BÜLENT SEZGİN: İyi geceler değerli izleyicilerimiz Adnan Oktar’la Sohbetler’e başlıyoruz inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Hoş bulduk. Siz de hoş geldiniz.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Hatay’ın Reyhanlı ilçesi Bükülmez Karakolu’nda görevli askerimiz nöbet sırasındayken Suriye’deki PYD bölgesinden açılan ateş sonucu şehit oldu Adnan Bey. Şehidimizin fotoğrafını gösterebiliriz.
ADNAN OKTAR: Ağabeyinin aslanı.
BÜLENT SEZGİN: Hüseyin Koç.
ADNAN OKTAR: Ağabeyinin aslanının da aslanı bu, aslanlıkla da kalmıyor bunlar. Cenab-ı Allah bu güzel günde onu şehitler aleminde yemeğe davet etmiş ne güzel sahabelerle Hz. Ali (kv)’yle, ehlibeytle hepsiyle beraber. Şimdi anlamamıştır da yani ölü olmadığı için biz niye acaba gelmiyoruz diye merak ediyordur. En çok hayret ettikleri o oluyor yani böyle imkan varken neden tercih etmiyoruz diye. Çünkü ölü olduğuna dair hiçbir alamet yok onun için Allah “ölüler demeyin” diyor. Allah şehadetini makbul etsin, kabul etsin, annesine babasına Cenab-ı Allah uzun ömür versin sağlık, sıhhat, hidayet nasip etsin. Tabii bunu yapan adamlar orada duruyorsa onlara da gerekenin yapılması gerekir. Oraya gerekirse bir indirme yapılıp hepsini toparlayıp kodese atmak lazım. Bir kere orada hiçbir müstahkem mevki, hiçbir şey bırakmamak lazım. Ve orada ne kadar üçkağıtçı PKK’lı varsa hepsini yakalamak gerekiyor.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Bugün Londra’da parlamento binası ve civarında terör saldırısı yaşandı Adnan Bey. Parlamento binasına giden yol üzerindeki Westminster Köprüsü’ne aracıyla gelen saldırgan köprü üstündeki yayaları ezerek ilerledi. Ardından parlamento binası dışındaki korkuluklara çarptı sonra saldırgan parlamento içine doğru koşmaya başladı ve o sırada polis tarafından vurularak yakalandı. Saldırı sırasında bir polis bıçaklandı, bıçaklanan polis memuru hayatını kaybetti. İngiliz polisi saldırıda dört kişinin hayatını kaybettiğini, biri polis yirmi kişinin yaralandığını bildirerek “Saldırının bir kişi tarafından gerçekleştirildiğini düşünüyoruz saldırgan etkisiz hale getirildi.”
ADNAN OKTAR: Etkisiz hale getirildi derken ne demek?
BÜLENT SEZGİN: Vurulmuş.
ADNAN OKTAR: Öldürdüler yani. İşte terörü teşvik ediyor İngiltere, kendi başına da Allah sardırıyor o zaman. İngiltere derken İngiliz derin devleti, İngiliz halkı değil de İngiliz derin devleti. Evet, İngiltere’de olan olay için İngiliz halkına geçmiş olsun diyoruz. Terörü şiddetle kınıyoruz. Terör eylemini de şiddetle kınıyoruz. IŞİD’i İngiltere kurdu yani İngiltere kurdu derken İngiliz derin devleti kurdu. İngiliz derin devleti IŞİD’le işbirliği yapıyor. IŞİD içinde çok fazla İngiliz ajanı var. Zamanında bunları böyle yetiştirmişler.
Bazı insanlar bir imkanı sonuna kadar değerlendirmek istiyorlar mesela bir yere gidiyor, bir eve gidiyor görgüsüzlük yapıyor farz edelim orada portakal var bir kilo, bir buçuk kilo, iki kilo oturuyor hepsini yiyor mesela bu iğrenç bir eylem. İhtiyacı olduğundan değil aç gözlülüğünden. Yahut mesela kullanılacak ihtiyaç olan bir madde var farz edelim parfüm veyahut işte orada kullanılacak çeşitli temizlik malzemeleri olur falan hepsini harcayıp hepsini tahrip etmek eğiliminde oluyorlar. Mesela farz edelim o çevrenin o kişilerin imkanı oluyor veyahut devletin imkanı oluyor, mesela muayene imkanı var her gün muayeneye gidiyor bu müthiş bir görgüsüzlük. Devletin imkanı var diye. Gece gündüz yemek yemek oranın imkanını kullanmak. Bazen otellerde falan da oluyor sonuna kadar orada ne var ne yoksa hepsini kullanmaya kalkmak bu görgüsüz bir hareket çünkü israf haramdır yani onu kullanmak diye bir konu olmaz. İhtiyaç kadar olması lazım ihtiyaç dışı olmaz. O ne olur? İsraf.
