OSMAN AYDIN: İyi akşamlar. Adnan Oktar’la Hoş Sohbetler programına başlıyoruz. Adnan Bey hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Hoş bulduk.
Önce ben münafıklara mehter dinleteyim. Ümmet-i Muhammed’in de kalbine ferahlık. Güzel. Mehter münafığı titretir, mümini de inşiraha getirir. Bereketli müziktir, kalplerde inşirah meydana getirir.
Kuran’dan konuşalım. Kuran’da insanların anlayamadığı, fark edemediği birçok olay oluyor. Mesela Peygamberimiz (sav)’e Cenab-ı Allah diyor ki “Bundan sonra kadınlar eşler, onları başka eşlerle değiştirmen sana bundan sonra haram, güzellikleri ne kadar hoşuna gitse de” diyor. Bu, münafıkların fitne çıkarmasına karşı Peygamber (sav)’e Allah’ın aldığı bir tedbirdir. Çünkü münafıkların çok ağrına gidiyor Peygamberimiz (sav)’in hanımlarının çok olması. Hanımlar çok seviyordu Peygamberimiz (sav)’i ve Ehli Beyt’ini çok seviyordu. Münafıklardan da lağımdan tiksinir gibi tiksiniyorlardı. Onun için münafığın yanına kadın yanaşmaz, bu ölçüdür. Bakın, bak çok net ölçüdür çok garip değil mi yani çok şaşılacak bir şey. Münafığın yanına kadın yanaşmaz. Ama fahişe falan olursa o ayrı mesele. Onun dışında münafığın yanına kadın yanaşmaz, bak çok elle tutulur bir şey. Ve münafıklar yalnız olur, bak bu da çok elle tutulur çok net bir şeydir. Dostu olmaz münafığın yani etrafında böyle insanlar olmaz. Seveni olmaz yani münafığın. Münafık kendini yerden yere atar çırpınır çok uğraşır hakikaten, destanlar yazar uğraşır, aldığı şey sadece nefrettir ve yalnızlıktır hep tecrit edilmiş yaşar. Ama işte böyle hani bunak münafıklar şunlar bunlar olursa onlarla beraber belki onlara pilav yedirebilirler, onun dışında hep yalnız. Ve kadınlar nefret eder münafıklardan bu çok önemlidir, ne yaparsa yapsınlar.
Münafıkların ayrıca en bunaldıkları konulardan biri de Peygamberimiz (sav)’e hizmet edip o paydan istedikleri kadarını alamamaları, bu çok ağırlarına gidiyordu. İşte “bize şunu ver, bunu ver” lüks istiyorlardı, Peygamberimiz (sav) de onlara makul geçinecekleri kadar bir imkan tanıyordu. O müthiş kinlenmelerine neden oldu, 300 kişilik grubun oluşmasının nedeni oydu.
Kuran’da münafıklarla ilgili hükümlere baktığımızda ucu-sonu gelmeyen fitneler çıkarttıklarını görüyoruz. Peki Peygamber (sav)’e ne yapabilmişler? Hiç. Peygamber (sav) aslanlar gibi mücadelesine devam etmiş. Hiçbir şekilde ne yolunu kesebilmişler ne önleyebilmişler. Mesela o zamanlar Sasanilerle işbirliği yaptıkları halde, Sasani devletiyle yine hiçbir netice alamadılar, hiçbir netice alamadılar. Roma derin devletiyle işbirliği yaptıkları halde yine netice alamadılar. Kendilerini yerden yere attılar yine netice alamadılar. Peygamberimiz (sav) gayet güzel yoluna devam etti.
Peygamberimiz (sav)’in yediğine içtiğine de çok haset ediyorlardı. Hayatına, kıyafetlerine, güzelliğine, insanların onu sevmesine çok haset ediyordu münafıklar. Allah münafıklarla müminlerin mücadele etmesini ister. Bu mücadele dikkatlice bakıldığında çok zevklidir, mümine çok hayat verir, sevinç meydana getirir ve müminde yenilikler, ataklıklar, güzellikler meydana getiri. Çünkü mümin münafığı kızdırmak istediği için daha çok nimet göstermek durumundadır. Çünkü münafığı en çok kızdıran şey nimettir. Mesela Peygamberimiz (sav) o yüzden Bizans cübbesi giyerdi çok şık. Mesela ipekli kıyafet giyiyordu kızdırmak için, münafıklar çileden çıkıyordu. Mesela en güzel hanımları alıyordu, münafıklar çileden çıkıyordu. Hz. Hasan (ra), Hz. Hüseyin (ra) mesela çok şık giyiniyorlardı, ipek giyiniyorlardı. Bak münafıklar ne dedi? Dediler ki Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) için ipek giymelerine karşı haşa “o devirde bit yaygındı” halbuki münafıklarda bitlenme vardı, müminler tertemiz nur gibiler çok çok temizler. Ama o Dırar Mescidi’ni bit basmıştı bitliydi o mescit. “Bitten korunmak için ipek giyiyor” diyordu Hz. Hasan (ra) için, görüyor musun yalanı? Bak münafık yalanının azgınlığını görüyor musun, münafık kinin azgınlığını? Dolayısıyla münafıklar bu kadar çırpınmalarına rağmen hep yalnız yaşadılar hiç sevenleri olmadı bela ve pislik içinde ölüp-gittiler. Ve akıl almaz bir emek verdiler Müslümanlara karşı. Müslümanlar dağılsın, İslam dursun diye emek verdiler. Dağıtmaya çalıştıkça Müslümanlık acayip bereketlenir genişler. Münafık olmadan atalet oluyor müminlerde. Münafık atağında müthiş bir zenginlik, bereket, güç, hoşluk ve güzellik olur. Mesela Peygamberimiz (sav)’e atak yaptıklarında hep daha çok kadın geldi Peygamberimiz (sav)’e, daha çok zenginlik geldi, daha çok İslam yayıldı, daha çok talep oldu, sahabeler daha çok bağlandılar. Ama münafık atağı olmadığında durağanlık oluyordu mesela bu çok acayip bir şey. Münafığın atağı bereketli yağmur gibidir mümine çok yarar. Ama müminin atağı münafığa büzücü etki yapar, büzülür münafık.
BÜLENT SEZGİN: Hocam, siz hapishane dönemini anlatmıştınız, “çıktığımda çok daha fazla sevenim vardı” demiştiniz, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Kardeşim, güya münafıklar bana oyun oynadılar cezaevine. Ben o zamanlar yaklaşık 120 kilo falandım cezaevine girerken. Cezaevinde kardeşim oranın mübarek yemeğinden mi, suyundan mı çıktığımda tığ gibi delikanlı gibi çıktık böyle, elhamdülillah çakı gibi. Millet şok oldu böyle “Adnan Hoca şıklığı” diyerek böyle. Hep bereket. Tımarhaneye gittik, mübarek hayvanlar şimdi söyleyeceğim yeniden şey yapmayın, böyle lezzetli bir koyun eti düşünemiyorum. Her gün ama her gün, maşaAllah. Kepçeyi daldırdın mı bir kilo falan böyle en az, haşlanmış et düşün insan ne olur yani, maşaAllah. Ye babam ye.
BÜLENT SEZGİN: Hocam münafıklar Peygamberimiz (sav) savaşa girdiğinde 1,5 saat görmediklerinde sevinmişlerdi şehit oldu diye. Ama aslanlar gibi çıktı, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Hz. Musa (as)’a da acayip kafayı takmışlardı münafıklar hiçbir şey yapamadılar. Hz. Musa (as) 120 yaşına kadar aslanlar gibi gayet güzel yaşadı, etrafında da bayağı bir hanım arkadaşı vardı Hz. Musa (as)’ın, maşaAllah. Biraz canları yanacak ama münafıkların, elhamdülillah.
Derin devletler böyle köprü altı çakallarını, haysiyetsiz, namussuzları böyle şerefsiz insanları hemen diğer ahlaksızlardan duyup bulurlar. Müslümanlara karşı istimal etmeye kalkarlar, kullanmaya kalkarlar. Münafık normalde ahmaktır, ama derin devlet yönlendirdiğinde hareketli hale gelir yani onu yönlendirir. Fakat tabii dezavantajı derin devletin bunların ahmaklığı, şeytani zeka olur ama korkunç ahmak olur, atak yaptıkça büzülür, atak yaptıkça üzülür, atak yaptıkça batar yani ona batar, sıkıntılar batar yani.
EYÜP KARA: Hz. Ömer (ra) da kendi il iman ettiğinde, Müslüman olduğunda küfrün önde gelenlerine gidip kapılarını çalıp “ben Müslüman oldum” deyip tek tek söylüyordu, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Tabii. Eğer münafık kızdırmazsak günümüz o kadar neşeli geçmez. Münafık kızdırmak lezzetli bir şeydir.
Münafıklar o devirde kendilerini yerden yere atıyorlardı. Bir mana veremiyorlardı “nasıl oluyor Peygamber (sav)’in etrafında bu insanlar çoğalmaya devam ediyor, akın akın insanlar nasıl geliyor, bu bereket nasıl devam ediyor bu kadar muhalefete rağmen, bu kadar uğraşmaya rağmen?” Bu ahmakların hesap edemediği şey, düşünemedikleri şey Allah’ın kudretidir bunu bir türlü anlayamazlar. Yani hep kendi gücüne güvenir münafık, Allah’ın gücünden haberi yoktur. Ona o münafıklık imkanını verenin de Allah olduğunu bilmez. Müminlerle onu karşı karşıya getirmesinden halbuki anlaması lazım münafık olduğunu, fakat anlamaz belanın içine battıkça batar battıkça batar battıkça batar. Tabii Allah’a inançları münafıklarda ya çok zayıf olur veyahut hiç inancı yoktur. Ama genelde Kuran’a baktığımızda hiç inancı olmadığını görüyoruz. Fakat üsluplarında böyle inancı varmış gibi hafif flu bir anlatım görülür. Ayetin işaretinde de bunların mesela “kalbinde hastalık vardır” diyor Allah. Ama asıl itibariyle kökenine indiğinde alenen dinsiz oldukları anlaşılır münafıkların. Fakat utançlarından Müslüman görünümü vermeye çalışır. Mesela İslam’dan anlatır, faziletten, ahlaktan bahsederler, Müslümanlara zarar gelmemesini önemli gördüklerini söylerler. Fakat bunu söylerken münafık sürekli mantık kullanır yani Kuran’ı değerlendirmez. Kuran’daki üslubu Kuran’daki aklı esas almaz. O, günlük menfaati esas alır ve günlük kaba çıkar ilişkilerini esas alır. Mesela Müslümanlar İslam’ı yaymak için savaşa çıkması gerekiyor, o ne diyor münafık? “Savaşa çıkarsanız sizi öldürürler, neden kendinizi öldürtüyorsunuz ki?” diyor. Şimdi ilkel bakan bir insan için bu makul geliyor yani akılsızca bakan için. Yani “savaş eşittir ölüm” diyor “biz gidersek öleceğiz” diyor. Ama mümin baktığında savaş bir ibadettir. Şehadet bir ibadettir, Allah’ın emridir sonunda bereket ve güzellik gelir. Ama münafık bu mantıkla bakmaz kaba mantıkla halk mantığıyla bakar yani avami mantık. Halk mantığı derken dinsiz olan halkın, dindar olan halkın kafasıyla değil. Oradaki o kaba mantığı kullanarak aklı zayıf olan insanları kendine çeker. Ama uyanık tabii basiretli bir Müslümanı etkilemesi mümkün değildir münafığın. O yüzden dikkat edin münafıkların etrafında hiç aklı başında insan bulunmaz. Hatta hiç insan olmaz yalnızdırlar. Mesela kadınlar nefret eder münafıklardan hiç yanaşmazlar. İşte münafığı buradan bakıp anlarsın. Mesela Allah neden hiç yanlarına kadın yanaştırtmıyor? Çünkü kadından nefret eder münafık. Homoseksüel ruh hakimdir münafıklarda. Mesela bu Dırar Mescidi’ni bit basmıştı ve hepsi homoseksüeldi. Adamların pisliğine bak, hem pis oluyorlar hem akılsız. Ama Peygamber (sav)’i eleştiriyorlardı, işte “gençlerin sözünü dinliyor” diyor. Sana ne kimin sözünü dinlerse dinler. İstişare için sana mı soracak? Genç dediği yani atak, samimi Müslümanları kastediyor. Ne fark eder? Yaşlı da var Hz. Ebubekir (ra) var yanında, diğer yaşlı sahabeler var onlarla da istişare ediyor. Hayır, ayrıca sana niye sorsun kiminle istişare edeceğini? Biz Peygamber (sav)’e güveniyoruz o bilir. Orada adam ne yapıyor? Züppelik yapıyorlar Peygamber (sav)’e akıl veriyor. Peygamber (sav)’in istişaresini eleştiren bir adam Peygamber (sav)’e uyar mı? Peygamber (sav)’i kabul etmeyen dini kabul eder mi? Dini kabul etmeyen Allah’ı kabul eder mi? O zaman niye Müslümanım diyorsun? Peygamber (sav)’i reddettiğine göre dini reddediyorsun.
BÜLENT SEZGİN: Hocam, Peygamberimiz (sav) ibadet gereği inşaAllah, Allah şöyle buyuruyor: “Onlarla istişare et ama karar hüküm yine senindir.” (Ali İmran Suresi, 159) diyor, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Kardeşim, tabii ki tabii ki. Yani kimle istişare edeceğini Allah Peygamber (sav)’e bırakıyor. İstediğiyle istişare eder istediğini yapar.
SEMİH MERİÇ: Hocam, münafıkların yalnızlığı konusunda siz Samiri’yi örnek göstermiştiniz. Allah Kuran’da Samiri’yi çölde yalnız başına dolaşması için ceza veriyor, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Bu çok büyük bir mucizedir. Çok elle tutulur çok net. Hiç kimse yanaşmıyor, inanılır gibi değil çok büyük bir mucize. Müminlere akın akın insanlar gelirken münafıkların yanına tek bir kişi yanaşmıyor. Lağım işçisi bile lağıma gidip temizlik yapabiliyor. Bunlar lağımdan da aşağı yani o kadar bile yanaşmıyorlar. Ve kadınlar sureti katiyede yanaşmıyor, çok elle tutulur net delil. Ve zırvalamanın dışında da İslam’a, Kuran’a hiçbir hizmetleri olmuyor. Çünkü ciğer acısı olur. Çünkü Kuran’ı yaysa Mehdiyet’e hizmet edecek. Allah’tan bahsetse Mehdiyet’e hizmet edecek. Darwinizm’in geçersizliğini anlatsa Mehdiyet’e hizmet edecek. İman hakikatleri, Kuran mucizelerini anlatmak doğrudan Mehdiyet’e hizmet olarak görüyorlar ve kesinlikle yapmak istemiyorlar kesinlikle. Kuran dağıtmak, doğrudan Mehdiyet’e hizmet olarak görür. İmani kitap dağıtmak doğrudan Mehdiyet’e hizmet olarak görür. Lafın dışında İslam’a hizmetten şiddetle kaçınır münafık şiddetle. Tek istediği Müslümanların dağılmasıdır. Müslümanların dağılmasını istedikçe de Allah’ın hikmeti acayip bir bereket verir o, muazzam gelişmeye sebep olur. Her dönemde bu böyle oldu. Ama onun dışında Müslümanlarda hakikaten bir meskenet olabiliyor. Yani münafık atağının dışında, münafık çok önemli o yüzden.
BÜLENT SEZGİN: Allah “mümin erkekler mümin kadınlara, münafık erkekler münafık münafık kadınlara.” (Ahzap Suresi, 73) diyor.
ADNAN OKTAR: Bu çok manidar evet.
SEMİH MERİÇ: Münafıklar bir araya gelseler de kalpleri paramparça oluyor. Ayette öyle geçiyor inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, birbirleriyle mücadele halinde oluyorlar, nefret ediyorlar birbirlerinden. O çok ayrı bir mucizedir o, mesela bir araya gelemiyorlar çok garip. Münafıklar kendi aralarında mücadele halinde oluyorlar. Çok büyük bir mucize, hep tek tekler, tek tek yani o çok acayip bir şey.
Peygamberimiz (sav) 60 yaşındaydı çakı gibiydi. Münafıkların çok ağrına gidiyordu o zaman, 20-25 yaşında falandı münafıkların bir kısmı, bir kısmı 35-40 yaşındaydılar. Fakat Hz. Hasan (ra)’a, Hz. Hüseyin (ra)’a kadınların ilgisi, Peygamberimiz (sav)’e ilgisi akıl almaz ağırlarına gidiyordu. Münafıklara hiç yanaşmıyordu kadınlar kızlar, tiksiniyorlardı onlardan ama onlara akın akın geliyorlardı. En acı çektikleri olaylardan biri buydu. Ama Allah sonra bize gösterdi ki, münafıklar homoseksüeller. Yani Dırar Mescidi’ni bir homoseksüel genelevine çevirmişler o devirde. Bir de bit her tarafı sarmış, bir şeyler yapmışlar ama işte ahmak akılsız oldukları için Allah belalarını öyle vermiş.
EYÜP KARA: FETÖ de o tarzda cami yaptırmıştı Hocam homoseksüel camisi.
ADNAN OKTAR: Evet, homoseksüel camisi yaptırmıştı bak aynısı. O zamanki Dırar Mescidi’yle onların yaptığı mescit aynı.
Yalnız tabii Tayyip Hocam’a karşı da münafıkların çok yoğun atakları oluyor, hükümete karşı da. Buna karşı da çok dikkatli olmak lazım. Kürt kardeşlerimizi Tayyip Hocam’a karşı kışkırtıyorlar. Bir kere Müslüman bir Kürt, dindar bir Kürt, Allah’tan korkan bir Kürt Tayyip Hocam’ı Allah rızası için mutlaka desteklemesi gerektiğini Kuran’la imanla açıkça bilir. Çocuk olsa bilir. Hadi karşısın, kimi destekleyeceksin söyle? Hadi beğenmiyorsun, kimi destekleyeceksin? Onun için bakın, HÜDAPAR’daki kardeşlerimiz rica ediyorum istirham ediyorum sakın yanlış yollara girmesinler. Tayyip Hoca’yı bütün güçleriyle desteklesinler. Böyle münafıkların, küfrün deccaliyetin azgın bir atak döneminde olduğumuzu bilerek aksini yapmak çok büyük hata olur. Alternatifi yok şu an, alternatif olsa tamam ben kabul edeceğim. Mesela Tayyip Hoca gibi hakikaten İttihad-ı İslam için çalışan, İslam’ı, Kuran’ı savunan, Müslümanları savunan biri varsa, bir siyasi lider, bir kadro çalışanı varsa amenna buyurun hep beraber destekleyelim. Tayyip Hoca da destekler. Yani o güçte, o kararlılıkta, o azimde, o samimiyette varsa öyle birisi söyleyin kardeşim. Tayyip Hoca meraklısı değil iktidarın, Allah rızası için yapıyor, o da gelir peşinden biz de gideriz. Yok, o zaman kesinkes Tayyip Hoca’yı destekleyeceğiz. Bunun lamı cimi yok. Onun için HÜDAPAR’dan ben tekrar rica ediyorum aman ha.
Barzani de Tayyip Hocam’a küsmesi için bir neden yok. Bak ben daha önce onu destekliyordum Barzani’yi biliyorsunuz. Ama bu son atağında ben de onu eleştirdim. Tayyip Hoca’nın onu eleştirisi çok doğru, hükümetin onu eleştirisi çok doğru. Nitekim de yanlışından döndü. İngiliz derin devletinin elemanlarıyla senin ne işin var mübarek ne işin var? Tabii ki uyaracağız başın belaya girecekti. Öldüreceklerdi seni suikast yapacaklardı. Allah seni beladan kurtardı uyardık seni ve kurtuldun. Tayyip Hoca dedi ki “ben maddi yönden de sizleri destekledim” dedi, doğru. Hatırlatıyor ki yani tek başına bir gücünüz yok, Müslümanlarla birlikte güç sahibi oluyorsunuz. Müslümanlardan müminlerden ayrılmayın, birlikte hareket edin, İngiliz derin devletiyle hareket etmeyin. Yani size imkan sunan, size destek veren İngiliz derin devleti olmadı biz olduk, onu demek istiyor. Yoksa sizin başınıza kakmak için söylenen bir söz değil. Hükümet herkese yardım ediyor, mesela diyor ki “ben size yol yaptırdım, köprü yaptırdım” diyor anlatıyor. Bu başa kakmak kastıyla değildir nimeti hatırlatıyor. Allah “nimeti anın” diyor, nimeti hatırlatmak güzel bir şey. Bunda küsecek, darılacak bir şey yok. Bir de küsmek, darılmak için konu aramaya gerek yok bu karmaşık zor dönemde. Onun için HÜDAPAR tam kadro Tayyip Hoca’ya destek sağlayacak bunu rica ediyoruz söylüyoruz. Kardeşlerimize yine bildirelim. Büyük Birlik Partisi tam kadro destek. Milliyetçi Hareket Partisi Allah razı olsun zaten o Sayın Bahçeli’nin öncülüğünde güzel bir çizgide. O zamanlar söylemiştim Sayın Bahçeli’ye “Tayyip Hocam’a bütün gücünüzle destek verin” dedim. “Çünkü İngiliz derin devleti atak halinde” dedim. Aniden o devirde değişmişti, maşaAllah. Yoksa ne saraya gidiyordu ne konuşuyordu muhatap oluyordu, değil mi? Evet. Çok şeker bir üslubu var “Erduvan” diye. Allah sağlık sıhhat de verdi, Allah ömrünü uzun etsin iyi bir insan çok mübarek muhterem bir insan. Ve Saadet partisi, Saadet Partisi’yle de gidip konuşalım. Tayyip Hoca’nın şahsını, şahsını koruyacağız. AK Partili olun demiyorum, yine Saadetli olsun adam, Büyük Birlik Partili, Büyük Birlik Partili olsun bir şey dediğimiz yok çok normal yani. Ama seçime de birlikte girsinler tek liste. Saadet, Büyük Birlik, AK Parti hep birlikte. Milliyetçi Hareket Partisi zaten bu konuda öncülük ediyor Allah razı olsun. Aman aman aman sakın sakın sakın.
