Farklı farklı yollardan kendilerine ulaşsa da, tüm canlılar yaşamlarını sürdürmek için fotosentez yoluyla güneş ışığından elde edilen enerjiyi kullanırlar. Örneğin; karbonhidratlar, tüm canlıların doğrudan veya dolaylı olarak enerji gereksinimini sağlayan temel besin kaynaklarıdır. İnsan da; Güneş’ten fotosentezle bitkilere, bitkilerle beslenen hayvanlara, ardından da kendisine ulaşan bu enerjiyi alır ve vücudunda kullanır.
Sadece besinler değil, günlük yaşantımızda kullandığımız maddelerin büyük bir bölümü de en başta fotosentez yoluyla elde edilen enerjiyi bize aktarırlar. Örneğin, petrol, kömür, doğal gaz gibi yakıtlar fotosentez yoluyla güneş enerjisinin depolandığı enerji kaynaklarıdır.
İnsan için hayati önemi olan fotosentezi, insanlar taklit bile edecek sisteme sahip değilerdir. Buna rağmen, aklı ve şuuru olmayan bir yaprak için fotosentez çok kolay bir işlemdir. Akıl, eğitim ve ileri teknoloji sahibi insanlar bu sistemin taklidini dahi yapamazken, milyarlarca yıldır yüz trilyonlarca yaprağın tek tek fotosentez işlemini gerçekleştirebiliyor olması hayranlık vericidir.
Bu kimyasal işlem, bitkiler tarafından ilk yaratıldıkları günden beri hiç aksamaya uğramadan gerçekleştirilmektedir. Yeşillik olan her yerde, güneş enerjisi kullanarak, karbondioksit ve sudan şeker oluşturan bir fabrika çalışıyor demektir. Yediğiniz ıspanak, salatanızdaki maydanoz, balkonunuzdaki sarmaşık, siz farkında olmadan, sizin için sürekli üretim yapmaktadır. Bu, üstün ilim sahibi Allah’ın insanlara olan şefkatinin tecellilerinden yalnızca bir tanesidir. Yüce Allah, bitkileri insanların ve tüm canlıların yararına olacak özelliklerde yaratmıştır. Ayetlerde şöyle buyrulur:
“Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler. Biz, orada hurmalıklardan ve üzüm-bağlarından bahçeler kıldık ve içlerinde pınarlar fışkırttık: Onun ürünlerinden ve kendi ellerinin yaptıklarından yemeleri için. Yine de şükretmiyorlar mı? Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan (Allah çok) Yücedir.” (Yasin Suresi, 33-36)
Bitkilerin bu saydığımız kimyasal işlemler dışında bilimsel buluşlarla daha geniş yararları da ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
Arabaların modellenmesinde bitkiler teknolojiye nasıl ilham kaynağı olmuştur?
Altın üretiminde bitkilerin katkısı nasıl olacaktır?
Bitkilerden elektrik elde edilmesi nasıl gerçekleşir?
“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.” (Haşr Suresi, 24)
Hollanda’da bir grup araştırmacı bitkilerin elektrik üretiminde kullanılabileceğini keşfetmişlerdir. Araştırmacıları bu düşünceye iten yaratılış özelliği bitki köklerinin etrafında yaşayan birtakım mikroorganizmaların özel bir yakıt hücresi içinde elektrik üretme kapasitesine sahip olmasıdır.
Yakıt hücreleri genel olarak hidrojen yakıtını oksijen ile birleştirerek su ve elektrik üretir. Bu tür sistemler, elektronları yakıttan çekip alabilmek için platin gibi pahalı metallerden yapılmış elektronlara ihtiyaç duyar. Hollanda’daki Wageningen Üniversitesi’nden Bert Hamelers ve ekibi ise pahalı metallerle aynı işlevi görecek özelliğe sahip bitkilerle elektrik elde edilebileceğini bulmuşlardır. Bunun için toprakta, bitkilerin kökleri arasında yaşayan bakterilerin oluşturduğu enzimleri kullanmaya karar vermişlerdir.