Bir de bu halk arasında “eşek şakası” diye tabir edilen şaka çeşitleri var mesela adam yürüyen merdivende arkadaşını itiyor veyahut denizde yüzen adamın başından bastırıp suyun içine derinlere gitmesini sağlıyor. Kardeşim adam birden bir rahatsızlık geçirebilir suyun altında, ağzına su kaçabilir, boğazına su kaçabilir. Boğazına su kaçtığını düşün bitti. Adam ne yapacak orada suyun altında? Veyahut ayağına çelme takıyor yürürken yani densiz münasebetsiz çok fazla böyle öküz şakası oluyor bazı insanlarda. Ve bunlar hep sakatlanma, yaralanma veyahut ölümle sonuçlanıyor çoğu kere bunlardan şiddetle kaçınmak lazım.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Londra’da bu saldırı gerçekleştikten sonra Reuters verdiği ilk haberde Sayın Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde Avrupa’ya hitaben “Siz böyle davranmaya devam ederseniz yarın dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Avrupalı batılı güvenle huzurla sokağa adım atamaz” sözünü hatırlattı. Sayın Erdoğan bu sözü söylerken Avrupa’nın silahsız Türkleri yerlerde sürüklediğini, şiddet kullanarak antidemokratik davrandığını belirtmiş ve ardından bu sözleri söylemişti. “Bu antidemokratik tavırlarınızı bütün dünya izliyor bu nedenle bu olumsuz görünüm size zarar verir” anlamında söylemişti.
ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam’ın dediklerinde anormal bir şey yok ki. Onların insancıl, makul merhametli olmalarını söylüyor, dengeli olmalarını söylüyor. Onların derken o münasebetsizliği yapan kimse onlara. Çünkü teröristi beslerse terörist onun başına da bela olur kastettiği o.
Evet dinliyorum.
ASLI HANTAL: Dün yani 21 Mart Hz. Ali (kv)’nin doğum günüydü. Hz. Ali (kv)’nin doğum günü otuz yedi yıl aradan sonra ilk kez resmi olarak devlet tarafından kutlandı. Başbakan Binali Yıldırım yaptığı konuşmada şunları söyledi; “Ben Alevi-Sünni vatandaşlarımızın birlikte yaşadığı bir köyde doğdum. Benim adımı da çok sevdiğimiz, sevdikleri için adını verdikleri komşumuzdan geldiğini sizlerle paylaşmak isterim. Biz birbirimizin çocuklarına isim verecek kadar güçlü bağlarla birbirimize bağlıyız. Aynı tastaki çorbaya birlikte kaşık salladık. Bu kardeşiniz Alevi kültürüne çok yakın ve çok sıcak bir komşudur. Biz birlikte ve iç içe yaşadık bundan sonra da ilelebet birlikte yaşamaya devam edeceğiz” dedi.
ADNAN OKTAR: Hocam biz seni seviyoruz ama sen de gideceksin. Bunu istemiyoruz Tayyip Hocam seni gözümüzün önünde bir yerde görevlendirsin. Seni başyardımcısı yapsın bir şey yapsın. Güzel ahlaklı bir insansın, sevgi dolu bir insansın. Millet de seni seviyor. Bu üslubun da çok güzel olmuş.
Evet dinliyorum.
ASLI HANTAL: Londra’da parlamentoya bugün yapılan saldırı geçen yıl Brüksel’de havalimanına yapılan otuz dört kişinin öldüğü ve iki yüz elli kişinin yaralandığı saldırıyla aynı tarihte yapıldı. Havaalanındaki saldırıyı IŞİD’in yaptığı iddia edilmişti. Ancak IŞİD saldırısını organize eden teröristin İngiliz ajanı olduğu ortaya çıkmıştı. Bir yıl sonra tam olarak aynı gün gerçekleştirilen bu saldırıda Jamaika asıllı bir İngiliz vatandaşı tarafından yapılmış ve saldırgan öldürüldü. Saldırının hemen ardından her yerde Sayın Erdoğan’ın sözleri verilmeye başlandı. Saldırıyı Türkiye’nin planladığı yönünde imalı paylaşımlar yapılıyor.
ADNAN OKTAR: Bunlar dünyada ne kadar anormal şey varsa hepsini Tayyip Hoca’nın yaptığına inanıyorlar. Ama bu cinnet derecesine geldi. Adam evde kahvesini deviriyor ‘Tayyip Hoca yapmıştır’ diyor. Karısıyla kavga yapıyor ‘Tayyip Hoca yaptırmıştır’ diyor ben böyle bir kafa görmedim. Ne şüpheciler.