Bak, münafıklar hep işte “hastalandı,” işte “ölecek” yok “kanser oldu” çakı gibi Tayyip Hoca. Hiç kendinizi yormayın hiç. Hep böyle ahlaksızca ve vicdansızca ve zalimane bir bakış açısıyla, işte “şundan ölecek bundan ölecek” Tayyip Hoca’ya hiçbir şey olmayacak size söyleyeyim Allah’ın izniyle. Cayır cayır yani. 2023’lerde falan da çakı gibi karşılarında olacak. Bıraksınlar bu hikayeleri.
Mesela FETÖ’cüler fotoğraflarını paylaşıyorlardı, hafif kilo aldığında “hasta işte, karnında serum taşıyor” bilmem ne “her an ölebilir.” Bak temenni ettikleri şeye bak. Normal vicdanlı insanın yapacağı bir şey değil bu. Ee ne oldu? Çakı gibi geziyor Tayyip Hoca ortada. Ben görüyordum adam büyük bir heyecanla anlatıyor işte “kanser hastası, kanser yeniden nüksetti” bilmem ne. Sizin fitneciliğiniz nüksediyor onda nükseden bir şey yok. O çakı gibi Anadolu delikanlısı ona hiçbir şey olmaz kafanızı takmayın. Ve inayet altında Allah’ın iniyle, o görevini yapacak.
HÜDAPAR’ın MHP’den tedirgin olmasına gerek yok. MHP’yi HÜDAPAR tanımıyor. MHP çok aklı başında bir partidir, Kürt karşıtı değildir. MHP’lilerin büyük bölümü Kürt’tür, birçok yöneticisi Kürt’tür. Kürt’ü çok sever Milliyetçi Hareket Partisi. Kürt olan mert olur tertemiz insanlardır. Kürt’e niye karşı olsun? Milyonlarca Kürt var Türkiye’de. Türk dediği; Türk’üm diyen herkese Türk diyor MHP. Yoksa Milliyetçi Hareket Partisi’nde zaten saf Türk bulamazsın sen. Çerkez, Zaza, Laz, Kürt, Türk herkes var Milliyetçi Hareket Partisi’nde, saf ırk diye bir şey yok öyle bir iddiaları da yok. Dolayısıyla HÜDAPAR’ın Milliyetçi Halk Partisi’nden tedirgin olmasına gerek yok. Çok aklı başında, oturaklı, dengeli, tutarlı insanlar. Yerli ve milli olmalarıdır ana özellikleri. Yani vatan, millet, bayrak, devlet başka bir şey demez bu insanlar. “Türkiye bölünmesin” diyor. HÜDAPAR da bunu diyor. O zaman nedir? Neyinden çekiniyorsunuz? Suni olarak MHP karşıtlığına gerek yok. Eskiden sağ-sol çatışması vardı, ama şu an sağ-sol çatışması da yok. Milliyetçi Hareket Partili gençler ülkücüler, o zaman kendilerini koruyorlardı, vatanı milleti koruyoruz diye işte kendilerince gayret ediyorlardı. Ve 5 bin şehit verdiler o devirde. Anarşiye teröre de o devirde şiddetle karşıydı ülkücü hareket çok şiddetle karşıydı. Şehit olanlar hep ülkücüler oldu. Günde 10 ülkücü, 15 ülkücü her gün şehit edilirdi o devirde. Açsın baksınlar gazete haberlerine.
Münafıklar felaket ödlek olur ama çok cesur göstermeye çalışırlar kendilerini. Mesela Peygamberimiz (sav)’in savaşlarına hiç katılmak istemiyorlardı çok ödleklerdi, ama akıl almaz cesur gösterirler kendilerini. Dilde bunlarda acayip şamata vardır. Halbuki köpek gibi korkaktırlar böyle uyuz köpek gibi felaket korkaktırlar. Ama kendi kendilerini doldurur münafıklar, işte “şöyle cesuruz böyle cesuruz” işte “şunu yaparız bunu yaparız” bilmem ne yapar. Ama kökeninde Allah’a inanmadıkları için çok korkaktırlar.
AHMET BÜRKE: Hocam Allah ayette “Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur.” (Tevbe Suresi, 56) diyor.
ADNAN OKTAR: Tabii, “ödleri kopan bir topluluktur” tam karşılığı.
BÜLENT SEZGİN: Hocam, Kuran’da da Peygamberimiz (sav)’e öncesinde “savaşalım” diyorlar, daha sonrasında ise “savaş zikri geçen bir ayet indiğinde ölüm baygınlığı çökmüş olanlar gibi baktıklarını görürsün.” (Muhammed Suresi, 20) diyor.
ADNAN OKTAR: Evet, münafıklarda o özellik var. Önce kabadayılık yapıyorlar gibi görünüyorlar hani yiğitmiş gibi, cesurmuş gibi falan gösteriyor. Fakat fiiliyatta çok korkak ve çok aşağılıktır münafıklar. Ama dilbazdırlar, konuşur işte şöyledir böyledir, propagandada çok mahir olduklarını zannederler. Ama herkes tabii onların sahtekar olduklarını bilir ona göre tavır alırlar.
EYÜP KARA: Başka bir ayette şeytandan Allah’a sınırım, “…şimşek önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar.” (Bakara Suresi, 20) diye buruyor Allah ayette.
ADNAN OKTAR: Evet, “bir şimşek parlar” diyor “biraz ilerlerler, sonra yine çökerler” diyor, evet. Tam da bunlara bakıyor yani ayet.
BÜLENT SEZGİN: Hocam, yine siz anlatmıştınız, Peygamberimiz (sav) müminleri savaşa götürdüğünde şehit olanlar için, "yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi." (Ali İmran Suresi, 156) diyerek haşa Peygamberimiz (sav)’i sanki onları ölüme götürüyormuş gibi tanıtıyorlardı.
ADNAN OKTAR: Evet, “bile bile bizi ölüme götürüyor” diyor. Peygamberimiz (sav)’i haksızlığa uğratan, müminlerin işte imkanlarını kötüye kullanan, müminlerin başını belaya sokan, derde sokan insan gibi gösteriyorlardı münafıklar. Yani hep politikaları tek budur zaten Kuran’a bakın, Tevrat’ta da üslupları hep budur münafıkların. Hep insanların menfaat yönünü kendilerince tahrik edip İslam’ın menfaatini, Kuran’ın menfaatini hiçe sayarak ahmakça bir politika izlerler.
GÖKALP BARLAN: Bir ayette, “sanki kendileri, göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi, seninle hak konusunda tartışıp duruyorlardı.” (Enfal Suresi, 6) diyor.
ADNAN OKTAR: Peygamberle tartışırlar değil mi? Evet.
AHMET BÜRKE: Allah ayette Hocam "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse." (Ali İmran Suresi, 168) diyor.
ADNAN OKTAR: Tabii ki. Mesela münafıklar boşa çırpınıyorlar. Allah çökertmiş, belli ki kısa bir süre sonra canlarını alacak. Yani o çöküş Allah’ın onları ölüme götürdüğünü gösteriyor. Bir süre sonra Allah onları cehennemine aldığında o zaman o azgınlıklarının bedelini en ağır şekilde sonsuza kadar azapla ödeyecekler, inşaAllah.
BÜLENT SEZGİN: Hocam, “Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile.” (Nisa Suresi, 78) diye buyuruyor Allah.
ADNAN OKTAR: Evet, nereye saklanırsa saklansınlar. Ama münafıkların en dikkat çekecek yönünü söylüyorum; yalnızdırlar, kimse bunlara yanaşmaz. O kadar demagoji ve ahlaksızlık yapmalarına rağmen. Meşhur özelliktir Kuran buna dikkat çeker her zaman da anlatırım. Ve kadınlar da nefret eder münafıklardan. Allah onlara fıtraten öyle bir güç veriyor ve nefret ederler ve hiç yanaşmazlar.
Münafıklar saçlarını uzatmışlar o zaman, kulak memelerine doğru fakat acayip pismişler. Sıcakta bitleniyorlar, bitler yüzlerinden vücutlarının üstüne düşmeye başlıyor. Peygamberimiz (sav) “gidin kafanızı tıraş ettirin de gelin” diyor münafıklara. “Gelmeyin buraya yanaşmayın” diyor “gidin kafanızı tıraş ettirin” diyor. Bitler üstlerine dökülüyor o kadar pislik herifler yani. Sahabeler tertemiz, Hz. Hasan (ra), Hz. Hüseyin (ra) pırıl pırıllar. Münafıklardan bitler aşağıya dökülüyor bir de o halleriyle akıl veriyorlar.
BÜLENT SEZGİN: Allah “onlar ancak bir pisliktirler” (Tevbe Suresi, 28) diyor.
ADNAN OKTAR: Evet.
Mesela münafıklardan diyor ki, Huneyn’de bir ganimet taksimi sırasında Zü'l-Huveysıra, münafıkların önde gelenlerinden. Peygamberimiz (sav)’e diyor ki, Peygamberimiz (sav)’in yaptığı ganimet taksimini beğenmiyor kendine fazla gelmesini istiyor. Fazla gelse bir süre ses çıkartmayacak ama beğenmiyor ganimet taksimini. “Ey Muhammed adaletli ol, sen adaletli davranmıyorsun” diyor. Resulullah (sav) de diyor ki “eğer ben adaletli değilsem adaletli olan kimdir?” diyor Peygamberimiz (sav) de. “Tabii ki ben” diyecek o münafık yani ona getiriyor. Çünkü “sen adaletli değilsin” diyen kim? O, adalete hüküm veren konumunda o. Onun için münafık kendini Allah’tan da peygamberden de daha akıllı zanneder. Onun için ne imam dinler, ne lider dinler, ne peygamber dinler hiçbir şey dinlemez en büyük kendini görür.
AHMET BÜRKE: Allah bir ayette, şeytandan Allah’a sığınırım. “Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi.” (Tevbe Suresi, 42) diye buyuruyor.
ADNAN OKTAR: İşte yarar, onu bulamayınca mesela bekliyor, bekle bekle bekle peygamber ölmez, maşaAllah ölmüyor. Para da gelmiyor. Bakıyor saçlar maçlar dökülmeye başlamış, efendim, şey de bitmiş sistem çalışmıyor Allah Allah. Ama peygamber son derece güçlü, duyuyor haberlerini alıyor çünkü bayağı sağlıklı. Bakıyor tüyü yolunmuş domuz gibi, ense ortaya çıkmış saçlar dökülmüş falan. Normal müminde olsa bu bir ibadettir, güzelliktir ama münafıkta Allah bir bela olarak veriyor. Sonuçta ne yapıyor? Kinleniyor. Kinlenince Peygamber Efendimiz (sav)’e karşı tavır alıyor. Tavır alınca ne oluyor? Cehennemin dibini boyluyor. Allah o belasıyla daha da ömrünü kısaltıp hastalık verip onu çırpındırarak öldürüyor Allah ve bitiriyor.
GÖKALP BARLAN: “Kin ve öfkenizle ölün” (Ali İmran Suresi, 119) diyor Allah.
ADNAN OKTAR: Evet.
BÜLENT SEZGİN: Hocam Allah ayette, “Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazaplanırlar.” (Tevbe Suresi, 58) diyor.
ADNAN OKTAR: Zaten münafıklarda azma nedeni sadece odur. Bakın, bütün münafıklara bakın evet hepsinde ortaktır, bizim gördüklerimizde de öyle. Hep böyle para ister, ev ister, araba ister, yiyecek ister bilmem ne, bunu elde edemediğinde saldırganlaşır münafık. Kahpeliğinin nedeni budur açık yani, en az yüz vaka vardır biliriz bu şekildedir.
Şimdi hanım arkadaşlarımızı davet ediyoruz.
BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla programımız devam ediyor, birazdan birlikteyiz tekrar.
ASLI HANTAL: Yayınımıza devam ediyoruz.
ADNAN OKTAR: Ne güzel. Evet, dinliyorum.
ASLI HANTAL: Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Kudüs konusuyla ilgili şu açıklamaları yaptı bugün: “Cumhurbaşkanımız bu sabah Malezya, İran, Katar, Endonezya devlet başkanlarıyla telefon görüşmeleri yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak ilan edilmesi Birleşmiş Milletler kararına aykırı vahim bir hata olacaktır. Birleşmiş Milletler kararlarının hiçbirisinde Kudüs’ün işgal ya da ilhak edilmesi ne kabul edilmiş ne de tanınmıştır. İsrail 1980’de ilhak kararı almış, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 478 sayılı kararla işgalci güç İsrail’in tüm faaliyetlerini ilan etmiştir. 1980’de alınan karardan beri bizim açımızdan da bir değişiklik söz konusu değildir. Politikaları tanımadığımızı ifade etmek istiyorum. Bu kararda İsrail nezdindeki diplomatik misyonların Kudüs’te bulunamayacağına da dair bir madde vardır.”
ADNAN OKTAR: Öyle mi? “Diplomatik misyonların Kudüs’te bulunamayacağına dair bir madde.” Elçilikler. Tamam neyse o uygulansın. Onun dışına bir şey olmaz. Ama ilhak diye bir şey olmaz tabii, o çok vahim bir şey öyle bir şey olmaz. Ben yaptım oldu falan Allah esirgesin, o bölgeyi birbirine katar o, öyle bir şey olmaz. Süper tehlikeli bir şey olur o. Onun olması için de bir sebep yok çünkü Hristiyan, Musevi, Müslüman Kudüs’ü hep birlikte kullanıyorlar, hepsinin kutsal kentidir. Dolayısıyla ben ilhak ettim, sen ilhak ettin falan böyle bir şeye gerek yok. İlhaklık bir şey yok. Orada Allah’ın kulları bir araya geliyorlar, ibadet ediyorlar her üç din için de Allah o şehri kutsal kılmış dolayısıyla senin değil benim falan bunlar olmaz.
Şu yanlış tabii mesela “İsrail Meclisi 1980’de kabul ettiği bir yasayla Kudüs’ü doğusuyla, batısıyla İsrail’in birleşik başkenti ilan etti” o olmaz. Kendine ait kısmı ilan etmesi gerekir, olur mu öyle şey o çok mantıksız o. İlhak anlamında sakın o çok süper tehlikeli bir şey olur. Zaten Birleşmiş Milletler kararı var, 478 sayılı kararda başkent ilan edilmesini geçersiz kıldı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi. Aksi süper tehlikeli olur bu çok yanlış. Amerika Birleşik Devletleri dahil Uluslararası Toplum Doğu Kudüs’ü işgal altında sayıyor, ayrıca hiçbir ülke Doğu veya Batı Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanınmıyor. İsrail’i tanıyan tüm ülkelerin büyükelçilikleri Tel Aviv’de bulunuyor. ‘İsrail’in yasadışı şekilde Doğu Kudüs’ü ilhak etmesi uluslararası hukuktaki işgalci güç işgal ettiği topraklar üzerinde hakimiyet hakkına sahip değildir’ ilkesinin ihlali anlamına geliyor. “Birleşik Kudüs İsrail’in başkenti tanındığı takdirde Müslümanlar Doğu Kudüs’te işgalci konumunda olacak ve uzun vadede orada yaşamaya devam edemeyebilirler” diyor doğru tabii. İsrail 1948 yılındaki savaşta Kudüs’ün batısını ele geçirdi. Ürdün’ün kontrolünde olan surlarla çevrili eski Kudüs’ün doğusunu da 1967’de ele geçiren İsrail uluslararası hukuku ihlal ederek şehirde İsrail yasalarının geçerli olduğunu ilan etti. İsrail bu şekilde Doğu Kudüs’ü de fiili olarak ilhak etmiş oldu. 1967’de Doğu Kudüs’ün ilhakı, 1980’de Doğusuyla, Batısıyla Kudüs’ü başkent ilan; bu çok yanlış böyle olmaz. Kendi bulunduğu bölümü başkent ilan etse kimse bir şey demez yani ediyorsa etsin ama geçerli olmaz bu da çünkü kabul etmiyor diğer ülkeler. Kendi ilan etse bile başka ülkeler kabul etmez. Aslında bu gereksiz bunun niye üstüne düşüyorlar ki? Bunun bir anlamı yok, Tel Aviv’de işte bulunuyorsa Tel Aviv’de bulunsun bitmiş, ne ihtiyaç var yani Kudüs olması için sebep yok.
ASLI HANTAL: Trump az önce açıklama yapmış Adnan Bey. “Tüm Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyoruz. Büyükelçiliğimizi oraya taşıyacağız” demiş. Rusya da bu kararı eleştiriyor.
ADNAN OKTAR: Trump diyor bunu. Ne diyor bir daha söyle.
ASLI HANTAL: “Tüm Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyoruz. Büyükelçiliğimizi oraya taşıyacağız.”
ADNAN OKTAR: Ama bu çok büyük bir kargaşaya sebep olur. Çok büyük hata yapıyor olur mu öyle bir şey? Üç dinin özgürlüğü çok önemli. Bence bu işi hiç İsrail karıştırmasın bu tamam bu şey. Tel Aviv başkent olarak kalsın, bu bayağı olay çıkartır, bu boş yere bölgede savaş meydana getirir yani büyük felakete sebep olur hiç hiç gereği yok boş yere kan dökülür olay çıkar. Bu Kudüs’te var, Museviler de var, Müslümanlar da var normal yaşıyorlar, orayı siyasi başkent falan yapmaya gerek yok. Zaten küçük bir şehir Kudüs, tarihi bir şehir, orası tarihi bir şehir olarak kalsın. Dini, İslami bir yönü var Museviler yönünden kutsal, Hristiyanlar bölümünden kutsal bu haliyle muhafaza edelim. Şimdi siyasi başkent oraya diplomat arabaları gelecek bilmem ne, büyükelçilikler taşınacak zaten ufacık bir şehir, her yer tarihi binalarla dolu orada hareket edilecek yer kalmaz daracık zaten orası, sokaklar öyle her yer öyle. Orasının tarihi şehir olarak kalmasında fayda var onu biz İsrail meclisine dilekçeyle sunalım, çok yanlış olur bu. Mühim olan Musevilerin orada rahat yaşaması, rahat yaşıyor. Dindar Museviler çok miktarda var. Büyükelçiliklerin ne işi var orada? Akıl almaz kalabalık bir hale gelir orası o zaman. Bütün dünya elçiliklerinin orada olduğunu düşün koca koca binalar bilmem ne falan ufacık bir şehir trafik falan ne hale gelir orası? Felç olur. Ne faydası olacak onun ayrıca? Dini yönü önemli Kudüs’ün, dini yönden çok rahat İsrail kullanabiliyor o Kudüs’ü, onda bir sorun yok o zaman ne gerek var? İlhak bilmem ne bunlar çok büyük olaylara sebep olur. İlhakı çağrıştıracak, onu hatırlatacak şeyler yapmasa bile kanunen hukuken oraya doğru gidecek bir şey çok büyük olay olur.
Trump’ın öyle çılgınca bir şeye gireceğini zannetmiyorum orada bir yanlışlık vardır, bir anlatım hatası vardır. Trump zaten çekingen bir adam böyle bir şeye girmez o, bayağı başı derde girer, dünyada büyük olaylara sebep olmuş olursa onun siyasi durumunu tamamen sarsar bu, çok tehlikeli bir şey olur. Bir yanlış anlaşılma vardır diye düşünüyorum ben, daha Türkçesi mevcut sistemi hiç bozmamak lazım mevcut sistem iyi. İşte İsrail’de Museviler rahat ediyorlar, Kudüs’te rahatlar, Araplar da orada rahatlar yani işi karıştırmaya gerek yok. Şu an bu karmaşa Allah esirgesin çok kanlı bir savaşa sebep olabilir, çok büyük olay çıkabilir. Herkesi coşturur bu çok tehlikeli olur. Radikal örgütler falan da devreye girer çok büyük bela çıkabilir onun için bu olayı hiç kıpırdatmamak lazım. Trump da durup durup açıklama yapmasın, Kudüs eski konumundadır desin bu kadar. Yeni ilave izahlar, anlaşılması zor izahlar bunlar hatalı. Ne anlama geldiği belli olmayan sözler bunlar hatalı. Yok, Trump gereksiz teşvik etmesin. Kudüs diyor Kudüs deyince Kudüs’ün bütünü akla gelir yani bölge de adı vermiş olsa yine teşvik etmesin zaten uygulamıyor Amerika bunu, alınan kararı uygulamıyor yine uygulamasınlar bu şekilde kalsın iş çıkartmasın. Bu kendi siyasi konumunu da çok sarsar, bunu savaş kastıyla da yapıyor olabilirler böyle bir oyuna gelmesin. Birleşik demiyorsa Kudüs diyorsa yine aynı anlama gelir, Kudüs deyince bir tane Kudüs var, ayrım yapmıyorsa Kudüs’ün tamamı anlamına gelir ayrım yapması lazım ayrım yaparsa olur.
