekler. Buna müsaade etmiyoruz ve etmeyeceğiz. Hiçbir şekilde sevgisizliğe müsaade yok.
Evet, dinliyorum.
VTR: Cinler aleminde savaş var mı?
ADNAN OKTAR: Cin çağırıldığında sorulduğunda Müslüman cinlere kafir cinlerin onları bunalttığı, sıktığı, rahatsız ettiğini ısrarla söylüyorlar. Birçok çağıran bilir. O yüzden rahat edemediklerini. Ve eğer onlar oradan bir şekilde gönderilirse rahat konuşabileceklerini ifade ediyorlar. Ama hakikaten onların gücü yetmiyor benim gördüğüm. Kendi sistemleri içinde güçleri yetmiyor. Onun yöntemlerini geliştirmek lazım. Müslüman sayısını artırmak lazım, cesaretlendirmek, şevklendirmek lazım cinler alemi için diyorum. O da bir ustalık gerektiren bir konu.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani tarafından ağırlandı Adnan Bey. Ruhani yaptığı açıklamada, “İran ve Türkiye arasındaki siyasi, ekonomik ve uluslararası ilişkileri iyi bir konumdadır ancak diğer alanlarda tutarlı bir şekilde askeri ve savunma işbirliğini ilerletmek için gayret göstermeliyiz” dedi. Ayrıca iki ülkenin sınır bölgesinde istikrar sağlanması gerektiğini ve terör tehdidinin bu şekilde önlenebileceğini vurguladı.
ADNAN OKTAR: Bütün mesele Türkiye’nin İran’ı sevmesi, İran’ın da Türkiye’yi sevmesi, bunu sağladık elhamdülillah. Bundan sonra hiçbir sorun çıkmaz. Rusya’yla da Türkiye’yi dost hale getirdik, elhamdülillah. Moskof bilmem ne falan onları düşman etmeye çalışıyorlardı. Onu da kırdık, o oyunu da kırdık. İsrail’le düşmanlık politikası yapıyorlardı o oyunu da kırdık. Çünkü şeytan tek yanlı konuşuyordu. Biz de şeytanı o tek yanlı diline karşı, karşı atak yaparak onun o zehirli her seferinde koparıyoruz.
Mesela bak şimdi Müslümanlara da sahip çıkan yok dikkat ederseniz. Ne Nurculara, ne Süleymancılara, ne Menzil Cemaati’ne benim dışımda sahip çıkan yok. Aynı şekilde Mahmut Hocamız’ın cemaatine karşı da o şekilde, hedefleri onlar da aynı zamanda. Onlara da sahip çıkan bizler oluyoruz, Allah’a çok şükür elhamdülillah Allah vesile ediyor. Her seferinde dilini uzatanların yanlışlıklarını onlara anlatıyoruz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Erkekler neden ince düşünemiyor?
ADNAN OKTAR: Canım benim nasıl yakışmış ona da çok güzel olmuş. Aferin benim canıma ne kadar yakışıyor, maşaAllah. Allah yüzlerini daha da nurlandırıyor. Tesettür sana çok yakışmış canımın içi. Allah sana uzun ömür versin, hidayet versin tebrik ediyorum seni de. Erkekler; dün de bir kız arkadaşım geldi iş kadını çok başarılı zeki bir kız, bu erkeklerin konumunu anlatmaya başladı. Yani hakikaten acıyarak anlatıyor. “Farkında değiller” diyor. Yani “hakikaten bir erkeklik egoları var” diyor, “çocuksu bir yapıları var” diyor. “Kendilerini çok akıllı zannediyorlar” diyor. Hepsi için demiyor da bir kısmı için bunu söylüyor. Mesela yalan söylediklerinde fark edilmeyeceğini zannediyorlar genç kızlara. Onları oynattıklarını, kandırdıklarını zannediyorlar ama çok ilkel, çok akılsızca yapıyorlar. Kızlar acıyor bunlara, farkında değilmiş gibi yaptıkları için, o zaman da daha da akıllı olduğunu düşünüyor o fark etmiyor gibi yapınca. Yani fark ettirmeden hızla ilerlediğini düşündüğü için muhteşem bir zekaya sahip olduğuna inanarak daha da deliliğinin çapını artırıyor. Tabii bak yine bir kısmı için diyorum bunu. Dolayısıyla bu Kuran’a dönüşle şu an hızla düzelmeye başladı. Bundan sonra bu düzgün güzel bir hal alacak. Önümüzdeki yıllarda daha da hızlanacak. Kadınlar daha derin daha girift düşünürler. Erkekler tek yönlü düşünüyorlar ama detaylara girme yetenekleri biraz zayıf oluyor bir kısmının. Dolayısıyla kadınlar da hiçbir zaman için aradıkları sevgiyi, saygıyı, derinliği, tutkuyu, aşkı erkeklerin epey bir bölümünde bulamıyorlar. Nezaketiyle söyleyeyim de artık siz anlayın. Bu çok acı bir olaydır. İşte Darwinizm’in, materyalist düşüncenin ve gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının bir neslin epey bir bölümünün mahvedildiğinin resmidir bu. Yani ruhlarını mahvettiler, gelenekçi Ortodoks İslam anlayışıyla ve Darwinist düşünceyle mahvettiler. Dolayısıyla bundan sonraki nesil ve bundan sonraki değişim çok esaslı güzel neticeler getirecektir. Biraz sabrederse kardeşlerimiz görecekler.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Kara Harp Okulu’ndaki törende Milli Savunma Bakanlığı’nın kararıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki başörtü serbestisinin ardından Kara Harp Okulu tarihinde ilk kez bir başörtülü bir bayan öğrenci kardeşimiz yeni öğretim yılına başladı.