Bir internet sitesi “Adnan Oktar sosyal hesabında yaptığı paylaşımda referanduma hayır diyeceği izlenimi uyandırdı” diyor bak o da şuradan anlaşılıyormuş; “Oktar, Twitter hesabından paylaştığı üzerinde küçük bir kız çocuğunun bulunduğu görselde “Allah’ın hep lehinde düşünülür Müslüman etrafına hep hayır gözüyle bakar” ifadeleri yer alıyor.” Demek ki hayır vermen gerekiyor diyor. Yani dümdüz söylediğim söz geçerli olmuyor. Dün de öyle her şeyde bir hayır vardır dedim şimdi bundan şüphelenirler yine işaret var falan. İşaretle olmaz ki o işler ben açıkça söylüyorum kendi görüşüm kimseyi de teşvik etmiyorum. Kendi inancım olarak söylüyorum. Benim görüşüm evet. Niye? Çünkü fitne olur aksi. Hükümete bu kadar saldırı varken, bu kadar zordayken üstelik Sayın Bahçeli de destekliyor bayağı sağlam bir adamdır Bahçeli. Tayyip Hoca da bütün ömrünü İslam’a Kuran’a vermiş hafız olan, alim olan bir hocadır. İmamdır aynı zamanda Tayyip Hoca. Güveneceğiz. Ne yapacağız? Güvenmiyorsak seçmezdik o zaman. Seçtiğimize göre güveniyoruz demektir. Önümüzdeki yıllarda da geçmiş yılardaki başarısını göstereceğini düşünüyoruz. Niye değişsin bir anda? Değişir ayrı da 2019’da bu devreye girecek bir sistem. Hükümeti ben güçsüz gösterecek bir şeyi kabul etmem. Çünkü öyle algılanabilir bana göre öyle değil ama bazıları öyle algılayabilir. Çünkü hayır da çıkabilir. Bu hükümeti sarsacak rahatsız edecek bir şey değil. Gayet normal. Ama “fitne katilden beterdir” diyor Cenab-ı Allah. Ben fitne olacağını düşünüyorum hayır demenin. Evetin hayırlı olacağını düşünüyorum.
“Her zaman sevgi” diyelim etiket olarak.
Şu göstersene etiketi.
ASLI HANTAL: Görebiliriz.
ADNAN OKTAR: “Allah’ın hep lehinde düşünülür” diyor. “Müslüman etrafına hep hayır gözüyle bakar” hayır bir de kahverengi olunca. İşaretle olmaz bu işler. Çocuk da bayağı şekermiş.
Evetler hayırlar şunlar bunlar hiçbir şey kaderi değiştirmez. Türkiye’nin kaderi güzel. Müslümanların kaderi güzel. Her Müslümanın kaderi güzeldir. Allah tarafından çok düzgün güzel yaratılır kader. Kader en büyük sanatlarındandır Allah’ın. İnce ince yaratılır, çok detaylı. Konuşacağı kelimeler, harfler her şey bellidir. Sonsuz öncede belirtilmiştir, belli olmuştur.
“Bir rivayette; deccal dünyayı zapteder.” Yani İngiliz derin devleti. “Manası: Ekseriyeti mutlaka ona taraftar olur demektir. Şimdi de öyle oldu” diyor Bediüzzaman yani bütün dünyayı zaptetti diyor deccaliyet. İngiliz derin devleti hakikaten bütün dünyanın, aşağı yukarı yüzde doksan dokuzuna hakim. “Evet, hadisi şerifin ifadesiyle; “Hazreti İsa’nın semavi nüzulü kati olmakla beraber” yani gökten inmesi kesin olmakla beraber “manayı işarisiyle başka hakikatler ifade ettiği gibi, bu hakikate de mucizane işaret ediyor” diyor. “Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki” diyor Bediüzzaman. “Her şeyi kendi hesabına aldığı için faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi” zamanını da çok net vermiş. Bunu söylediğinde vakit 1909, 1920’ler, 1940’lar Bediüzzaman’ın konuşma yaptığı vakitler. Mesela bu konuşmayı yaptığı vakit 1909. Şu an ne değil mi? Yüzyıl sonra ne? 2009. Bak “Faraza hakiki beklenen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi” yani o devirde var olacak diyor Mehdi (as), 2009’larda. “Bu zamanda gelse” kendi zamanında gelse, “harekatını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset alemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.” Yani Mehdi (as) siyasete girmeyecek diyor. Siyasetle ilgilenmeyecek diyor. Çünkü “Öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki” diyor, “her şeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi” yani Mehdi (as) dahi “bu zamanda gelse, harekatını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset alemindeki vaziyetten feragat edecek, çekilecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum” diyor Bediüzzaman. “Ta ki, iman hizmeti saffetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksatlara alet olmadığı tahakkuk etsin.” Yani son derece samimi, imani faaliyet yaptığı, iyice tahakkuk etmesi için siyasetle bağlantısı olmayacak diyor. “Hem yirmi seneden beri tahripkarane eşedd-i zulüm altında (şiddetli zulüm altında) o derece ahlak bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki” bak, metanet yani; olaylar karşısında sarsılmamak ve sadakat; davasına işte Mehdi (as)’ye sadakat. “Kaybolmuş ki diyor “ondan, belki yirmiden birisine itimat edilmez” yani yirmi kişiden birine bile itimat edilmeyebilir diyor. O kadar berbat bir zamandayız diyor. Yani kimi kalleşlik yapar, kimi oyun oynar, riskli bir ortam olacak diyor Mehdi (as)’nin bulunduğu ortam. “Bu acip halata karşı (bu acip durumlara karşı, bu zorlu durumlara karşı) çok fevkalade bir sebat” sebatla yani ısrarla bırakmamak “ve metanet (olaylar karşısında sarsılmamak) ve sadakat (davasına İslam’a Kuran’a sadık kalmak) ve hamiyeti İslamiye lazımdır” Yani İslam’ı koruma hırsı, İslam’a sahip çıkma hırsı lazımdır. “Yoksa akim kalır, zarar verir” diyor.