Papalık da karşı çıkıyor Kudüs’e büyükelçilik taşınmasına. Rusya da bu kararı eleştiriyor. Böyle bir dönemde böyle bir karmaşaya gerek yok, biz bir yazı yazalım bu durdurulsun. Bu sadece savaşa sebep olur başka bir şeye sebep olmaz, hiç faydası olmaz bunun. Kudüs’te büyükelçiliklerin ne işi var? Kudüs’e insanlar sığınmıyor zaten ufacık yer. Kardeşim yüzlerce ülke var, yüzlerce ülke oraya koskoca binalar koyacak o Kudüs ne olur ne hale gelir? Trafik ne hale gelir zorunuza ne oldu? Orası dini bir şehir, İslami bir şehir. Tevrat açısından, İncil ve Kuran açısından kutsal bir şehir o haliyle kalsın. Tel Aviv’de ne yapıyorsanız yapın uçsuz bucaksız şehir orda alabildiğine genişlet zaten büyükelçilikler orda. Şimdi adamları oradan alıp buraya taşımak alabildiğine yersiz gereksiz, bunda bir gariplik var.
Rusya da karşı. Papa karşı çıkıyor. Rusya karşı çıkıyor, Hristiyan alemi karşı çıkıyor iş çıkartmaya gerek yok. Amerika zaten karar almış fakat kararı uygulamıyor, sen de uygulama her altı ayda bir durum değerlendirmesi yapıyor red red red sürekli reddediliyor yine reddedin bitsin. İlhak anlamına gelecek bir şey kan gövdeyi götürür Allah esirgesin. Mısır devreye girer, Ürdün devreye girer herkes devreye girer, terör örgütleri devreye girer.
“Mevcut sınırların değişimi konusunda herhangi bir belirtmede bulunmuyorum, bu konu iki tarafın görüşmeleriyle belirlenecek bir husustur” diyor. “Harem-i Şerif’in mevcut statüsü de kurulmalıydı” diyor. Kardeşim niye kurcalıyorsun, niye iş çıkarıyorsun? Zaten zor iktidarda duruyorsun ne başını belaya sokacak işe girersin? Bölge zaten ancak dengede duruyor, ne kargaşa çıkartıyorsun durduk yere, biz ortalığı sakinleştirmeye çalışıyoruz bu da iş çıkarıyor.
EBRU ALTAN: Evanjeliklerin etkisi olabilir.
ADNAN OKTAR: Kardeşim ne gerek belli ki bu savaşa sebep olur böyle bir şey. Kan gövdeyi götürür, her yeri yakar yıkarlar. Şu iş mi?
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Bey, insanlar Mehdiyet’in gelişmesi için ne yapabilir?
ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma Allah seni hem nurlu, hem güzel yaratmış efendi bir yüzün var, tesettürün için de tebrik ediyorum mühim bir ibadet çünkü çarşaf olarak başını örttüğün için. Bak Nur Suresi’ne göre değil Nur Suresi’ne göre derse harama girer çünkü olamayan bir şeyi söylemiş oluyor. Allah adına yalan söylemiş olur, Nur Suresi’nde öyle bir şey yok ama Ahzab Suresi’ne göre örtünürse mantığı da net oturuyor, hüküm de doğru, her şey doğru ayetin hükmü de çok açık. Öbürü ilavelerle, eklerle, zorlamalarla olmayan bir şeyi anlatma hükmünde oluyor Allah’ın dini değiştirme olur o olmaz.
Mehdiyet’in gelişmesi için samimi olabilirler ilk yapılacak şey samimiyettir, yatıştırıcısı olmak, sevgi dolu olmak, aklıselim sahibi olmak, fert fert yapabilecekleri budur. Bir de telaş etmeye gerek yok Mehdiyet kendi doğal akışı içerisinde şu an ilerliyor. Allah gökteki alametlerle, yerdeki alametlerle ilerletiyor ve insanların kalbinde Mehdiyet’e göre zaten ısındırıp geliştiriyor. Şeytanın, münafıkların telaşı da bundan zaten yani bir telaş var görüyorsunuz. İnsanların kalbine Allah’ın vahiy etmesi en önemlisi bu oluyor yani insanlara bizim anlatmamızla Mehdiyet pek gelişmez öyle bir şey olmaz. Allah’ın insanların kalbini açması, kalplerine Mehdiyet’i vahiy etmesi yani İttihad-ı İslam’ı vahiy etmesi Müslümanların Birliği’ni vahiy etmesiyle oluyor. Bu da insanlarda farkına varamayacakları bir yönden oluyor. Mesela bak şu an kapalı hanımlar, açık hanımlar herkes Mehdiyet’ten bahsediyor, İttihad-ı İslam’dan bahsediyor, İslam’ın güzelliğinden, şefkatten, merhametten, adaletten, Müslümanların birbirlerine selam vermesinden, dost olmasından bahsediyor bunlar hepsi Mehdiyet’in gelişmeleri ve mukaddemeleri. Bir daha dinleyeyim ben güzelimi.
VTR: Merhaba Adnan Bey, insanlar Mehdiyet’in gelişmesi için ne yapabilir?
ADNAN OKTAR: Kitap dağıtın en güzeli kitap dağıtmaktır, her insana mürşit verin, hoca verin insanların hocaya, mürşide ihtiyacı var, en iyi hoca mürşit de kitaptır. Herkesin evine evde gece gündüz oturacak bir hoca, bir alim vermiş oluyorsunuz; kitap. Kuran’ı olmayan eve Kuran alalım. Kitap olmayan evlere de kitap. Benim kitaplarım çok iyi bayağı ideal etki yönünden çok iyi. Benim kitaplarımın olduğu bir evde deccali bir tartışmanın olması mümkün değil yani deccaliyetin girmesi mümkün değil bunu herkes görüyor bir iddia değil yani mümkün değildir. Hiç yoksa internete indirip, bilgisayarına indirip oradan arkadaşlarına, dostlarına okutabilirler yani en güzeli okutma yoludur veyahut okuyup anlatma yoludur veyahut okunmuşu dinletmek yoludur. Kulağı da devreye sokmak lazım, duyarak da çok önemlidir çünkü beyindeki sistemlerden duyma ayrı bir güçtür beyinde o kalıyor. Duyduğunda kalır ama hem okuma, hem duyma varsa tabii bu daha şiddetli gücü daha yüksektir ama duyma da en güçlü öğretme yöntemlerden birisidir yani okumadan daha güçlüdür duyma ama görerek duyma varsa o çok daha güçlüdür. Var ya satır satır altları çizilerek okutuyor akıl almaz etkili olur en iyi yöntem bu olur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Müslümanların sevgisi nasıldır?
ADNAN OKTAR: Eğer imandan, samimiyetten kaynaklanıyorsa, ruh sahibiyse o sevgi gerçek sevgi oluyor. Sevgi vahiyle Allah tarafından verilir insanlara, insan kendi sevgi imal edemez. “Beni” diyor “niye sevmiyorsun?” Diyor. Adam nasıl yapsın sevgi insan bir ağaç değil ki yontsun, şeker değil ki eritsin alsın eritsin öyle bir şey olmaz, insanın istemesiyle olmaz Allah’ın istemesiyle olur. Allah’ın istemesiyle olması için de Allah’ın o kişiye sevgiyi vahiy etmesi lazım, o vahyin oluşması içinde şahsın Allah’a tam teslim olup Allah’ı candan sevmesi gerekiyor. Allah’ı candan sevdiğinde Allah o zaman insan olarak ona tecelli eder. Mesela benim etrafımda çok fazla kız arkadaşım var bunlar Allah’ın tecellisidir bu insanlar, Allah tecelli ediyor mesela siz beni seviyorsunuz Allah vahiy ediyor kalbinize vahiy ediyor. Ben sizi seviyorum Allah kalbime vahiy ediyor yoksa bu durduk yere olmaz ve yapmacık sevgiyle insan yaşayamaz. İnsanların büyük bir bölümü belanın içindeler. Yapmacık sevginin verdiği azap en büyük azaplardan birisidir. Ve çok insanın canını yakar yapmacık sevgi. İnsanların en bunaldığı şey odur. Ama Allah müminlere samimi sevgi verdiği için, vahye dayalı sevgi verdiği için mümin onun hazzıyla, onun coşkusuyla büyük bir heyecan, büyük bir şevk içerisinde olur. Büyük bir lezzet alır, çok şiddetli lezzetlidir sevgi. Allah’ın vahiyle insanların kalbine verdiği sevgi çok lezzetlidir. Mümin onun lezzetine doyamaz. Ve çok açtır mümin daha fazla sevgiyi almak ister. Çok çok fazla. Onun için sürekli sevgiyi talep eder. Sevgiyi aldıkça da daha çok haz duyar, daha çok lezzet duyar. O lezzet arttıkça da sevgiyi talep daha da artar. Müminler içindir bu. Ama küfürde, münafıklarda sahtedir. Mesela münafık derki “falancayı çok seviyorum ağabey ya” diyor mesela farz edelim. Sahtekar sevgidir. Kafalamadır o. Münafığınki sadece kafalamadır. En adisinden, en aşağılığından, karaktersizce bir oyun yapacaktır, bir kahpelik yapacaktır. Öyle bir üslupla bunu yapar ve o çok iğrenç bir koku saçar. Onu insanlar hemen anlar. O yüzden münafıkları hiç kimse sevmez, hep yalnız kalırlar. Bir mucizedir bu. Onların tiksinti vericidir sevgisi. Sevgi gösterisi. Çünkü sahte bir kafalamadır. Aşağılık bir kafalamadır. Allah insanların kalbine vahyeder ve hemen insanlar onlardan tiksinirler. Onun için “aralarındaki kavga” diyor Allah “çok şedittir.” Münafıklar kendi aralarında da anlaşamazlar.
Aslında eğer bir insan samimi sevgiyi fark ederse bir genç kız veyahut bir delikanlı dünyanın en mutlu insanı olur. Yani en büyük nimet verilmiştir. O, Allah'ın gizli bir hazinesidir sevgi. Gizli bir hazinesidir dostlarına verir onu. Bir mucizedir o. Gizli bir mucizedir, Allah'ın gizli bir mucizesidir. O mucizeyi sevene sorsan anlat desen “çok hoş” der “güzel” der. Bilmeyen de ona mesela münafık sevgiyi hiç anlamaz. Münafık için ancak kafalama vardır. Ahmakça kafalama yapar. O yüzden cinnet geçiriyor münafıklar anlayamıyorlar, hayret ediyorlar. Peygamberimiz (sav)’e sevgiye de hayret ediyorlardı münafıklar. Kafalama yapıyorlar anlatıyorlar fakat bayağı seviyor müminler. Allah vahyediyor o ayrı bir boyutta yaşıyor müminler. Münafıklar ayrı bir boyutta yaşarlar. O yüzden anlayamazlar, o yüzden Allah onları yalnız yaşatır münafıkları. Ve sevgisizdirler. Mesela kadın sevgisini hiç bilmez münafıklar. Kadın nefretini bilir onlar. Kadınlara nefreti bilir, sevgiyi bilemez. Taklit yapmaya kalkar ama çok iğrençtir yaptığı taklit. Mümini çok tiksindirir münafığın sevgi taklidi. Ama müminin sevgisini mümin vahiyle hissettiği için çok şiddetli lezzet alır, zevk alır. Uçsuz bucaksız Allah'ın gizli bir hazinesidir sevgi. Cennette onun kapısı tam açılıyor müminlere. İşte huriler oluyor, kendi eşi oluyor. Allah tecelli ediyor en başta. Mümin sevgi denizinde adeta sonsuza kadar uçuyor o kapıdan girdikten sonra. Cennet kapısından girmek zaten sevgi kapısına girmek oluyor. Sevginin kapısından girmiş oluyorsun. En büyük hazzı Allah insana gark etmiş oluyor. En büyük haz ve en büyük müzicedir bu. Allah'ın en büyük mucizelerindendir sevgi. Ve gizli bir mucizedir. İnsanların büyük bir bölümü bilmez. Onun için sevgiyi bilen birisini gördüğünde kadınlar hipnoza kapılırlar adeta. Büyülenmiş gibi olur. Müthiş bir mas gücü vardır onun etkileme gücü vardır. Hayret eder kadınlar o aldıkları lezzete şaşırırlar. İmandan kaynaklanan bir lezzettir o. Hayret edecek bir kapıdır. Büyük bir mucize olduğu için ilk defa bir mucizeyi yaşadığı için kadın hayretler içinde kalır. Erkek için de böyledir hayret edeceği bir mucizedir. Adam diyor ki “peki tarif et bu nasıl oluyor?” diyor. Tarif edemez. Onun için mesela romanlarda falan anlatılır ama insanların birçoğu onu çok müphem bir şey, yapmacık bir şey olarak bilirler. Çıkaramaz onu. Onun taklidini yapmaya çalışır. “Ağabey” diyor “yıllarca hiçbir kadını sevmedim. İlk defa ben bu kadını sevdim” diyor. Çok acınacak bir ifade. Hiç kimseyi sevmediysen zaten kalbin kapkara demektir. Bırak şimdi münasebetsizliği. “Yanıyorum” diyor. “Resmini gördüm ona kurşunu bastım” diyor. “Cigarayı yaktım. Gelmezsen gelme sana bir kafa atarım” bilmem ne. İpsiz sapsız abuk sabuk falan.
Allah sevgi konusunda kıskançtır. Sevgisini gizler, en sevdiklerine gizlice o kapıyı açar. Münafıkların ezilmesinin nedeni odur. Allah onlardan sevgiyi alır. Sadece onların üstüne bir pislik kılar. “Onların üstüne bir pislik kıldım” diyor ya Allah ayette. İnsanlar doğal olarak onlardan iğrenirler. Bak Allah “Onların üstüne iğrenç bir pislik kılar” diyor ya bir mucizedir bu. Bu da gizli bir şey. Mesela münafık süslenir püslenir ama tiksinir insanlar. Kadınlar falan tiksinir kaçarlar. İnsanlar kaçar tiksinirler. O yüzden müminlerin aleyhine muazzam propaganda yapar münafıklar ki hani müminlerden müminler kaçsın, Peygamberimiz (sav)’den de müminler kaçsın diye yoğun propaganda yaparlar. Ama o propaganda ters etki yapar Allah'ın mucizesi. Daha da müminler yanaşıyor. Daha da sevgilerini artırır. Münafığın ağzından çıkan her konuşma müminlerin birbirlerini sevmesine neden oluyor. Ama müminlerden münafıklarla ilgili konuşmalar kahredicidir etkisi. Darmaduman olur her konuşmada mahvolur böyle. Hepsinde tuz dökülmüş yılan gibi kıvranmaya başlar. Allah ama bunu mucize olarak meydana getirir. Konuşmanın bağımsız gücü olduğundan değil. Allah o etkiyi meydana getiriyor. Mucize olarak meydana getirir.
Sigara çok zararlı biliyorsunuz herkese söylüyoruz aman ha. Mesela bazı kardeşlerimiz diyor ki, elektronik sigara kardeşim kendini o acze niye düşünüyorsun sen? Niye kendini küçük düşürüyorsun? O kadar perişan mısın sen? O kadar iradesiz misin? Elektronik sigara ne kadar küçük düşürücü bir şey zoruna ne oldu? İçmiyorum bitti bu kadar. Sigara senin üstüne saldıracak hali yok ki. Al paketi ayağının altında ez bitti, içmiyorum. “Çok sıkılıyorum” diyor kardeşim sen kendine telkin yapıyorsun. “Sigara içmezsem sıkılırım” diye telkin yapıyorsun. O zaman sıkılırsın tabii. “Sigara içmediğimde ferahlayacağım, rahatlayacağım” diye telkin yap. Ferahlayıp rahatlarsın. Niye ters telkin yapıyorsun. Şeytandan o telkin, onu kabul etmeyeceksin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Elahe. İran’dan katılıyorum ama İzmir’deyim. Adnan Bey’e bir sorum olacaktı. En çok satan kitabı hangisi?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, severim o kara gözlerini senin. Çok çok güzelsin sen, muhteşemsin. Dünyalar tatlısı, bütün hatları çok çok güzel. Benim canımın ismi tabii eğer yanlış duymadıysam Elahe diyor değil mi? Bir daha dinleyeyim.
VTR: Ben Elahe. İran’dan katılıyorum ama İzmir’deyim. Adnan Bey’e bir sorum olacaktı. En çok satan kitabı hangisi?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin tatlılığını. Adamlık Dini kitabım çok sattı benim. Şöyle Elahe yani ela gözlü hanım yoksa ilahe anlamında değil yani. Hani böyle tanrı, tanrılar, put anlamında değil (haşa) benim canım çok dindar bir kız. Ela gözlü anlamında Elahe. Evet, biz öyle anladık o şekilde. Ama çok şeker bayağı güzel. Nasıl masum, nasıl temizsin sen böyle. Saçların da çok güzel olmuş örmüş. Allah sana cennet nasip etsin, hidayet nasip etsin. Cennette seni bana kardeş etsin, dost etsin inaşAllah.
Evet, dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Kudüs konusuyla ilgili şu açıklamaları yaptı. "ABD’nin Kudüs komplosu mukaddesatımızın sırtına inmek üzere kaldırılmış hançerdir ve bu hançer saplanırsa canı yanan, kanı dökülen, kayıplara sürüklenen yalnızca İslam alemi olmayacaktır. Dini ihtilaflar, Filistinli kardeşlerimizin yurtlarından ve topraklarından mahrum edilmesi kanlı çekişmelere, bedeli ağır olacak mücadelelere de hız ve ivme verecektir. Bu, Ortadoğu'nun A'dan Z'ye mahvına hizmet edecek zaman ayarlı bir bombadır. 1995 yılında ABD Kongresi'nin skandal ve sakıncalı bir onayıyla kabul edilen Tel Aviv'deki ABD Büyükelçiliği'nin Kudüs'e taşınma kararı, şu güne kadar altı aylık sürelerle ertelenmiş, beklemeye alınmıştır. Ancak ABD yönetiminin mevcut bu pozisyonundan sapacağı, tarihi yanlış ve yıkıma hizmet edeceği anlaşılmaktadır.”
ADNAN OKTAR: Trump bu işe hiç girmesin. Bayağı belalı bir iş bu, tehlikeli. Yanlış anlaşılmaya çok müsait bir şey. Amerika yönetimleri bu tehlikeyi daha önce görmüşler de. Trump herkesin en iyisi, en akıllı değil. En uyanığı değil. İngiliz derin devleti onun başını belaya sokmak için bir oyunun içine onu çekiyor. Başını belaya sokup onu iktidardan düşürmeye çalışıyorlar. Çünkü bunun sonucunda çok kanlı ve çok büyük olaylar meydana gelebilir. Yani anarşistleri, teröristleri müthiş azdıracak bir gelişme de olabilir. Bir de Allah esirgesin daha da tehlikelisi teröristlere birçok Müslüman sempati duymaya başlar bu sefer. Yani terör örgütleri legal hale gelebilir. İş çıkartmasınlar, bayağı tehlikeli olur bu. İsrail’de de mukaddes şehir Kudüs'ü yerle bir ederler Allah esirgesin. Yani gereksiz bir bela kapısı açılmasın. Meydana gelecek olaylar açık açık görülüyor. Anlaşılmayacak gibi değil. Amerikan yönetimi bunu gördüğü için çok uzun süreden beri sürekli erteliyor. Buna hep red red red. Kardeşim el alemin en akıllısı sen misin? Seni her yöne çekiyorlar. Sıkıştırdılar bunu biliyorsunuz son olaylarla bu Rusya meselesi var ya onun. Onunla sıkıştırdılar şimdi onların eline kozlar geçti. “Seni iktidardan indiririz bu işi halledeceksin” dediler. Bayağı tehlikeli bir yola girdi. Başına iş çıkacak. Bu sefer seni iktidardan rahatça düşürecek bir olaya döner bu. Sonra Trump’ı devirecekler ben söyleyeyim, devirirler. Böyle yapmasın. Mevcut statüde zaten anca dengede tutuyoruz biz İsrail’i, Filistin’i anca dengede tutuyoruz. Gereksiz yere karmaşa meydana getirecek bu kararı sakın ha sakın uygulamasınlar sakın. Doğu Kudüs'ü kastetmiyorsun ama “Kudüs” diyorsun. Adam ne anlar sen Kudüs dedin mi? “Kudüs diye bir tane şehir var” diyecek. Ayırım yapmıyorsun sen “batı Kudüs” demiyorsun. “Kudüs” diyorsun. Kudüs deyince adam “selamün aleyküm ben geldim” der. Olmaz. Durduk yere iş çıkartma. Tel Aviv’de bütün elçilikler orada. Sen de orada dur. Niye iş çıkarıyorsun? Niye kargaşaya zemin hazırlıyorsun? Bunu rapor olarak hazırlayalım da hem Amerika'ya gönderelim, hem İsrail’e gönderelim. Sonra önlemesi çok zor olaylar meydana gelebilir. Nasıl kontrol edelim ondan sonra, ne diyelim adamlara, nasıl açıklama yapalım?