ADNAN OKTAR: Ne olur? Çocuk istiyorsa örtünsün ne mahsuru var? Malezya’da var başka ülkelerde var her yerde var. Hiçbir şey olmaz. Yani çocuğun gururunu kırmak, onun şevkini kırmak, onu üzmek yazık-günah. Mesela okulu kazanmış, başörtüsünün de farz olduğuna inanıyor, çarşaf olarak da düşünüyor olabilir. Çarşaf olarak düşünüyorsa zaten farz. Elleme giysin ne olur yani ne değişir? Hayır, mesela şimdi okullarda serbest bırakıldı ne oldu? Türkiye başımıza mı yıkıldı yani hiçbir şey olmaz. Ne olur? Hiçbir şey olmaz. Burada da dünya başımıza yıkılmaz hiçbir şey olmaz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Gönül almak için en güzel ne yapılmalıdır?
ADNAN OKTAR: Allah’ı hatırlatarak sevgi göstermek çok etkileyici olur. Sevgi, merhamet, şefkat, saygısını, sadakatini, vefasını, vefayı iyi vurgulamak lazım. Sadakati iyi vurgulamak lazım ve bunu anlatırken hep Allah’la bağlantıyla anlatmak lazım. Yoksa böyle Allah’tan bağımsız sevgiden, şefkatten, sadakatten bahsedersen puta bağlı bir anlatım yapıyorsun, puta da insan güvenemeyeceği için sadece dehşeti ve korkuyu yaşar o zaman. Çünkü facia, bir puta dayandırıyorsun. Ama Allah’a dayandırırsan sevgini, vefanı, sadakatini mükemmel.
VTR: Hz. Mehdi (as) kaç yılında siyah sancağı kaldıracak?
ADNAN OKTAR: Benim kanaatim 2022’lerde anlaşılır diye düşünüyorum. Siyah sancak teberrükendir teberrüken. Yani tam da siyah değil o sancak yanlış biliniyor. Asıl Peygamberimiz (sav)’in sancağının parçaları bir atlas, yeşil atlasın üzerine dikkatlice raptedilmiş dikilmiştir parçalar halinde Resulullah (sav)’in bayrağı. Bayrak zamanla tabii zamanla tahrifata uğradı bozulmaya uğradığı için o yeşil atlasın üzerine zapt edilmiştir, öyle diyelim nakşedilmiştir o bayrak. Açılacak olan bayrak da budur. Halen Topkapı’da. Hz. Mehdi (as)’a biat için insanlar toplandığında Hz. Mehdi (as) Peygamberimiz (sav)’in sancağını sağ eline alacak bu doğru. Sancak-ı Şerif açılacak sağ eline alacak. Resulullah (sav)’in hırkasını giydirecekler giyecek üzerine. Tamir edildi hırka, onun için özel olarak hazırlandı, özel bir örme tekniği var Resulullah (sav)’in hırkasında yani dünyada görülmüş bir yöntem değil. Çok mükemmel bir örme sistemiyle örülmüş. Yani alışılagelmiş bir örme stili değil bilinmeyen bir stil çok güzel örülmüş. Gayet güzel bakımı da yapıldı biliyorsunuz. Biraz örselenmişti hırka, giyilip kullanılacak hale getirildi şu an. Hz. Mehdi (as) onu teberrüken giyecek hırkayı. Ayrıca sol tarafına yani kalp hizasına Resulullah (sav)’in kılıcını kınıyla beraber asacak Hz. Mehdi (as), bu da teberrüken. Bu üçüdür yani kutsal emanet olarak bu üçü. Diğer kutsal emanetler de yanında olacak biat anında. Bu biatten kasıt yani ümmet, ‘seni seviyoruz, sana bağlıyız, senin sevgi insanı olduğunu biliyoruz, sen bizi yönlendir. Sevgiye yönlendir, Allah’a yönlendir, dine İslam’a yönlendir. Bize şefkat göster, bize sevgiyi öğret’ tarzında bağlanacaklardır. Yani bir siyasi lider olarak çıkmayacak Hz. Mehdi (as), siyasi lider değildir. Siyasi liderler olacak, her ülkenin başında siyasi liderler olacak. Hz. Mehdi (as) gönül insanı olarak çıkacak. Çünkü bak, “evinden idare eder” diyor. Eğer siyasetçi olsa ya meclistedir veyahut işte neyse Cumhurbaşkanlığı binasındadır veyahut başka bir yerdedir. Siyasi bir binada görev yapmıyor Hz. Mehdi (as). Siyasi bir binada görev yapmıyor. Nerede görev yaptığı yer? Evi. “Evinde sedirinden yönetir” diyor. Onun bir alıp-veremediği yok. Kimseden de bir şey istemiyor. Hatta Kehf Kıssası’nda biliyorsunuz, Kehf Suresi’nde Hz. Zülkarneyn (as) bahsinde diyorlar Hz. Zülkarneyn (as)’e “Sana maddi olarak yardım edelim” diyorlar. “Yok ben maddi yardım istemiyorum, bana insanla destek verin” diyor, “insan olarak destek verin ben de size yardım edeyim” diyor. Kuran’da anlatılan Zülkarneyn (as) tarihte yaşamış bir şahıs değil, ileride çıkacak olan Hz. Mehdi (as) anlatılıyor. Benim anladığım bu Allahualem diyorum.
Evet, dinliyorum.
VTR: Adnan Oktar neden kadınlarla sohbet yapıyor?
ADNAN OKTAR: Yakışıklılık bir yandan, sevimlilik bir yandan, tatlılık bir yandan. Şimdi yakışıklım sen “Ben niye gitmiyorum ağabeyimin yanına?” diyorsun haklısın. Arkadaşlarını da al gel seninle de sohbet yapalım. Bizim çocuklarla önden bir sohbet oluyor ilk başladığında, değil mi? Öncü sohbet ama bu kısa sürüyor. Tahammül zor olduğu için seyredenlere. Yani çünkü hanım yüzü her zaman çok güzeldir, çok kalp açıcıdır, kalbe inşirah verir, Allah’ı hatırlatır, cenneti hatırlatır. Özellikle cenneti hatırlatması yönüyle çok önemlidir kadın yüzü. Ve en büyük nimettir dünyada da ahirette de en büyük nimettir. Allah’ın Cemal ismini n tecellisidir. Şimdi benim yakışıklımın sorusunu iyi niyetli olmayan birinin sorduğunu düşünelim, diyelim ki hadi gençleri doldurduk, o zaman diyecek ki “bu genç delikanlıları niye getirdin?” “Niye?” diyeceğiz, diyecek “kadınlar bakıp tahrik oluyor çocuklardan” değil mi? Yani genç kızlar var, işte eşinden bahsediyor adam, kızından bahsediyor, “kaslı yapılı” diyor. Hatta geçenlerde söylüyor ya “kaslı” diyor. “Yapılı adamlar var tahrik oluyor bizim kızlarımız” diyor. Karısının tahrik olduğunu söylüyor. O yüzden “onları çıkartma” diyor gençleri. Ee? “Hanımları da çıkartma” diyor “onlar da etkileyici” diyor. Bir tanesi de “Sen de çıkma karım bakıyor etkileniyor senden” diyor.