“Ahir zaman olayları” diyor Bediüzzaman, “muhbiri sadıkın ihbarını aynen tasdik etmiş” yani Peygamberimiz (sav)’in ihbarları, hadiste belirttiği olayları aynısıyla tasdik etmiş diyor, olayların çıkışıyla ve “vukuat ile ispat etmiş.” Yani diyorlar ya diyanet hocaları falan “nereden çıktı bu alametler? Böyle bir şey yok” diyor. Bak Bediüzzaman diyor ki “vukuat, vuku bulmasıyla ispat edilmiştir” diyor. İki uçlu yıldızdan tut, Kabe’de baskın olması ve yüzlerce alamet. Bak “vukuat ile ispat edilmiş ve ediyor” diyor. Daha halen alametler devam ediyor diyor, çıkmaya. “İnşaAllah daha da alametler çıkmaya devam edecek” diyor. Ediyor işte görüyoruz. “Ve öyle kökleşmiş ki, inşaAllah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden Risale-i Nur’u çıkaramaz. Ta ahir zamanda, (100 yıl sonra) hayatın geniş dairesinde” Yani işte internetin televizyonun radyoların olduğu dönemde “Risale-i Nur’un asıl sahipleri yani” yani diyor, bak açıklık getiriyor Bediüzzaman “yani Mehdi ve şakirtleri” bunu yazmamışlar. Bediüzzaman da altını çizmiş “bunu yazmamışsınız” demiş. Kendi el yazısıyla “Mehdi ve şakirtleri” diye yazmış kendisi. Orijinalinde var, görülüyor. Böyle kırmızı el yazısıyla yazmış “Mehdi ve şakirtleri” diye. Birisi herhalde kendince uyanıklık yapmış, o kısmı geçmiş, yazmamış. Bediüzzaman da onun altını çizip, ‘yani’ diyor ‘Mehdi ve şakirtleri’ni ilave etmiş. “Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir.” Onlar şu şekilde yazmış “Hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir” diyor. Bediüzzaman da altını çizip “yani Mehdi ve şakirtleri” diyor. “Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir” Yani mevcut daireyi genişlettirir. “O tohumlar sümbüllenir” diyor yani tohumken açılıp sümbüllenir. “Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.” Ben Mehdi (as) geldiğinde kabirde olacağım diyor. Vefat etmiş olacağım diyor.
“Hem bu üç vazife birden, bir şahısta yahut cemaatte” kendi zamanımda diyor Bediüzzaman, bulunduğum zamanda “bulunması (mükemmel olması, birbirini bozmaması) pek uzak, adeta kabil görünmüyor.” Bu devirde, benim zamanımda diyor, işte 1909’larda bunun olması mümkün değil diyor. Yani hiçbir şey müsait değil. Ne internet var, ne radyo var, ne televizyonlar var, ne toplum müsait. “Pek uzak adeta kabil görünmüyor” yani Mehdi (as)’nin gelme vakti değil, diyor. “ Ta ahir zamanda Al-i Beyti nebevinin cemaati nuraniyesini temsil eden Hazreti Mehdi’de ve cemaatindeki şahsı manevide ancak içtima edebilir.” Bak ayrı ayrı, tek tek vurguluyor ki itiraz etmesinler diye bak. Hazreti Mehdi’de ve cemaatindeki şahsı manevide. Ve cemaati de var diyor. “Cemaatindeki şahsı manevide ancak içtima edebilir.” Benim zamanımda mümkün değil Mehdi (as)’nin çıkması diyor. Benden yüz yıl sonra diyor, açıkça da söylüyor yüz yıl sonra. Başka bir yerde de “Şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra deccaliyeti dağıtacak zatlar Mehdi ve şakirtleridir” diyor. Hayret, 12 Mart’ı bildiriyor, 12 Mart’ta olacak olayları. 28 Şubat’ta askeri darbe, her iki askeri darbeyi de bildiriyor. 12 Mart’ı da, Kuran ayetini ebcetle çıkartıyor, 12 Mart da olacak darbeyi. 28 Şubat’ta olacak darbeyi ayrıca bildiriyor.
“Canımın içi bir tanemiz, seni Allah için çok seviyoruz. Sen cansın, Allah senden razı olsun. Güç kuvvet versin. Sen bizim için Allah’tan gönderilmiş bir lütufsun Sultanım” diyor. Sizler benim için nimet ve güzelliksiniz.
Evet dinliyorum.
ASLI HANTAL: Başbakan’ın Iğdır’daki konuşmasından bir bölüm vardı. Binali Yıldırım Iğdır’da şu şekilde konuştu. "Bizim 'Hayır' diyene de tabii ki saygımız var. 'Hayır' da, 'Evet' de başımız gözümüz üzerindedir. 'Hayır' diyen katiyen terörist değildir ancak teröristlerin Türkiye düşmanlarının hep birlikte 'Hayır' dediklerini görelim, ona göre kararımızı verelim, dediğim budur.” Demiş.
