BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Hoş bulduk, siz de hoş geldiniz.
BÜLENT SEZGİN: Hoş bulduk.
ADNAN OKTAR: Dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Şırnak ve Diyarbakır Sur’da patlamalar meydana geldi. Dört polisimiz şehit oldu, dokuz kişi yaralandı. Şehitlerimizi gösterebiliriz.
BÜLENT SEZGİN: Şehitlerimiz Kadir Miraç, Mahmut Ava, Şehit polisimiz Ali Sevim, Şehit Şenali Ocak.
ADNAN OKTAR: Nasıl oldu bu patlama?
KARTAL GÖKTAN: Zırhlı polis aracının geçişi sırasında önceden tuzaklanmış patlayıcıyı infilak ettirmişler.
ADNAN OKTAR: Yeri belli mi tam haritada?
KARTAL GÖKTAN: Bakalım. Dicle Üniversitesi içerisinde bir alanda.
ADNAN OKTAR: Dicle Üniversitesi’nin içinde mi?
KARTAL GÖKTAN: Oradan çıkmış daha doğrusu polisler, mezarlıktan geçerken mezarlıkta patlayıcıyı infilak ettirmişler.
ADNAN OKTAR: Allah gani gani rahmet etsin aslanlarımıza, annelerine babalarına Allah uzun ömür versin. Allah şahadetlerini makbul etsin kabul etsin. Kontrollerin daha güçlü çok daha sık çok daha geniş alanda olması lazım. Yani gözden sinek dahi kaçmaması gerekiyor.
“Sözümüz sevgi birliği” diyelim.
Nisa Suresi 75’te halkın Mehdi beklentisi şöyle açıklanıyor. “Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar.” Şeytandan Allah’a sığınırım. “Bize katından bir veli (koruyucu sahip)” Mehdi “gönder, bize katından bir yardım eden yolla’ diyen” bak “bize katından bir yardım eden yolla diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına neden savaşmıyorsunuz?” diyor Nisa Suresi 75.
“Hani Peygamberlerden birine” Şeytandan Allah’a sığınırım Bakara Suresi 246, “’Bize bir melik gönder de Allah yolunda mücadele edelim’ demişlerdi.” Peygambere diyorlar, bir melik gönder, her zaman Mehdi istenmiştir Allah’tan, insanlar her zaman Mehdi istemişlerdir.
“İnkar edenler derler ki: ‘Ona Rabbinden bir ayet indirilseydi ya’” Ra’d Suresi 7’de şeytandan Allah’a sığınırım. “Sen, Yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir mehdisin.” Hani yoktu. Hadiun hadi, hadi Mehdi demek. “ve yekûlu ellezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbi-hi innemâ ente munzirun ve li kulli kavmin hâdin” her kavim için Mehdisin diyor Allah. Hani yoktu? Hadi ne demek? Mehdi, aynısı.
Rum Suresi 53’te “Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanları da” yani deccal olanları da “doğruya iletici değilsin.” Çünkü onlar deccallık vasfını yapacaklar. “Sen yalnızca, bizim ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin ki onlar müslümanlardır.” Ve sen kendi sapıklıkları içinde kör olanlara da mehdi değilsin diyor, onlara mehdilik yapamazsın diyor. Nasıl geçiyor ayette; “Ve ma ente bi hadil” sen bunlara mehdi değilsin diyor, mehdilik yapamazsın. “Umyi an dalâleti-him in tusmiu illâ men yu'minu bi âyâti-nâ fe hum muslimûne” Sen ancak mümin olanlara tebliğ yapar işittirirsin diyor. Kör deccallara işittiremezsin diyor, onlara mehdilik yapamazsın, senin mehdiliğin Müslümanlara olur diyor.
Science Dergisi, 2005 yılında 32 Avrupa ülkesiyle Amerika’da yaptığı araştırmada Türkiye evrim teorisine en az inanan ülke çıktı.
CAN DAĞTEKİN: MaşaAllah siz vesile oldunuz.
ADNAN OKTAR: Tabii, biz vesile olduk tabii. Doktor Robert Millikan var Nobel ödülü almış dünyanın en ünlü evrimcilerinden birisi. “Şu çok acıklı” diyor adam “biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz” diyor. Hiçbir bilim adamı kanıtlayamadı diyor habire kanıtlamaya çalışıyoruz ve hiçbir şekilde beceremiyoruz diyor, çok acı durumları. Mesela Derek W.Ager var ünlü İngiliz paleontolog evrimci, “Evrim konusunda sorunumuz şu” diyor. “Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun sürekli olarak aynı gerçekle karşılaşıyoruz” diyor, “kademeli evrimle gelişen bir yapıya hiçbir şekilde rastlayamadık” diyor, “aniden yeryüzünde oluşan” bak “aniden yeryüzünde oluşan grupların dışında bir şey bulamadık” diyor, hep aniden geliştiklerini görüyoruz diyor. Darwin konuştuğu zaman zaten bilim gelişmemişti ama bu insanlar sonra geniş çaplı bilimin bütün imkanlarını kullandılar, baktılar yok, dürüst davranın.
Carlton E. Brett var ünlü evrimci. “Yeryüzünde hayat zaman içinde yavaş yavaş kademe kademe mi gelişti? Fosil kayıtlarına başvurduğumuzda bu soruya cevap maalesef hayır” diyor, fosil kayıtlarında böyle bir şey bulamıyoruz diyor. Mesela bu Edmund Ambrose var o da ünlü dünya çapında ünlü evrimci. “Şunu kabul etmeliyiz ki fosil kayıtlarında yaratılışçıların görüşlerine ters düşecek maalesef hiçbir şey yok” diyor, tam yaratılışçıların dediği gibi diyor fosil kayıtları, yaratılışı ispat eder mahiyette diyor.
Taha Suresi 20-21’de Şeytandan Allah’a sığınırım. “Böylece asayı yere attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan olmuş.” Hemen diyor bak hemen. Hani evrim vardı, odun bir anda yılana dönüşüyor demek ki oluyormuş işte ani yaratılış.
Maide Suresi 110, “İznimle çamurdan kuş biçiminde (bir şeyi) oluşturuyordun da (yine) iznimle ona üfürdüğünde bir kuş oldu” diyor Allah, hani olmuyordu? Hani aniden yaratılma olmuyordu? İşte al sana ani yaratılma.
Mesela cennette cehennemde insanlar yeni bir yaratılışla yaratılıyor. Evrimle mi yaratılıyorlar? “Biz onları yeni bir inşa yaratma ile inşa edip yarattık.” (Vakıa Suresi 35) diyor Allah. “Sur’a üfürülmüştür, böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp giderler.” (Yasin Suresi 51) Orada milyonlarca sene evrim mi geçiriyorlar dirilenler? Anında diriliyorlar. “Çekirgelerin kalkışı gibi” (Kamer Suresi 7) diyor Allah birden hepsi kalkar diyor. Toprak dümdüz topraktan toprağın içinden, bak adam sırf toprak olmuş hiçbir şey yok dümdüz toprak yani, toprağın içinden kalkıp insanlar ayağa kalkıyorlar, çekirge sürüsü gibi diyor bir anda ani hatta çekirgeye benzetiyor Allah, çekirgelerin özelliği nedir? Aniden hepsi birden canlanırlar, çekirge gibi hepsi kalkar. Hani nerede burada evrim? Aniden yaratılış var işte. “İnsanı ateşte pişmiş gibi kuru bir çamurdan yarattı.” (Rahman Suresi 14) yani porselenden “Cann’ı (cini) da ‘yalın/dumansız bir ateşten’ yarattı.” (Rahman Suresi 15) Evrimle yaratmıyor burada. “Biz insanı süzme bir çamurdan yarattık.” (Mu’minun Suresi 12) yani kaliteli bir porselen balçığından yarattık diyor. “Hani Rabbim meleklere demişti ki ben kuru bir çamurdan şekillenmiş bir balçıktan bir beşer yaratacağım.” (Hicr Suresi 28) porselenden bir heykel yapacağım ondan insan yaratacağım diyor. “Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üfürdüğümde hemen ona secde ederek yere kapanın.” (Hicr Suresi 29) Beklemeyin diyor Allah, bekliyorlar karşısında işte. Allah ona biçim veriyorum diyor porselene, ruhumdan üfürdüğümde birden canlanıyor ve hemen secdeye kapanın diyor yani secdede beklemek yok saniyeler hesabında secde edecekler.