Bilindiği gibi güneş enerjisi ile fotosentez başlar. Bitkiler güneşten aldıkları enerjiyi organik maddeye dönüştürür ve oluşan organik maddenin hemen hemen yarısı bitki kökleri vasıtasıyla toprağa iletilir. Toprakta bakteriler organik maddeyi parçalar, protonlar ve elektronlar atık madde olarak açığa çıkar. İşte bu elektronlar uygun elektrotlar vasıtasıyla toplanarak yan ürün olarak hem su hem de elektrik akımı elde edilir.
Elektrik elde etmek için kökleri çok derinlere gitmeyen yeşil bitkilerin seçilmesi (çim, su kamışı, vb.) gerekir. Islak topraklarda gelişebilen bu kısa köklü bitkiler, kabloların ve elektronların yerleştirilmesine kolaylık sağlar. Islak toprakta oksijen elementi sınırlı seviyelerde bulunur. Bu anaerobik bakterilerin karbondioksitin yanı sıra serbest elektronlar ve protonların açığa çıkmasını sağlar. Elektronlar normalde topraktaki sülfat ve nitratla etkileşir, ancak araştırmacılar bakterilerin oluşturduğu elektronları çekmek için grafitten yapılmış malzemeler kullanmışlardır. Bu şekilde bitki kullanılarak 500 miliwatt/m2 elektrik üretilmiştir. Bu bir cep telefonu şarj etmek için yeterlidir. Araştırmacılar yakın bir gelecekte 3.2 W/m2 bitkisel elektrik üretmeyi hedeflemektedirler. Ancak bu hedefe ulaşabilmek için bazı düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Örneğin şeker pancarı gibi toprağa daha fazla organik madde veren bitki türleri kullanılmalı, topraktaki organik maddeyi en iyi şekilde parçalayan ve elektronları açığa çıkaran bakteri karışımı çok iyi ayarlanmalı, yakıt hücresinin ve özellikle elektronları yakalayacak elektrotlar da çok iyi tasarlanmalıdır.
Şu anda kullanılan ve deneme aşamasındaki sistem, pratikte kullanılmaya başlandığında hedeflenen üretimin ancak yarısına (1.6 W/m2) ulaşılabilecektir. Bu miktar günümüzde rüzgar türbinleri ya da güneş panelleri ile elde edilen elektrik enerjisinin yaklaşık olarak 1/5′i kadardır. Ancak bitkilerin elektrik gücünün biyo-yakıtlardan üretilen güçten daha etkili olacağı anlaşılmıştır. Çünkü;
Bitki merkezli jeneratörler inşa etmek için güneş panelleri ya da rüzgar türbinleri için gereken yüksek teknoloji ürünlerine ve karmaşık mühendislik bilgisine ihtiyaç yoktur.
Güneş panellerinin tam aksine bu sistem karanlıkta da elektrik üretmeye devam eder.
Araştırmacılar ekonomik açıdan insanlar için büyük değer ifade eden altını doğal yöntemlerle elde etmeyi amaçlamaktadırlar. ‘Phytomining’ adı verilen bir yöntemle bitkilerin topraktaki değerli metalleri ortaya çıkarmasının sağlanabileceği düşünülmektedir. Bu yöntemin başarılı olması durumunda altın yerin altındaki kimyasal tepkimelerle değil biyolojik süreçlerle ortaya çıkacaktır.
Bilindiği gibi Allah bitkileri, kökleri aracılığıyla nikel, kadmiyum ve çinko gibi metalleri yapraklarında toplama yeteneğine sahip olarak yaratmıştır. Hiper akümülatör adı verilen bu yaratılış özelliği uzun yıllar boyunca hava kirliliğinin azaltılması için kullanılmıştır. Ancak suda kolayca çözülme özelliğinin olmaması ve bitkilerin altın parçacıklarını kökleriyle doğal olarak çekme özelliğinin bulunmaması nedeniyle altın hiper akümülatör özelliği ile çıkartılamaz. Ancak başka yaratılış özelliklerinden yararlanılarak altın çıkartılabilir. Bu belli kimyasal şartlar altında, altının çözünürlüğünün sağlanması prensibine dayanır.