Evet, dinliyorum.
VTR: Ukalalık yapan insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım harikulade güzel bir de bayağı yakışıklı. Ukalalık yapan insanlar eğer gerçekten sürekli ukalaysa münafık tiynetlidir ve bayağı tehlikeli bir insandır. Onların pek tedavisi olmaz. En güzeli uzak durmaktır. Onun için münafıklardan herkes uzak duruyor bayağı rahat ediyor insanlar. Bak münafıklar tek hep. Çünkü aşağılık, ahmak yani anlat anlat anlamaz. Münafık artık çivisi çıkmış. Kazığını koparmış artık yani. Kazığını koparmış domuz gibidir. O artık her yere saldırır. Onunla uğraşılmaz. Kendi haline bırakırsın, muhatap olmazsın. Onun için Allah Kuran’da diyor bak “Tek başına yerinmendir” diyor “senin cezan.” Münafıklara bakın hep yalnız. Hiçbir kadın yanaşmaz, hiçbir insan yanaşmaz. Köpek gibi akşama kadar kaldıkları inlerinden Müslümanların aleyhine abuk sabuk konuşup kendilerini kandırmaya çalışıyorlar. Kandıramayınca daha da kuduruyor. Bir daha kandırmaya çalışıyor. Yine kuduruyor bakıyor ki kendisine de kanaat gelmiyor. Çünkü Müslümanların gürül gürül sayısı artıyor, gücü artıyor, imkanı artıyor. Bakıyor bunların etrafında bir kişi bunları kaale almıyor. Köpek yerine bile koymuyor, domuz yerine bile koymuyor. Domuzla muhatap olan bunlarla muhatap olmuyor yani değil mi? Mesela güzel kadınlar yine domuzla muhatap olabilir ama münafıkla muhatap olmaz. Kendilerini yerden yere atıyorlar ama bir şey yok. Peygamberimiz (sav) zamanında da böyleydi. Hazreti Musa (as) zamanında da böyleydi. Onun için tek yapılacak şey böyle aşağılık adamlarla hiç muhatap olmamaktır. Yalnız bırakmak onların en güzel çözümü budur. Ukalalık yapacak da hiç kimseyi bulamaz ondan sonra. Boğulur kendi ukalalığında boğulması lazım öyle insanların. Öbür türlü Müslümanlara, insanlara zarar verir. Onları niye kaale alıyorsunuz, niye konuşuyorsunuz? Kaale almaya gerek yok.
Evet, dinliyorum.
VTR: Kuran'da geçen kalp ile ruh arasında bir farklılık var mı?
ADNAN OKTAR: Kalple ruh tabii aynı anlama geliyor. Yaklaşık aynı anlamdır. Ama bazen mesela kalpten, içten, candan anlamında kullanılır. “Kalbinden geçen derken” yine ruhunda, içinde duyduğu anlamına gelir. Fakat genel anlamda aynıdır yani. Kalp ile ruh aynı anlamdadır.
Evet.
VTR: Merhaba ben Öznur. Dünya siyaseti nereye gidiyor?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin tatlılığını, güzelliğini, canlığını. Bu güzellik neyin nesi bu maşaAllah. Allah'tan sana bir lütuf, Allah'tan sana bir lütuf tabii öyle denmez Allah affetsin de ben onu vurgu açısından. Kaşlar çok güzel, gözler çok güzel, burun çok güzel, dişler, dudaklar, çene her yerin çok güzel. Saçlar, kıyafetin ama bakışların çok tatlı bayağı güzel. Dişlerin çok çok güzel, inci gibi çok güzel. Avrupalı genç kızların dişleri gibi çok güzel. Bir daha dinleyeyim.
VTR: Merhaba ben Öznur. Dünya siyaseti nereye gidiyor?
ADNAN OKTAR: Canımın içi tabii ki büyük bir karmaşaya gidecek dünya. Mehdi (as)’ın zuhurundan önce bu olacak. Bu son olaylar da Trump’ın açıklamaları falan da aslında bilinçli yapılan şeyler. Evanjeliklerin de öncülüğünde yapılan şeyler. Büyük bir olay istiyorlar şu an. Mesih'in çıkışından önce Moşiyah’ın çıkışından önce büyük bir olay ve büyük bir kargaşa. Bunu istiyorlar. Ama tabii biz sebebe sarılıp bunu durdurmak durumundayız. Ama ne yaparsak yapsak da büyük olayları durduramayız. Bunlar olacak. Her türlü sebebe sarılacağız. Mesela bak şimdi uyaracağım, mektupta yazacağız ama her halükarda çok büyük olayların olacağı açık. Ve sonunda Mehdiyet gün gibi, ışık gibi ortaya çıkacak. Ama o da kısa sürüyor. Yedi veyahut dokuz sene dünya hakimiyetinde ama. İlk aşaması uzundur. Çünkü İslam aleminin imar edilmesi var, gelişmeleri var yavaş yavaş ülkelerin katılması var. Bir vakit alacaktır. Ama son aşama dünya hakimiyetinde yedi veya dokuz senedir.
Evet dinliyorum.
VTR: Evrimi niye ısrarla reddediyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, canlığını, tatlılığını. Senin gibi dünyalar tatlısı güzel bir varlık bana gelir de birisi tesadüfen oldu derse ben onu kabul etmem. Kaşlar güzel, burun güzel, dudaklar güzel bak simetrik. Dişler çok düzgün porselen gibi dişlerin. Bunların hiçbiri tesadüfen olmaz. Saçların öyle. Bak saçlarının bir tanesinde tek telinde bile senin milyonlarca kopyan var. Tek bir saç telinde yere düşen bak yere düşen bir saç telinde senin milyonlarca kopyan var. Aynısı tıpa tıp kopyan. Bunun bilimsel açıklamasını istediğimizde Darwinistlerden ne diyorlar? “Biz bunu bilimsel olarak açıklayamayız.” Peki, neyi açıklayabilirsiniz? “Hiçbir şeyi açıklayamayız” diyorlar. “Ama evrim var” diyor Allah Allah. Şimdi bilimsel bir tane delil mesela diyoruz ki “proteinler tesadüfen meydana geldi” diyorsunuz. “Bu bilimsel bir açıklama” diyor. “Peki, tamam dinliyoruz” yani tamam derken adamı dinleme anlamında dinliyoruz. “Proteinin tesadüfen meydana geldiğini iddia ediyorsun” diyoruz, “hayır” diyor “yanlış anlaşıldı” diyor. “Nedir?” diyoruz “Betimlenmemiş tesadüfsel tesadüflerin tesadüfler sonucu iz düşümü onu kastediyoruz” diyor. Izgara mı pişiriyorsun Allah aşkına bırak şimdi yani. Daha da üstüne gidersen diyor ki “kardeşim tabii ki tesadüfen olması bilimsel olarak mümkün değil” diyor. Mümkün değil. “Niye?” diyoruz, “çünkü protein olması için başka proteine ihtiyacı var” diyor. İyi güzel “peki kim yarattı o zaman?” diyoruz “biraz düşünebilir miyim?” diyor. Düşün düşün düşün düşün “kamerayı kapatsana” diyor. Kardeşim böbrek ızgara mı yapıyorsun beyin ızgara mı yapıyorsun ne yapıyorsun? Daha da daralırsa “uzaylılar yapmıştır” diyor. “Uzaylıları kim yarattı?” diyoruz “Orasını bilemem” diyor. “O kadar da ilmim yok yani” diyor. Kardeşim uzaylılar hadi diyelim senin dediğin gibi. On paket protein tozu getirdiler serptiler buraya. On trilyon sene beklesen ne ondan insan çıkar, ne kuşlar, ne filler, ne domatesler, ne biberler, ne limon ağaçları, ne zeytin ağaçları hiçbiri çıkmaz. Niye doğru söylemiyorsunuz? Bak atıyorsunuz demeyeyim yani. Niye doğru söylemiyorsunuz? Bir de bak diyorum ki “bir tane ara fosil dediğiniz delillerden bir tanesini getirin.” Masaya koyun da demiyorum bak ondan vazgeçtim. Fotoğrafını yayınlayın fotoğraf. O kadar sıkıştırdım bunları Haber Türk’te “tamam” dediler en sonunda. Dedim bak “çizim olsun ona da razıyım” dedim artık yani ona kadar geldi. “Fotoğraf bulduk” dediler “getirdik bir tane ara fosil” gösterdi tık hemen çekiyor. Dur bir beş dakika bir bakalım niye çekiyorsun? Şöyle yapıyor, çocuk gibi koskoca adam. Hani böyle boks maçlarında hanım kızlar oluyor ya dans eden böyle elleri. Yani bu kadar acıklı hallere düşmenin âlemi yok. Yani belli ki oyun uzatmanın âlemi yok. Delil melil yok bak yedi yüz milyon yaratılışı ispat eden fosil var. Yedi yüz milyon bak tek bir tane bir, bir sadece bir tane evrimin varlığını ispat eden fosil yok bir tane. O zamanlar Fransa’da falan dağıtmıştık delirmişti bazı tipler bazıları çok heyecanlanmıştı. Buraya geldiler “seninle tartışacağız” dediler. Her yerden geldiler, “tamam” dedim “Bana evrimi ispatlayan bir tane delil getirin size tık on trilyon vereceğim” dedim. Havalara bakıyorlar. Yok, mesela hiç tahmin etmediler öyle bir şey yapacağımı. Demagojiye alışmışlar. İnsanların kafasını adeta büyülemişler. Bir tane ya bir tane delil ne olacak bir tane delil. Diyor ki “binlerce delil var” diyor. Allah Allah ben binlerce tane istemiyorum mütevazi bir delil tek bir tane. Ve bak tik para. Aslında tik olmaz da ben kibarlaştırıyorum tik para diyorum. “On trilyon vereceğim” diyorum. “Fotoğrafını da kabul ediyorum” dedim. Yok, Darwinizm’in hiçbir delili yoktur. Dolayısıyla biz bu konuya demir kazığı çaktık. İlimle, irfanla, kanunla evvelAllah yani bu konu bitti.
EBRU ALTAN: “Üç yüz yıllık ateist kültürünü çökerttiniz” demeye başladılar.
ADNAN OKTAR: Kardeşim Fransa’ya buradan söylemesi ayıp beş tır kitap gitti beş tır. Beş tır dolusu Yaratılış Atlası. Efendim bekliyoruz birinci gün “dağıtıldı” dediler. “İyi hayırlı uğurlu olsun” dedik ses yok. İkinci gün de ses yok herkes teşekkür etmiş Fransa’da. “Ya” demişler “ne kadar iyi insansınız” demişler. “Evrimi anlatan kitaplar ne güzel renkli içinde fotoğraflarla” falan. Aboo üçüncü gün “yaktın beni” diyen kendini yere atıyor. “Hiç mi acımadın?” diyor. Yani bak diyor ki Fransız gazetelerdeki manşete bak “Fransız tarihinin en büyük felaketi” diyor. “Gelmiş geçmiş en büyük felaket” diyor. Adama böyle açıklama yaparlar yani.
Dedik “tesadüfen protein falan olmaz hiçbir şey olmaz” dedik, sürekli tesadüften bahsediyorlar. “Yok” diyor “bu çok yanlış anlaşılıyor” diyor ofluyor falan çırpınıyor. Bak tesadüfe taktıkları adlara bak. Nedensellikli rastlantısal buluşma bir, evrilmiş rastlantısal iz düşüm, üç ;ontik rastlantının belirimsizlik etkisi, vital karmaşıklığın rastlantısal oluşumu, rastgele kalıtımsal sürüklenme, epistemik nedensel rastlantı, skolastik rastlantısal olayların etkisiyle yeni özelliklerin ortaya çıkması, random protez, olasılıklardan doğan tesadüfler doğanın kendine olan rastlaşmalarının bir yansıması. Ereksel rastlantıların art arda yığılması. Deterministlik rastsal gelişmeler. Koşulların toplamıyla oluşan olasılıklar evreni. Kendiliğindencilik, rastsal süreçler. Kardeşim yapmayın etmeyin. Koskoca adamsınız, sakallı bıyıklı adamsınız.
Evet dinliyorum.
VTR: Münafık pişman olur mu?
ADNAN OKTAR: Münafık pişman olmuyor çünkü münafık özel yaratılan bir varlık yani Allah tarafından özel yaratılır, şaki karakterle yaratılır. Müslümanlar arasına özel olarak Allah tarafından getirilir. Sonra o münafıklık eylemini yapmadan önce Müslümanlara Allah tarafından bir hizmet ettirilir. Uzun süre kullanılır. Mesela onu on beş sene, yirmi yıl, yirmi beş yıl ne kadarsa artık otuz yıl Allah kullandırtır yani enayi ve keriz olduğunu görmesi için. Mesela Peygamberimiz (sav)’in zamanında ahır süpürtüyordu Peygamberimiz (sav) münafıkları hissetmişti. Develerin deve ahırlarını süpürüyorlardı, temizliyorlardı sonra nöbet bekliyorlardı. Savaşlara da katıldılar. Ama ısrarla Peygamberimiz (sav)’den hep bol para istiyorlardı yani böyle rahatlık para işte yani lüks istiyorlardı. Peygamberimiz (sav) de ısrarla kabul etmiyordu. Sonra bunlar kudurdular kendi aralarında birleşip Peygamber (sav)’e karşı tavır aldılar. Ama tavır aldıklarında bunların tüy sistemine baktığımızda bunların domuzun tüyünün döküldüğü gibi tüylerinin döküldüğünü gördük. Sistemin çöktüğünü gördük bu çok önemli. Allah belasını vermiş. Sistemini çökertmiş. Yani bütün bağı gitmiş. Allah’ın bunların sağlığını bozduğunu görüyoruz. Allah’ın bunların elinden mutluluklarını aldığını görüyoruz. Bereketi, basireti aldığını görüyoruz. Feraseti aldığını görüyoruz. Ve kalplerinde sadece Müslümanlara karşı kin meydana geliyor. Kin şeytandan oluyor. Fakat bu kin bunları yıpratıyor. Çünkü kendini yerden yere atıyor ama müminler gittikçe daha genişliyor. Bunlar çırpındıkça Peygamber (sav)’e bereket daha geliyor. Mesela daha güzel güzel hanımlar. Bol imkânlar, yeni yeni araziler. Yeni yeni güçler. Münafık daha da çirkefleşiyor. Bu sefer daha da nimet artıyor müminlerde Allah’ın hikmeti. O yüzden münafık müminler için nimettir. Yani bereketin artmasına, sevabın artmasına neden olan mühim bir nimettir. Fakat Allah “sivri dilleri vardır” diyor sadece ona dikkat çekiyor. Fakat “hiçbir şey yapamazlar” diyor. Ama yani “yılandili gibidir” diyor “dilleri” şeytanın etkisiyle. Zırvalar abuk sabuk konuşur başka da hiçbir şey yapamaz. O arada müminler gelişebildiği kadar gelişir. Güzelleşebildiği kadar güzelleşir. Allah’ın takdir ettiği kadar.
Bak münafıklar diyorlar ki Peygamberimiz (sav)’e, “Henüz kılıçlarımızdan Kureyş kanı damlarken bizi bırakıp bütün ganimeti onlara verdi” diyor Peygamber (sav)’e “Savaş gibi zor işler olunca biz çağırılıyoruz, ganimette ise başkaları. Bu taksimde Allah rızası gözetilmedi “diyor. Sen Allah’ın rızasını gözetecek halin var mı? Sen zaten Peygamber (sav)’i inkâr ediyorsun Allah’ı inkâr etmiş oluyorsun. Peygamber (sav)’e savaş açtığına göre Allah’a savaş açmış oluyorsun. Senin dinin imanın var mı? Ama münafığın işte aklı gittiği için ona bir şey anlatmak diye bir konu olmaz.
Evet dinliyorum.
VTR: Ölümden korkmak günah mı?
ADNAN OKTAR: Sen ne kadar güzel insansın böyle maşaAllah hem yakışıklısın hem de çok çok güzelsin. Bir daha bakayım sana.
VTR: Ölümden korkmak günah mı?
ADNAN OKTAR: Yok güzel yüzlüm yani ölümden korkmak Allah’tan korkmuş oluyorsun. O yüzden korkmuş oluyorsun. Yoksa yani “acaba cehenneme gidersem hesabını verebilir miyim? Allah’a karşı mahcup olur muyum?” diye mümin tabii ki bundan çekinir. Yoksa ölümün kendinden korkma diye bir konu yoktur. Allah’a karşı mahcup olmamak için mümin işte “acaba daha vaktim olsaydı, acaba tövbe edebilir miyim? Daha İslam’a hizmet edebilir miydim?” Diye düşünebilir. Ama ölümden korkmak fiili anlamda öyle bir olay olmaz.
Evet dinliyorum.
ASLI HANTAL: Filistin’in İngiltere temsilcisi Manuel Hasan, Trump Kudüs’ü başkent ilan ederek şiddetin yeniden başlayabileceğini ifade etti. Hasan, “Trump kararı kabul etmeyen Müslüman ve Hıristiyanlara savaş açtı” diye söyledi.
ADNAN OKTAR: Aslında Turamp’ı düşürmek için bunu yapıyorlar. Çok büyük hata yapıyor Trump. Baskı altında olduğu anlaşılıyor. Ona destek sağlasınlar da bu sözünü geri alsın. Çünkü hep böyle belalı işlerin içine onu sokmaya çalışıyorlar. Hep riskli. Biraz da çocuksu bir temizliği var hemen yönlendirilebiliyor. İsrail açısında da bu çok tehlikeli. İsrail bunu istemesin. Yani huzuru sağlayalım, ortalığı yatıştırmışken ortalığı karıştıracak şeylere ne gerek var? Ne fark eder ha orada ha Kudüs’te? Yani neden Kudüs olması gerekiyor. Bir de Kudüs müsait değil yani yapısı müsait değil. Bir anlamı da yok ve ayrıca siyasi anlamda tehlikeli. Çünkü bak Kudüs’ün ismini anarken Batı Kudüs demiyorsun Kudüs diyor. O zaman bu resmiyet kazanır yani “Kudüs’ün tamamı İsrail’in başkentidir” dersen oradaki Filistinliler işgalci konumuna düşer. Sen bir içtihat kapısı açmış oluyorsun. İşgalci konumuna geçince İsrail hükümetinin onlarla savaşması gerekir mantığı ortaya çıkıyor. Bu, savaşın fitilini ateşler ne gerek var buna? Orada Müslümanlar da yaşasın, Hristiyanlar da, Museviler de yaşasın yani çünkü üç dine göre de kutsal.
Evet dinliyorum.
VTR: Amerika ile Kuzey Kore arasında savaş olur mu?
ADNAN OKTAR: Mesela o da yine Trump’ın hatalarından bir tanesi. Onu kızdıracak şeyler yapıyor. Diyor ki işte “ben atom savaşına hazırım” yani dünyayı tedirgin edecek laflar ediyor. “Kore’ye atom bombası atacağım” diyor. Atom bombası değil limon bile atamazsın. Ne oturup havalardan uçuyorsun yani. Kore iflahını keser senin New York’a falan atom bombası atar adam neye uğradığını şaşırsın yani. Olmayacak bir şey boş yere tedirginlik veriyor. Mesela şimdi de bunlar çıktı. Bırak zaten zor ayakta duruyorsun seni orda zor ayakta tutuyoruz. İş çıkartma. İngiliz derin devletine karşı tavır al. Ama biraz herhalde zor durumda anladığım kadarıyla. İngiliz derin devleti ona çok bastırıyor olabilir.
Evet dinliyorum
VTR: Genç kızları aileleri neden baskı altına alıyor?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm o kötü bir gelenek. Yani genç kız dedin mi işte ailesi ağabeyi gelir döver, babası -yani bazı yerde bazı kişiler için söylüyorum- öldürmekle tehdit eder. Annesi gelir kafasına tava vurur bilmem ne yapar. Elini yüzünü yırtmaya kalkar. Abğabeyi suratına asit atmaya kalkar. Suratını doğramaya kalkar. Potansiyel namussuzluk yapacak birisi olarak görülür. İşte dışarıya çıktığında eteği biraz kısa olsa “zorun ne niye bunu yapıyorsun? Kime yönelik bu yaptığın?” İşte gözüne makyaj yapsa “amacın ne senin?” Yani dolayısıyla böyle ezim ezim ezme kafası oluyor. İşte kaynana zaten ezer diye bilinir. Bak annesi ayrı eziyor bir de yeni bir kaynana diyor. Kaynanayla ilgili de biliyorsunuz bin bir türlü şarkılar türküler var, sözler var, romanlar var. Kaynana deyince sadist böyle acımasız insan akla geliyor. Bazı kaynanalar için bu doğru hakikaten. Dolayısıyla yani genç kızlara deccaliyet ta eskiden kafasını takmış. Bu mübarek taifeyi hep baskı altına almışlar. Kadınlar adeta böyle kıldan ince kılıçtan keskin bir ip üstünde yürümeye mecbur olmuş çocuklar hep tarih boyunca. Mesela Hindistan’da adam ölüyor. Adamın cesedini yakıyorlar karısı da orda diyorlar ki “adamın cesedini yakarken hazır sen de ordasın gel seni de yakalım beraber” diyorlar. Adamla beraber canlı canlı kadını da yakıyorlar. Diyor “kocan ölmüş senin burada ne işin var?” diyor. “Beraber ikinizi birlikte yakalım” diyor canlı canlı kadını da yakıyorlar. Yani akıl almaz bir zulüm sistemi hep devam etmiş. Güney Amerika’da falan o eski kaya kabartmalarına bakıyoruz, yazılara bakıyoruz hep kadınları kesip kuyulardan aşağıya atmak, canlı canlı kadınları kuyulara atmak, kadın kurban etmek. Böyle delice bir mantık. Benim güzel yüzlümü ben bir daha dinleyeyim.