ADNAN OKTAR: Canım bu lafta bir şey yok yani bu konuşmada bir şey yok. Doğru. Yani başta biraz bozuktu. Ben bunu düzeltin dedim. Defaatle de düzeltin dedim. Yani bir kere olmaz dedim. Hakikaten defaatle düzeltti Sayın Başbakan. Çok iyi bir insan Binali Hoca. Çok samimi, babacan bir insan.
Bak Bediüzzaman’ı görüyor musunuz? Kendi el yazısıyla göster. Yaklaş, bak şurada görüyor musun? “Yani” diyor.
“Allah aşkıyla sevdiğim, seni deliler gibi seviyorum” diyor. Ben de seni çok çok seviyorum.
“Canım Hocam, cennetteki yasaklı ağaç bizim bildiğimiz meyveli ağaç gibi miydi? Yoksa çekici farklı mı yaratılmıştır?” Güzel bir meyve ağacı tarzında, “oradaki madde” diyor “senin kanına geçtiğinde, yediğinde sen sonsuz olacaksın” diyor. Yani onun içindeki madde böyle etkili bir madde diyor. “Ben yedim. Ben sonsuz oldum” diyor. “Allah öyle diyor ama sana” diyor, “sen O’na inanma” diyor. Halbuki Allah’a inanması lazım. Bir türlü atamıyor o vesveseyi içinden. Sonunda gidip yiyor. Yer yemez tam tersine ölümlü hale geliyor. Ölümsüz olmak isterken, zaten ölümsüzken, ölümlü hale gelmiş oluyor.
“İslam alemindeki felaketin sebebi, büyük bir kesimin, Kuran’ın yeterliliğini kabul etmemeleridir. Allah “Kuran yeterlidir” buyurmuştur.” Sözüne karşılık Hızır Taştı. Tabii Kuran’a uymalı. Kuran’da işaret aramamalı. Hatta şifre aramamalı. Sadece okumalı. Kuran’da Mehdi yok. Mehdi, milattan evvel Yahudi tanrısı Yehova’nın oğlu gibi, Moşiyah Yahudiliği paganist bir inancın devamı. Hristiyanlıkta İsa inancı gibi.” Diyor. Kardeşim şimdi Tevrat’ta varsa, zaten bu mehdiliğin doğru olduğunu gösterir. Tevrat’ta var, Zebur da yok mu? Zebur’da da var. Zebur’da da geçiyor, Tevrat’ta da geçiyor. Bu mehdiliğin sağlam bir zeminden geldiğini gösterir. Kuran, Tevrat ve Zebur’a işaret ediyor mehdilikle ilgili olarak. Allah diyor, “bakın” diyor, “Tevrat ve Zebur’da var” diyor. Baktığımızda direkt Moşiyah Mehdi (as)’den bahsedildiğini görüyoruz. Dolayısıyla senin oradaki, konuşmanda tamam bir samimiyet var belki ama bilgin yok. Yani Kuran gönderme yapıyor. “Tevrat ve Zebur’a bakın” diyor. “Dünya hakimiyetiyle ilgili orada bilgi bulacaksınız” diyor. “Dünyaya hakim edeceğim İslam’ı” diyor. “Açın bakın” diyor. Baktığımızda Moşiyah’ın dünyaya hakim olacağını, İslam’ın hakim olacağından bahsediyor. “Hem Tevrat, hem Zebur’da var” diyor Allah. İki kitapta birden var. Sen ne diyorsun? “Bu mehdiliğin aleyhinde bir durum” diyorsun. Kuran’ın gönderme yaptığını görerek bunu söylersen, dinden çıkarsın. Yani Kuran gönderme yapıyor. Allah “bakın” diyor. Baktığımızda alenen Mehdiyet’ten bahsediyor. Dolayısıyla Mehdiyet’in sağlamlığının açık delilidir bu. Başka “Kuran’dan işaret aramamalı. Hatta şifre aramamalı.” Varsa niye aramayalım? Mesela on dokuzla kodlanmış. Bu harika bir şey. Ne mahsuru var? Hayret edilecek bir yön. Niye aramayalım?
EBRU ALTAN: Mukatta harfleri de var. Allah o şekilde Kuran’da takdir etmiş.
ADNAN OKTAR: Tabii, mesela o da bir şifredir, mukatta harfleri. Allah “Biz her şeyi bir sayıyla yazıp hazırladık” diyor. Ebcetler aynısıyla çıkıyorsa, bu harikadır. İnanmamız farz mı? Değil. Ama harika. On dokuz kod sistemi var, inanmamız farz mı? Değil. Yani bundan bir hüküm çıkmaz. Ama harika, hayret edilecek bir sistem. Yedi ile ilgili de sistemler var. Mesela, kelime tekrarları birbirinin aynısı. Çok fazla kelime birbirinin aynısı, tekrarlar var. Bu harikadır tabii ki.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Yıl kelimesi 365 defa, ay kelimesi 12 defa. Bu tarz çok fazla örnek var.