EBRU ALTAN: En çok da siz etkiliyorsunuz.
ADNAN OKTAR: Evet. Yani öyle diyor adam bilmiyorum. Dolayısıyla “siyah görüntü istiyoruz” diyor daha Türkçesi mümkünse rica edelim” diyor. Bunun mantıksızlığı ortada. Bak, erkek oldu mu “niye erkek çıkarttın?” diyor “Kadınlar etkileniyor” diyor. Kadın çıktığında da “Kadınlardan erkekler etkileniyor” diyor. Ne yapacağız peki? Ben çıkıyorum “Karım senden etkileniyor” diyor. O zaman bir yol gösterin ne yapalım? Siyah ekran mı istiyorsunuz? Olmaz. Ama benim yakışıklımın sitemi ayrı, o “Hocam beni niye ekrana çıkarmıyorsun?” o anlamda o söylüyor. Ama sorma şekli çok şeker değil mi? Bayağı da güzel yüzlü, maşaAllah.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, Bakanlar Kurulu sonrası yaptığı açıklamada, “Yaşam tarzına dönük tercihlerine vatandaşlarımıza kim müdahale ederse etsin karşısında güvenlik güçlerimizi, hukukumuzu ve hükümetimizi bulacaktır” dedi. Videosu vardı.
VTR: Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’ın Konuşması.
ADNAN OKTAR: İşte bu kadar. Kıyafete müdahale etmeye kalkıyor adam, bilmem işte ibadete müdahale etmeye kalkıyor. Cevap da bu.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar, ben Manisa’dan Büşra. Kitaplarınızı yazarken en çok hangi konulara ağırlık veriyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Şekerlik, ballık, tatlılık her şey var üzerinde. Canımın içi, din ağırlıklı tabii ama her konuya da giriyoruz. Paleontoloji de var, jeoloji var, arkeoloji var, tarih var, felsefe var, sosyoloji var her konu var.
Evet, dinliyorum.
VTR: Kazalarda veya depremlerde ölen insanlar yatağında ölen insandan daha fazla acı çekiyor. Bu yaptıklarının karşılığıdır diyebilir miyiz?
ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm çok hoş kız bayağı güzel. Allah ömrünü uzun etsin, Cenab-ı Allah onu hidayetiyle nuruyla sarsın. Ceza anlamında diyorsan yanlış tabii, çünkü cezanın yeri ahirettir. Ben o anlamda değerlendiremem. Zaten çünkü şehit oluyor artık, şehit olan acı çekmez. Peygamberimiz (sav) diyor “Üzerine enkaz çökerek ölen insan Allah Katında diridir” diyor. Yani “şehittir” diyor. “Yanarak ölen insan da aynı şekildedir” diyor. Dolayısıyla yanma olayında o anda şahsın canı zaten alınır. Depremde de yani depremin o acısını hissetmez ve hemen canı alınır. Dolayısıyla şehit olduğu için de o onun lehine bir durum, aleyhine bir durum mevzubahis değil.
Evet, dinliyorum.
VTR: En sevdiğiniz türkü nedir?
ADNAN OKTAR: Yani öyle en sevdiğimiz dersek o zaman sanatçılara bir teşvik olmaz bu. Kötü etki yapar. Çünkü en sevilen oysa demek ki diğerleri o kadar güzel değil anlamına gelir. Sanatçının kalbinde burukluk meydana getirir. Halbuki sanatçıyı teşci etmek lazım. Teşci etmek için de her sanatın beğenilmesi lazım. En iyisi şu dersek sanata zarar vermiş oluruz. Onun için böyle şeylerde bütün sanat eserlerinin takdirinde fayda var.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: İngiliz The Economist Dergisi, evrimin Türkiye’deki müfredattan çıkarıldığını anlatan “Türk Okullarındaki Gerileme, Çöküş” başlıklı bir haber yaptı. Haberde bir bayan öğretmenin açıklamasına yer veriliyor. Bu evrimci bayan şöyle söylüyor: “2010 yıllarında evrimi anlatmak pek mümkün olmuyordu. 10 kişiden 6’sı yaratılışa inanıyordu. Ama şu anda evrimi anlatmamız imkansız hale geldi. Evrim müfredattan da atıldı. Şu anda evrim hakkında konuşmamız bile mümkün olmuyor” diyor. Ülkedeki bu durumdan şikayet ediyor. Bir de karikatür yayınlamış haberde.
ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam, çok güzel olmuş. Eline sağlık Tayyip Hocam’ın.
Evet, dinliyorum.
VTR: Kuran’da içki olarak sadece şarap geçmektedir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Hımır. Yani diğer içkiler helaldir anlamında mı diyorsun? Vücuda zarar veren her şey haramdır. Alkol zehirdir. Mesela Kuran’da cıvanın, cıva içilmesinin haram olduğu geçmez. Cıva içersen ölürsün. Değil mi? Mesela petrol. Petrol çıkıyor yeraltından adam içebilir petrolü. Haramdır içilmesi çünkü ölürsün içersen. İçki de öldürücü bir maddedir ve son derece zararlı. Dolayısıyla haramdır. Yani hiçbir şekilde aksini söyleyemeyiz.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: The Economist’teki haberin devamında ayrıca evrimin müfredattan çıkarılıp yerine İslami dindarlık ve rejime sadakatin geldiği söyleniyor. Sayın Erdoğan’ın yurt dışına eğitime gidenlerin bir kısmının gönüllü ajan olarak ülkeye döndüğü yönündeki sözlerine de dikkat çekiliyor.