“Ey insanlar” diyor Nisa Suresi 1, şeytandan Allah’a sığınırım. “Sizi tek bir nefisten yaratan” tek bir insandan, “ondan da eşini yaratan” yani Hazreti Adem (as)’den de eşini yarattım diyor Allah. Türkiye’de evrimi kabul ettiremedikleri için evrimi Müslümanlaştırmaya çalışıyorlar yani Kuran’ın emirlerinden biri gibi göstermeye çalışıyorlar yani namaz, oruç, zekat gibi bir de evrim teorisi vardır yani İslam’ın 5 şartına 6. şart koymaya kalkıyorlar bir de evrim teorisi, Müslümanların da buna inanacağını zannediyorlar halbuki evrim teorisinin çıkış amacı zaten Allah’ı inkar etmek için çıkarılmıştır yani ana amacı Allah’ı inkar etmektir. Yok ya bir şey olmaz diyor sen al kenardan cebine koy dursun yanında diyor. Yok, uydurma bir teori.
ERDEM ERTÜZÜN: Evrim Aldatmacası kitabınız milyonlarca dağıtıldı Adnan Bey.
ADNAN OKTAR: Evet. Ağırlarına gitti millet böyle bir oyunun farkına varınca, tabii reddetti millet, kabul ettiremedikleri için öbür Asya ülkelerine falan kabul ettiriyorlar gariban ülkelerde yani Ortadoğu ülkelerinde itiraz eden pek çıkmadığı için onların büyük bölümünü hakikaten yüzde 50 falan ikna etmişler ama Türkiye’de öyle değil. Türkiye’de yüzde 80’i ikna edemediler bizim vesilemizle.
Allah diyor bak “Sanki yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden hemen çıkarlar.” (Kamer Suresi 7) diyor Nerede burada evrim? Cennette insanlar var evrimle mi yaratılacaklar? Eşyalar, mobilyalar, testiler, ibrikler bunlar evrimle mi yaratılıyor? Hepsi yaratılış. Oradaki ibrikleri ustalar mı yapacak? Türkiye’de mi yapılacak? Dünya dağılıyor tamamen, hiçbir usta yapmıyor doğrudan Allah yaratıyor. Kadehleri, evleri, süs eşyalarını, yastıkları hepsini Allah sebepsiz yaratıyor. Sebepsiz yaratılışa akılları yatmadığı için her şeyi bir sebebe bağlamak istiyorlar oradan da çok zorlanıyorlar. Müslümanlara yandan bunu empoze edecekler tabii evrimi oturttururlarsa Allah’ı inkar kolaylaşacak çünkü tesadüfler sonucu bütün canlılar hayatta oluşuyorsa Allah yok diyecekler.
Her yerde yoğun olarak Darwinizm’in geçersizliği anlaşılıyor her yerde, çok küçük noktalar kaldı onlar da gidecek. Asıl gericilik budur çünkü Hazreti İbrahim (as) devrinde, Hazreti Musa (as)’nın devrinde de Darwinizm vardı. Darwinizm’e karşı Hazreti Musa (as) mücadele etti. İşte asasını atmasının nedeni Firavun’un evrim yalanını çürütmek içindi. Çünkü en büyük iddiası Firavun’un “Nil’in çamurlarından biz olduk, tesadüfler sonucu oluştuk” diyordu. “Bütün insanlar, hayvanlar, bitkiler Nil’in kenarlarında oluşan çamurlardan zamanla evrimle oluşmuş” diyordu. Hazreti Musa (as)’ya karşı en büyük kozu buydu. Hazreti Musa (as) da evrim teorisinin yanlışlığını tek bir hareketle bitirdi, asasını attı asa yılana dönüşünce evrimin olmadığı anlaşıldı. Evrimci o büyücüler falan hepsi secdeye kapandılar hiçbir evrimci kalmadı yani yaratılışın gerçek olduğunu gördüler. Hatta diyor Firavun, “o zaman daha öncekilerin durumu nedir o zaman?” diyor yaratılış için, “hadi biz anladım da daha öncekiler?” “Onları da Allah yarattı” diyor Hazreti Musa (as). Hazreti İsa (as) da öyle, o devirde yoğun olarak evrim savunuluyordu, evrimle her şeyin oluştuğu, Hazreti İsa (as) çamur biçiminde bir kuş yaptı yani çamurdan bir heykel, koydu oraya ‘kum bi iznillah’ dedi kalk Allah’ın izniyle, kuş uçtu gitti evrimin olmadığını ispat etti orda. O devirde Roma’da evrim düşüncesi çok yaygındı, Roma devleti evrimin üstüne kuruluydu inançları Allah’ın yarattığına inanmıyorlardı. Dolayısıyla gericiliğin Sümerler devrine gidenlerde olduğunu görüyoruz ta Eski Mısır dönemine gidenlerde olduğunu görüyoruz, o devrin sapkın bir inancı bu, bütün kainatın yaratılışını tesadüflere bağlayan bir inanç. Gericilik neredeymiş? Eski Sümerlerdeymiş, eski Mısır’daymış. Sen o döneme döndüğüne göre sen ilerici olamazsın. Biz ilericiyiz çünkü elektron mikroskobu kullanan biziz. Kofulları, golgi cisimciğini, proteinlerin yapısını araştıran biziz. Sen bunlardan korkup kaçıyorsun. Düşünmek dahi istemiyorsun. Paleontolojik delilleri kullanan biziz. Sen paleontolojik delili kullanabiliyor musun? Biz bak 700 milyon fosil kullanıyoruz, göğsümüzü gere gere. Ama sen ne yapıyorsun? Sen kaçıyorsun. Fosil gördü mü kırmaya kalkıyorsunuz.
Darwin zamanında mikroskoplar çok ilkeldi. “Hücre ne?” diyorlardı Darwin’e. “Su dolu küçük bir balon.” diyordu. “İçi su dolu küçük bir balon.” Hücre sonra elektron mikroskopla hücreye bir girdiler, İstanbul şehri gibi. Bir hücrenin içi İstanbul şehrinden daha karmaşık ve daha düzenli. Kim gericiymiş? Kim ilericiymiş? Bak ben bütün paleontolojik delilleri öne sererim diyorum. Elektron mikroskopta bütün bu parçaları inceleyelim, bunları ders kitaplarına koyalım gençler görsün diyorum. Kabul ediyor musun? Bir proteinin tesadüfen meydana gelme ihtimali var mı bilimsel olarak? Ders kitaplarına koyalım. Kabul ediyor musun? Kabul etmiyorsun.
Darwin diyor ki; “Tavus kuşunun tüylerini görmek beni hasta ediyor.” diyor. “Çok mükemmel bir varlık.” diyor. “Evrimle anlatılacak gibi değil.” diyor. “İnsanın gözü de evrimle anlatılacak gibi değil.” diyor. “Teoriye olan inancımı kaybettim.” diyor. İnsanın gözünün yapısını inceleyince diyor. “Teoriye olan inancımı kaybettim.” diyor. “Eğer ara fosiller bulunmazsa, şu ana kadar bulunmadı” diyor. “Eğer ileride de bulunmazsa benim teori bitti” diyor. Yok, işte bak 700 milyon fosil bulundu, yok.
Bir hayırlısıyla Darwinizm’i kabul ettirebilseler sonra konu Kuran’a gelecek. İslam’a gelecek konu ama bir türlü kabul ettiremediler. Çünkü Allah’ı inkar edince yerine neyi koyacaklar? Şimdi Darwinizm’i biz aldık adamlara iade ettik, uygun bir şekilde. Şimdi Allah’ı inkar edince de yaratılışı açıklayamayacakları için her şey havada kalmış oluyor onlar için. Onun için bütün güçleriyle Darwinizm’i son bir ümit kabul ettirmeye çalışıyorlar. Eğer ‘Kuran’da da var, İslam kabul ediyor’ diye kabul ettirirlerse sonra ikinci aşamaya geçecekler. ‘Allah yok’ diyecek. Her şey işte gördünüz tesadüfler sonucu Darwinizm tarafından anlatıldığı gibi, Darwinistlerin anlattığı gibi yaratılmıştır. Dolayısıyla ‘dini bırakın’ diyecekler, ikinci aşama. Biz müsaade ediyor muyuz? Yok. Eder miyiz? Yok.