ADNAN OKTAR: Ucu bucağı yok yani. Bu rahatsız olunacak bir şey değil ki. Buradan çünkü hüküm çıkmıyor ki sen rahatsız oluyorsun. Allah sadece harika yönünü göstermiş oluyor. Mesela Nisa Suresi 75’te Cenab-ı Allah diyor ki, “Size ne oluyor ki,” diyor. Allah, bir anormallik var diyor. Bir gariplik var; “ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar,” demek ki Müslümanlara saldıracaklar zulüm olacak, Müslümanlar çok zorda kalacaklar. İşte o devirde, Müslümanların çok sıkıştığı devirde “bize Katından bir veli (koruyucu sahib)” sahib-i zaman “gönder” ‘Mehdi gönder’ diyorlar işte. Açık ayet. ‘Mehdi yok’ diyorsun. Allah, ‘Mehdi gönderilmesini Allah’tan isteyin’ diyor. “bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75) “Neden mücadele etmiyorsunuz?” Diyor. Mehdi’yi isteyin diyor Allah ayette. Ama ne zaman? Çok sıkışıp perişan olduğunuzu düşündüğünüz anda. “Halkı zalim olan bu ülkeden çıkar” artık Müslümanlar yaşayacak halleri kalmamış artık hicret durumuna gelmiş. Böyle bir ortamda Mehdi isteyin diyor Allah. Sahib-i zaman nedir? Mehdi (as)’ın adı zaten sahib-i zaman. Mehdi kelimesi çok az geçer. Mehdi hep kendi lakaplarıyla anılır hadislerde. Mesela sahib-i zaman çok ünlü isimlerden bir tanesidir. Ayette doğrudan sahib-i zaman diyor.
Bakara Suresi 246’da, “Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda mücadele edelim" demişlerdi…” (Bakara Suresi, 246) ‘Bir önder, bir Mehdi gönder de mücadele edelim’ diyorlar. Peygambere söylüyorlar bunu. “…Peygamberleri dedi ki: "Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi." ‘Mehdi olarak onu gönderdi’ diyor. Peygamber bunu söylüyor. Bak bir Mehdi’ye ihtiyaç var peygamberi varken bir Mehdi’ye ihtiyaç var. Allah, peygamberin ağzından söyletiyor. “Size Talut'u (melik olarak) gönderdi.” Diyor, Mehdi olarak. “Doğrusu Allah size onu seçti” Peygamber söylüyor “ve onun bilgi ve bedeni gücünü arttırdı…” (Bakara Suresi, 247) Sen istemiyorsun ama Allah istiyor işte.
Enbiya Suresi 73’te “Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık.” (Enbiya Suresi, 73) Hidayete yönelten öndere ne derler? Mehdi işte.
“Hocam, Azerbaycan’dan izliyoruz. Allah sizi korusun. Size hizmet…” estağfirullah ben size hizmet ederim. “Sizi çok seviyoruz.” Tural, Royal, Vusal ve Turan. Ağabeyinin koçyiğitleri bunlar, bunlar can. Allah bunları nuruyla sarsın, hidayet versin, sağlık, sıhhat, uzun ömür versin.
“Yayınlarınızı ve yorumlarını feyz ile izliyor ve dinliyorum. Gerçekten söyledikleriniz kalbime nakşoluyor. İyi ki varsınız. Allah’a emanet olunuz. Hayırlı yayınlar” diyor.
“Merhaba Hocam, sohbet yayın çok hoş devam ediyor, kendimi programdan alamıyorum.”
Mehdi emir veren değildir. Mehdi aksine hizmet edendir. Yani melik deyince böyle her şeyi kontrol eden; öyle değil. Mehdi sevgiyi, şefkati, merhameti anlatmaya gelir. Ve hizmet edendir. Kendini Allah’a adayandır.
Taha Suresi 135, “De ki: "Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş” hidayete eren, Mehdi olan kimlermiş “pek yakında öğreneceksiniz."” (Taha Suresi, 135) Kul kullun muterabbisun feterabbesû(s) feseta’lemûne men as-hâbu-ssirâti-sseviyyi vemeni-htedâ. Mesela bu da meni-htedâ mehdi kelimesinden türeyen bir kelime meni-htedâ. Kul; de. Kullun; hepsi, herkes. Muterabbisun; bekleyin, gözleyin. Fe; böylece, öyleyse. Terabbesû(s); siz bekleyin, siz gözetleyedurun. Fe; o zaman artık. Seta’lemûne; yakında bileceksiniz, öğreneceksiniz. Ki ahir zamanda öğreniyorlar bunu. Men; kim, kime? Ashap sahipleri ehil olanlardır. As-hâbu; sahip. Ssirâti-sseviyyi; sıratal müstakim, doğru olan. Vemen; ve kim? İ-htedâ; hidayete erdi, doğru yolu buldu. Yani mehdi. Nereye baksak Kuran’da mehdilikten bahsediliyor.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Yasin Suresi’ndeki ayeti de hatırlatıyorsunuz. Şeytandan Allah’a sığınırım; İttebiu mel la yes'elüküm ecrav vehüm mühtedun. “Tebliğlerine karşılık sizden ücret istemeyenlere mehdilere tabi olun” diyor Allah.
ADNAN OKTAR: Evet.