VTR: Genç kızları aileleri neden baskı altına alıyor?
ADNAN OKTAR: Kelimenin tam anlamıyla çok güzel kızsın. Alın, kaş, göz, burun, dudaklar her şeyin çok güzel. Çenen, elmacık kemiklerinin çıkıklığı, saçların. Bir de yüzünde çok temiz böyle masum, nezih bir ifade var. Güvenilir, efendi bir kız olduğun anlaşılıyor. Bu bir tek dünyada Türkiye’de değil yani her yerde var. Birçok ülkede var. Ama Ortadoğu’da en şedid Ortadoğu’dadır. En şiddetli Ortadoğu’dadır. Bir gelenektir bu. Mesela kız diyor gelinlikle çıkar tabutla döner. Yani çok korkunç bir ifade yani. Bu o kadar korkunç ki anlamı yani. Adam evliyse boşanarak dönmesi diye bir konu olmaz diyor. Eğer boşanırsa zaten öldürürsün tabutuyla gönderirsin o anlama geliyor dehşet verici, çok korkunç, zalimce ve deccalce bir inanç, çok korkunç bir inanç, dehşet verici. Gelinliğiyle çıkar efendim elbisesiyle gelir, kıyafetiyle gelir. Ne demek niye tabutla gelsin? Mantığa bak çok münasebetsiz bir izah dolayısıyla mesela diyorum ya küçük kardeş oluyor on, on iki yaşında ufaklık o bile yumruk atmaya kalkıyor ablasına, böyle kabadayılık yapıyor “nereye gidiyorsun?” falan kapıda, dayısı ayrı bela oluyor, annesi mesela dayısıyla da korkutuyor. Amcaları ayrı bela oluyor, yeğenleri ayrı başına bela oluyor, “nereye gidiyorsun kız, sokakta ne işin var senin burada?” falan hep potansiyel tehlikeymiş gibi gösteriyorlar. Bu Ortadoğu’daki eğitim sisteminin bozukluğundan oluyor yani gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı ve Darwinist, materyalist inancın ikisinin meydana getirdiği makas, bu makas sisteminde kadınlar hep biçiliyorlar. Darwinizm’i, materyalizmi yıktık elhamdülillah. Gelenekçi Ortodoks sistemin bütün açmazlarını, çirkin yönlerini de herkese açıkladık, şu an dikkat ederseniz bir ölüm sessizliği var çıtları çıkmıyor çünkü haklıyız. Mesela çok koyu radikal bir grup isim vermeyeceğim hatta böyle saldırgan onların içinden birkaç kişiyle görüştüm “ya adam haklı” diyorlarmış. Ne dersek diyelim “adam haklı” diyorlarmış. Doğru, kaynak vererek anlatıyorum.
Kardeşim bak benim İsrail’den ricam şu, olay mutlaka eski haline çevrilsin bu konu özel çıkartılmış bir oyun, İngiliz derin devleti oyun çıkarttı İsrail’i mahvetmek istiyorlar. Müslümanlarla, İsrail’i çatıştırmak istiyorlar ve sel gibi Musevi kanı ve Müslüman kanı akıtılmasını istiyor İngiliz derin devleti. Bakın sel gibi Müslüman kanı ve İsrail kanı akıtılmasını istiyor, oyun oynuyorlar. Trump’ı köşeye sıkıştırdılar adama bunu dikte ettiriyorlar şu an. Bak tehdit ediyorlar demiyorum biliyorum ben olayları acayip köşeye sıkıştırdılar onu ve hiç gereği yokken hiçbir anlamı yokken. Eski statüde gayet güzel giderken hiçbir faydası olmayacak zararlı olan bir atağı gereksiz geliştirdiler ve geliştirmeye kalkıyorlar. Amerika’nın geçmiş yönetimleri hiçbiri kabul etmedi, her altı ayda bir reddediyorlar akılcı olan budur ve Kudüs zaten bu işler için müsait bir yer değil küçük bir şehir yani tarihi bir şehir bırak Kudüs orijinal haliyle kalsın. Tel Aviv’de bütün elçilikler var, sistem de orada rahat işliyor hiçbir olay da çıkmıyor tam yatışmışken böyle bir olay çıkartmaya gerek yok, bizim istediğimiz Trump bu sözünü geri alsın derhal. Bakın bu öbür türlü çok tehlikeli olacak çünkü Trump diyor ki: “Kudüs’te” diyor “Amerika elçiliğini açacak” diyor Kudüs “çünkü başkent Kudüs” diyor. Kardeşim şimdi sen Kudüs deyince ne akla gelir? Kudüs’ün tamamı akla gelir. Batı Kudüs demiyorsun ki, Kudüs diyorsun o zaman Filistin ne oluyor? İşgalci konumuna geliyor. İşgalci konumunda olması ne demek? Savaşın başlaması demektir. Kudüs’ü de Müslüman ülkelere şöyle gösterecekler. Diyecekler ki, “İsrail Kudüs’ün tamamını alıyor ve orada Müslüman bırakmayacaklar.” Yani İsrail Kudüs’ün tamamını alacak orada Müslümanlara ait bir şey bırakmayacak, Müslümanlar Kudüs’e giremeyecek o zaman bak cihat fetvası çıkartırlar bütün İslam aleminde her yerde fetva çıkar ve İsrail’i yerle bir etmek için ne gerekiyorsa yapılması gerektiğine dair Müslümanları inandırabilirler ve bunu bak ben söylüyorum bunu kimse durduramaz, durduramayız ve çok büyük felaketle sonuçlanır bu. Bak geçenlerde Kessinger bunu söyledi, dedi ki: “Yakında” dedi “büyük bir savaş olacak” Musevi’dir Kessinger ve İngiltere’de mukim bir şahıstır yani sarayın altında, üstünde toplantılara katılan bir adam Kessinger. “Sel gibi kan akacak” dedi ama “İsrail bundan galip çıkacak” dedi. Kardeşim böyle bir savaşın bak kazananı, kaybedeni olmaz facia olur, facia olur. Zaten üç milyon Musevi var ne kalacak geriye neyi kazanacaksın? Kışkırtıyorlar bak bu da bir kışkırtmadır, Trump da bu oyunun içine düştü. Bu kışkırtma dursun derhal. Trump sözünü geri alsın ve konu yatışsın, konu kapansın. Bu felaketle sonuçlanır bak açıkça söylüyorum.
Musevi kardeşlerimiz desinler ki: “Trump’ın bu sözü gereksiz orası dini bir şehirdir” bak “dini bir şehirdir, biz orada ibadetlerimizi yapıyoruz, Allah’ı anıyoruz. Hristiyan, Musevi, Müslüman bir arada yaşıyoruz orasının siyasi başkent olması için bir sebep yok, siyasi başkent demek oranın muazzam hareketlenmesi, binalarla dolması, vasıtalarla dolması, yüz binlerce yabancı insanın oraya dolması demektir. Dinle alakası olan, olmayan yüz binlerce insan ve şehrin bir anlamda mahvolması anlamına gelir bu, böyle bir şeye gerek yok.” Tel Aviv’de elçilikler devam ediyor etsin, Amerika yeni iş çıkartmasın ve sözünü Trump nezaketiyle geri alsın. Bak gücü yetmiyorsa gücüm yetmiyor desin ama belanın kapısını açmasın. Musevi kardeşlerimiz, Haham kardeşlerimiz bu hususu vurgulasınlar. “Orası dini bir şehirdir, Müslümanların, Musevi Müslümanların, Hristiyan Müslümanların, Muhammedi Müslümanların yaşadığı bir şehirdir, biz buranın siyasi başkent olmasını istemiyoruz” bu kadar. “Batı Musevilerin kontrolündedir, Doğu da Müslümanların kontrolündedir kardeşçe yaşıyoruz bu statünün değişmesini istemiyoruz, burada olay çıksın istemiyoruz Trump sözünü geri alsın” desinler. Haham kardeşlerimiz bunu söylesin “Trump sözünü geri alsın, bizim kabul edeceğimiz bir şey değil bu” desinler. Sel gibi kan istiyor adamlar İsa Mesih gelecek diye. Kardeşim iş çıkartmayın orada ne Musevi kalır, ne Müslüman kalır deli misiniz siz?
Evet, dinliyorum.
VTR: İnşaAllah ve maşaAllah’ı neden bu kadar çok kullanıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: İnşaAllah ve maşaAllah, inşaAllah Hz. İsa (as)’nın İ’siyle başlar. MaşaAllah da Mehdi (as)’nin M’siyle başlar. Her ikisinin ebcedi de İslam’ın dünya hakimiyetinin tarihlerini veriyor. Ebced tarihleri her ikisi de İslam’ın hakimiyet tarihini verir ve o inşaAllah, maşaAllah’ın eklendiği yerler ve özel anlamlar meydana getirir. Ebcedinin eklendiği yerler de özel anlam meydana getirir, kelimenin eklendiği yerler de özel anlamlar meydana getirir. İnşaAllah, maşaAllah her ikisi de Kehf Suresi’nde geçer, Kehf Suresi zaten Mehdiyet’i anlatıyor, baştan sona kadar Mehdiyet’i anlatır. İnşaAllah’ı, maşaAllah’ı en çok kullananlar dünyaya hakim olacaklar. Kehf Suresi de bu hususa dikkat çeker. Peygamberimiz (sav)’in hadisleri var inşaAllah, maşaAllah’ı çok kullananların dünya hakimi olacaklarına dair.
Trump’un kararını geri aldırtması için etiket yapabiliriz. “Trump kararını geri al” diye bir etiket yapalım.
Mesela maşaAllah kelimesinin ebcedi şeddesiz 1989, şeddeli 2018 tarihini veriyor. İnşaAllah şeddesiz 1998, şeddeli 2028 tarihini veriyor.
Kehf Suresi 39’da, "Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi? Eğer beni mal ve çocuk bakımından senden daha az (güçte) görüyorsan." Münafıklar genellikle Müslümanları hep öyle mal ve çocuk bakımından daha az görürler müminleri. “Bağına girdiğin zaman, 'MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demen gerekmez miydi?” Bu dendiğinde o kelimenin manevi titreşimi dünyayı değiştiriyor, vesile oluyor Allah. Ve lev lâ: olmasaydı. İz dehalte: sen girdiğin vakit. Cennete-ke: Senin bahçen. Kulte: dedin. Mâ şâe Allâhu: Allah'ın dilediği şey. Lâ kuvvete: kuvvet yoktur. İllâ: sadece, ancak. Billâhi (bi Allâhi): Allah'tan başka. İn tere-ni: eğer sen beni görüyorsan. Ene: ben. Ekalle: daha az. min-ke: senden. Mâlen: mal ve miktar bakımından. Ve veleden: çocuk sayısı bakımından. Deccaliyet sayı bakımından daha çok olacak, mal bakımından daha çok olacak. Mehdiyet insan sayısı bakımından az olacak, mal bakımından da az olacak ama buna rağmen galip gelecek. Çünkü Allah’tan başka kuvvet yok, Mehdiyet sadece Allah’a güveniyor, Allah’ın gücüne güvenir.
Kehf Suresi 24. Cenab-ı Allah, “Ancak: "Allah dilerse" (inşaAllah yapacağım de). Unuttuğun zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.” Yani İslam’ın hakimiyeti en kısa sürede olur anlamına geliyor bu ayet. Bak “Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.” Peygamber (sav)’in ağzıyla Allah’ın söylediği şey İslam’ın hakimiyetinin daha kısa sürede olacağı. Kehf Suresi’nde diyor ya orada “üç yüz dokuz sene” falan tabii “bu Allah Katındadır” diyor “bu süre.” Ama “umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın bir başarıya yöneltip-iletir.” İşte yakın başarı İslam’ın hakimiyetidir burada belirtilen. İllâ: ancak. En yeşâallâhu: Allah dilerse. Vezkur (ve uzkur): ve zikret. Rabbe-ke : senin Rabbin. İzâ: o zaman. Nesîte: sen unuttun. Ve kul: ve de ki. Asâ: umulur ki, belki. En yehdiye-ni: beni ulaştırma, iletmesi. Rabbî: Rabbim. Li akrabe: daha yakın, daha üstün. min hâzâ: bundan. Reşeden : bir irşad, sedad yani isabetli davranma, delaletten uzak durma aklıselim sahibi olma. Bu rüşd yolu işte bu doğru yol bu da Mehdiyettir. Reşeden “Bir rüşd yolu olarak sana uyabilir miyim?” diyor ya aynısı.
Yahut etiket yapmayalım Amerika’ya doğrudan yazı gönderelim. Çünkü onlar çok zor ulaşır. Ve İsrail’e de yazı gönderelim. Yani tanıdıklarımıza, dostlarımıza yazı gönderelim. Bu kaldırılsın. Çok yanlış olacak bu.
Benim canımın sorusunu bir daha yayınla.
VTR: İnşaAllah ve maşaAllah’ı neden bu kadar çok kullanıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: İşte insanlar inşaAllah, maşaAllah’ı unuttular bütün İslam aleminde unutuldu, dünyada unutuldu. Müslümanların en az kullandığı sözdür inşaAllah, maşaAllah. İnşaAllah dedin mi zaten olmayacak anlamında gibi alıyorlar, “inşaAllah” diyor adam “niye olmasın ya?” diyor. İnşaAllah’ı unutmuşlardı, İslam alemine inşaAllah’ı, maşaAllah’ı yeniden hatırlattık çok fazla zikrederek, Allah’ı çok fazla zikrederek bütün dünyaya inşaAllah’ı, maşaAllah’ı yeniden hatırlattık şimdi bütün dünyada kullanılıyor bu Allah’ın zikri.
AYŞE KOÇ: Yakın zamanda Newsweek’te haber çıkmıştı inşaAllah kelimesi bütün dünyada çok yoğun kullanıldığına dair dikkatlerini çekmiş maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet bu bizden sonra oldu işte bütün dünyada bu şekilde bir fayda meydana geldi elhamdülillah.
“Havuzdan sonra sıra gecesi” diyor. Oda TV çok sevimli tiplerden oluşuyor. Ben o akşam “resmi göstermeyin” dedim ama ona rağmen gösterdi, onlar hemen olaya atladılar böyle haber yapacağız diye. Tamam dedim o zaman bir şey de demedim şimdi de bu sıra gecesini haber yapmışlar. Bunlar hep kaderde olan güzellikler. Allah küfrü kızdırmak, münafıkları kızdırmak, müminlere nimet olması için bunları kaderde böyle yaratıyor. Hepsi kaderdedir mesela havuzda çekilen resimler de kaderdedir bu sıra gecesi de kaderdedir. Kaderdeki görüntüleri görüyoruz. Cenab-ı Allah’ın amacı Allah’ın müminlere verdiği nimetleri göstermek, müminlerin gücünü göstermek, münafıkların ahmaklığının, enayiliğinin, kerizliğinin onları ne hale getirdiğini, nasıl yalnızlaştırdığını, nasıl süründürdüğünü göstermek. Nasıl böyle dışlanmış sokağa atılmış domuz gibi böyle, yolunmuş domuz gibi tek başına it gibi orada izbelerde yalnız kalmalarını vurgulamak ve müminlerin de bir arada olmalarını, güçlerini, neşelerini göstermektir. Ama tabii münafık kendini yerden yere atar ayrı.
Hz. Musa (as)’yı da çok kıskanıyordu münafıklar demediğini bırakmıyorlardı. Hatta Allah ayette diyor ki “Onların nitelendirmelerinden Allah seni temiz kıldı” diyor ayette. Münafıklar acayip saldırıyorlardı Hz. Musa (as)’ya o devirde biliyorsunuz. Ayet var Kuran ayeti var “Onların nitelendirmeleri ve iftiralarından Allah seni temiz kıldı” diyor. Yani “onların iftiralarını yok etti Allah” diyor. O devirde kudurmuş gibi Hz. Musa (as)’ya saldırıyorlardı. Ahzab Suresi, 69’da “Allah Musa’yı münafıkların demekte olduklarından temize çıkardı. O Allah katında vecihti” diyor. Münafıklar acayip uğraşıyorlardı Hz. Musa (as)’yla. O da gayet güzel hoş bir hayatla yaşadı yüz yirmi yaşına kadar. Ve münafıklar tek başına çöllerde oralarda burada köpek gibi tek başına öldüler. O aslanlar gibi mücadele etti ve cennete gitti elhamdülillah. Münafıklar da cehennemin dibine.
Evet, dinliyorum.
VTR: Beyin maddeyi etkiler mi?
ADNAN OKTAR: Beyin maddeyi etkiler tabii. Şöyle diyelim ruh maddeyi etkiler. Mesela Hz. Musa (as) çıkıyor Allah’a çok iman ediyor, Allah’a çok tevekkül ediyor madde etkileniyor mesela deniz yarılıyor, açılıyor. Allah’ın dilemesiyle. Ama tabii bu etkiyi Allah meydana getirir. Karşı tarafa geçiyor Müslümanlar. Mesela kayaya asasını vuruyor asadan su, suya ihtiyaç var çok zor durumda müminler abdest alacaklar su yok. Dua ediyor kayaya asasını vuruyor on iki ayrı yerde, on iki ayrı yere vuruyor on ikisinden de su çıkıyor. Ama bu tabii o anda müminlerin ihtiyacı olduğu için Allah tarafından Peygamber’e vahyediliyor Hz. Musa (as)’ya. Kalbine vahyediliyor o da vahyi yerine getiriyor. Ama beyin gücü demeyelim de burada tabii ruhun talebi. Ruhun talebi sonucunda bu oluşur. Dua sonucunda oluşur. Duanın gücü vardır. Dolayısıyla ruhun gücü vardır. Dua da hatta “müminin silahıdır” Peygamberimiz (sav)’in ifadesiyle. Biz de Cenab-ı Allah’tan rica ediyoruz Allah’tan, Allah’a yalvarıyoruz İslam’ı dünyaya hakim etsin en kısa sürede, Mehdi’sini zahir etsin, Mehdi’ye bizi talebe etsin. İsa Mesih’e bizi talebe etsin. Allah bütün münafıkları helak etsin. Yerle yeksan etsin, içlerine, kalplerine acı düşürsün, Allah her şeylerini tersyüz etsin. Allah akıllarını ellerinden alsın. Allah onları felakete sürüklesin. Kalplerine ızdırap ve acı versin. Kalplerini yaksın, kalplerine çok şiddetli ızdırap nasip etsin. Müminlere bereket, hayır versin, güç versin, kuvvet versin. Münafıkları kızdıran, müminleri sevindiren güzellikleri kat kat Allah müminlere bahşetsin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Bey. Eleştiri yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben sizin arkadaşlığınızı şekerliğinizi. İkisi de birbirinden güzel ikisi de birbirinden yaman. O insanın en çok ihtiyacı olan şey nedir ona dikkat edip ve en etkileyici şekilde konuşmak lazım. Allah diyor ki “kalplerine etki edecek şekilde konuş.” Onu mümine bırakıyor Allah kalplerine etkiyi. Ama mümine bıraktığında nasıl oluyor biliyor musunuz? Allah “sana vahyedeceğim kalbine sen de onu söyleyeceksin” anlamına gelir o. Allah’ın vahyettiğini mümin söyler en etkileyici bak “kalplerine en etkileyici şekilde konuş” diyor. En etkileyici sözü kim yaratır? Allah yaratır. Mümin Allah’la bağlantı kurduğunda o en etkili sözler çıkmaya başlar ağzından. Ve güzel etkileyici konuşmuş olur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Gurur aşkı yok eder mi?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım bir kere yakışıklığını iyice vurgulamak lazım çok güzelsin bir de bayağı yakışıklı delikanlısın. Kırmızıyla montun uyumu da şahane olmuş. Güzel bir tarz yapmışsın. Gurur aşkı hem zedeleyebilir hem de yıkabilir evet. Tamamen yıkabilir de, zedeleyebilir de, boğabilir de. Gücünü azaltabilir tehlikeli yani çok çok tehlikelidir. Zaten aşkı en çok öldüren gururdur, enaniyet ve kibirdir, benlik duygusudur, egoistlik bencilliktir. Allah’tan bela olarak gelir Allah sevgiyi alır. Sevgi, o güzelim sevgi arada boğulur, arada boğulmuş olur Allah boğar yani özellikle kaldırır. Boğulmadan kastım yani geri çeker. Sevgi kutsal olduğu için, güzel olduğu için Allah onu geri çeker. Boşluk kalır, “kalbim bomboş” diyor ya işte o boşluk ondan olur. Kalpteki boşluk, tarif edemeyeceği şekilde kalbi boşalır. Gurur, enaniyet ve kibir çok tehlikelidir.