Vücuda gelen atomun yapısını biliyor. Mesela demir atomu geliyor, vücut hiçbir teknik aletle tespit edemezsin. Tek tek atomları yakalıyor vücut, demir atomunu. Hücre tanıyor demiri. İhtiyacı kadarını alıyor, fazla olduğunda vücuda emir veriliyor almıyor. Mesela bakır. Bize bir yiyecek verseler biz onun içinde bakır atomunu bulabilir miyiz? Ama hücre buluyor. Diyor ki bak ben orda bir tane bakır atomu. Bakın bakırın atomu, bu görünmüyor. Elektron mikroskopta da göremiyorsun. Ama hücre görüyor. Bak, elektron mikroskobun göremediğini hücre görüyor. “Bak burada bakır atomu var, ben bunu alıyorum.” diyor. Nereye götürüyorsun? Diyorsun. “İlgili yer belli” diyor. Vücutta bununla ilgilenen kısım belli. Alıp oraya götürüyor. “Sana bakır atomunu getirdim al bunu kullan.” diyor. O da alıyor ilgili yere, proteinle beraber bağlayıp bakırı yapıştırıyor, kullanmaya başlıyor. Bu teknoloji uzay teknolojisi desen bile değil. Akıl hayal alacak gibi değil. Magnezyum alıyorsun yemek için bir şey mesela. Farz edelim hamburger. Magnezyumu ayırıyor, ihtiyacı kadar ne kadarsa. Kaslara, kemiklere nerelere ihtiyaç varsa her yere dağıtıyor. Göze götürüyor mesela, göz benim ihtiyacım yok diyor. Beyine götürüyor. Benim de ihtiyacım yok diyor. Beyine ama fosforu götürdün mü beyin diyor ki bir dakika fosforu alayım diyor. Benim ona ihtiyacım var diyor. Bak, demiri almıyor beyin. Magnezyum almıyor, kalsiyum almıyor. Neyi alıyor? Fosforu alıyor. Ben bu fosforu alayım diyor. Kemiğe gidiyor. Kemik hemen alayım diyor fosforu. Tek tek, atom atom seçiyor. Kobaltı biliyor vücut, manganı biliyor. Çinkoyu biliyor mesela çinko çok önemli. Çinkoyu ayırıyor, bakırı aldık ama çinko eksik diyor çinkoyu da seçiyor atom olarak. Ve ilgili yere götürüp bağlıyor. İlgisiz hiçbir yer muhatap olmuyor. Sadece ilgili hücre alıyor onu. Mesela hormon. Büyüme hormonu var. Büyümeyi sağlıyor işte kollar bacaklar ama orantılı büyüyeceksin diyor bak. Parmaklar, kollar, bütün vücut her yer orantılı büyüyecek diyor. Tek bir yerde bir orantısızlık olmuyor. Kafa, burun, göz, kulak falan her yer milimi milimine, hepsi birbirine paralel büyüyor. Büyüme oluştuktan sonra diyor ki büyüme hormonu, yeteri kadar büyüme oldu bu 1.85’lik delikanlı oldu artık büyütmeyelim diyor. İstese büyütür daha. 5 metreye kadar çıkartır. Hayır diyor benim kanaatim geldi bu büyüdü diyor, dursun diyor. Ve büyümüyor ondan sonra. Neresine baksak harika var. Beyinin içinde gözden gelen elektrik var. Göz elektrik getiriyor çünkü göz görüntüyü görmez. Her göz kördür, bütün gözler kördür. Beyindeki göz bir tek onu görür. Göz elektrik üretir sadece, bu kadar. Elektrik üretme özelliği vardır. Elektriği getiriyor beyine, beyinde mercimek kadar bir yere getirip bırakıyor. Gelen elektrik çok kalitesiz bir elektrik, çok kalitesiz. Yani onu görüntüye çevirsen berbat bir görüntü çıkar ama çok çok berbat. Ama bak o elektriği üç boyutlu olarak, renkli olarak birisi görüyor bir göz. Ama dikkat edin gözü olmadan görüyor bu sefer. Oraya kadar göze ihtiyaç var ama oradaki göz görüntüyü değil de elektriği görüntü olarak görüyor. Ve üç boyutlu olarak ve üstelik gözsüz görüyor bak, gözsüz, gözü yok. Gözü olmayan biri üç boyutlu görüyor görüntüyü. Üç boyutlu hatta öyle görüntü o kadar net ki adam emin oluyor karşısında olduğundan. Elektrik geliyor, oradaki elektriği kulaksız olarak kulağı olmadan birisi duyuyor, kulağı olmadan. Ve üç boyutlu olarak duyuyor, çok net duyuyor. Oradaki elektrik o kadar berbat ki onu sese çevirsen haşırtı, uğultu ve rezalet olur. Başka hiçbir şey yoktur. Akıl almaz kusursuz olarak, kulağı olmadan birisi orada duyuyor. Bunların üstünde dursunlar. Mesela beynin bir gramında bulunan nöronların bağlantı kapasitesi tüm dünyadaki telefon ağından daha büyük. Bir gramındaki bağlantı çapı, bir gram. Tüm dünyanın elektrik telefon sisteminden daha gelişmiş.
Şimdi kısa bir ara verelim, devam edelim.
BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza kısa videolarla devam ediyoruz.
VTR: Yaşayan Fosiller Evrimi Yalanlıyor
BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza devam ediyoruz inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar, Reina saldırganının yakalanmasının referandum jesti olduğunu iddia edenlere sert çıktı. Tayyar Twitter’dan, “Reina saldırısı oldu ‘devlet yok’ dediler. Katil yakalandı, ‘referandum jesti’ diyorlar. Sahiden siz ne ayaksınız?” ifadelerini kullandı.
ADNAN OKTAR: Referandumla ne alakası var? Biz anayasa maddelerine bakarız. Eğer Türkiye’nin lehine ise kabul ederiz. Türkiye’nin lehine görmüyorsak, riskli görüyorsak da kabul etmeyiz. Bu kadar basit. Her gün bomba patlıyor, her gün terörist oluyor. Onun bir bağlantısı yok. Bir mantığı da yok. Ayrıca terörist bazen yakalanıyor bazen yakalanmıyor. Bu hükümeti zora sokacak bir şey değil. Hükümet bütün iyi niyetini göstermesi önemlidir. İyi niyetini gösterdiğine göre sorun yok demektir.
Evet dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: MHP Lideri Devlet Bahçeli, CHP’nin meclisteki görüşmeler sırasındaki tavrına değindi. Bahçeli, “Milletten ümidini kesen CHP yönetimi milli iradeye çıkan yolları tıkamak ve hatta kullanılmaz hale getirmek için olmadık yollara sapmıştır. Mecliste yaşanan kürsü işgalleri, kavga sahneleri, ucuz oyunlar, isnat ve iftiraya varan siyasi söylemler muhataplarını mahcup edecektir” dedi.
ADNAN OKTAR: Ama her halükarda Türkiye’de bir demokrasi olduğu izlenimini veriyor. Sessiz sedasız her şey geçse, kimse çıtını çıkartmasa bayağı ürkütücü olur görüntü. Mecliste açık açık muhalefet gösterebiliyorsa muhalefet milletvekilleri, istediğini konuşabiliyorsa, istediği gibi ifadede bulunabiliyorsa bu lehe bir durum, iyi bir durum. Dolayısıyla bundan tedirgin olmaya gerek yok. Yani muhalefetin canlı olması, aktif olmasında fayda var. Ama tabii küfür olmaması lazım, işte kafa göz yarılmaması falan bunlar çirkin. Yani can yakıcı olaylar olmaması lazım. Kürsüyü işgal etmesi; kürsünün önünde konuşabilir, yüksek sesle bir şeyler anlatabilir, derdini söyleyebilir. Bir parça ayarlanırsa onlar akışı normal gibi olacak.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Elinde Kuran’la görüntülenen daha sonra da başörtüsüyle objektiflere poz veren ünlü Amerikalı sanatçı Lindsay Lohan son yaptığı hamleyle Müslüman olduğu iddialarını neredeyse doğruladı. Instagram hesabındaki tüm fotoğrafları silip hayatında beyaz bir sayfa açtığı mesajını veren Lohan, Instagram’daki isminin yanına Aleykümselam yazdı. Lohan’ın Instagram’ında bu değişiklik tüm insanlığı selama davet eden İslam’ın davetine icabet olarak algılandı.
ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma, aferin benim güzelime.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Bayağı vicdanlı bir kız, mültecilerle ilgileniyor. Türkiye’ye geldi.
ADNAN OKTAR: Aferin benim tatlıma, vicdanlı, delikanlı kızmış. Ama şimdi bağnazlar falan bunu çok bunaltırlar çocuğu. Yok, “Niye çarşafa girmiyorsun, niye şunu yapmıyorsun?” Nefes aldırmazlar, “niye gülüyorsun, niye makyaj yapıyorsun.” İşte “kaşını alma, gözüne dokunma, gülme, müzik dinleme, resim yapma, dekolte giyinme” falan burnundan getirirler yani. Bağnaz da demeyelim de işte bilgisizler diyelim yani bilgisi az olanlar.