“De ki: "Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun.” Mehdi (as)’yi herkes bekliyor değil mi? Biz de gözleyip duruyoruz. “Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş…” Doğru yolun sahibi kimdir? Mehdiyet’tir. “…ve doğru yola ulaşan” hidayete eren, mehdi olan “kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz."” (Taha Suresi, 135) diyor, Kuran ayeti. Kuran’da iki yüz yerde yaklaşık mehdi kelimesi geçiyor. Yok diyorlar ısrarla. Daha nasıl anlatılsın işte? Açık anlatılmış.
“Hayırlı geceler, takipteyim. Arada sırada neden bu kadar geç saatte canlı yayın yapıyorsunuz diye merak içindeyim. Biraz daha erken olsa da rahatça izleyebilsek. Şimdiden teşekkürler.” Ama benim bildiğim genellikle en iyi vakitler 22.00-23.00-24.00-01.00 ve 02.00. yani en rahat vakitler. Çünkü insanlar yemek falan yiyorlar herhalde o vakitlerde. 21.00 falan çok yüksek izlenme olduğu bir vakit değil. Mesela bak şu an çok yüksek, olağanüstü yüksek. Mesela 23.00-24.00 arasına göre 24.00 ile 01.00 arası çok daha yüksek, katlamalı yüksek.
“Hocam bir sorum olacak. Süleyman Hilmi Tunahan hakkındaki görüşleriniz nelerdir?” Çok tatlı, güzel bir insan Süleyman Hilmi Tunahan, çok şeker. Mesela Süleymancılar sakallarını keserler. Nurcular gibidir onlar. Böyle kelebek bıyık mı diyorlar nasılsa alttan alarak kısaltılmış bıyık. Hiçbir şekilde sakal bırakmazlar. Ama Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri sakallı. Bediüzzaman’ın yolunun aynısını o da tutturmuş, akılcı yaklaşmış. Takım elbise şartı getirmiş talebelerine, sakalsız, çok şık ve temiz olmalarını söylüyor. Her yere Kuran kursları açılmasını istiyor. Benim gördüğüm çok mübarek, muhterem, müberra bir insan, tertemiz bir insan. Allah cennette kardeş etsin. Bütün ömrünü İslam’a, Kuran’a ayırmış, ne kadar güzel. Ve o devirde çok zor. O en zor devirde İslam’a, Kuran’a kendisini vakfetmiş. Şu an o devirle kıyaslandığında o devirde 163. Madde var. Yani beş-on kişi bir araya gelse suç oluyordu. Kuran okutma falan ümmetçilik propagandasına giriyordu. Çok zor günlerdi o dönemler. Otuz yaşında Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri ordinaryüs profesörü oldu. Ordinaryüs profesör otuz yaşında. Seyittir, Peygamberimiz (sav)’in soyundandır. Tuna Hanı, Tuna boylarında orada yerleşmişler ataları, orada yaşamışlar.
ASLI HANTAL: Resimlerini görebiliriz.
ADNAN OKTAR: Bak yüzündeki temizliği görüyor musun? Çok kibar, çok sevecen, tertemiz bir insan. Allah gani gani rahmet etsin. Mükemmel üstü mükemmel hizmet yaptı mükemmel, en zor şartlarda. Süleyman Hilmi Tunahan 1916 yılında İstanbul’da dönemin en meşhur ve en önemli medresesi olan Fatih Medresesi’ni birincilikle bitirdi. Yani çok zor bir şey bu o devirde. Üç kez hapishaneye girdi, tutuklandı. İdam talebiyle yargılandı, bak idam. Sanki eşkıya yargılıyorlar haşa. İdam; idamlık ne var? Sadece Kuran’ı öğretiyor. Niye idamla yargılıyorsun? Mesela camilerin köşelerinde, görünmeyen yerlerinde orada Kuran öğretiyor gençlere. Apartmanların bodrumlarında, karanlık bodrumlarda falan fark edilmesin diye. İki-üç öğrenci onlara Kuran öğretiyor.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Trende demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Tabii. O trenden inmiyor. Treni sağlam bulmuş canım benim oradan oraya gidiyor, oradan oraya gidiyor. Bir geliyor bir gidiyor akşama kadar trende. Mesela iki-üç öğrencisi var ne kadar zor trende akşama kadar. Kompartımanları değiştiriyor. O vagondan o vagona geçiyor. Kendini gizliyor. Mesela oturuyor orada yine öğrencilere Kuran öğretiyor. İki öğrenci, bir öğrenci. Bak trende akşama kadar gidip geliyor. Bir oraya bir oraya görüyor musunuz mücahitliği? “Bir ara talebe bulamadım okutmaya” diyor “mebus maaşı gibi para teklif ettim okutmak için. Yine de ikna edemedim birçok kişiyi” diyor. Mebus maaşı ne demek?
Süleyman Hilmi Tunahan’ın naaşı dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik’in engellemesi sebebiyle Fatih Camii haziresinden alındı. Çok müthiş bir vicdan çöküntüsü bu, çok büyük bir hata. Oradan Karaca Ahmet Mezarlığı’na, polisin gösterdiği mezarda toprağa verildi. Ne karışıyorsun? Allah feci şekilde belalarını verdi ondan sonra. Namık Gedik o zaman Bediüzzaman’a da kafayı takmıştı. “Onu getirecek araba bulamazsanız çöp arabasına atın getirin” demişti. Urfa’ya gidiyor, kendi memleketi bırak. “Vefat edeceğim” diyor artık bırak “hastayım.” “Yok, olmaz” diyor. Polisler de artık kurtulmak için diyorlar ki “Sayın Bakanım araba bulamıyoruz” diyorlar. “Çöp arabası da mı yok? Çöp arabasına koyun getirin” diyor.