Evet, dinliyorum.
ASLI HANTAL: Adnan Bey Belçika’dan minik takipçiniz Burak Süleyman geçtiğimiz günlerde hastalanmış sizden dua istemişti. Bugün kulağından operasyon geçirdi çok iyi geçmiş operasyon şu an sağlığı çok iyiymiş maşaAllah.
ADNAN OKTAR: O ameliyatını da yerim, seni de yerim, o kafandakini de yerim. Isırırım o minik burnunu senin. Şu elleri acayip ısırılır bunun. Hale bak ya şekerliğe. İyi, Allah sağlık sıhhat afiyet versin. Bereketli uzun ömür versin. Allah hidayetiyle sarsın. İnşaAllah cennet kuzusu olur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ne zaman kadınlar iş hayatında erkeklerle eşit şanslara sahip olabilecek?
ADNAN OKTAR: Aman Allah’ım gözler renkli, kaşlar çok güzel, burun nefis. Dudaklar çok çok güzel, dişler güzel, alın güzel, çene güzel. Saçlar çok doğal ve kaliteli. Bayağı güzel. Mehdiyet döneminde, bunun dışında olmaz. Çünkü kedin aleyhtarı sistem muazzam çalışmış. Darwinist materyalist sistem kadını hayvan yerine koyuyor. Açıkça söylüyor Darwin diyor ki “köpekten daha iyidir” diyor kadın için. Ve “gelişimini tamamlamamış bir hayvandır” diyor Darwin kadın için. “Gelişimini tamamlamamış bir hayvandır. İnsan değildir” diyor kadın için. Gelenekçi Ortodoks sitem ne diyor? Onlar da “insanla hayvan arası bir varlıktır” diyor. Daha gelişimini tamamlama konusuna girmiyor o, doğrudan teşhisi koymuş “yarım bir varlıktır” diyor. Ve “buçuktur” diyor adı üstünde buçuk. Kadına “buçuk” diyorlar. Ve bunu Müslüman kadınlara da kabul ettirmişler onlar da bunu iftiharla kabul ediyor. “Tabii” diyor “bu doğru Peygamber söylüyor bunu” diyor. Peygamber (sav) sana buçuk der mi? Peygamber (sav) seni canı gibi seviyor niye buçuk desin sana? Seni mübarek, kutsal görüyor Peygamber (sav). Peygamber (sav)’e iftira atıyorlar o devrin münafıklarının iftirası onlar. Ve Müslümanlar da Peygamber (sav) dedi diye onları aldılar. Oyun onlar. Bir kere eşit şans mesela adam fabrikada çalışıyor kadın da fabrikada çalışıyor. Erkeği yıpratmaz o hayat ama kadını yıpratır. Ağır işlerde kadının çalışmasını teşvik etmek doğru değil. Kadının fıtratına uygun kadını yıpratmayacak işler olması lazım. Adale gücü erkeğin daha yüksek. Bahçe işinde, tarla işinde kadın olmaz. Görüyorsunuz Anadolu’da kadınların elleri erkek eli gibi oluyor birçoğunun. Mahvoluyor kadınlar o güneşin alnında. Ama erkeğe bir şey olmaz daha güçlenir, daha kuvvetlenir beden yapısı açısından. Kadına gelirini iyi sağlayacak mükemmel sağlayacak rahat işler bulunması gerekir. Öyle bir sistem gerekiyor. Bunu da Mehdiyet’in dışında bir sistem yapmaz benim kanaatim. Tayyip Hocam bütün gücüyle uğraşıyor gayret ediyor ama bir yere kadar. Hadi diyelim ki Türkiye’de yapıldı ama İslam aleminde bunun yapılması ve dünya çapında yapılması ancak Mehdiyet’le olur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Münafıklar Mehdi (as) döneminde tüm dünya tarafından tanınacaklar mı?
ADNAN OKTAR: Tabii onlar hepsi hikayeleriyle tek tek bütün dünya tarafından tanınacaklar. Nasıl sahabe dönemindeki münafıklar tanınıyor bütün konuşmaları, bütün en ufak ifadeleri, Peygamber (sav)’e yönelik bütün ifadeleri tek tek biliniyorsa münafıkların da isim isim ki şu anda teknoloji daha da gelişmiş. O devirde kağıtlara yazmışlar, hafızalarına almışlar buna rağmen bütün münafıklar su gibi Müslümanlar tarafından biliniyor şu an. Ama ahir zaman münafıkları bunlar da ayrı bir deccal güruhu olarak, deccala bağlı bir komite olarak çok önemlidir Peygamberimiz (sav) onunla ilgili çok fazla hadis söylemiş. Onlar da tabii isim isim görüntüleriyle, sesleriyle tek tek bütün dünyaya insanlara tanıtılacaklar. Bilinmedik hiçbir münafık olmayacak. Ahir zaman münafıkları çok hayatidir. Peygamberimiz (sav)’in çok fazla hadisi var bir tane, iki tane, üç tane değil.
Evet, dinliyorum.
VTR: İsmim Hakan. Tarih tekrar eder mi?
ADNAN OKTAR: Hakan sen nasıl güzelsin sen. Nasıl güzelsin nasıl yakışıklısın sen. Ağabeyinin canı ağabeyinin güzel yüzlüsü. Çok masum bir kere yüzün, çok efendi. Ve bayağı güvenilir yüzün. Müslüman yüzü var. Tam anlamıyla yüzünde bir nur var maşaAllah. Münafıklar mesela tekrar ediyor aynı üsluplarla tekrar ediyor. Müminlerin çıkışı aynı oluyor. Bütün Mehdiler aynı şekilde çıkıyorlar. Hepsine baskı oluyor hepsine saldırılar oluyor. Hepsine münafıklar saldırıyor. Münafıklar hepsine aynı sözleri söylüyorlar. Bakın ben ileride hatta göstereceğim, anlatacağım ahir zaman münafıklarına baktığımızda Peygamberimiz (sav)’in devrinin tıpa tıp aynıları. Bazı detaylar var tıpa tıp aynı. Hayret edecek şekilde aynı. Hz Musa (as) devriyle de çok benzerlik gösteriyor münafıklar. Ama ahir zamanda tabii imkanlar çok daha geniş olduğu için daha kapsamlı anlatma, daha kapsamlı bilgilendirme imkanı olacaktır. Münafıkların her dönemi, her tavrı çok hayatidir Müslümanlar için. Gelecek nesillere de bilgi aktarması açısından onlar tabii tarihe geçecekler. Kitaplarla tanıtılacaklar, filmlerle tanıtılacaklar. İnsanlar bu mahlukları mutlaka görüp, bilip tanıyacaklar, anlayacaklar ki kıyas yapabilsinler, kendilerini düzeltebilsinler. Çünkü geçmiş münafıkları Peygamberimiz (sav) ve sahabeler neden bize aktardılar? Ahir zaman münafıklarıyla kıyaslayalım diye. Hz. Musa (as)’dan itibaren neden aktarıldı? Resulullah (sav) zamanındaki münafıklarla kıyaslamak için. Zaten bakın ayette ne diyor? Peygamberimiz (sav)’e Cenab-ı Allah Hz. Musa (as) ile ilgili konuda “Peygamberi rahatsız etmeyin” diyor Hz. Muhammed (sav)’i. “Hz. Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. O münafıklar gibi olmayın” diyor “ey münafıklar” diyor. “Onlar öyle yapmışlardı yani eziyet vermeye kalkmışlardı siz de Hz. Muhammed’e böyle münafıklık yapmayın” diyor Allah ayette hatırlatıyor. Ki hüküm daha ağır olsun diye. Ama aynısıdır. Hiç fark yoktur.
AYŞE KOÇ: Saff Suresi’nde Hz. Musa (as) "Ey kavmim, gerçekten benim sizin için Allah'tan gönderilmiş bir elçi olduğumu bildiğiniz halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?" (Saff Suresi 5) diyor.
ADNAN OKTAR: Biliyor mesela doğru yolda olduğunu biliyor münafık. Hayır yolda olduğunu biliyor. Hayır yolda olduğunu bildiği için yıllarca yanında kalıyor. O kadar ahmak olması mümkün mü? Ve peygamberi bütün gücüyle savunuyor. Detay detay bütün iftiralara tek tek cevap veriyor. Yirmi yıl, otuz yıl, kırk yıl. Sonra bir gün binlerce hakaret ve iftirayla muhalif hale geliyor. O kadar anlattıklarınla sonraki anlattıkların karşılaştırıldığında senin ancak iblis olman bu konuyu açıklayabiliyor başka türlü açıklanacak gibi olmuyor. Çünkü otuz yıl savunup da, binlerce konuda savunup da otuz beşinci yılda, otuz dördüncü yılda kudurmuş gibi binlerce aksi iddiayla ortaya çıkman senin ne kadar manyak olduğunu, ne kadar şeytanın etkisinde olduğunu ve konuşanın şeytan olduğunu ve şeytanın insan şekline girmiş bir hali olduğunu bize açıkça ispat etmiş oluyor. Çünkü başka nasıl açıklayabilirsin? “Ben anlamadım” diyor. Anlamışsın sen, savunmuşsun madde madde gerekçeleriyle savunmuşsun bak sen kendi iddialarını kendin çürütmüşsün. Kendi iddialarını kendin mükemmel çürütmüşsün. Sonra aynı iddiaları, kendi çürüttüğün iddiaları kendin çürütmeye kalkıyorsun bu sefer. İpsiz sapsız iddialarla. Şeytanın ifasıyla. Bu ayettir işte şeytan olduğunun, deccal emrinde olduğunun ve münafık olduğunun açık alametidir. Ayetle Allah sana ispat ediyor. Peygamberi savunmuşsun detay detay ince ince savunmuş anlatmışsın. Sonra o anlattıklarının tam tersini anlatmaya başlıyorsun. Bu senin şeytan olduğunun Allah tarafından sana ispatı. İblis olduğunun ispatı.
Bakara Suresi 15’te Cenab-ı Allah diyor ki “(Asıl) Allah onlarla (münafıklarla) alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.” (Bakara Suresi, 15) Bak Allah münafıklarla alay eder çünkü hakikaten sürekli bir rezil kepaze oluyorlar. Bütün ömrünce rezil kepaze olmuş, sürekli aşağılanmış, bütün ömrünü Müslümanlara vermiş, İslam’a hizmet etmeye vermiş sonra da enayi ve keriz olduğunu kabul etmiş, alnında keriz yazdığını da söylüyor. Yüzlerce saat, binlerce saat peygamberi savunmuşken binlerce saat aksini savunmaya kalkıyor bu sefer. Bu çok açık sarih şeytan olduğunun ispatı işte. Ama Cenab-ı Allah diyor ki “Allah onlarla alay eder ve azgınlıkları içinde” azgınlık çünkü o öfkeden dolayı şeytani azgınlığa o Allah o şekilde söylüyor. “Şaşkınca” şaşkın çünkü münafık “dolaşmalarına” hakikaten dolaşırlar da onlar. Bir oraya gider bir oraya gider sürekli şeyi yanmış domuz gibi dolaşırlar. “Belli bir süre tanır” diyor Allah. Belli bir süre ki iyice cehennemi derinleşsin.
Hz. Peygamber (sav)’e ipekten bir cübbe hediye ediyor Ükeydir. Hz. Peygamber (sav) onu giyiyor halkın bu çok hoşuna gidiyor Ahmet bin Hanbel’de geçiyor.
Berâ bin Âzib şöyle nakletmiştir “Hz. Peygamber (sav)’e ipek bir elbise hediye edilmişti. Biz bu elbiseye dokunuyor ve güzelliğine duyduğumuz hayranlığı dile getiriyorduk.” Bak müminin hoşuna gidiyor. Ama münafığın ciğerine dokunuyor o zaman. Çok ağırlarına gitti münafıkların Peygamberimiz (sav)’in ipek elbise giymesi. Sonra onu yasakladı münafıklar ipek elbiseyi. Ağırlarına gittiği için. Sonra da onu hadis haline getirdiler bilmedi birçok Müslüman. Peygamber (sav) dedi diye kandırdılar Müslümanları. Diğer bir rivayette “‘Yavrum! Bana içerden Peygamberi çağır!’ deyince çağırdım. “Resulullah (sav) üzerinde altın işlemeli bir kaftan olduğu halde çıktı.” Yani dokusunda altın işlenmiş.
Enes Bin Malik (ra)’dan rivayet olunmuştur dedi ki; “Rum Kralı Heraklius Peygamber (sav)’e yenleri saf ve ince ipekten, yenleri geniş bir kürk hediye etti. Resulullah (sav) da onu giyindi. Hala Peygamber Efendimiz (sav)’in titreşmekte olan yenlerini görüyor gibiyim.” Yani orada haraketli o yenler ipekten olduğu için. “Onları görüyor gibiyim” diyor.
Araf Suresi’nde “Onlar (münafıklar) her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu” münafıklık yolunu “gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler.” (Araf Suresi, 146) Mesela orada çok gayretli olur münafık. Münafıklıktaki şevkiyle, İslam’daki şevki arasında muazzam bir fark vardır. Münafıklıkta delicesine geceli, gündüzlü hem okuyarak, hem yazarak gayret eder münafık. Ama Müslümanlığı yaşadığı dönemde hiçbir gayreti yoktur, hiçbir şevki yoktur. Münafıklıkta deli ve şeytani bir güç kazanır. Şeytandan kaynaklanan.
“El-Ahmagul Muta; kendisine itaat eden ahmak” diyor Peygamberimiz (sav) münafıkların başına. Huzeyfe b. Hısn b. Huzeyf b. Bedr b. Amr El Fezari’nin lakabı bak görüyor musun hepsi tek tek biliniyor münafıkların. İşte ahir zamanda da münafıklar tek tek bilinecekler, isim isim. Bak şeceresiyle biliniyor yani. Babasının ismine kadar hepsi. Ne yaptılar, ne ettiler, ne konuştular hepsi biliniyor. Münafıkların da her şeyi saklanacaktır, her şeyleri bilinecektir zamanı gelince bütün insanlar bunların adiliğini, alçaklığını, aşağılıklığını öğrenecekler. “Huzeyfe’ye bu lakabı bizzat Resulullah verdi. Çünkü kendisi ahmak olmasına rağmen kavminin lideriydi” diyor. (Fuad Salih, Elkab s. 20) “El-Ahmagul Muta” münafığa verdiği isim Peygamberimiz (sav)’in.
“Tebük Seferi’nde münafıklardan birisi Resulullah (sav) ve ashabını kastederek” bak Peygamber (sav)’e sözlerini görüyor musun tam aynı ahmak karakteri, tam münafık karakteri. “Şu bizim kurramız gibi” yani Peygamber (sav) ve sahabeleri kastediyor. “Midesine düşkün, dili yalancı” Peygamber (sav)’e diyor bunu haşa. “Düşmanla karşılaşma esnasında korkak” Peygamber (sav)’e ve sahabelere söylüyor. “Olanını görmedim” diyor Peygamberimiz (sav)’e tam münafık üslubu. Ashabdan Avf Bin İbni Malik “Yalan söyledin fakat sen bir münafıksın ve hiç şüphen olmasın ki bu söylediklerini Resulullah (sav)’a haber vereceğim deyip onları anlatmak üzere Allah'ın Resulü’ne geldi ve gördü ki Kuran ondan önce haber vermiş.” Vahiy geliyor Peygamberimiz (sav)’e. Cebrail (as) oradaki konuşmayı bildiriyor. Bak sahabe yolda geliyor. Daha o gelmeden çok önce Cebrail (as) vahiyle bildiriyor. Münafık da yalan söylüyor, bu sefer sahtekarlık yapıyor vahiye. “VAllahi ben bir şey söylemedim” diyor. Sadece söylediklerine şaşırarak güldüm” diyor. Tevbe Suresi 65 ve 66’da “Onlara sorarsan, andolsun: "Biz dalmış, oyalanıyorduk" derler. De ki: "Allah ile O'nun ayetleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?" Özür belirtmeyiniz. Siz, imanınızdan sonra inkâra saptınız. Sizden bir topluluğu bağışlasak da, bir topluluğunuzu gerçekten suçlu günahkar olmaları nedeniyle azablandıracağız.” (Tevbe Suresi, 65-66) diyor Allah ayette. Tabii bunlara uyan kafası saf tipler de var. Onlar da inanıyor Peygamber (sav) aleyhine sözlerine. Peygamber (sav)’in yemek yemesine kafayı takıyorlar, kıyafetlerine kafayı takıyorlar. Hanımlarına kafayı takıyorlar münafıklar. Bir de Peygamber (sav) gibi cesur bir insanı korkaklıkla itham ediyor haşa. En dürüst insan “dili yalancı” diyor. Muhammed’ül Emin o. Ama münafık kahpeliğini görüyor musun? Yıllarca yanında kalmışsın kahpe. O kadar övmüşsün. Beş yıl, on yıl övmüşsün şimdi kahpelik yapıyorsun. Tam münafık üslubu. Halbuki asıl kendileri korkak oluyor münafıkların. Ödlek olurlar yani. Peygamberimiz (sav) bilakis son derece cesur. Bir avuç Müslümanla bütün her yeri birbirine kattı elhamdülillah. Küfrü yerle bir etti.
EBRU ALTAN: Kafirlerin ortasına zırhsız dalıyor Peygamberimiz (sav).
ADNAN OKTAR: Tabii tek başına zırhsız daldı yani.
Mesela Allah diyor ki münafıklar için “Oysa” diyor şeytandan Allah'a sığınırım münafıklara, “Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, münafıklardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi hatta daha da şiddetli bir korkuyla korkuya kapılıyorlar ve: 'Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın” bak Allah'a akıl veriyor görüyor musun münafık aklına bak. “Bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?' dediler.” bak sırf Peygamber (sav)’i eleştirmez münafık, Allah'ı da eleştiriyor. “De ki: 'Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.” (Nisa Suresi, 77) En ince detayına kadar Allah biliyorum diyor. Ama bak münafık ahlakını görüyor musun? Peygamber (sav)’i eleştiriyor. Allah'ı da eleştiriyor. Münafık azılı dinsizdir. Allah'a düşmandır. Ama Allah'ın ayetini kullanıyor konuşuyorken dikkat ederseniz. Allah’tan bahsederek hareket ediyorlar buna çok dikkat etmek lazım. Münafık kesin Allahsızdır, dinsizdir. Öyle gibi görünmesi tamamen taktiktir. Kendi aralarında onlar Allah'a, dine demediklerini bırakmaz münafıklar. Ama müminlere karşı kin dolu oldukları için yaklaşık yani direkt dinsiz olsa bir etkisi olmayacağı için Müslüman görünerek müminlere yanaşmak isterler. Ama tabii herkes bunu anlar. Onun için hep bunlar yalnızdır. Domuz gibi yalnız yaşarlar. Hiçbir aklı başında insan bunlara yanaşmaz.
Evet, dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: Geçtiğimiz günlerde sizin Dinsiz Vatan Haini Terör Örgütü PKK isimli eseriniz İstanbul Anadolu Yakası'nda halkımıza ücretsiz olarak dağıtıldı. Dağıtıma İstanbul, Ankara, Niğde, Aksaray, Akçakoca, İzmir, Kayseri, Samsun, Hollanda, Belçika, Almanya, Azerbaycan ve Türkiye'nin daha birçok ilinden iki yüz elli kadar kardeşimiz katıldı.
ADNAN OKTAR: Münafıklara ciğer acısı. Münafıklara acayip koyuyor böyle kitap dağıtılması, imani eserlerin böyle yayılması, tebliğin güçlü olması münafıkların en çok ciğerine koyan olaylardan birisi de budur. Münafık kendi hiçbir şekilde böyle bir şey yapmaz fakat yapılması da çok ağrına gider. Kitap dağıtılması, tebliğ yapılması münafığın en çok ızdırap duyduğu konulardan biridir. MaşaAllah Allah her harfine, her adımlarına sevap nasip etsin, her nefeslerine.
GÜLEN BATURALP: Bir de kardeşlerimizin sizin için gönderdikleri bir video vardı.
ADNAN OKTAR: Evet.
ASLI HANTAL: Bugün yüze yakın sivil toplum kuruluşu adına Güvenlik Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu Başkanı Sayın Ziya Sözen, Sayın Erdoğan'a destek açıklaması yaptı. “Bugün burada toplanmamızın nedeni ülkemize karşı içte ve dışta yapılan hain ve alçakça saldırılara dur demektir. Asla bayrağımızı indirtmeyeceğiz. Asla ezanımızı susturmayacağız. Senaryo farklı olsa da oyuncular farklı olsa da oyun hep aynı. Tek vatan için Erdoğan'ın yanında olacağız. Tek bayrak için Erdoğan'ın yanında olacağız. Tek millet için Erdoğan'ın yanında olacağız. Tek devlet için Erdoğan'ın yanında olacağız.”