Peygamberimiz (sav) diyor ki; “Suda, denizde bir taç görüyorum” diyor “bu iblisin tacı” diyor. Görüyor musun? “Denizde bir taç görüyorum, bu iblisin tacı” diyor yani deccalın tacı diyor. Ve “Kuzey’de” diyor “bir adada” diyor. Tam tarif işte.
EBRU ALTAN: Siz Teacher’in açıklamasından bahsetmiştiniz. “Soğuk savaş bitti kendimize yeni bir düşman bulmamız gerek. Yeni düşmanımız İslam” diye açıkladı demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Evet. Tabii. “Komünizm bitti” diyor “yeni düşmanımız İslam’dır” diyor.
“Hoca senin kaşlar neden Atatürk’ün kaşları gibi?” diyor. Güzel işte, dedemin de öyleydi. Çerkezlerde öyledir, kaşlar yukarı yukarıdır hep. Bütün Osmanlı paşalarında da vardır, Osmanlı padişahlarında falan. Güzel, iyi bir şey. Atatürk’ün kaşları da öyle havaya kalkmış kılıç gibiydi. Kudret alametidir.
Darbe sırasında Karadeniz’de İstanbul’dan dört yüz kilometre kuzeyde NATO gemileri tatbikattaydı aynı anda. Dört yüz kilometre. Türk gemileri de FETÖ’cülerin kontrolünde birçoğu, onlar da olay yerindeler. Bak İstanbul’u hem kuzeyinden, hem güneyinden denizden kuşatılmış durumdaydı o anda. İngiliz gemileri de aşağıdan kuşatmışlar, İzmir tarafından. İzmir’in çok yakınlarına gelmiş durumdalar. Öbürleri de yukarıdan kuşatmışlar, her yerden kapatılmış durumda. Kıbrıs’a adamlar konuşlanıyorlar, elli bin asker yığıyorlar, kendi İngiliz vatandaşları var burada “onları kurtaracağız” diyorlar, “kendi vatandaşlarımızı” diyorlar.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Sabah Gazetesi’nden Haşmet Babaoğlu, Soros’a dikkat çekti. Şöyle diyor yazısında, “Soros, bütün fonlarını ve örgütlerini harekete geçirmiş görünüyor. Bu kez Ukrayna'yı, Kafkasya ülkelerini, Türkiye'yi, Kuzey Afrika'yı değil de, gözünü karartıp Amerika’yı karıştıracak gibi.”
ADNAN OKTAR: Evet büyük olaylar olacak ama sonunda Mehdiyet galip gelecek.
Ta Nisan ayında darbeye İngilizler hazırlığa başlıyor Kıbrıs’ta. Elli bin askeri Temmuz’a kadar yığmaya devam ediyorlar, 15 Temmuz’a kadar. Elli bin asker, komando, Güney Kıbrıs’a kendi üslerine. Bak darbe ta Nisan ayında biliniyor onlar tarafından. İngiliz derin devletinin emriyle bu. İngiliz derin devletiyle FETÖ, IŞİD, PKK, PYD falan hepsi iç içeler. Yani deccaliyetle iç içeler. Bak Resullullah (sav) diyor “Denize baktım şeytanın tacını gördüm” diyor. “Kuzey’de ve adada deccal” diyor.
İstanbul’un 1918’deki işgaline benzer şekilde gemileri ona göre yerleştirmişler. Hazırlık yapılmış iki taraftan kıskaca alacak şekilde. Memleketin kabadayı dolu olduğunu unutmuşlar, acayip şok oldular. Önce çok korkak olduğunu söylediler Türk milletinin, peş peşe öyle haberler çıktı bu FETÖ’cülerden, şunlardan bunlardan birçoğundan çıktı. İşte korkaksınız falan diye çok çirkin ifadelerle. Korkaklık bir kenara dünyanın en sıkı kabadayılarının, en sıkı delikanlılarının olduğu yer olduğunu anladılar. Yanlış adrese gelmişler. Pardon dediler ama bir kere gelmiş oldular. Millet elini çok hafif tuttu merhametinden, şefkatinden. Yani normalde böyle olmazdı. Yatıştırdık, sabaha kadar yatıştırdım. Aman dedim bir şey yapmayın, aman affedin. Cahillik ettiler, yanlışlık yaptılar, kandırıldılar bir kısmı dedik, aman. Yoksa yani çok felaket bir olay olabilirdi söyleyeyim.
Evet dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Amerika’da demokrat partili kongre üyeleri, Trump’ın başkanlık yemin törenini boykot edecek. ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Demokrat Partili John Lewis Trump’ın başkanlığının yasadışı olduğunu söyleyerek yemin törenine katılmayacağını söyledi. Buna Twitter’da karşılık veren Trump, “Lewis seçim sonuçlarına tepki göstermek yerine berbat ve parçalanmış durumdaki bölgesine yardım etmek ve çözüm üretmek için daha fazla zaman harcamalı” ifadelerini kullandı.
ADNAN OKTAR: Canım gelmiyorlarsa daha iyi işte, havası temiz olur oraların daha iyi olur.
Bak 1918’de İstanbul’u İngiliz gemilerinin işgali. Fotoğraf var göster. Kendi gemilerimizle bombalayacaklardı İstanbul’u. Her iki yakayı da cehenneme çevirmeyi düşündüler ama Mehdiyet’i bir türlü akıllarına getirmediler.
Evrim bir kere kardeşim sen aklı başında bir delikanlısın. Evrim nedir biliyor musun? Bütün kainatın insanlar, hayvanlar ve bitkiler her şeyin tesadüfler sonucu olduğunu iddia eden bir teori. Bütün sistem tesadüfün üstüne oturuyor. Tesadüf olabilecek en mantıksız, en münasebetsiz izahtır. Bu kadar kendinizi küçük düşürmenin alemi ne? Mesela “radyo tesadüfen oldu” diyorsun, “kalem tesadüfen oldu, televizyon tesadüfen oldu” radyodan, televizyondan çok daha mükemmeldir insan. İnsanın tek hücresi bile televizyondan daha mükemmeldir tek bir hücresi bile nasıl tesadüfen olsun? Bütün açıklama tesadüflere dayandırılıyorlar. Sen de canhıraş onu savunuyorsun. Seni propagandayla ikna ediyorlar adeta büyüleniyorsun. Ve olmayacak şeye inanır hale geliyorsun çok komik duruma düşüyorsun ve gülüyorlar sana. İngiliz derin devleti sana gülüyor buna inandığın için. Tesadüfe inandığın için tesadüflerle her şeyin yaratıldığına inandığın için küçük düşüyorsun. Bir toparlasana aklını. Mandalinalar, portakallar, elmalar, muzlar, kiviler her şey git meyve satılan yere git. Bütün sokaktaki insanlar, hayvanlar bu modern dünyayı kuran insanlar “hepsi çamurdan tesadüfen oldu” diyor adam. Biraz kafanı çalıştır Allah aşkına. “Zamanla olur” diyor. Kardeşim bak ben size dedim ki varillerin içerisine; bak proteinin tesadüfen meydana gelmesi bilimsel olarak mümkün değil imkansız bir proteinin. Ben bütün protein tozlarını bir araya getireyim diyorum bak bir varilin içine dolduralım tesadüfen olması mümkün değil tek bir proteinin. Ve proteinleri de tam yaratılışa uygun olarak da insandaki şekline uygun olarak da bir araya getirip dolduralım varillere. 10 trilyon sene bekle o varillerden ne zürafa, ne insan çıkar, ne elma ağacı, ne portakal ağacı hiçbir şey çıkmaz beklersin de beklersin. İlahi irade akıl, olmadan madde hareket edemez. Atomlara tek tek akılla hakim olan Allah’ın emriyle oluyor, onun dışında olmaz.
