NATIONAL GEOGRAPHIC televizyon kanalında yayınlanan "Kim Kimi Taklit Ediyor? Hayvanlar ve Yavruları" adlı bir belgeselde maymun ve insanlar bir kez daha karşılaştırıldı. Amaç davranış benzerliklerinden yola çıkarak insanın evrimi hikayesini kanıtlamaktı.
Bu yazıda yaşanmamış bir evrim sürecini varmış izlenimi veren söz konusu belgeseldeki iddiaların geçersizliği gözler önüne serilmektedir.
HAYVANLARDAKİ AKILCI DAVRANIŞLARIN KAYNAĞI
Hayvanların ve özellikle de çeşitli maymun türlerinin zekası insanları hep şaşırtmıştır. Gerçekten de hayvanların sergiledikleri akılcı davranışlar sosyal yaşantılarının vazgeçilmez unsurlarıdır. Kuşların göç yollarını her yıl şaşırmadan tekrar bulmaları, arıların çiçeklerin yerini kovanda hassas matematik hesaplar kullanarak tarif etmeleri ya da kunduzların mühendislik harikası sağlam barajları inşa etmeleri... (Bkz. Canlılardaki Fedakarlık ve Akılcı Davranışlar, Harun Yahya) Doğada gözlemlediğimiz bu ve benzeri sayısız örnek bize hayvanların da bir akıl ile hareket ettiklerini gösterir. Şempanze ya da orangutanların basit problemleri çözmeleri ve uygun tepkiler vermeleri de bu açıdan ele alınmalıdır. Ancak canlılar bu yeteneklere daha sonra öğrenerek sahip olmazlar, doğdukları andan itibaren bunları eksiksiz olarak yapmaya başlarlar. Bu gözlem herşeyi yaratan Yüce Allah"ın onları bu şekilde davranmaya programlandığını kanıtlamaktadır.
Akıl ve bilinç ise sadece insana ait bir özelliktir ve insan bu özelliği sayesinde iyi ile kötüyü ayırt eder. Bu, hayvanlarda olmayan bir anlayış ve muhakeme yeteneğidir.
İnsanı insan yapan, onu diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği ruhu ve aklıdır. Bir hayvan uzun yıllar eğitilse de ruhun getirdiği bilinci sonradan kazanamaz. Evrim teorisi ise ruhsuz ve akılsız bir hayvanın nasıl olup da bir bilince sahip olabildiğini asla açıklayamaz.
HAYVANLARA İNSAN OLMAYI ÖĞRETMEK
Programda bir orangutanın eğitimi ve bakıcısının konu ile ilgili yorumlarına yer verildi. Hamile bir orangutana, videoda bebeğini emziren başka bir orangutan gösterilerek zamanı geldiğinde aynısını yapması sözlü olarak tarif ediliyordu. Gariptir ki, daha sonra doğum yaptığında aynı şekilde bebeğini emziriyor olması bu eğitimin başarısı olarak yorumlandı. Böylece izleyiciye, vahşi hayvanların yavrularına şefkat duymadıkları, ancak bu problemin eğitimle çözüldüğü anlatıldı.
Oysa hayvanların, ne kadar vahşi olurlarsa olsunlar, yavrularına düşkün oldukları doğada sıklıkla gözlemlenen bir gerçektir. (Bkz. Canlılardaki Fedakarlık ve Akılcı Davranışlar, Harun Yahya) Soylarını devam ettirmeleri bunun bir kanıtıdır. Bunun yanısıra, birçok hayvan türü belli bir seviyeye kadar eğitilip, öğretilebilirler. Köpekler, atlar ve yunuslar buna örnektir. Hayvanların eğitilmesi onların ehlileştirilmesidir; bu onların insan gibi düşündüklerini göstermez.
Biyokimya, genetik, paleontoloji ve diğer bilim dalları, türlerin arasında evrimsel akrabalık ilişkisi bulunmadığını kanıtlamaktadır. Bilimsel verilere rağmen, bazı hayvanların insanlara benzer tepkiler vermeleri karşısında birkaç hayvanat bahçesi bakıcısının yorumu, evrim iddiasına asla dayanak teşkil edemez.