ADNAN OKTAR: Evet.
VTR: Titiz biri misiniz?
ADNAN OKTAR: Ah benim güzelim, ah benim canımın içi. Nasıl güzelsin sen nasıl. Burun minicik, kaşlar çok güzel, gözler, dişler, her şeyin çok güzel Allah sana uzun ömür versin. Diğer demin gösterdiğimiz arkadaşlarımıza da hepsine Allah uzun ömür ve cennet nasip etsin. Benim titizliğim biraz fazladır yalnız öyle bilinir. Yani çok çok çok temizliğe dikkat ederim. Yani böyle milim kir kabul etmem. Çevremde de, evde de, arkadaşlarımda da ona çok özen gösteriyorum. Titiz kelimesinin tam karşılığı. Temizlik benim için çok hayati bir konudur. Her yerde yemede, içmede, yatmakta, kıyafette, üstte başta, beden temizliğinde müthiş titiz olması lazım müminin, iman alametidir. Mümin ne kadar imanlıysa o kadar temizdir.
Kadıköy'deki camii çok isabetli, çok doğru. Onun görüntüsü var mı? Kadıköy'e camiyi mutlaka yaptırsınlar. Hayır bereket getirir, çok müthiş bir nimet olur. Büyük bir bereket ve derhal yapılması lazım. Hiç vakit kaybetmeyelim. Yalnız mutlaka Osmanlı mimarisiyle olsun yani modern mimari ile sakın yapılmasın sakın. Yani İstanbul'a yakışacak mesela Ortaköy'de Mecidiye Cami var nefis. Mecidiye Cami’nin modelinde olabilir. O modellerde olabilir ama mutlaka Osmanlı görünümlü ve derhal yapalım derhal hiç vakit kaybetmeden. Muhteşem olur. Muhalif olanlara ben şaşıyorum. Nasıl bir kafa var? Nasıl bir mantık var? Ne kadar güzel bir süs deniz kenarında. Kadıköy'e nasıl bir İhtişam sağlar, nasıl bir bereket sağlar. Ne güzel ya orada cami olması hiç bekletilmesin.
Yalnız Tayyip Hoca’ya destek konusu o yanlış anlaşılıyor olabilir. Kardeşim şimdi AK Parti desteği zannediyorlar. Bakın Türkiye'yi İngiliz derin devleti yani deccaliyet yıkıp yakıp yok etmeye kesin kararlı bak söyleyeyim. Ve bütün İslam alemini de yok etmeye kararlı. Bu mücadelede çok basiretli, akıllı, dirayetli, kararlı, cesur bir lidere ihtiyaç var. Bu lideri Tayyip Hoca olarak Cenab-ı Allah karşımıza çıkarttı. Bu bir ayettir. Allah yarattı çıktı karşımıza başarılı kıldı. Şimdi elimize geçmiş bu nimete titizlik göstermemiz lazım. Tayyip Hoca’yı iktidarda tutmak çok hayati bir konu. AK Parti gidebilir gelir o önemli değil. Milliyetçi Hareket Partisi güçlenebilir. Büyük Birlik güçlenebilir. Saadet güçlenebilir. Tayyip Hoca’nın şahsını çok güçlü tutarsak konu biter ben söyleyeyim. Bütün mesele burada. Milli lider çok önemlidir. Milli baş olan kimse bütün gücümüzle ona dikkat edeceğiz. Çünkü bir başta toplandığında müminler muazzam güç kazanıyorlar yani tek bir başta. Ve çok iyi korumak, çok iyi desteklemek. Şevkli, azimli bir insan. Hiçbir çıkarı yok bak Allah rızası için cumhurun reisi. Hiçbir çıkarı yok acayip zor bir görev bu yani tarif edemeyeceğim kadar zor bir görev. Çok zor. Hiçbir çıkarı da yok yani. Bir eşi var tesettüre mütesettir, tertemiz bir hanım kendi halinde namazında niyazında bir kadın. Dünyadan tamamen elini eteğini çekmiş bir insan. Oğlu da öyle çok mazlum bir çocuk kendi halinde. O da dünyadan elini eteğini çekmiş. Kızları da çok dindar, kerimeleri çok hanım kızlar onlar da dünyadan elini eteğini çekmişler. Bu insanların dünyadan alıp veremedikleri yok. Dolayısıyla Tayyip Hoca'nın dünyadan alıp veremediği yok. Laf onlar, yok şunu kaldırdı, bu kadar para kaldırdı, yok yüz tır dolusu para götürdü. Ya kardeşim yüz tır dolusu para tamam olsa ne olur? Kağıt olur hiçbir faydası olmaz. Bırak bunları bunlar boş laflar. Ama de ki yüz tır dolusu parayı vatan millet için, devlet için örtülü ödenek olarak bir yerlere koydu desen ben bununla iftihar ederim, iftihar ederim. Kanuna hukuka uygun yapılan bir şey bu iftihar ederim.
Sıra gecesini reji bir göstersin bakayım. Yemekler şahane üstü şahaneydi tarif edemem. Ustayı tebrik ediyorum. Basından da çok sitem eden oldu, çok ünlülerden “Hocam bizi niye çağırmadınız?” diye. “Hocam bize hiç mi acımadın?” falan. Bir dahaki sefere çağıracağız. Bak müminler neşe ve sevinç içindeler.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar. Neden çok kız arkadaşlarınız var?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım senin de yakışıklılığın öyle tarif edilecek gibi değil maşaAllah. Gözler, kaşlar falan yüz müthiş güzel, çok yakışıklısın. Allah güzelliğini daha da artırsın, yakışıklılığını artırsın. Seni cennetiyle şereflendirsin. Cennette de kardeş etsin Allah. Yakışıklım ben onlarla birlikte yaratıldım onun için. Mesela gömleğimle, ceketimle onunla yaratılırım. Kuran yanımda ya Kuran’da yanımda yaratılır. Yani hepsi bir bütün yaratılır. Parça parça yaratılmaz mümin. Ben o sevdiklerimle birlikte yaratıldım. Onlar da benimle birlikte yaratıldılar. Bak şimdi beraber yaratılıyoruz. Hem sevgimiz yaratılıyor, hem tutkumuz yaratılıyor, hem aşkımız yaratılıyor, hem bağlılığımız, hem sadakatimiz yaratılıyor, hem imanımız yaratılıyor. Hep birlikte yaratılıyoruz. Ahirette de birlikte olacağız. Mesela zer aleminde birlikteyiz. Cennette de inşaAllah birlikte olacağız. Münafıklar mesela cehennemde birlikteler. Dünyada da birlikteler. Zer aleminde de birlikteler. Bu da Allah'ın bir sırrı. Cehennemdeki yerleri belli.
Çok fazla gazeteci sitem etti. Bir dahaki sefere çağıracağız. Profesörlerden, doçentlerden, siyasetçilerden çok kişi “Hocam bizi niye çağırmadın?” diye. Bu Haber Türk istihbarat şefi var Rıdvan Bıyık bir göstersene çok sevimli onu da çağıracağız inşaAllah söz.
VTR: Niye bizi sıra gecesine o güzel sofrada ağırlamadı sadece görselini paylaşıyor. Bizim canımız yok mu? Bir zahmet söyleyin Hocam’a sevgilerimi de iletin. Görüşürüz hoşça kalın.
ADNAN OKTAR: Bir daha dinleyeyim. Çok sevimli, çok kibar bir insan maşaAllah.
VTR: Niye bizi sıra gecesinde o güzel sofrada ağırlamadı sadece görselini paylaşıyor. Bizim canımız yok mu? Bir zahmet söyleyin Hocam’a sevgilerimi de iletin. Görüşürüz hoşça kalın.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah. A Haber’den oradan buradan falan çok fazla talep oldu inşaAllah çağıracağız bir dahaki sefere. Bu ilk sıra gecesi bundan sonra devam edecek. Yani yapıyorduk sıra gecesi de böyle Güneydoğu usulü ve kıyafetlerle yapmamıştık normal yapıyorduk. Bu sefer daha kapsamlı olacak inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: Güneşle aynı yükseltide güneşin yirmi derece sağında veya solunda oluşan en az güneş kadar parlak ve renkli yalancı güneşin videosunu görüyoruz. Bu durumda güneş iki tane gibi görülür. Yalancı güneşin oluşmasının nedeni buz kristallerinden geçen güneş ışınlarının kırılmasıdır. Bu olay genellikle kış aylarında orta enlemlerde havada sirüs bulutları olduğu zaman gözlenir.
ADNAN OKTAR: Allah Allah şahane ya inanmayan beri gelsin. Adama güneş bir tane desen direkt “yalan söylüyorsun” der. “Gözüme mi inanayım sana mı inanayım?” der.
Evet, dinliyorum.
VTR: Allah, dünyada herkese eşit davranır mı?
ADNAN OKTAR: Allah dünyada herkese eşit davranıyor işte bu çok büyük mucizedir. İmtihan konusunda tam eşittir. Fırsat verme, denenme konusu yani mili milimine eşittir. Ama tabii insanlar bunu çeşitli şekillerde değerlendirirler. Mesela Müslümanlar imtihan oluyor. Şu an Darwinizm dünyayı kasıp kavururken birçok Müslüman ilgilenmiyor, haberi bile yok. Kaale almıyor. Nasıl kaale almıyor? Baktı ki baş edecek gibi değil. O zaman diyor ki “Kuran’da zaten var Darwinizm” diyor. “Darwinizm Müslümanlığın zaten malıdır” diyor. “Bize ait bir şeydir.” Yani “dinsizlik Müslümanlığın içinde var” diyor. Bak sıkışınca ne hale geliyor bak görüyor musun? “İbni Miskeveyh dedi” diyor. “İşte şu dedi” diyor. “Mevlana dedi” diyor. Darwinizm’i yüceltmeye çalışıyor. Veyahut diyor ki pasif Müslüman tipi var, o daha da tehlikelidir pasif Müslüman tipi. Onunla ilgili de bir kitap hazırlıyorum “İyi Aile Müslümanlığı” diye. O da diyor ki “ya” diyor “nerede Darwinizm? Şu an bizim evin içinde yok burada” diyor. Bütün üniversiteler, ortaokullar falan bütün dünya kasıp kavruluyor görmüyor musun? Bütün okullarda her yerde Darwinizm anlatılıyor öğrencilere. PKK niye ortaya çıktı? Darwinizm’le ortaya çıktı. Güneydoğu’yu kasıp kavuruyor işte. Adam evinde PKK’yı görmediği için muhatap olmuyor. Mesela o tip aileler var dindar. “Koyu dindarız” diyor. Hiçbir Müslüman cemaatle bağlantıları yok. O kadar çok ki öyle yeni türeyen bir Müslümanlık türü var. Hiçbir Müslüman cemaatle bağlantıları yok. Oğlu, kızı, babası, annesi, anneanne, dede bir ekip bu kadar. Kimseye selam vermiyorlar, kimseyi evlerine davet etmiyorlar. Hiçbir konuda bir atağa girmiyorlar. Mesela bir yerlere götürüp kitap dağıtmak bunu tehlikeli görüyor. Ama mesela gece namazlarına kalkıyor. Sünnet namazlarının hepsini kılıyor. Zekat konusunda da çok hassas. Kurnaz kendine dokunmayacak konuları çok iyi seçmiş. Aslında bu da bir hastalık çeşidi. Diyor ki Allah ayette “İhtiyaçtan arda kalanı verin.” Ben şimdi ihtiyaçtan arta kalanı düşünüyorum. Yemem, içmem, kıyafetim işte paltom, ceketim, ısınma. Yemek içmek nedir? İşte bir tabak yemektir. Bunun dışındaki her şey olarak ben anlıyorum. Bunun dışındaki her şeyi dağıtın. O yüzden ben elime ne geçerse hepsini dağıtıyorum. Bir hafta bile tutmuyorum. Ama adam öyle anlamıyor dinliyor ki; “karısının” bak çocuğunun falan değil dikkat et “Karısının” kendinin de değil bak kurnazlığa bakın nasıl sistemi sağlama bağlamışlar? Nasıl egoist, bencil bir sistem kurulmuş? Karısının altınlarının kırkta biri. Adam karısına altın alır mı? Zaten almıyor güvenmiyor. Bir de kırkta bir verecek. Oradan zaten işi sağlama bağlamışlar. Adam kendine altın alıyor ona gerek yok. Onun kırkta birini vermesine zaten gerek olmuyor. Oğluna alıyor ona da bir şey olmuyor. Karısına da beş kuruş vermediği için zekat ondan ne oluyor? Sakıt oluyor onların tabiriyle sakıt, kalkmış oluyor. Kendilerince uyanıklık yapıyor. Cihat? “Nefisle olan cihat en büyük cihattır” diyor. Bak İslam’ı yaymak “ya millete İslam’ı biz ne anlatacağız Diyanet İşleri Başkanlığı var” diyor “biz alim miyiz?” diyor. Halbuki emri bin maruf nehyi anil münker bütün Müslümanlara farz. “Biz” diyor “alim değiliz.” Kitap al dağıt. Senin alimliğine ihtiyaç yok ki kitap al dağıt. “Onu Diyanet İşleri Başkanlığı yapsın” diyor. “O bizden sakıt oldu” diyor. “Artık Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi o” diyor. “Kitap alıp dağıtmak” diyor. Diyanet İşleri Başkanlığı da yapmayacağına göre konu bitmiş oluyor. Mesela evlenirken ölçü olarak takva ve Allah'ın rızasının en çoğunu arama diye bir olay olmuyor. Zenginliğin en çoğu esas olmuş oluyor. Zenginliğin en çoğu, mesleğin en iyisi, evin en iyisi, arabanın en iyisi. Takvanın en iyisi? O yok, ona gerek yok. Ama şöyle bir akik taşlı yüzük taksa, bir de gül yağı falan sürmüş olsa yeter ona o kadar. Gül yağına ben karşı değilim. Akik taşlı yüzüğü çok beğenirim kendim de kullanıyorum. İkisini de kullanıyorum ama ölçü adamlarda bozuk. Beyhaki’de diyor ki; “Peygamber Efendimiz (sav)’in eline sabah bir mal gelse akşama bekletmez. Akşam eline bir mal gelse sabaha bekletmez. Hayırlı yerlere dağıtırdı” diyor. İşte doğrusu bu. Ne edebiyat yapıyorsunuz? İslamiyet budur. Kardeşim Hz. Ebubekir (ra) tam işte Müslüman öyle olur. Bütün malını mülkünü verdi. Bütün malını mülkünü yani tam ayetin hükmünü yerine getirmiş oldu. Ne oldu? Herkes vefat etti gitti malı mülkü falan.
GÜLEN BATURALP: İnşaAllah cennettedir.
ADNAN OKTAR: Tabii ki.
Evet, dinliyorum.
VTR: Acelecilik nasıl yenilir?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım acelecilikte bir mahsur yok ki. Hayırlı iş niye bekletilsin? Mesela fakir bir adam vardır acıkmıştır. Hemen götürür yemeğini verirsin. Veya mesela soğuk vardır hemen gidip kapıyı pencereyi acelece kapatırsın. Bir insan bir yere yetişecektir geç kalıyordur hemen götürür yerine yerleştirirsin. Ama o anlamda demiyorsun herhalde. Acelecilik şu anlamda diyorsun telaş, vesvese, kuruntu anlamında diyorsun. O tabii doğru bir şey değil. Mümin tevekküllü olacak. Ama içi içine de sığmaya da bilir bazen insanın. Mesela sabah bir hediye verecek oluyor sevdiğine insanın gözünü uyku tutmaz, heyecanlanır olabilir. Meşru şeylerde iyi ama gayrimeşru hale getirmek doğru değil. Ben arkadaşın, o yakışıklımın demek istediğini anladım. Tevekkülle ortadan kalkabilir. Allah'a tevekkül etmek, kaderi yaşadığını bilmekle ortadan kalkar.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Hocam sizi çok seviyorum. Dua eder misiniz? Doktor olmak istiyorum. Şerif Ağabeyim ve Ayşen Ablama selamlarımı gönderiyorum. Hepinizi çok seviyorum.
GÜLEN BATURALP: Şerif ve Ayşen’in kardeşi Zeynep.
ADNAN OKTAR: O ekibin aynısı ya tatlılığa bak sen. Ah severim ben senin şekerliğini. Bir daha göreyim bakayım.
VTR: Merhaba Hocam sizi çok seviyorum. Dua eder misiniz? Doktor olmak istiyorum. Şerif Ağabeyim ve Ayşen Ablama selamlarımı gönderiyorum. Hepinizi çok seviyorum.
ADNAN OKTAR: Biz de seni çok seviyoruz. Sen doktor oldun Allah'ın izniyle tamamdır yani.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Merve Erdemir. Erzurumluyum, Erzurum'da yaşıyorum. Neden Adnan Oktar kedicikleri tercih ediyor programında?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin tatlılığını, güzelliğini, ballığını. Saçları nasıl güzel, pırıl pırıl. Çok bakımlısın, tarzın da şahane olmuş. Saç kesimi orijinal olmuş değil mi? Çok hoş olmuş bence özel bir stil yapmış, çok güzel olmuş. Şimdi benim gördüğüm Merve siyah gözlü, kaşları yüksek, burnu çok güzel, dişleri çok güzel, cildi çok güzel, saçlar nefis zaten çok çok güzel. Gıpta ediyor onu gördüm, onu hissettim gıpta ediyor. Ve benim anladığım o eğer uygun bir durum olursa ben de gelmek istiyorum diyor benim anladığım bu. Çünkü “neden tercih ediyorsun?” deyince benim ilk anlayacağım. Birisi bana dese ki “niye bunu tercih ediyorsun? Neden beni tercih etmiyorsun da onları tercih ediyorsun?” Çünkü o zaman hiç kimse olmamasını zaten demeyeceğine göre. Yani bak “hiç kimse gelmesin” demiyor o. “Hiç kimse olmaz” demiyor. Benim dünyalar güzelim Merve ne diyor? “Neden onlar?” diyor “Neden ben değil” diyor. Sen de davetlimsin bekliyorum ve dünyalar güzelisin Allah nurunu kat kat artırsın. Erzurum delikanlı yatağıdır sen delikanlı kızsın. Çok güvenilir, efendi, terbiyeli, İffetli bir kız olduğun anlaşılıyor. O yüzüne nur gibi yansımış, ışık gibisin Allah sana uzun ömür versin. Cennette de Allah arkadaş etsin seninle beni. Çok sevdim seni kara gözlü Merve, dünyalar güzeli maşaAllah.
Evet, dinliyorum.
ASLI HANTAL: HÜDAPAR Genel Başkan Yardımcısı Erdal Elibüyük AKP-MHP ittifakı ile ilgili “AK Parti MHP’lileşiyor. Bu AK Parti'ye kaybettirir. 20 milyon Kürt’ü küstürür” açıklamasını yaptı.
ADNAN OKTAR: Hayır hayır hayır sakın öyle bir şey düşünmesinler. Çok yanlış. Milliyetçi Hareket Partisi'nin Kürtlere muhalif hiçbir yönü yok. Bilakis Kürtlere çok sahip çıkan, çok seven, sevgi ile bağrına basan bir partidir Milliyetçi Hareket Partisi. Bu nereden çıktı bu imaj ben bunu anlayamadım. Bir kere ırk kabul etmez Milliyetçi Hareket Partisi, ırkçı değildir. Hars milliyetçisidir. Bütün Türkiye'deki insanları Türk kabul eder Milliyetçi Hareket Partisi. Yani kafatasçı bir ırkçılığa şiddetle karşıdır. Yani genetik Türk iddiası yoktur. Laz, Çerkez, Kürt kim olursa olsun. Ermeni mesela Ermeni de MHP’liler var hepsi Türk Milleti olarak kabul edilir. Yani bu Türkiye toprakları içerisindeki herkesi Türk kabul eder. Bir isim vermek gerekirse Türk denir. Ama bunlar ayrı ayrı isimlendirilirse bu bölünmeye sebep olur. Kürt, Çerkez şu bu falan karıştırmaya gerek yok. Hepsine Türk deyip konuyu bitirmek lazım. Mesela Almanya'da da çok fazla ırk var. Hepsini Alman deniliyor. İtalya’da çok fazla ırk var hepsini İtalyan deniliyor. Amerika'da yaklaşık kırk milyona yakın İtalyan var. Amerika'da kırk milyonun üstünde İtalyan var. Ama ne diyoruz? Amerika Birleşik Devletleri. Adama soruyoruz “nerelisin?” diyoruz. “Amerikalıyım” diyor. Hiçbiri “İtalya’nım” demez “Amerikalıyım” diyor. Onun için Türkiye'nin adı Türkiye’dir ve burada yaşayan insanlara Türk denir. O anlamda. Yani çok yanlış anlamışlar. MHP’yle de isterse görüştürelim onları. Kardeşlerimizi görüştürelim. Sakın böyle bir şey anlamasınlar. Kürtler bizim canımız, ciğerimiz, kardeşimiz. MHP'nin de öyle bir siyaseti asla olmaz. Öyle bir düşüncesi de olmaz. Sayın Bahçeli'nin de zaten bir açıklama yapacağını tahmin ediyorum. Çok kapsamlı, güzel böyle doyurucu bir açıklama yapacaktır. Sakın böyle anlamasınlar. Sayın Bahçeli'nin de veciz konuşmaları ünlüdür. O ünlü veciz konuşmalarından birini yapıp Kürt kardeşlerimizden özellikle HÜDAPAR'lı kardeşlerimizden de yanlış düşünenlere doğrusunu deruhte edip inşaAllah onların kalplerini de fethedilecektir. Kalplerinde bir rahatlık olacaktır.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Samsun’dan Yiğit. Seven terk eder mi?