Kardeşim baksana beyninin içerisinde muazzam bir dünya görüyorsun çok büyük bir olay bu bunu düşünmesi lazım. Gözsüz gören biri var beyinin içinde bunun kim olduğunu bir araştırsana. Akıllarının ucundan bile geçmiyor. Mesela doğada iki yüzün üzerinde aminoasit var. Proteinlerin oluşması için yalnızca belli yirmi aminoasidin seçilmesi gerekiyor. Bu özel yirmi aminoasit seçilip belli bir dizilimle yan yana gelmesi gerekiyor. Proteini oluşturan aminoasitler mutlaka sol elli olması gerekiyor. Sol elli olduklarında da aminoasitler yalnızca peptit bağlarıyla bağlanabiliyorlar. Moleküllerdeki atomlar genellikle kovalent bağıyla bağlanıyorlar. Fakat yalnızca aminoasitler bak yalnızca aminoasitler özel farklı bir bağ ile bağlanıyorlar; bu peptit bağı. Peptit bağı ancak yüksek ısıda uzun süre kuvvetli asit ya da bazlara maruz kaldığında çözülebiliyor. Proteinlerin sağlam ve dayanıklı olmalarını da işte bu peptit bağı sağlıyor. Tek bir proteinin oluşabilmesi için yukarıdaki bütün şartların tamamının eksiksiz olarak yerine gelmesi gerekiyor ve tüm bu şartların gerçekleşerek tek bir protein molekülün meydana gelme olasılığı on üzeri dokuz yüz elli sıfır da bir. Onun yanına dokuz yüz elli tane sıfır koyuyorsun bir tane protein molekülü meydana gelme ihtimali oluyor yani sıfır ihtimal. Kardeşim dokuz yüz elli sıfırlı bir sayı düşün. Birin yanına dokuz yüz elli tane sıfır koyuyorsun. Bir tane protein molekülü olabiliyor ancak. Bir de bunların bir araya gelmesi gerekiyor, birbirleriyle bağlantı kurması gerekiyor. Bağlantı kurduktan sonra da canlanması gerekiyor. Olacak iş değil buna nasıl inanıyorsunuz? Koskoca delikanlısınız aklınızı başınıza alın. Yapmayın etmeyin gülünecek hallere geliyorsunuz.
EBRU ALTAN: Bir de siz daha önce söylemiştiniz proteinlerin bir de uygun şekilde katlanması gerekiyor. Katlanmayı yapanlar da proteinlerin kendisi. Dolayısıyla protein olmadan zaten proteinin meydana gelmesi mümkün değil diye anlatmıştınız
ADNAN OKTAR: Tabii. Bir proteinin olması için başka bir proteinin olması şart, imkansız.
Mesela biz şu an dokuz yüz elli bin kilometre hızla boşlukta yol alıyoruz samanyolu ile beraber. Bakın saatte dokuz yüz elli bin kilometre hız. Üç yüz kilometre uçak gidiyor üç yüz. Bak dokuz yüz elli bin kilometre hız saatte o hızla gidiyoruz uçsuz bucaksız boşlukta.
BEYZA BAYRAKTAR: Aynı anda dönüyoruz.
ADNAN OKTAR: Aynı zamanda kendi etrafımızda dönüyoruz.
Matematikte on üzeri elliden sonraki ihtimaller sıfır olarak kabul ediliyor. Sen bu dokuz yüz elli sıfırdan bahsediyorsun.
Şimdi kurnazlık yapıyorlar diyor ki mesela adam “çamurlu suyun içerisinde aminoasitler oluştu tesadüfen.” “Yok” diyor “Allah yarattı tesadüfen olmadı” diyor. Sonra diyor ki adam “tesadüfler sonucu aminoasitler birleşti protein” “yok” diyor “Allah birleştirdi. Sonra mikrop oluştu tesadüfler sonucu” Öbürü de diyor ki “Yok” diyor “Allah yarattı” diyor. Bu milyonlarca sene süren, milyonlarca, trilyonlarca oluşan olaylar sonucunda yavaş yavaş yavaş önce solucan böyle ayakları bacağı karışık solucanlar oluşuyor. Sonra bir göz çıkıyor. Sonra zamanla bir kulak çıkıyor. Sonra kurbağaya dönüşüyor. Ondan ona ondan ona ondan ona en sonunda maymun maymundan da insan olmuş oluyor. Allah “En güzel surette yarattım” diyor. Kardeşim bırakın bunları bu Allah’ı inkar için bir zemin hazırlamadır. Bunu kabul ettirdiğin zaman Allah’ın inkarı son derece kolay olur adamlar için. Kurnazlık yapmaya kalkmayın. Çaktırmadan Darwinizm’i bize kabul ettirdiler mi ondan sonrası gelir diye düşünüyorlar. Kardeşim sen “milyonlarca tesadüf sonucunda insan oluştu” diyorsun milyonlarca. Ama bu milyonlarca tesadüfü “Allah yarattı” diyorsun. Öbürü de diyor ki “kendinden oldu” diyor. Sen tesadüf için en muazzam zemini Allah’a sen acz içinde gösteriyorsun. “Milyonlarca tesadüf görünümlü olayın sonucunda insan meydana geldi” diyorsun “milyarlarca” “Önce garip şekiller oldu” diyorsun “garip mahluklar oldu. Onlar yaşayamadılar hayat direnemedi. İşte güneş ışınları onu parçaladı, güneş ışığını Allah gönderdi” diyor. “Onun kromozomunu bozdu” diyor. “Yine garip bir mahluk daha oldu” diyor. Yüzbinlerce, milyonlarca sene garip mahluklar yaşamış o garip mahlukların içinden bir tanesi, iki tanesi ayrılmış oradan da insan olmuş. Sen bizimle dalga mı geçiyorsun? Allah’ın diniyle alay mı ediyorsun sen kendi kafanca? Yoksa hiçbir şey bilmediğin için böyle millete uymak için mi bunları ortaya atıyorsun?
Evet, şimdi kısa bir ara verelim, devam edelim.
BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza kısa videolarla devam ediyoruz.
VTR: İnsan Vücudunu Oluşturan Yüz Trilyon Kadar Hücre Hiç Durmadan ve Yorulup Ara Vermeden Sayısız Faaliyet Gerçekleştirir
BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza devam ediyoruz inşaAllah. Buyurun Adnan Bey.
ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Diyarbakır’ın Sur İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne ilk kez kadın emniyet müdürü atandı. Geçen yıl PKK’lı teröristlerin çukur kazıp, barikat kurup yaşamı hiçe sayan saldırıları gerçekleştirdiği ve bu nedenle vatandaşın büyük mağduriyet yaşadığı Sur ilçesinde, emniyet müdürlüğü görevine Asuman Karacık getirildi. Karacık yaptığı açıklamada, Diyarbakır’da dokuz yıldır görev yaptığı için kenti ve kentte yaşayanları çok iyi tanıdığını, geçen yıl Sur’da teröristlere yönelik operasyonlarda yer aldığını vurguladı.
ADNAN OKTAR: Helal olsun delikanlıymış. Efendi bir hanımmış. Cesareti de güzel.
BÜLENT SEZGİN: Bazı ülkelerden resimler. Amsterdam, Avusturya, Budapeşte, İspanya, Fransa, Yunanistan, Güney Fransa, Hollanda, Macaristan, Hindistan, İsviçre. Bazı cafe örnekleri göstereceğim Avrupa’dan. Bazı mimari resimler Avrupa’dan. Avrupa’daki kütüphane resimleri bazı.
ADNAN OKTAR: Şimdi mesela Arap ülkeleri zengin oluyor, bütün duvarlara halı çakıyorlar ipek halılar, mıhla çakıyor sıradan. Mesela beş yüz halı var her yere, yerde de bütün her yer halı, yastıklar falan var. Yani ben Suudi Arabistan’ın ailesini tenzih ediyorum, bazıları için söylüyorum bunu. Adam göbeğini kaşıyor, pilav geliyor sahanla yere döküyorlar, ellerini sokarak hep beraber avucunu yalayarak güzelce yiyorlar. Afiyet olsun bir şey dediğimiz yok da yani zenginlik demek kalite demek anlamına gelmiyor.
EBRU ALTAN: Arabaları altın ve pırlanta kaplıyorlar.
ADNAN OKTAR: Tabii. Araba komple altın, cayır cayır. Acayip rüküş duruyor. Bilmiyorlar yani istese de yapamıyor. Mesela saray yapıyor, çok itici. Akıl almaz itici. Sokakları süslüyor, akıl almaz itici. Mesela bir alışveriş merkezi yapıyorlar yani iğrenç, bayağı kötü, çok çok kötü. Renkler son derece cıvık yani son derece soğuk ve zevksiz. İrade kullansa da yapamıyor. Bu özel bir akıl, özel bir vicdan gerektiriyor. İşte böyle olunca insanlar mutlu olamıyor, Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Ve o ülkeyi de yıkmak istiyorlar. Böyle bir ülkenin hayatta kalmasını istemiyorlar. Irak’ı, Suriye’yi böyle perişan etmelerinin nedeni bu. Modern olmamasıdır, kaliteli olmamasıdır, sanatın olmamasıdır. Yoksa modern kaliteli olsa insanlar çok okumuş, klas olsa, kadınlara çok saygı gösterse o ülkede mümkün mü bu tip bir olay olsun? Asla müsaade etmezler asla. Kadınlara saygı yok, sanat yok, estetik yok. Sadece adamlar işte pilav var, tavuk haşlıyor onun üstüne de koyuyor yiyor. Ondan sonra kadınların ırzına geçiyorlar, oğlan çocuklarının da ırzına geçiyorlar. Bu içten içe bir kin meydana getiriyor. Bu sefer darbenin nedeni oluyor.