ADNAN OKTAR: Hangi gazetedeydi bu?
BÜLENT SEZGİN: İngiltere’deki The Economist.
ADNAN OKTAR: Hangi ülke bir daha söyle bakayım?
BÜLENT SEZGİN: İngiltere, İngiliz.
ADNAN OKTAR: İngiltere, Britanya. Birleşik Krallık. Oraya bağlı bir gazete söylüyor. Ne diyor yurt dışında?
BÜLENT SEZGİN: Sayın Erdoğan’ın yurt dışına eğitime gidenlerin bir kısmının gönüllü ajan olarak ülkeye döndüğü yönündeki sözleri üzerine.
ADNAN OKTAR: Peki o katılmıyor muymuş böyle bir şeye? Hayır, diyebilir. Desin yani hakikaten samimi olarak diyebiliyorsa desin. Yani “İngiltere ajan yetiştirmiyor” diyorsa desin ve “yabancı ülkelere de göndermiyor” diyorsa desin, duyayım. Kendileri diyor “Biz ajan yetiştiriyoruz” diyor. “Gönderiyoruz” diyor. Ne var burada yani?
Evet, dinliyorum.
VTR: Resimle ilgilendiğinizi biliyorum. Peki heykelle ilgili misiniz?
ADNAN OKTAR: Heykelle, heykelden de hoşlanıyorum ama heykel şimdi çok zor onun malzemeleri falan. Ama seramik olabilir yani seramik çalışması yapabilirim. Daha önce ona benzer çalışmalar yapıyordum. Fena fikir değil. Olabilir, onu yapabiliriz.
Evet.
VTR: Siz naz yapılmasından hoşlanıyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Senin şekerliğin, tatlılığın, güzelliğin, yüzündeki ifade çok çok güzel. Allah nurunu artırsın. Bayağı güzel kızsın, gözleri çok güzel renkli gözleri. Senin tatlılığın karşısında insan adeta böyle hipnoza giriyor. Süper tatlısın. Allah sana uzun ömür, sağlık, sıhhat versin. Tabii ki kadınlarda naz olur. Yani makul bir naz olabilir. Çok abartılı olmamak şartıyla naz, işve kadının özelliğidir, süsüdür. Yani yakışır kadına bir şey yok onda.
Evet, dinliyorum.
VTR: AVM’lerden en çok ne alıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Yaklaştırsana yüzünü çok güzel, maşaAllah. Gözlük yakışmış ama yüzün çok güzel. Saçın da çok iyi olmuş, bayağı güzel olmuşsun. AVM’lerden ben hep sanat eseri, güzel şeyler peşinde olurum. Yani öyle işlevsel bir şey benim pek hoşuma gitmez. Sanat eseri olacak.
Evet, dinliyorum.
VTR: Gölge Allah’ın sanatı mıdır?
ADNAN OKTAR: Ama hayret bu kadar güzel olmaları, çok seviniyorum bu kadar güzel olmalarına, maşaAllah. Allah nurunu artırsın, sağlık, sıhhatle uzun yaşatsın hidayetle. Gölge tabii ki ayrı yaratılıyor. Gölge müthiş bir sanat bu. Işık ayrı yaratılıyor, gölge ayrı yaratılıyor. Yani gölgenin ayarlanması o kadar zor bir şey ki ve her yerde her cisimde. Yani çok büyük bir mucize.
Mehmet Talu Hocamız, anti sahte Mehdi’dir. Sahte mehdileri darmadağın eden Hz. Mehdi (as) aşığı, Hz. Resulullah (sav) aşığı, Kuran aşığı değerli bir ehli sünnet alimidir.
Evet, dinliyorum.
VTR: Dünyada en takdir ettiğiniz 3 kişi kimdir?
ADNAN OKTAR: Yani gelmiş-geçmiş dediğine göre tabii ki Hz. Muhammed (sav) başta. Ne diyelim? Diğer peygamberleri söyleyebiliriz ama hepsini seviyoruz peygamberlerin. Ben bir kişi söyleyeyim yeterli olsun Hz. Muhammed (sav) diyeyim yeterli olsun.
Evet, dinliyorum.
VTR: Benim pek sevgili muhterem Adnan Hocamıza bir sorum var. Hocam dövme haram mıdır? Ben bu yayını özellikle izleyeceğim. Soruma cevap verirseniz de çok berhudar olurum. İyi yayınlar diliyorum. Size de iyi çalışmalar diliyorum. Teşekkür ediyorum.
ADNAN OKTAR: Yakışıklım dövmenin haram olması diye bir konu yok. İstediğin gibi dövme yaptırırsın. Ama dikkat edeceğin şey steril olması yani iğneyi ilk defa sende açsın o bir, boyayı da ilk defa sende kullansın o iki, bir de yani mikrop kapmamasına özen göster. Yani usta bilen, bilen biri yapsa iyi olur. Yoksa niye haram olsun? Gayet yakışıyor yani kadın da olsa erkek de olsa yakışır. O hurafe. Yani ne alakası var? Peygamber gözüne sürme çekiyor, Peygamberimiz (sav). O gözüyle gidip abdest alıyor. Bu deri altında. Deri altında yani deriyle de alakası yok. Hadi abdeste mani diyeceklerini düşünelim. Derinin altında ne alakası var? Abdeste niye mani olsun? Dolayısıyla hiçbir mahsuru yok. Tamamen hurafe, inanmayın.
VTR: Türkiye’deki hukuk sistemi daha da iyileştirilebilir mi?