ADNAN OKTAR: Yiğit benim aslanım. Güzel yüzlüm herhalde kız arkadaşın seni üzmüş ama şöyle yap sen Kuran ile yaklaş sen onu imana davet et de ki; “ben senin hasiyetine, şerefine, namusuna kefilim. EvvelAllah senin ben için ölümü göze alırım” dersin “senin rahatlığın, huzurun, neşen, sevincin, sağlık, sıhhat içinde yaşaman bana mutluluk verecek olanlar bunlardır. Sen onurunla güzelsin. EvvelAllah o benden sorulur” desin. “Ailenden babandan da sorulur ama benden de sorulur. En ufak zorlukta her an yanındayım bana güven. Sana hiçbir zaman için sinirlenmem. Yemin ediyorum” dersin. “Hiçbir zaman için kızmayacağım. Hiçbir zaman için küsüp darılmayacağım. Sert konuşmayacağım, asabi davranmayacağım. Ve özgürlüğüne karışmayacağım” dersin. “Söz veriyorum bak hayatına müdahale etmeyeceğim. Sen benim canımın içisin” dersin. Öyle dersen barışırsınız. Ve “ben senin sadece dindar olmanı, Allah’ı çok sevmeni istiyorum. Ahirette de kardeş olmayı istiyorum” de. “Beraber Allah’tan, dinden, İslam’dan bahsedelim. İslam’a birlikte hizmet edelim” de. Hiçbir şey olmaz. Senin için demiyorum mesela kıza zulüm ediyor adam kız tabii ki gidecek ne yapsın? Din yok iman yok. Allah’tan bahsetmiyor, Kitap’tan bahsetmiyor. Çocuğu zor duruma sokmaya kalkıyor onuru ile oynuyor. Yani zarar verecek belli, zarar verecek. O da daralır tabii ki ne yapsın? Bir de genç kız gittiğinde adam “o nasıl gidersin?” falan. O nesi ki sana mı soracak? Sen nesin ki sana sorsun? Tabii ki, “sen nasıl ayrılırsın?” Ayrılır kardeşim sana ne? Bir de bu çıktı. Boşanıyor, “vay sen nasıl boşanırsın?” Adam da silahta ne kadar mermi varsa hepsini boşaltıyor. Böyle kepazelik olur mu ahlaksıza bak. İstemeye istemeye senin yanında yaşasa utanmayacak mısın sen haysiyetsiz? Sen nasıl ahlaksız insansın. İstemiyor istemedi mi bitti. İstediği gibi gider. Yani nezaketiyle efendice saygı duyarak gönderirsin. Yine korur kollarsın harçlık da verirsin. Niye yakasına yapıyorsun? Hadi kaldığını farz edelim ne işine yarayacak? Nefret ediyor senden. Hayır, sevgi kalmamış ki sevgi kalmadıysa niye kalsın yani niye eziyet ediyorsun çocuğa? Bu öldürme, asma, kesme, tehdit bunlar çok büyük bir ahlaksızlık, şerefsizlik başka bir şey değil.
Dinliyorum.
VTR: İnsanlar neden kusurlu yaratılmıştır?
ADNAN OKTAR: Canımın içi sen çizim gibi güzelsin. Çok çok güzelsin sen. Dünyalar tatlısı porselen gibi acayip güzel. Her yerin her şeyin çok güzel. Kusurlu yaratılmadıklarını düşün yani öyle üç bin, beş bin yıl da yaşadıklarını düşün. Her türlü nimetin verildiğini düşün Allah diyor ki “hiç iman eden kalmazdı” diyor. “Yoksa Ben” diyor “Tavanlarını gümüşten yapardım evlerinin” diyor. “Ve muazzam nimet verirdim” diyor. Allah ömürde verir ama facia olur. Mutlaka kusur gerekiyor ki insanlar haddini bilsin. Mutlaka kusur gerekiyor ki Allah’a teslim olsun. Mutlaka kusur gerekiyor ki cenneti istesin. Ölüm gerekiyor, hastalıklar gerekiyor, kusurlar gerekiyor, acz gerekiyor anca insan ucu ucuna dengeliyor dikkat ederseniz. Ucu ucuna bütün bunlara rağmen ucu ucuna. Şu enaniyete bakın insanlardaki, kibre bakın. Enaniyetin azametine bakın. Bak bu kadar belaya rağmen, eksikliğe rağmen, kusura rağmen enaniyetinden, azametinden birçok insanın geçilmiyor. Allah diyor ki “buna müstahaksınız, dahasına da müstahaksınız” diyor, münafıklar için. Ama müminlerde bu büyük bir şifadır. Çok hayırdır. Allah’a yaklaştırır. Allah’a sevgiyi artırır. Olmaması durumunda da imtihan ciddi şekilde zarar görür. Büyük bir nimettir eksiklikler ve kusurlar.
Evet.
VTR: Negatif enerjiden nasıl kurtuluruz?
ADNAN OKTAR: Negatif enerjiden Kuran ile kurtulursun. Kuran okuduğunda, Allah’ı andığında şak diye negatif enerji dağılır gider. Allah unutulduğunda negatif enerji hemen çöker. Tevekkülde, Allah’a yakınlıkta hemen hallolur.
Evet.
VTR: Arkadaşlarınız aralarında hiç tartışırlar mı?
ADNAN OKTAR: Aydınlık pırıl pırıl çok güzel bir yüzün var. Çok münevver yüzlüsün. Sana bakan her insan sana güvenir. Çok dürüst olduğun çok anlaşılıyor. Bir de bayağı güzelsin. Benim güzel yüzlümü bir daha dinleyeyim.
VTR: Arkadaşlarınız aralarında hiç tartışırlar mı?
ADNAN OKTAR: Bazen tartıştıkları oluyor. Bana geliyor olay. “Oraya mı gidelim” diyor “yok” bu “buraya gidelim” diyor. Karar veremiyorlar. Efendim iyi oluyor benim de hazırda olmam. Bazen soruyorlar. Tabii ki tartışma olur ama bağırtı çağırtı kavga falan şeklinde bizde hiç olmaz. Yani küfürleşme, bağırma, olay çıkması tahayyül dahi edilemez. Hiç hiç öyle bir şey olmaz. Ama makul mesela şunu şöyle mi yapsak böyle mi yapsak. İşte kebabı şöyle mi pişirsek böyle mi pişirsek böyle bir fikir alış verişi tarzında olur. Ama kavga gürültü yani düşünülmesi bile mümkün değil. Hiç olmamıştır. Hiç. Onu dışarıda görüyorsunuz saç saça, baş başa kavgalar, kafa göz yarmalar, küfretmeler, yerlere yatmalar, ayılıp bayılmalar birçok yerde çok fazla oluyor. Tek bir kere ses yükseltme duymadım ben. Bak 63 yaşındayım ta işte 1979’lardan beri hiç öyle bir şey duymadık.
Evet, dinliyorum.
VTR: Bir erkeğin centilmenlik ölçüsü ne derecede olmalıdır?
ADNAN OKTAR: Centilmen derken yani nezaketli, efendi, saygılı, lafını sözünü bilen, nezih insan. Kuran’ın ölçüsü yeterlidir. Kuran’daki ölçü hem çok özgürdür, hem tam insan fıtratına uygundur. İnsanın tam rahat edeceği, beyninin çok hoşlanacağı, ruhunun çok zevk alacağı ve rahatça uygulayabileceği tarzdadır insana sıkıntı vermez. Ama cahiliye centilmenliği çok zordur. Karmakarışıktır. Yüzlerce, binlerce kuralı vardır içinden çıkılacak gibi değildir. Onu uygulamaya kalkan onu ona karıştırır, onu ona karıştırır. Ama Kuran’la uygulandığında Kuran’da hem ferahlık olur, hem insan kalbi yatışır, hem çok zevk alır. İnsanı rahatsız edecek yönü olmadığı gibi insanı çok rahatlatan, kalbine ferahlık inşirah veren yönü vardır. Dolayısıyla Kuran her türlü güzelliğin kaynağıdır.
Evet dinliyorum.
VTR: Aleyhinizde dahi olsa şahitlik yapar mısınız?
ADNAN OKTAR: Aleyhimde dahi olsa şahitlik yapar mıyım? Ama aleyhteki olayın durumu çok önemli. Yani Kuran’a, İslam’a zararlı bir şeyse yapılmaz tabii yani o çok anormal bir durum yahut insanlara, topluma zarar verecek bir şeyse olmaz. Şimdi adalet kavramı karmaşık bir şeydir daha ince düşünülmesi gerekir. Doğruluk yapıyorum diye insanların başını belaya sokmak yani Müslümanlara zarar getirecek bir şeye girmek, İslam’a ciddi zarar verecek bir şeyin içerisine dâhil olmak haram olur. İnsan kendi vicdanındaki o adalet kavramıyla bunu düşünüp değerlendirmesi gerekir. Ama tabii şahitlik daima doğru yapılması gerekir, dürüst yapılması gerekir. Vicdan kullanılması gerekir. Ama ben ekstra vakalar için bunu söylüyorum. Yani doğruyu söylüyorum diye felakete kapı açmamak lazım. Mesela var öyle vakalar. Mahkemeler için de bu geçerlidir. Tıpta da bu geçerlidir “doğru söylüyorum” diye yani can yakmak olmaz. Her zaman verdiğim örnek vardır. Adam kanser oluyor. “Doğruyu söyleyin doktor bey” falan diyor. Ne doğruyu söyleyeceksin yani? “Bu sıradan bir ur” dersin. Adamın niye moralini bozasın? Değil mi? Tedavisi çok kolay olur o zaman. Ama adamı sen tedirgin edersen, tedaviyi üç misli zorlaştırmış olursun durduk yere.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Yine hep verdiğiniz bir örnek var. Birisi silahla bir insanı öldürmek için arıyorsa, kovalıyorsa “ben görmedim aksi tarafa gitti” dersiniz.
ADNAN OKTAR: Tabii ki yani hiç fark etmez. Cinayete sebep olacaksa, yaralanmaya sebep olacaksa orda doğru söyleyemezsin.
Firavun yazıtlarında o papirüslere yazıtlarda, o denizde batma olayı anlatılıyor. “Yahudi büyücü” diyor Musa (as) için. “Amacına ulaştı” diyor. “Ve büyüsüyle prensi sulara gark ettirdi” diyor. Fakat yazışmanın devamında, bir bölümde “Yahudi büyücü kadınları etkileme sanatında da pek mahir” diyor. Bak o da ciğerlerine oturmuş. Sana ne? Sevdiren Allah. Bak o zamanlar o yapılan oyunlara bak. Hicretin dokuzuncu yılında Rum hükümdarı Heraklius’a münafıklar mektup gönderiyorlar. Bakın görüyor musunuz? Hicretin dokuzuncu yılında Rum hükümdarı Heraklius’a mektup gönderiyorlar münafıklar. “Peygamberlik iddiasında bulunan adam öldü” diyorlar Peygamberimiz (sav) için. Hâlbuki sağ Peygamberimiz (sav). “Müslümanlar da kıtlık ve yokluk yılları geçiriyorlar. Eğer onları senin dinine katmak istiyorsan şimdi tam sırası” diyor. “Gel darmadağın et” diyor. “Bunun üzerine kırk bin kişilik bir ordu Bizans tarafından” bak Bizans derin devleti adamlar ayaklandırıyorlar. “Bizans tarafından kırk bin kişilik ordu silahlandırılarak yola çıkıyor.” Ordunun yola çıktığı haberi Hazreti Peygamber (sav)’e ulaşınca, Peygamberimiz (sav) Müslümanları savaş için hazırlamaya başlıyor. O bak işte bu münafıkların atağının Müslümanlara faydasını görüyoruz burada. Hazreti Ömer (ra) diyor ki, “Hazreti Ebubekir (ra) beni daha önce geçmişse ben onu bu gün geçerim diye içimden geçirdim” diyor. “Bağışlayacağım malları getirip teslim ettim” diyor. Çünkü çok fazla silah ve ata ihtiyaç olduğu için. Ama bak şimdi münafık atağı var ya Müslümanlar nasıl şevkleniyor görüyor musun? Birden şevkleri ve birliktelik ruhu artıyor.
Hazreti Peygamberimiz (sav) , “Ey Ömer ev halkına ne bıraktın?” diyor Peygamberimiz (sav). “Ya Resulullah sana getirdiğimin yarısını onlara bıraktım” diyor “ev halkına bıraktım” diyor. Sonra Ebubekir (ra) geliyor. Muazzam bir bağış yapıyor yani öyle torbalar dolusu altın. “Sanki Hazreti Ebubekir (ra) onu herkesten gizler gibiydi” diyor. Gizlice getirttirmiş altınları yığıyor. Resulullah (sav)’a sessizce teslim ettiriyor. Bunun bir kısmı dört bin dirhem gümüş. Hazreti Peygamber (sav), Hazreti Ebubekir (ra)’e soruyor. “Ey Ebubekir” diyor “sen ev halkına ne bıraktın” diyor. Öğreniyor ki ona göre yardımcı olmak için. “Onlara Allah ve Resulü’nü bıraktım” diyor. Şu güzelliğe bak maşaAllah. Hazreti Ömer (ra) diyor “ben anlaşıldı baş edemeyeceğim” diyor maşaAllah.
“Ey Nas bana mal ve dostuyla en emin kimse Ebubekir’dir. Eğer sevgili edinmem gerekirse muhakkak ki Ebubekir’i edinirdim. Ama İslam kardeşliğimiz var. Ben hepinizden öndeyim ve sizi bekleyeceğim. Zaten şu an Kevser havuzumu görüyorum” diyor. Mesela orada bir vizyon oluşuyor onu görüyor. Müslim ve Buhari’den.
Hayret ya Peygamberimiz (sav)’in hanımlarından bir tanesi kadın nasıl bir insansa Peygamberimiz (sav) böyle altını Müslümanlara dağıttığı için hanımlarından biri diyor ki, “Bana bir yüzük verir misin?” diyor altın yüzük istiyor. Peygamberimiz (sav) de gümüş alıyor, gümüş yüzük ona altın kaplatıyor “altın kaplattım” diyor. Alıp üstüne atıyor Peygamber (sav)’in. Saygısızlığa bak, münasebetsizliğe bak. İnanılır gibi değil. Dünya malı için şu münasebetsizliğe bak. Hayret nasıl insanlar oluyor. Mucize bu yani.
İmam Ali (ra) şöyle buyurmuştur, “Mehdi talebelerinin kalpleri birdir, onlar birbirleriyle de uyum içindedirler.” Yevmul Halas’ta.
Evet dinliyorum.
VTR: Hazreti İsa (as) şu anda dünyada mı? Mehdi (as)’ye insanlar nasıl biat edecek? Mehdi (as)’nin Mehdi (as) olduğunu nasıl anlayacak insanlar?
ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım bak modern bir delikanlı ama Mehdi talebesi olmuş. İsa Mesih sevgisiyle kalbi dolmuş. Ne güzel ona, ne güzel mutluluk. Evet, bu onun için büyük bir güzellik. İsa Mesih tabii ki şu an dünyada. Mehdi (as) de dünyada ikisi de dünyadalar. Münafıkların en rahatsız olduğu iki kişi. Bak Allah onlara eziyet olsun diye yaratıyor Allah. Çünkü Mehdi (as)’nin bir özelliği vardır, insanların hidayetine vesile olur Hadi ismiyle. Ama bir de dehşet verici bir özelliği daha vardır milyonlarca insanı cehenneme sürükler. Yani cehennemde akıl almaz azaplara uğramasına sebep olur. Yani münafıkların mahvedilmesine sebep olur. Mesela Mehdi (as) olmasa münafık cehenneme düşmez. Ama Mehdi (as) vesilesiyle sonsuz azap ve dehşet verici bir eziyet görecekler. Mehdi (as)’nin bir vasfı da budur. Yani cehenneme insan sürüklemesi ve şahit olmasıdır. Zaten şahitlik vasfı vardır Mehdi (as)’nin. Allah onu ahirette getiriyor Mehdi (as)’yi soruyor tek tek “bunu nasıl bilirsin, bunu nasıl bilirsin?” Hepsini açıklıyor Mehdi (as). Peygamberimiz (sav) hadislerinde de belirtiyor. Zaten Kuran’da da var bu. “Şahitler orta yere getirirler” diyor. Onlara soruluyor. Yani insanların ahlaksızlığı, zalimliği tek tek soruluyor o şahadeti Allah esas alıyor. Ona göre karar veriyor. Mesela münafıklar da böyle diz çöktürülmüş olarak getiriliyorlar. Soruluyor Mehdi (as)’ye. “Bunları nasıl bilirsin?” diyor tabii ne kadar alçak aşağılık olduklarını anlatıyor Mehdi (as). Ondan sonra zebaniler hiç konuşturmadan sürükleyerek alıp cehennemin içine atıyorlar. Allah biliyor da yani usulen hükmen yapıyor onu. Yoksa yani Mehdi (as)’den onu öğreneceğinden değil. Zaten Mehdi (as) diyor önce “Ya Rabbi sen her şeyi daha iyi bilensin.” Yani “Sen her şeyi bilensin.” Ama eğer insan olarak benim hükmüm olarak soruyorsan Senin bana yarattığın kadarıyla ben söyleyeyim” diyor ve söylüyor. İsa Mesih’e de öyle soracak o da şahittir. Yani Yehova şahitleri oradan gelir. Yehova’nın şahitleri, “sizler şahitlersiniz” diyor. Kuran’da da var ayette “Sizler şahitlersiniz” diyor. Müminlerin bir vasfı da şahit olmasıdır. Dolayısıyla İsa Mesih ve Mehdi (as) şahit olarak gelmişlerdir. Hem müminlere hem münafık ve kâfirlere şahit olarak geliyorlar. İsa Mesih şu an hayatta, Mehdi (as) şu an hayatta, İslam hâkim olacak ve büyük olaylar olacak önümüzdeki günlerde. Yani şu an o olayları durdurmaya çalışıyoruz. Ama buna rağmen çok büyük olaylar olacak. Yani 2018 özellikle yani yer yerinden oynar. 2019-2020-2021’den sonra da açılmaya başlıyor inşaAllah. Münafıkların en korktuğu tarihler. Tarihler çok korkutur münafıkları. Onlar diyor ki “hani vaat etmişti” diyor ayette var Kuran’da “Bize boş bir aldanıştan başka bir şey söylemedi” diyorlar. Peygamberimiz (sav) şöyle şöyle olacak diyor ya “boş bir aldanıştan başka bir şey söylemedi. Bize yanlış vaatlerde bulundu” diyor münafıklar.
EBRU ALTAN: Bir de “zamanın aleyhimize felaketlerle dönmesinden korkuyoruz” diyorlar.
ADNAN OKTAR: Evet. Şimdi onları göreceğiz inşaAllah. Biz buradayız 2017, 18, 19, 20, 21 özellikle 22’den sonra o tekrarlayan iki 2022, 2/2/2022 saat 2 her zaman söylüyoruz. Evet, hep beraber göreceğiz.
Evet dinliyorum.
VTR: Bir ülkenin kalitesi nasıl artar?
ADNAN OKTAR: İmanlıysa gençliği, insanları kaliteye doğal olarak önem verirler. Yani sanata önem verirler, estetiğe önem verirler. Özgürlük olur. Kafa insanın açık ve sarih olduğu için şeytanın etkisinde kalmaz. Sanat, estetik, güzellik ön plana çıkar. O zaman kalite de kendiliğinden ortaya çıkar.
Münafıklar mesaj göndermişler “biz de yiyoruz içiyoruz havuza girip eğleniyoruz” diye mesaj göndermişler. “Nerede yalnız kalacağımızı iddia ediyorsunuz öyle bir şey yok” diyor. “Beraber öleceğiz biz” diyor. Ama işte tam dediğimiz doğruymuş demek ki bak. Tam isabet demek ki.
Evet dinliyorum.
GÜLEN BATURALP: Noam Chomsky ve çok sayıda milletvekiliyle bazı akademisyenler, aktivistler ve gazeteciler Guardian Gazetesi’ne bir mektup gönderdi. Gazetede bugün yayınlanan “Türkiye’de demokrasi yargılanıyor” başlıklı mektupta, HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması çağrısı yapıldı.
ADNAN OKTAR: Hemen uyarız, derhal söylesinler yeterli. Bunların kafası çalışmıyor mu? Nasıl insan bunlar anlamıyorum. Türkiye’nin mahkemesine akıl veriyorlar. Mahkeme sizden mi öğrenecek? Deliller açık neyse ona göre hâkim karar verir. Allah akıl fikir versin.
Kısa bir ara verelim devam edelim
ASLI HANTAL: Yayınımıza videolarla devam ediyoruz.