Mesela bu olaylar da örnek olarak gösterilebilir ama çok fazla örnek bir araya getirilirse bir anlam çıkar. Mesela Suriyelilerle alay etmek belirli bir kafanın ürünü oluyor. Bazen böyle daha üst düzeyde kültürlü tipler de yapıyor, bir de bu “lan”lı konuşan “la la” diye konuşan tiplerin de üslubu oluyor. Ama ortak kültürleri olmuş oluyor alaycılık. Yani bu, yüzden ikiye bire kadar çeşitli adamlar tarafından kullanılıyor, bu sınıfta bu ekolde insanlar oluyor. Mesela yüzlük adam üç dört yabancı dil biliyor, mühendis ama Suriyelilerden nefret ediyor. Öbürü köprü altında her türlü ahlaksızlığı yapan, haysiyetsiz biri oluyor ama o da Suriyelilerden nefret ediyor.
Mesela Twitter’da bir üslup geliştirmişler, Suriyelilerden bahsederken “bık-tık” diyor, yani bıkmış. Biz de sizden bıktık yani. Asıl sizden bıktık. Onlar bizim canımız, baş tacımız, nur gibi tertemiz Müslüman kardeşlerimiz. Yedikleri, içtikleri helal. Son derece zor bir ortamda, dehşet ve şiddet ortamında buraya gelmiş, sığınmış çıtını çıkartmıyorlar. Bak o yaşadıkları yerleri görüyorsunuz. Çok zor hayat şartları ama gıkları çıkmıyor. Son derece saygılılar, yollar falan tertemiz her yer. Çocuklar da saygılı, insanlar da saygılı son derece hürmetliler, ne istiyorsunuz bu insanlardan? Gırtlağına da sarılmıyor yani senin zorun nedir, derdin ne yani? Senin yanına da gelmiyor orada yaşıyor. Bıkman için neden? Ama biz senden bıktık hakikaten, senin kafandakilerden. Mesela yaşlı bir insan oluyor, aşağılıyor yok dinozor, yok moruk, tirit bilmem ne. Sen onun bin beteri olacaksın.
BEYZA BAYRAKTAR: Hatta bir video paylaşıyorlar yaşlıya tekme atan biri “böyle yapmak isterdim” diye kendi düşüncesini beyan ediyor.
ADNAN OKTAR: Halbuki kısa sürede kendisi de yaşlanacak. Ama tabii bunlar şimdi kitap içerisinde çok yaymak lazım. Yani kitabın tamamı okunduğunda oradaki ruh, anlam ortaya çıkacaktır. Bazı şeyleri tarif etmek çok güç oluyor. Mesela bu Türkiye’deki ikinci ahlak ekolü çok zorlu bu, çok acı bütün Avrupa’da var bu. Mesela o Suriyeliler sandallardaydılar birisi sandalın kenarını tutuyor eliyle, adam kürekle eline vuruyor, itiyor, denize düşmesi için itiyor, boğulsun diyor. Mesela bu ahlaksızlığın bir çeşidi. Şimdi bu adamlarda işte birden yüze kadar bu ahlaksızlığın çeşitli şekilleri olabiliyor, tezahürleri olabiliyor. Mesela o küçük çocuk denizde sahile o minik cesedi gelmişti biliyorsunuz. O gazeteler, Fransız dergileri falan bir üslup kullandılar, böyle züppe ve alçak bir üslup. Şimdi onu işte orada hem tarif edip hem gösterip tamamıyla, bütünüyle düşündürmek gerekiyor.
Mesela bak bir pilav yeme töreni var, şimdi aradaki zıtlıkları göstermek açısından diyorum. Şimdi bunu yedikten sonra da onu adam üstüne başına sürüyor onları. Yani kalkıyor orada oturuyor devam ediyor, normal hayatına devam ediyor. Mesela bunlar burada rahat etmiyorlar, bu ülkede. Sanat olmuyor, orada yaşayanlar da mutlu olmuyor. Her yer kirli, her yer yağlı. İnsanlar yağlı, yerler yağlı yani yağ her yere hakim durumda. Camlar yağlı, her yerde yağ var, yağ hakimiyeti var. Otobüse tutunuyor otobüs yağlı, araba yağlı, direksiyon yağlı, cam göstergeler yağlı. Arabanın her yeri yağlı yani her yerde yağ hakimiyeti var.
Mesela öğrenciler birbirleriyle akıl almaz kıyasıya okullarda alay ediyorlar. Onları öğrencilerden daha çok öğrenip duyup. Mesela “la”lı konuşma korkunç yaygın. Birbirlerini aşağılama okulda korkunç boyutlarda, cehenneme dönmüş. Genç kızların burnuyla alay ediyorlar. Demin bir genç kız geldi, güzel şeker bir şey, her bir yeriyle ayrı alay etmişler dudağıyla alay etmişler, burnuyla alay etmişler halbuki aslan gibi kız hiçbir şeyi de yok yani. Birbirlerine nefes aldırmıyorlar. Yok işte gözün şöyle, kaşın böyle. Ayağının başparmağından tut küçük parmağına kadar, kalçası, beli, her şeyi tek tek nereden kusur yakalayabilir bunu yapıyor ve birbirlerinin canlarını yakıyorlar. Ona yapılınca öbürü de başkasına onu yapıyor. Şimdi bunun da anlatılması lazım. Belki hacimli bir kitap olur ama sonunda bir cehennem gibi ortamın gereksiz yere meydana getirildiği anlaşılmış olacak. Tabii doğrusunu da yazarak. Bu şekilde yapmak lazım.
Mesela bak şuradaki bu meyve görüntüsü çok görgüsüz görünüyor. Binanın oturuşu, mobilya kullanımı falan da çok kalitesiz görünüyor. Yani toptancı hali gibi böyle, ne alakası var?
Mesela Suriyeli nefreti bu ahlak anlayışındaki adamların hepsinde var. Bu mühim bir ölçüdür mesela Suriyelilerden bir insan nefret ediyorsa ahlakı olumsuz bir çizgiye gitmiş demektir. Eğer Suriyelileri koruyup kolluyorsa, şefkat duyuyorsa o da yüksek bir ahlaka sahip demektir, merhametli bir insan demektir. Bu bir ölçüdür. Bu mültecilere karşı saygı yok, öfke ve nefret var birçoğunda. Ama bakın mülteciler de Mısır’a gitmek istemiyor, Türkiye’de de kalmak istemiyorlar. Herkes bak kaliteye hayran bilinçaltında, sanata hayran. Mesela mülteci diyor ben Hollanda’ya gideyim, Danimarka, Norveç’e gideyim kapıcılık da yaparım ama yeter ki ben orada olayım diyor. Ama kendi gittiğinde o hayata da uymuyor yalnız. Mülteciler için demeyeyim de genel anlamda uymuyorlar.
Mesela bak uçağın içinde başka bir resim var. Lüks bir uçak ama kültür aynı. Görüyor musun? Üst baş ne kadar kirli ve yağlı oluyor düşünün. Dişlerini yıkamıyor, elini yüzünü yıkamıyor. O ellerini, üzerine sürüyor. Uçağın ne hale geldiğini, oranın ne hale geldiğini bir düşünün. Bu haliyle gidip de Avrupa’da yaşamak istiyor ondan sonra. Kendi ülkesinden de hiç hazzetmiyor. Halbuki kendi ülkesini de Avrupa gibi yapabilir, Avrupa’dan daha kaliteli hale getirebilir. Onun için bu bizim Türkiye için de bir sorun. Tayyip Hocam bu bakanlığı kursun. Sanat ve kalite bakanlığı. Arkası gelir, güzel olur.
Kıyafetlerini birbirlerinin aşağılıyorlar çocuklar, yürüyüşünü aşağılıyor. Yani cehennem gibi. Zaten yaşamayı Cenab-ı Allah zor yaratıyor ama bunlar dünyayı artık çekilmez hale getiriyorlar. Çocukların hepsinin sinirleri bozuk, birçoğu uyuşturucu kullanıyor o yüzden. Hemen hemen yüzde sekseni, doksanı belki sigara kullanıyor, eli ayağı titriyor. Bu kadar ızdıraplı bir dünyaya ne gerek var? Sevgi dolu, şefkatli, merhametli bir dünya olması gerekirken buna ne gerek var?