ADNAN OKTAR: Tabii ki iyileştirilebilir. Çok daha mükemmel hale getirilebilir. Eskiden biz çok garip olaylarla karşılaşıyorduk hukukta. Hayret edecek olaylarla karşılaşıyorduk. Göz göre göre ve şikayet edecek de merci bulsak bile şikayet adeta havada kalıyordu. Zor günlerdi onlar. Ama şu an daha her şeyi duyurma imkanı var. İnternet var şu var bu var. Muhakkak ki adalet daha da iyi olacaktır. Ama karşılıklı merhamet ve şefkatin oluşması gerekiyor. Güvenin oluşması gerekiyor. Baksana FETÖ alçak herifler kendi milletinden nefret ediyor. Kendi milletine karşı casusluk yapıyor. Burayı küfür ordusu olarak görüyor. Amerika’yı kendi vatanı olarak görüyor. Ve Türk milletine saldırmayı sevap ve cihat olarak görüyor. Ben böyle kepazelik görmedim. Bir de bu milletin yemeğini yiyorlar, imkanlarından istifade ediyorlar ve bu millete savaş açıyorlar. Bu tek kelimeyle kahpelik başka bir açıklaması yok.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Sibel. Kadın erkek ilişkilerinde ne zaman sevgi ön planda olur?
ADNAN OKTAR: Canımın içi o kadar çoksunuz ki her yer sizle dolu. Büyük bir güçsünüz artık bu iş bitmiş. Sadece adı konacak. Bak herkes sevgiyi arıyor, herkes dürüstlüğün peşinde, herkes adaletin peşinde, herkes iyiliğin peşinde. Adı konulacak sadece. An meselesidir güzelliğin İslam alemine, Türkiye'ye adeta bir ruh gibi kaplayıp çökmesi.
BÜLENT SEZGİN: Duyuru yapabilir miyim Adnan Bey?
ADNAN OKTAR: Evet.
BÜLENT SEZGİN: Acil kan ihtiyacı vardı. Anadolu Ajansı’ndan Kadir Tunç için. İstanbul Bahçelievler Medical Park Hastanesi’nde yatmakta olan hasta için A grubu rh pozitif (+) kan bağışına ihtiyaç var. Bağışta bulunmak isteyenler saat 21.00-22.00 gibi kan örneği verdikten on iki saat sonra kan bağışında bulunabilecekler. Bağışta bulunacaklar için telefon numarası vardı. 0505 851 77 77
ADNAN OKTAR: Alt yazı olarak ara ara geçirin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Bey. Dinimizde sembol var mıdır?
ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm neyi kastetti acaba? Sembol yani dinin sembolü var mı anlamında söylediyse İslam dininin bir sembolü yok. Ama genellikle hilal olarak halk arasında ve dünyada öyle kabul görüyor. Hristiyanlıkta haç olarak kabul ediliyor. Musevilikte de altı köşeli yıldız. Olabilir yani tanıtım olarak kullanabilir ama pek bir anlamı, dini anlamda bir anlamı yok. Kuran’ın öyle bir emri yok.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Ben İzmir’den Alp. Yazara şöyle bir sorum olacaktı. Eğitim sisteminde bence çok fazla değişiklik var. Bu kadar değişiklik iyi mi? Nasıl bir zararı olur?
ADNAN OKTAR: Canımın içi güzel yüzlüm bir deneme yapıyorlar. Hükümet şu an sistemi oturtmaya çalışıyor. Deneyerek bulmaya çalışıyor. Bu bir hareketli, uygulamalı düşünme diyebilirim. Deneyerek bakacaklar yani iyi oluyor mu? Biz genç bir cumhuriyetiz, genç bir ülkeyiz normal bu denemeler. Denemeler anında da öyle ciddi bir kayıp olmaz. Bir kayıp olmuyor. Her şeyde deneme gerekiyor. Mesela vakitlerle ilgili deneme yaptılar, başka şeylerle ilgili deneme yapıyorlar. Birçok şeyle ilgili deneme yaptılar. Sanayide deneme yapıyorlar. Hayvancılıkta deneme yapılıyor olabilir.
Bu Naim Süleymanoğlu kardeşimiz de biliyorsunuz biz bunu yurt dışından getirttirdik bu aslanı. Halter şampiyonu oldu Türkiye'ye madalya kazandırttı. Bizim evladımız. A pozitif başvuranların kan grubu veya 0 (sıfır) Ataşehir Memorial, bunu da yazılı geçirelim böyle sözlü olmaz. Akılda kalmaz. Naim’in de bir karaciğer nakline ihtiyaç varmış. Gerçi bulunmuş bir kısım kardeşlerimiz var ama herhalde pek uymadı onlar.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Sibel. Neden bu devirde küçükler büyüklerine saygı duymuyor. Bir baba mesela on çocuk yetiştirebilirken on tane çocuk neden bir babasına bakamıyor?