Bediüzzaman, Süleyman Hilmi Tunahan hakkında diyor ki, “Ben kendini göremedim. Fakat manen tanırım. Ulema-ı su İslam dininin şerefini kendilerince ayakaltına almaya kalktılar. Fakat o bunu minarenin şerefesi gibi yükseltti” diyor. Süleyman Hilmi Tunahan İslam’ın şerefini minarenin şerefesi gibi yükseltti diyor. “Onu ve talebelerini okuduğum evradın sevabına ortak kılıyorum” demişti. Yaptığım dualara onu ve talebelerini ortak kılıyorum diyor. Çok benziyor zaten Nurculara onlara faaliyetleri. Üslup, yöntem de çok benziyor.
Namık Gedik ikisine de kafasını takmıştı. Garip bir insan yani çok anormal bir karakter gösterdi, çok müthiş bir zulüm ruhuyla yaklaştı. Akla bak; Bediüzzaman gibi mübarek bir insanı ‘Çöp arabasına koyup getirin’ diyor. Sonra biliyorsunuz onun cesedi çöp arabasıyla götürüldü. Tabii. İntihar ediyor, bunalıma giriyor. Acil araba bulunamıyor. Hiçbir yerde araba yok. Çöp arabası varmış sadece, hastaneye çöp arabasıyla kaldırıldı, acile çöp arabasıyla götürdüler. Bu İlahi bir tecelli yani. Aslında çok harika bir şey. Aynısı inanılır gibi değil, olacak iş değil. Nerede görülmüş bir insan acile çöp arabasıyla giden insan olur mu? İntihar ediyor zaten ölmüş de belki kurtarırız diye çöp arabasına koyuyorlar. Araba bulunamıyor, çöp arabasıyla gidiyor. Tekrar tekrar söylüyorum ki olay iyice kafalarına kakılsın bazı tiplerin.
Taha Suresi 135’te, “De ki: "Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun.” Çok önemli bu ayet. “Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan” hidayete eren mehdi olan “kimlermiş, pek yakında öğreneceksiniz."” (Taha Suresi, 135) Bu da ebcedi de Mehdiyet devrini veriyor, o da çok manidar.
Namık Gedik o tutuklanmışlardı onlar darbede, Adnan Menderes’e karşı yapılan darbe döneminde tutuklanmıştı. Harp okulunun penceresinden kendini attı, intihar etti. Orada da araba bulunamadığı için çöp arabasıyla.
Bediüzzaman, Adnan Menderes’e söylemişti “Risale-i Nur’a uy, hiçbir şey olmayacak bak” dedi. Yani “darbe yapamayacaklar sana” dedi. “Risale-i Nur, bana uy sözümü dinle olmayacak” dedi. Dinlemedi Bediüzzaman’ı. Uysa hiçbir şey olmayacaktı. Yani Risale-i Nur’u uygulamış olsaydı hiçbir şey olmayacaktı. Neden olmayacaktı? Darbenin kararını veren kararından dönecekti de onun için. Yani bir sebepten dolayı dönülecekti.
“Ben kişisel olarak evet demenin doğru olduğunu ve aksinin fitneye sebep olacağını düşünüyorum” sözüme karşılık “Hocam nasıl fitne olur? Açık açık konuşun. Biz de bilelim.” Hükümet diyor ki bakın; “Size her şeyi ben anlatamıyorum” diyor Cumhurbaşkanı. “Yalnız kaldım” diyor. Ve “Eğer anlatsak üç saat falan ancak uyursunuz” diyor. Yani “Olay büyük” diyor. “Tahmininizin üstünde büyük” diyor. “Ancak bu yöntemle ben bunlarla baş edebilirim” diyor. Daha ne desin, nasıl anlatsın? Bahçeli de canhıraş “Aman” dedi “Bu sistem olsun.” Bir şey var yani. Ne diyelim? “Açık açık bize anlatın” mı diyelim? Güvenmek lazım.
Japon ayvası. Gayrete bak sen. Dalı takır takır kuruydu. Şimdi sen oraya yukarıya kadar mineralleri götürdün. Şimdi bir de bu meyveye de dönüşecek. Baksana erkeklik organı, dişilik organı, süsler, renkler. Rengi tam tutturmuş, renk geçişleri. Yaprak sayıları aynı, her şeyi aynı, birbirinin aynı. Yeşillerle de arada süslenmiş. Allah’ın süsü. Her hareketi Allah’ın emriyle oluyor, her tavrı. Müthiş bir akılda oluyor.
Şimdi kısa bir ara verelim, devam edelim.
ASLI HANTAL: Yayınımıza videolarla devam ediyoruz.
Yayınımıza sona erdi. Yarın görüşmek üzere inşaAllah.