Mesela bak gelenekçi hocaların hiçbiri kendi çocuğunu Mısır’a, Ürdün’e, Pakistan’a herhangi bir Arap ülkesinin hiçbirine göndermek istemiyorlar, Lübnan’a. Hiçbir yere göndermek istemiyorlar. Hep böyle İtalya’ya, Norveç’e, Danimarka’ya. Kardeşim madem kaliteye hayransın niye kaliteli olmuyorsun? Niye onu savunmuyorsun, peki niye tersini savunuyorsun? İşte bunun bir bab olarak anlatılması gerekiyor kitapta, geniş olarak anlatmamız lazım. Çünkü adam müziğe karşı, sen müziğin ülkesine gidiyorsun. Resme karşısın resmin ülkesine gidiyorsun. Heykele karşısın heykelin ülkesine gidiyorsun. Ve heykele, müziğe, sanata hayransın, hepsini de gidip seyredip görüyorlar, dinliyorlar.
Televizyon programlarında Avrupalılar “Araplar geldi her yer kirlendi, istemiyoruz” diyorlardı. Hakikaten temizliği bilmiyorlar, alışmışlar işte bu tarz. Hâlbuki eğitilseler onlardan hiçbir farkı kalmaz, çok daha üstün çok daha iyi olabilirler. Ama hayret edilecek şekilde kirletip onlar temizlesin kafasında oluyorlar. Mültecileri demeyelim de tabii bunun dışındaki kişileri kastedelim. Çünkü mülteci zaten başı belada oturup sadece sağ kalmaya dikkat ediyor, yaşayabilmeye dikkat ediyor.
EBRU ALTAN: Onlar hatta çok vicdanlı oluyorlar bazen üstümüz başımız temiz değil diye metroda oturmayanlar da var.
ADNAN OKTAR: Tabii mültecileri o sınıfa sokmak mümkün değil.
Mesela AK Partilileri küçük düşürmeyi çok önemli görüyorlar. Onunla yükseleceğini zannediyor, halbuki nefreti arttıkça o çirkinleşir ve kirlenir. Fakat Tayyip Hocam da sanatı, estetiği, kaliteyi ön plana alan bir bakanlığı kurma konusunda tereddüt ediyor gibi geliyor bana. En hayati konuyu belki hani eleman eksikliği olur diye düşünüyor olabilir. Hiçbir şey olmaz. Kenardan köşeden toparlayıp netleştirebilirler hiçbir şey olmaz.
Bu züppeliğin bir felsefesi oluyor. İşin garip yanı züppeden insanlar çok etkileniyor birçok insan. Mesela genç kızlar çok etkileniyorlar züppeden. Züppenin sözü onları hem heyecanlandırıyor, hem saygı duyuyor züppeye. Ukalaya karşı bir saygı oluyor. Bunun da kitapta belirtilmesi lazım. Yazdığım kitapta onu da açıklarım. Mesela çakal kelimeler kullanan, “la” diye konuşuyor adam, ona saygı duyuyor yahut küfürle başlayıp küfürle bitiriyor ona saygı duyuyor. “Oğlum”la konuşuyor kız, ona saygı duyuyor. “Abi ya” diyor mesela genç kız “abi ya” diye konuşur mu? Ne kadar itici duruyor. Ona saygı duyuyor yahut bu kıyafet programları oluyor televizyonda, kız çocukları birbirini kırıp geçiriyorlar, acayip küçük düşürüyorlar birbirlerini ama bayağı üzüyorlar birbirlerini. Onlara hayran oluyor kızlar, “ya” diyor “ben de çıksam ben de böyle kavga ederim” diyor, “ben de hepsini bastırırım” diyor. Bu sefer kendini hazırlıyor, onlarla kavga etmeye hazırlıyor. Hepsiyle baş edecek şekilde kendini hazırlıyor, hepsiyle kavga edecek şekilde hazırlıyor. Sevgi kalır mı ondan sonra insanın kalbinde?
BEYZA BAYRAKTAR: Kavga etmeyenleri de aşağılıyorlar.
ADNAN OKTAR: Çok anormal bir hareket bu. Mesela kızlar basenleri geniş diye eleştiriliyorlar. Halbuki aslan gibi kızlar. O baseni geniş deyip beğenmediği kızlar bence en güzel kızlar oradaki kızların. En güzelleri yani. Onlar da üzüm üzüm üzülüyorlar hakikaten acayip bir şey olmuş gibi. Genç kız, delikanlı kızsın sen, Allah zaten kadınlarda basen geniş yaratır, gayet de yakışıyor daha kadınsı oluyorsun, daha cazibeli oluyorsun bayağı da gösterişli güzel duruyorlar. Belki o kendisinde öyle bir basen olmadığı için kıskandığı için de söylüyor olabilir. Sanki bir felakete uğramış gibi anlatıyorlar. Ben baktım o genç kızlara bayağı güzeller. Felaket diyor, elbise daha da geniş göstermiş basenini diyor. Daha iyi işte gayet güzel. Senin kanaatin önemli değil ki orada sen belirli bir kültürle ona bakıyorsun. Kadın dediğin öyle olur. Baseni geniş, beli ince, bayağı güzel işte gösterişli aslan gibi kız. Tamamen boş oluyor izahlar. O kadar üzülecekleri tamam gerçi haklılık payları da var ama onu o kadar üzmeye gerek yok. Küçük değişikliklerle tabii ki daha iyi olabilir ama yıkıcı bir üslup kullanmanın bir alemi yok. Bazen hakikaten bot falan giyiyor ayağına hakikaten topuklu yüksek topuklu bir ayakkabıyla daha güzel daha şık durur. Ama onun için an meselesi o yani o kadar felaket büyük bir dert değil ki nedir yani? İçeriye gider başka bir ayakkabı hazırda varsa onu giyer gelir bu kadar basit. O kadar canını yakmaya gerek yok. Bir de hepsi bayağı güzel kızlar ayrıca bedenleri falan da süper güzel. Hiçbiri kendini üzmesin öyle bir şey yok. Basen genişse de onun güzelliğindendir ihtişamındandır kadında basen zaten geniş olur, yakışır. Kendilerini üzmeleri son derece yersiz, eleştirileri de haksız. Bazen ufak tefek uyumsuzluklar oluyor tabii. Tamam onu nezaketiyle söylersin ama yüzde 80-90 güzel, yüzde 95 güzel. Ne olacak ufak bir detay o. Hemen orada da düzeltilebilir. Yedek orada elbise bulundurulur, hemen düzeltilebilir. Çocuğu o gün felç etmiş oluyorlar adeta.
Bunların hepsi olur ama Tayyip Hocam bak modern bir delikanlı el atsın bu konuya hayati bir konu bu sırf alt yapıyla olacak iş değil. Desin arkası gelir bunların mesela millet evinin bahçesinin önünü çiçeklendirir bir yerleri güzelleştirir bunları teşvik edebilirler. Köyler bağlık bahçelik hale getirilebilir, yollar temiz güzel hale getirilebilir. Çok bakımsız her yer. Ana caddeler falan güzel ama mesela ben şu üst yoldan geliyorum yollar delik deşik. Hiç olmazsa yol konusu düzeltilebilir. Bilmiyorum biraz herhalde havaların açmasını mı bekliyorlar nedir? Bu yol konusu felaket buna bir çare bulamıyorlar.