ADNAN OKTAR: Benim vicdanlı yiğit güzelim benim. Canımın içi. Herhalde Güneydoğu’da çekilmiş bir video. Nasıl elinden, yüzünden yiğitlik akıyor. Göstersene yakından. Seni yaratan Allah'a kurban olayım ben seni. MaşaAllah sana. İşte yüksek vicdanlı olduğu için herhalde ya tanıdığı ya birisi yahut babasına herhalde birileri bakmamış olabilir. Yardımcı olmuyor olabilirler vicdan azabı çekmiş. İşte İslam’da bir velayet sistemi var. Bunu anlattım anlaşılmadı bazı kişilerce. Velayet sisteminde baba çocuğuna bakmakla mükellef. Çocuk da babasına bakmakla mükellef. Ama başkasının çocuğuna da o baba bakmakla mükellef. Başkasının çocuğu da o babaya bakmakla mükellef. Yani herkes herkese bakmakla mükellef, herkes. Sokaktaki çöpçü, general, paşa, doktor, mühendis hepsi aynı hükümde oluyor. Herkes kendi kullandığı nimeti ve imkanı diğer mümine tahsis etmekle mükellef. Farz bu, bilinmiyor bu. Muhkem açık ayetler var. Bir tane, iki tane, on tane, yirmi tane değil. Namaz gibi farzdır bu. Dinin en hayati konularından birisidir. Hayat tamamen bir aile yapısı üstünde oluyor. Bütün Müslüman alemi tek bir aile oluyor. Herkesin çocuğu herkesin çocuğu oluyor. Herkesin annesi herkesin annesi oluyor. Herkesin oğlu herkesin oğlu oluyor. Herkes birbirine bakmakla mükellef. Hastalandığında hani diyorlar ya “para toplayın aranızda” falan. Öyle bir şey yok. Adam mecbur hemen alıp götürmekle mükellefsin. Yani ev kiralama diye bir şey yok. Evini vermekle mükellefsin. Kira diye öyle bir konu yok. Ev varsa mesela beş odalıysa kaç kişi var orada Müslümanlar? Beş Müslüman var birinin evi ama. O bir odaya yerleşiyor dört kardeşini de diğer odalara yerleştiriyor sistem bu. Mesela evde on ekmek var. Herkese ikişer ekmeği dağıtıyor on ekmeğin sahibi. Bu farz böyle yani İslam bu. Kuran’da “ihtiyaçtan arda kalan” denilen bu. Yani kendisi ölmeyecek kadar kısmı ayırdıktan sonra, kendi canlı kalacağı kadar miktarı ayırdıktan sonra hepsini dağıtmakla mükellef. Hz. İsa (as) zamanında da böyle. İncil’de bu çok net anlatılıyor gayet açık. Mesela geliyorlar İsa Mesih’in yanına adamın tarlası var satıyor. Beraber bütün ekmeği, yemeği hep beraber alıp yiyorlar. Tek bir sofraya oturuyorlar. İsa (as)’ın sofrası hiç tek kişilik değil. Hep beraber oturup yiyorlar. Elbise alınacak mesela hep beraber alıyor alıp dağıtıyorlar. Bu bir ütopya değil yaşanmış bir olay. Fakat bu ilk zamanda uygulandı. Peygamberimiz (sav) zamanında uygulandı bu. Yani tabiin devrinde bile yavaş yavaş bozuldu bu. Sadece sahabe döneminde uygulandı. Peygamberimiz (sav)’in sağlığında. Vefat ettikten sonra Peygamberimiz (sav) bu hızla bozulmaya başladı. Şu an yok bu sistem. İsa Mesih zamanında da İsa Mesih’in hayatta olduğu dönemde uygulandı. Ondan sonra talebeleri arasında kısmen uygulandı, bir süre uygulandı sonra dağıldı gitti. Sonra gelenekçiler işte çıkarttılar karısının mücevherlerinin kırkta biri falan diye. Yani zekat vermekten vazgeçtiler özetle.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben İzmir’den Gözde. Size sorum şu; dini konularda kaynağınızı hangi kitaplardan değerlendirip hangi kitaplar yoluyla hayatınıza yön veriyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzel yüzünü. Sen çok şeker birisine benziyorsun sen. Çok güzel huylusun sen. Sevgi dolusun sen. Bak hep bütün arkadaşlarına bakıyorum hep sevgi dolular. Ben bir adamın yüzüne baktım mı çıkartırım yüzünde nur, ışık var. Kuran tabii ki sadece Kuran. Ama hadislerden de Kuran’a uyan hadisler alırım. Bir de tahakkuk eden, meydana çıkan hadisler. Onun dışında Risale-i Nur, Said Nursi Hazretleri’nin Risale-i Nur külliyatı. İmam-ı Rabbani’nin Mektubat’ı güzeldir. İmam-ı Gazali’nin de İhya’sında istifade edilecek güzel yerler var. Ama ben İmam-ı Rabbani’yi çok samimi bulurum ve Said Nursi’yi çok samimi bulurum. Evet, bu ikisini en ziyade samimi bulurum.
Evet, dinliyorum.
VTR: Seni çok seviyorum Adnan Hocam, adım Belinay. Allah'a daha çok nasıl güvenebilirim?
ADNAN OKTAR: Şimdi bize eziyet olsun diye mi yapıyorsunuz bunları bilmiyorum ki. Acayip şeker bir şey bu ya. Bir daha göreyim onu ben.
VTR: Seni çok seviyorum Adnan Hocam, adım Belinay. Allah'a daha çok nasıl güvenebilirim?
ADNAN OKTAR: Belinay tatlısı sen zaten şu an (haşa) Allah'a güvensen de güvenmesen de cennetliksin sen. Ama seni zaten güvenecek şekilde yaratır Allah. Çünkü nak diyorsun ki “Nasıl güvenebilirim?” Demek ki güveniyorsun ki daha çok güvenmek istiyorsun. Ama imtihanda daima vesveseler olur. Kuruntular olacak. Şeytan sana vesvese verecek. Nefsin sana vesvese verecek sen onları yeneceksin. Onlar işte imtihanın ana zeminini oluşturuyor. Yani nefsi yenmek, şeytanı yenmek, vesveseleri yenmek, kuruntuları yenmek yani o savaşı ömür boyu yapılan savaşı kazanmak. Hep vicdanından yana davranmak, hep Allah’tan yana davranmak bunun sonucunda cennet terbiyesi almış oluyorsun. Ama aşağılık adamlar hemen şeytana mağlup oluyor, nefsine hemen mağlup olur hemen inanır. Mesela küfür bir şey söyler hemen inanır. Allah'ın aleyhine bir şey söyler hemen inanır. Hiç Allah’tan yana düşünmek istemez.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar, ben Melahat İzmir’den. Adnan Hoca’ya bir sorum olacak. Avrupa’da sokaklar çok temiz ve bakımlı neden bizde öyle değil?