TAKLİTÇİ MAYMUNLAR İNSANLAŞAMAZ
Belgeselde başvurulan başka bir aldatmaca ise, insan davranışlarını taklit eden bir maymunun görüntüleriydi. 1930 yılında yapılan bir deneyde 10 aylık bir bebek ile 10 aylık bir şempanze yavrusu aynı ortamda büyütülmüştü. Aynı şekilde yemek yedikleri ve koşup oynadıkları sahneler gösterilerek, çevresel faktörlerin bir hayvanı insan yapabileceği fikri bilinç altına aşılanmaya çalışıldı.
Oysa maymunların taklitçi hayvanlar oldukları bilinen bir gerçektir. Anatomik özelliklerinin müsaade ettiği dereceye kadar bizi taklit edebilirler. Ne var ki, maymunların taklit ederek sergiledikleri davranışlarıyla insanlaşmalarını beklemek saçmadır. Bu eğitim süreci onları evrimleştiremez. Çünkü genetik özellikleri asla değişmeyecek, hiçbir şekilde nesillerine aktardıkları yeni bir özellik edinmeyeceklerdir. Tüm türlerde olduğu gibi maymunun genetik yapısı da sabittir ve zaman içinde asla artamaz.
Maymunların hareketleri insana ne kadar benzerse benzesin, maymun ve insanın akraba oldukları masalı bilimsel bulgularla çürütülmüştür.
FİYASKO İLE SONUÇLANAN DENEY DİLİN EVRİMİNİ REDDEDİYOR
Programda gösterilen söz konusu deney, evrim teorisini çıkmaza sokan yönü ile ön plana çıkıyordu. Deneyde insanla aynı ortamda büyütülen şempanze yavrusunun insan gibi konuşup konuşamayacağı sınanıyordu. Ancak çevresel şartların canlı üzerinde evrimleştirici güce sahip olduğunu göstermeye çalışan deney evrimciler açısından fiyasko ile sonuçlandı. Çünkü şempanze çeşitli çığlıklardan başka bir ses çıkarmamaktaydı. Daha sonra yapılan araştırmalar sonucunda, maymunların gırtlak yapılarının konuşmaya elverişli olmadığının anlaşıldığı da itiraf ediliyordu.
Gerçekten de konuşmanın kökeni, evrimle hiçbir şekilde açıklanamaz. İnsanın ses tellerini diliyle koordineli kullanarak oluşturduğu kelimeler ve bu kelimeleri belli bir mantık örgüsüne dayalı olarak sıralayabilmesi (söz dizimi), dilbilimcileri hayrete düşüren bir yetenektir. Önde gelen dilbilimciler, konuşmanın yalnızca insana özgü bir yetenek olduğunda hemfikirdirler. Sözdizimi matematiksel bir mucizedir. İlkel bir dil örneği gösterilememesine rağmen konuşmanın evrimi bilimsellikten uzak bir masal olarak anlatılmaktadır. (Bkz. National Geographic TV’de Konuşmanın Evrimi Yanılgısı)
Günümüzün dilbilimi hayvanların birbirleriyle haberleşme yöntemlerini bir dil olarak tanımlamamaktadır. Her ne kadar bazı hayvan türlerinde sosyal yaşamın gereği olan haberleşme ve karşılıklı anlaşma yöntemlerine rastlasak da, bu insanoğlunun konuşma tekniğiyle karşılaştırılamamaktadır. Bir dilden söz edilebilmesi için kelimelerin belli bir mantık sırasıyla oluşturduğu cümlelerin varlığı şarttır. Yeryüzünde bu şekilde konuşan tek canlı ise insandır.
SONUÇ
Görüldüğü gibi evrimciler hala 19. yüzyılda kalmış bir iddiayı öne sürmektedirler. Bu iddia, çevre şartlarının bir türü başka bir türe dönüştürebileceği masalından başka bir şey değildir. Oysa doğada DNA’yı canlının ihtiyaçlarına göre şekillendirebilecek bir mekanizma yoktur. Yapısı itibariyle DNA, hassas bir şekilde tasarlanmış, canlının tüm yaşam sistemlerinin kusursuz bir denge ve uyum içinde çalışmasını sağlayan mucizevi bir moleküldür. Bu bilgi ve koordinasyon merkezinin mutasyon gibi rastgele değişimlerle şekillenmiş olması imkansızdır.
National Geographic TV kanalının, yayınlarında tek yönlü köhne evrimci bakış açısını savunmak yerine, topluma artık bilim dünyasının sağladığı tarafsız bilgilerii iletmesini diliyoruz.