Yeni Zelanda’nın Massey Üniversitesi’nden coğrafya kimyacısı Chris Anderson 15 yıl süren çalışmaların ardından toprak üzerinde yaprak yoğunluğu fazla olan hardal bitkisi, ayçiçeği veya tütün gibi hızlı büyüyen bitkilerin topraktaki altını çekebildiğini ortaya koymuştur. Bu işlem şu şekilde gerçekleşmektedir:
Yukarıda adı sayılan bitkiler altın parçacıkları içeren özellikle de eski altın madenlerini çevreleyen alanlarda toprağa ekilirler. Bilindiği gibi geleneksel madencilik, altını kaya ve topraktaki diğer minerallerden yüzde 100 ayıramaz. Ancak bitkiler tam olgunluğuna eriştiğinde, altını çözebilecekleri kimyasala maruz bırakılırlarsa, topraktan çektiği altını yapraklarındaki gözeneklerde suyla birlikte ortaya çıkarırlar, ardından, hasat işlemi başlar.
Bitkinin altını çekmesi kolay olduğu halde nanoparçacıklar halinde bulunan altının bitkilerden hasat edilmesi ise daha gelişmiş teknolojik imkanlar ile mümkün olabilecektir.
Önünde uzun bir zaman olmasına rağmen altın hasadı yönteminin geliştirilmesi durumunda, kirli maden bölgelerinin, temizlenebilmesi mümkün olacaktır. Bitkilerin topraktan altın çekmesini sağlayan kimyasallar, aynı zamanda topraktaki zehirli elementler olan cıva, arsenik ve bakırın da emilmesine imkan verecektir. Bilindiği gibi maden atıklarında yer alan bu metaller, canlılar ve çevre için olumsuz bir etki oluşturmaktadır.
Otomobil firması Fiat, ZIC (Zero Impact Car) adlı yeni ürününü tasarlarken bitkilerdeki “kollara ayrılma” özelliğinden yararlanmıştır. Otomobilin ortasından bitkinin gövdesinde olduğu gibi küçük bir tünel geçiren tasarımcılar, bu tünele arabanın çalışması için gerekli enerjiyi sağlayan piller yerleştirmişlerdir. Arabanın koltukları için bitkiden esinlenilmiş ve bitkideki gibi doğrudan gövdeye (tünele) bağlanmıştır. Otomobilin tavanı ise deniz yosununun petekli yapısı gibi tasarlanmıştır. Bu yapı otomobile hem hafiflik hem de sağlamlık kazandırmıştır.
Yazı boyunca verilen örneklerde de görüldüğü gibi mühendislere ve tasarımcılara, doğada bulunan ve canlılığın var olduğu ilk günden beri hayat süren bitkiler ilham kaynağı olmuştur. Canlılığın tesadüfen oluştuğunu ve zaman içerisinde gelişerek hep daha iyiye doğru gittiğini savunan evrimciler için bu ve buna benzer olaylar, kabul edilmesi çok zor gerçeklerdir. Nasıl olur da akıl ve şuur sahibi insanlar, hiçbir zekası ve bilgisi olmayan, yerinden bile hareket edemeyen bitkilerden bir şeyler öğrenirler ve bunların uygulaması, o güne kadar o konuyla ilgili ortaya çıkan en verimli sonuçları verir? Bunlar elbette ki tesadüflerle açıklanması mümkün olmayan özelliklerdir ve bize Allah’ın kusursuz yaratma sanatını kanıtlar. Yüce Allah’ın eksiksiz yaratma ilmi bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)