ADNAN OKTAR: Sen sence ben sakince sana cevap verebileceğimi düşünüyor musun şu tatlılığınla, şu şekerliğinle? Elinden, yüzünden nur akıyor bir de felaket tatlı bir şeysin öyle tarif edilecek gibi değil. Görüyor musun yüzündeki temizliği? İşte bizim yeni gençliğimiz böyle hepsi. Dindar, muttaki bak benim canım dindar olduğu için, Allah’tan korktuğu için başını örtmüş. Niye? Ahzap Suresi’nin hükmünü yerine getirmiş çok güzel yapmış. Her yiğidin harcı değildir bu. Nefse ağır gelir helal olsun, aferin benim canıma. Konuyu hiç tevil de etmemiş. Diyor ki ‘dışarısı riskli’ güzel kız. ‘Ben kendimi korumak için Allah'ın hükmünü yerine getireyim’ bitti. Başını örtmüş. Bir tek başını değil bütün bedenini örtüyor. Çok güzel etmiş. Tebrik ediyorum ben güzel yüzlümü. Allah ona cennet nasip etsin. Cennette de bana arkadaş etsin. Allah nuruyla sarsın. Canımın içi bizim milletimizin, insanlarını ikili acımasız bir çarkın arasına soktular. Bir biçme makinesinin arasına soktular. Biri gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı ki dehşet verici bir sistem. Sanat yok, estetik yok, kültür yok, görgü yok, bilgi yok hiçbir şey yok. Sadece bela var, kan var, şiddet var, acı var, dehşet var, görgüsüzlük var, kalitesizlik var, iticilik var. Hepsi için demiyorum. Epey bir kısmı için böyle. Bir de Darwinist, materyalist sistem var zaten okutuluyor okullarda da. Buz gibi soğuk, Allah'ı inkar eden, ucu bucağı olmayan bir karanlık düşünce, simsiyah bir düşünce, boşluğa açılan bir karanlık düşünce, Allah'ı inkar eden bir sistem. Bunun arasında yetişmiş insanlar. Adamın sağı böyle solu da böyle. Yine Allah inayet etti de hidayetiyle korudu. Bizim millete ciddi bir zararı olmadı. Başka millet olsa, başka insanlar olsa belki paramparça olurlardı, mahvolurlardı. Bin kere komünist olurlardı yani. Allah korudu. Bu kadar kalitesizliğin, görgüsüzlüğün, sevgisizliğin, merhametsizliğin, kinciliğin, nefret politikasının yoğun uygulandığı gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı ve materyalist, komünist, Darwinist felsefelerin arasında kalan bir kısım insanlar tabii ki tahrip oldular. Bu et kemik değil yani insan. Tahrip oldular. Ama çok iyi direndi yine bizim milletimiz elhamdülillah. Yani canları çıkmadı. Ama şu an muazzam bir diriliş var. Muazzam diriliş var ve muazzam bir canlanma var. Bu da Allah'ın bereketiyle, lütfuyla oluyor. Şu an zaten bunu görüyoruz. Bak benim canımın yüzündeki ifade ki tatlılığa bak, güzelliğe bak, nura, ışığa bak. Mesela bu benim güzelim yarın bir gün inşaAllah güzel görevlere gelir. Ve her gittiği yeri aydınlatacaktır, her görüştüğü insanı aydınlatacaktır. Yüzüne bakan aydınlanacaktır. Yürüyüşü bile, yürüse bile İslam’ı anlatmış olur böyle güzel bir insan. Hiç bir şey yapmasa bile gitse bir yerde otursa İslam’ı anlatmış olur. Müslümanlığın masumluğunu, temizliğini, kalite anlayışını vurguluyor. Bir de çok şık giyinmişin benim güzelim. Makyajın da çok güzel olmuş. Aferin bakımlı, tertemizsin. Allah sana uzun ömür, hidayet nasip etsin. Çok sevdim seni.
VTR: Merhaba ben Esma. Dünyanın en değerli varlıkları olan kadınlar el üstünde tutulması gerekirken, neden ayaklar altında?
ADNAN OKTAR: Canımın içi senin o güzel yüzüne baktığımda benim mesela içim açılıyor. Benim için sen bir sevinç vesilesisin. Bir sanat eseri gibisin. Elin yüzün nur gibi. Ve bayağı güzelsin. Allah’a şükür. Ama bir hayvan için sen hiçbir şeysin. Hatta haşa, seni tenzih ederim, yarım bir varlık olarak görüyor kadınları adam. Gelenekçi Ortodoks sistemi Müslümanlara yedire yedire kabul ettirdiler. Ve kahramanlık duygusuyla kabul ettirdiler. Diyor ki mesela kadın kendisinin dövülmesini ve yarım varlık olarak görülmesini iftiharla anlatıyor bir iman sevinciyle anlatıyor. Dövülmesi gerektiğini kendinin ve erkeğin de deşarz olması gerektiğini, onların tabiriyle ‘deşarz olur’ diyor. Ama bak kendisinin yarım insan olduğunu, kendisini savunuyor kadın. Müslüman kadına kendini savundurtuyorlar. Diyor ki “Yarım insanım ben” diyor. Yani ne insan ne hayvan ve kadın diyor ki, “Bak ben bir şey söylediğimde benim dediğimin tersini yap” diyor. “Peygamber böyle dedi” diyor. Peygamber (sav) adına yalan söylüyor yahut iftira atıyor yahut bilmeden yanlış konuşuyor. Öyle diyelim. Öyle bir dünyada tabii ki hiçbir şekilde olaylar sevgi boyutunda olmaz, merhamet boyutunda olmaz, güzellik boyutunda olmaz. Ama bakın benim güzel yüzlümün yüzüne, bir daha bakalım. Şimdi bak bu aydınlanmış nurlu çehreler bütün Türkiye’yi kaplamış durumda. Artık o karanlık yüzlü insanlar, o kokuşmuş insanlar, o kadınlara hayvan diyen hayvanlar -ki kendileri hayvan onların zaten. Hepsi için demiyorum, bir kısmı için söylüyorum- şu an mağlup durumdalar, yani alenen mağlup olup rezil oldular. Bundan sonra benim güzellerimin aydınlık yolu pırıl pırıl görülecek. Ve göreceğiz, görüyoruz ve görmeye de devam edeceğiz.
Evet dinliyorum.
VTR: Sizden ayrılanlar size karşı çalışmalar yapıyor mu?
