İnsanlığın en eski medeniyet merkezlerinden biri olan ve eski çağlarda "Mutlu Arabistan" olarak nitelendirilen Yemen'in yakın tarihi savaşlar, darbeler ve siyasi istikrarsızlıklarla dolu. Ülkedeki iç karışıklıklar bugün de hız kesmeden devam ediyor.
Arap Baharı'yla başlayan devrim ateşinden en çok nasibini alan ülkelerin başlarında gelen Yemen son günlerde yaşadığı siyasi çatışmalar ve şiddet olaylarıyla bir kez daha dünya kamuoyunun gündeminde.
Olayların merkezinde yine Husiler var. Ülkede yıllardan beri süregelen çatışmaların baş aktörlerinden olan Şii Husiler Sünni iktidar tarafından dışlandıklarını ve ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını ifade ediyorlar. Eylemlerindeki amaçlarının daha fazla hak ve özerklik elde etmek ve mensubu oldukları Zeydiye mezhebinin geleneklerine zarar verdiklerini düşündükleri Sünni yönetime karşı Zeydilik kimliğini yaşatmak olduğunu söylüyor, bu nedenlerle 2004'ten bu yana ordu güçleriyle çatışıyorlar. Geçtiğimiz günlerde de yaptıkları eylemlerle önce hükümeti ardından Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur el-Hadi'yi istifaya mecbur bıraktılar.
Olayların gelişimini geriye doğru giderek hatırlayacak olursak; bundan bir süre önce Husilerin lideri Abdülmelik el-Husi Devlet Başkanı Abdurabbu Mansur el-Hadi'den ülkedeki güç paylaşımının adil olması için farklı fraksiyonları temsil eden yeni bir hükümetin başa gelmesini talep etmiş, bunun akabinde binlerce Husi destekçisi hükümet binaları önünde oturma eylemleri başlatmıştı. Gerginlik iyice tırmanarak şiddetli çatışmalara dönmüş, Husi taraftarları hükümet binalarını işgal etmeye başlamışlardı. Son olarak cumhurbaşkanlığı sarayını ve başkenti ele geçiren Husiler önce hükümeti ardından Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur el-Hadi'yi istifaya zorladılar. Bunun üzerine ülkenin dört bir yanında onbinlerce insan sokağa indi.
Hiç şüphe yok bir ülkenin meşru başbakanı ve meşru cumhurbaşkanının zorla görevlerinden alıkonmaları o ülkenin birlik ve bütünlüğünü açık ve net bir şekilde tehdit ve tahrip edecek bir olaydır. Üstelik siyasi bir geçiş süreci içerisindeki bir ülkenin içine düştüğü böylesi bir durum istikrarın ve güvenliğin iyice yok olmasına ve bu bağlamda elde edilen kazanımların tamamen geriye gitmesine yol açabilir. Siyasi geçiş süreci içerisindeki Yemen'de yaşanan bu olaylar da ülkenin geleceğini çok olumsuz etkileyebilecek, mezhep çatışmalarına zemin oluşturabilecek ve terör örgütlerinin yaşam sahalarını genişletebilecek gelişmelerdir. Dolayısıyla halihazırda açılan derin yaraların sarılması ve ülkede istikrarın bir an önce tesis edilebilmesi için tüm tarafların olabildiğince barışçıl, sağduyulu, sakin ve uzlaştırıcı davranmaları şarttır.
Ülkenin kurtuluşu adına öncelikle yapılması gereken Körfez İşbirliği Konseyi Girişimi, Ulusal Diyalog Konferansı Sonuçları ve 21 Eylül 2014 tarihli Barış ve Ulusal Ortaklık Anlaşması'nın tüm taraflarca uygulanması, yeni bir anayasının yapılmasına fırsat verilmesi, bağımsız kurumların oluşturulması, adalet ortamı sağlayacak hür mekanizmaların kurulmasıdır. Gerçek şu ki kuzeydeki isyanlar, güneydeki ayrılıkçı gruplar, yerel yönetimlerin kapasite eksiklikleri, yaygın yoksulluk ve yetersiz beslenme, her geçen gün daha da kötüleşen ekonomi, sürekli artan işsizlik, askeriyenin parçalı yapısı gibi Yemen'in önünde halledilmesi gereken pek çok sorun bulunmaktadır. Bu sorunlar ancak farklılıklar bir tarafa bırakılarak milletçe el ele verildiğinde, bölünmüşlük sükunet içinde giderilmeye çalışıldığında aşılabilir.
Bilinmelidir ki Yemen'in huzura, refaha, barış ve istikrara kavuşması için öncelikle karşılıklı hoşgörüye dayalı bir sevgi, bir dostluk ve kardeşlik ortamının sağlanması gerekmektedir. Ancak o zaman adaletin, özgürlük ve demokrasinin tam olarak yaşandığı bir ülkenin tesis edilebileceği unutulmamalıdır. Yemen zaten uzun bir süredir çökme sınırında olan bir ülkedir. Eski cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih’in görevini bırakmak zorunda kaldığı 2011 ayaklanmaları; El Kaide saldırıları; kuzeyde Husiler, Sünni aşiretler ve ordu, güneyde ise ayrılıkçı Güney Hareketi ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar; ordu tarafından üsleri ele geçirilen El Kaide militanlarının petrol ve doğalgaz borularına saldırmaları ve bunun akabinde ülke çapında başgösteren doğalgaz ve petrol sorunu ve tüm bunlar bir yana ülkenin iç meselelerinin dış güçler tarafından yönlendiriliyor olması Yemen'in iç huzurunu ve sosyal düzenini yok etmiştir. Bundan sonra kurtuluşun yolu sosyal bütünlüğü korumak ve birlik ve beraberlik ruhunun oluşması için fedakarane adımlar atmaktan geçmektedir.