“Ama İlahi iradenin tecellisi olarak elbette evrim mümkündür.” Yok kardeşim bak sizi orada oyuna getiriyorlar. O şeytanın bir aldatmacası oyunu. O oyunun içine sizi düşürüyorlar. Şimdi bak adam sana ne diyor o konuyu ben çok uzatarak da anlatmak istemiyorum ama. Kainat diyor bir patlamayla meydana geldi tamam bunu Allah yarattı der diyebilir bunda, ateist birisi için diyorum diyebilir. Mümin zaten Allah yarattı der. Fakat diyor ki önce çamurlu sular vardı karmakarışık işte gökte şimşekler çakıyordu, güneş ışığı vardı falan. Sonra aminoasitler oluştu diyor. Sen de diyorsun ki Allah o aminoasitleri oluşturdu diyorsun. Şimdi ben mesela burada bir avuç kum alıp serpiyorum kum böyle darmadağın. Allah diyorsun sen, bunu karmakarışık hale getirdi öbürü tesadüf yaptı diyor. Fakat sen bunun dediğini tesadüfçünün eline yüzde 99,99’luk kozu vermiş oluyorsun. Ondan sonra sen Allah’ın varlığını anlatacak imkanı hemen hemen tamamen kaybetmiş oluyorsun. Sonra sen ne diyorsun bak? Proteinler diyorsun bu ortamda oluştu. Sen diyorsun ki Allah oluşturdu. Öbürü de diyor ki yok tesadüflerle oluştu. Sonra proteinler birleşti diyorsun bir şekilde. O diyor ki tesadüfen oluştu, sen diyorsun Allah birleştirdi. Ama bak dikkat et sen diyorsun önce bir hücre meydana geldi sonra o hücre patates gibi şişti büyüdü. Sonra o solucan gibi bir şekil aldı sonra solucandan bir göz çıktı diyorsun. Bir tane daha göz çıktı. Sonra bacaklar çıkmaya başladı diyorsun tesadüfler sonucu. O da diyor ki Allah çıkarttı yavaş yavaş. Ve milyonlarca sene önce işte solucan, solucandan semendere, semenderden kurbağaya. Kurbağadan bilmem neye ondan ona, ondan ona milyarlarca, milyonlarca sene geçti diyorsun. Sonunda da Allah insanı yarattı diyorsun. Niye Allah böyle bir şeye gerek duysun? Yani sonsuz güce sahip bir Allah. Bir anda kuşu yaratıyor Allah. Çamurdan kuşu bir anda yaratıyor. Hz. Musa (as)’nın asasını derhal yılana çeviriyor. Niye bu kadar milyonlarca yıl ve bayağı karmaşık mahluklarla yani şekilsiz garip mahluklarla dünya devam edecek edecek en sonunda insan meydana çıkacak? Niye böyle bir şey olsun? Ve sen bunu dediğinde dinsiz ve ateistlere vereceğin malzemenin ne olduğunun farkında mısın? Adam sana ne der? Alenen tesadüf bu diyecek? Sen de Allah yarattı diyorsun diyecek. Senin oradaki gücünün ne kadar kırılacağını düşünmüyor musun sen? Zaten onu dedikten sonra sen otomatik bir süre sonra onların bünyesinin içinde eriyeceksin belli. Çünkü seni bu kadar erittiklerine göre arkası gelir. Halbuki Cenab-ı Allah sana ne diyor ayette, “Ben insanı en güzel surette yarattım.” (Tin Suresi, 4) diyor. Mükemmel bir yaratılışla yarattım ve şekillenmiş bir balçıktan, kuru bir balçıktan. Hz. Adem (as)’i yarattım ona ruhumdan üfürdüm ve en güzel şekilde onu yarattım diyor. Burada nerede evrim? Şimdi ayrıca bak senin anlamadığın, kuşu bir anda Allah yaratıyor bak Kuran’da bu belirtiyor bu güç olduğuna göre Allah bunu yarattığına göre niçin o evrimi yaratsın? Bir anda yarattım diyor işte gösteriyor. Gayet de kolay oluyor. Mesela asadan yılanı bir anda yaratıyor. Anında saniye hesabıyla yaratıyor. Hesabıyla demeyeyim de saniyesinde yaratıyor. Melekleri cinleri derhal yaratıyor. Melekler ve cinler evrimsiz hemen yaratılıyor. Şeytanlar hemen yaratılıyor. Cennet evleri cennet bahçeleri hemen yaratılıyor. Cennette Müslümanlar hemen yaratılıyor. Cennete giden Müslümanlar hemen yaratılıyorlar. Böyle bir güç neden orada senin dediğin gibi karmakarışık milyonlarca sene süren ve abuk sabuk hayvanlardan geçen ve her biri birbirinden korkunç hayvanlar oluşacak, her biri bir ayrı korkunç en sonunda onun arasından insan çıkacak. Şunda bir mantık var mı? Bu ne kadar zorlama bir şey? Biraz dürüst olun, samimi olun. Milyonlarca sene ve hepsi çirkin hayvanlar. Abuk sabuk hayvanlar yoluna yürüyemiyor mesela biri düşüyor biri kalkıyor. Duvarlara çarpıyor böyle bir mahluk ondan sonra o başka bir mahluka dönüyor. O daha da korkunç bir mahluka dönüyor. En sonunda maymuna dönüyor dağlarda falan dallardan dallara atlıyor. En sonunda normal Müslüman oluyor. Bu kadar kendinizi niye eziyete sokuyorsunuz? Bunu bir ateist diyebilir. Sen Müslümansan niye kendini bu kadar zora sokuyorsun. Ne zorun ya? Onların alkışçılığı sana mı kaldı? Meleklerin birden yaratıldığını kabul ediyorsun. Cinler de birden yaratıldı diyorsun. Cennet ehli de birden yaratıldı diyorsun? Hz. İsa (as)’nın yaptığı kuş hemen yaratıldı diyorsun. Hz. İsa (as)’nın asası hemen yılana döndü diyorsun hepsini kabul etmişsin bırak bir de insan öyle yaratılsın inancına göre. Niye ona müsaade etmiyorsun? Niye insan milyonlarca sene süren, yüzbinlerce, milyonlarca anormal mahlukun görünümü şeklinde var olduktan sonra en sonunda insan olarak niye ortaya çıksın? Şunda bir kafa akıl var mı?
EBRU ALTAN: Ve en ufak bir delil de yok.
ADNAN OKTAR: Hayır buna delil de yok. Paleontolojik delillerde hiç göremiyoruz. 700 milyon fosilin hiçbirinde yok. Bu bilimsel delildir kesindir bitti diyor tartışmayalım konuyu diyor. Alay mı ediyorsunuz siz?
EBRU ALTAN: Siz bugün yine çok güzel bir örnek vermiştiniz insanlar tamamen yok olduktan sonra Allah onları diriltiyor yoktan var ediyor yine bir anda var ediyor diye söylemiştiniz.
ADNAN OKTAR: Kardeşim toprak oluyor toprak bildiğin toprak. Bak diyor ki Kuran’da, “Çekirgelerin yaratılışı gibi hepsi bir anda yaratılıp çıkacaklar“ (Kamer Suresi, 7) diyor. Buna inanıyorsan bu aradaki bu işkenceye ne gerek var? Bu inanca ne gerek var? Solucanlar, bir gözü olan solucan bir ayağı olan solucan, sonra bir garip mahlukat milyonlarca sene bekleniyor milyonlarca. Bu kadar eziyetten sonra niye insan çıksın? Şunun mantığı var mı? Halbuki bu ateistlerin izahı onlara niye şirin görünmeye çalışıyorsunuz?
Hz. Adem (as), kardeşim bak kaliteli bir balçıktan bahsediyor Kuran, temiz bir balçıktan ve kuru bir balçık diyor kuru yani porselen ondan bir heykel yaptım diyor Cenab-ı Allah iki elimle yaptım diyor ve ona üfürdüm canlandı diyor, bu. Sen nereden çıkarıyorsun milyonlarca senelik evrimi bilmem neyi? Senin dediğine göre milyonlarca çeşit mahlukat aralığından yüzbinlerce mahlukat sonucunda birbirinden korkunç mahlukatın sonucunda insan meydana geldi diyorsun. Bu eziyete niye giriyorsun? Hiçbir yerde uygulamamış Allah da niye insanda uygulasın. Ahirette uygulamıyor, melekte uygulamıyor, cinde uygulamıyor, cennet eşyalarında, cennet hayvanlarında hiçbirinde yapmıyor. Burada yapıyor diyorsun. Samimiyetsizliği bırak. Ateistler Allah’ın varlığına karşı bunu geliştirmişler ve başarısızlar. Çünkü delilleri yok. 700 milyon fosil var bir tane bunların dediği tarzda fosil yok. Kardeşim zaten Darwin’in kendi diyor adam, “Eğer bir ara fosil bulunmazsa beni teorim bitti” diyor. “Milyonlarca ara fosil bulunması lazım” diyor bak milyonlarca ara fosil bulunması lazım. “Ara katmanlarda niçin bulamıyoruz?” diyor. “Eğer ilerde de bunları bulamazsak benim teorim bitti” diyor. Böyle ilkel bir teorinin peşinden niye gidiyorsunuz be adamlar?
Şimdi kısa bir ara verelim, devam edelim.
BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza kısa videolarla devam ediyoruz.
VTR: Münafık Suçüstü Yakalanmamaya Dikkat Eder. Seri Yalanlarla Suçlarını Örterek Kendini Masum Göstermeye Çalışır