ADNAN OKTAR: Bizden ayrılanlar çok oluyor yani benimle görüşüp ayrılan en az 6-7 bin kişi olmuştur. Yani çok insanla ben görüşürüm. Ama bunların içinde münafıklar çıkıyor. Onlar hakikaten aleyhte çalışma yapıyorlar. İftira ediyor. Adice, karaktersizce dedikodular yayıyor. Kendince uğraşıyor. Ama bizim aramızda bir de nitelikli münafıklar var. Oluyor. Çıktı. Asıl onlar çok önemliydi. Onlar kanalıyla, biz şeytanın yuvalarını bulduk, şeytanın evini gördük ve şeytanın sistemini nasıl yıkacağımızı anladık. Böylece güzel bir netice almış olduk. Münafık, Müslümanla uğraştıkça Müslümanın hem şevki artar, hem gücü artar hem de eğlencelidir. Münafıkla mücadele, yani en eğlenceli nimetlerden bir tanesidir.
VTR: Benim adım Deniz. Berlin’de yaşıyorum. Ve sorum şu: Almanya’nın cumhurbaşkanı olan Angela Merkel mi neyin nasıl olacağına karar veriyor, yoksa onun üstünde olan başka bir güç mü?
ADNAN OKTAR: Şekerliğe bak, sevimliliğe bak, tatlılığa bak, gayrete bak sen, benim yakışıklıma bak, benim aslanıma bak sen. Demek ki bizim anlattığımız bilgiler, ta oralara kadar gitti ki bir de benden duymak istiyor. Tabii ki Merkel çok gariban bir kadın, klasik bir ev kadını, zavallı bir insan. Tek başına bir insan, hiçbir gücü yok. Almanya’yı kuran, Almanya’yı anayasasıyla, meclisiyle organize eden kimdi? İngiltere’ydi. Halen de bütün kontrol, İngiltere’nin elinde olduğuna göre, Merkel’in de ne konuşacağı, ne yapacağına da tabii ki kendisi karar veriyor. O kadıncağız da, o garibim de onlar ne derse onları yerine getiriyor. Başka bir şey yok. Yani İngiliz derin devleti, “Seni buraya getiren, seni buradan götürür” diyor. “Seni buraya getirenin emirlerini dinleyeceksin” diyor. O da makul görüyor, bu kadar açık.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba, Suriyeli Mülteci kardeşlerimiz için “Bizim şu an üç buçuk milyon Suriye’den gelen misafirimiz var. Kendileri gitse bile biz onları göndermeyeceğiz. Bizim onlara ihtiyacımız var” dedi.
ADNAN OKTAR: İşte Fakıbaba’nın güzelliği. Veli olması, kalp ehli olması, güzel bir İslam terbiyesi almış olması, soyadı gibi bir veli bir soydan geliyor olması dolayısıyla güzel bir Müslüman olması, onun böyle yüksek ahlaka mensup bir insan üslubuyla konuşmasını sağlıyor. Güzel bir Müslüman üslubuyla konuşmasını sağlıyor. Bu güzel insanı tebrik ediyoruz, güzel konuşmasından dolayı.
VTR: Canlılardaki estetiklik ve çeşitlilik açıklanabilir bir şey mi?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm tabii ki açıklanabilir bir şey değil ama. Çok güzel bir insansın. Allah nurunu sende güzel tecelli ettirmiş. Bu çok hoş bir şey. Estetik bir kere matematik mühendislik bir mükemmellik var. Matematik düzgünlük var, mühendislik uygulaması var. Mimarlık uygulaması var. Bak her canlıda mimarlık uygulaması var. İskelet yapısına bakılıyor. En kaliteli mimarı getirsen adam hayretler içinde kalıyor. Diyor ki “Ben böyle bir çalışmayı aylarca yapsam yapamam” diyor. Mükemmel bir mimari çalışma. Mühendise soruluyor. “En mükemmel mühendislik çalışması” diyor. Yani o kemiklerin dizaynı, oturtulması, ölçüler mükemmel. Sanatçıya soruyorsun “Mükemmel bir estetik” diyor. Oran açıdan bakıyorsun altın oran, geometri açısından bakıyorsun mükemmel bir simetri ve muazzam bir düzgünlük. Adama soruyorsun, “tesadüfen oldu” diyor. Yani ne diyeyim ben bu adamlara? Hücreye giriyoruz, hücrenin içi İstanbul şehrinden daha karışık. Daha kompleks. İstanbul şehri var ya ondan daha çok kompleks. Bütün bilim adamlarının ortak söylediği bir söz, “Nasıl oldu?” diyoruz, “O da tesadüfen oldu” diyor. “Golgi cisimciği?” “O da.” “Koful?” “O da tesadüfen oldu” diyor. Yani ahirette nasıl açıklayacaklar bu dediklerini ben merak ediyorum. Tek tek sorulacak bunlar da.
Evet dinliyorum.
VTR: Sağlıklı olmanızın sırrı nedir?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, yakışıklım, sağlıklı olmamın sırrı: Kendimi Allah’a adadım onun içindir. Ben sabahtan akşama kadar Allah için yaşıyorum. Kendim için hiçbir şey istemiyorum. Sabah Allah, akşam Allah benim için başka hiçbir şey yok. Dünyadan beklediğim hiçbir şey yok. Sadece Allah’ın sevgisini kazanırsam bitti. Yani ona rızası deniliyor biliyorsunuz, o. Ama Allah için çalıştığım için de Allah bana bol vakit veriyor. Vaktimi çünkü Allah’a ayırıyorum. Vaktimi Allah’a ayırmasam, Allah vaktimi başka şeye ayırtırdı. Başka şeylere ayırtırdı mesela hastaneye ayırtırdı veyahut ona benzer şeylere ayırtırdı. Ama sırf İslam’a ayırtacak şekilde vaktimi Allah yönlendiriyor. Allah’a şükür. O da bir imtihandır, o da bir güzelliktir ayrı mesele. Ama durumun aciliyetine göre Allah bunları planlamıştır kaderde.
Kısa bir ara verelim.
BÜLENT SEZGİN: Yayınımız kısa videolarla devam ediyor.