Şu ana kadar yeryüzünde yaşanan ve yaşanmış olan tüm olaylar Allah Katında asla kaybolmaz.
Hz. Musa (a.s.)’ın, Hz. İbrahim (a.s.)’ın, Hz. Eyüb (a.s.)’ın, Hz. Nuh (a.s.)’ın, Hz. Süleyman (a.s.)’ın,
Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ve diğer peygamberlerin hayatlarından verilen örnekler de, onların yaşadıkları olayların zamanıyla bizim içinde yaşadığımız zaman da aynıdır ve bizim torunlarımızın hatta onların torunlarının ve kıyamete kadar yaşayacak tüm insanların hayatları da aynı zamanda sürdürülmektedir. Üstelik bu insanlar içinden Allah’a iman edenler şu anda cennettedirler, inkarcılar ise şu an cehennemde azap çekmektedirler. Çünkü geçmiş, bugün ve gelecek Rabbimiz Katında tek bir andır.
Allah’ın Halık ismi “Her şeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri, hadiseleri tayin ve tespit eden, ve ona göre yaratan, yokluktan var eden” anlamındadır. Allah Halık sıfatıyla insanları daha ilk başta anne karnında yarattığı andan itibaren onlar için sonsuzluk da başlamıştır. İnsan anne karnında geçirdiği gelişim evrelerini elbette ki hatırlamaz, ancak bunun her karesi Allah Katında mevcuttur ve kesinlikle kaybolmaz. Herkesin çok uzun zannettiği kendi hayatı için de yine aynı gerçek geçerlidir.
Sizin yeni doğduğunuz, annenizin kucağına verildiğiniz o ilk an yok olmamıştır. O kare ya da o görüntü ya da o olay sonsuza kadar var olacaktır. Çünkü Allah Katında “hıfz edilmiş”tir. Aynı şekilde 5 yaşındayken bakkaldan aldığınız bir gofreti yerken hissettiğiniz şeker tadı, 7 yaşında ilkokula başlayacağınız gün sabah erken saatte heyecanla uyanmanız, matematik öğretmeninizin tahtaya yazdığı uzun denklemler, işinizde kazandığınız bir başarı nedeniyle yaşadığınız mutluluk, yıllarca hayal ettiğiniz bir şeyi almaya giderken duyduğunuz sevinç kısacası yaşadığınız ve hissettiğiniz, başınızdan geçen tüm bu olaylar aslında aynen durmakta, yalnızca sizin beyninizde muhafaza edilmemektedir. Muhafaza edilen de hatıra olarak, anı olarak yani geçmiş gibi hissettirilmektedir.
Şu an var olan o sahneleri beyniniz algılamamaktadır. Çünkü dünyadaki imtihan sistemi böyledir. İnsanlar akan bir zamana tabi olduklarını düşünür, yaşamlarının geçmiş, şimdi ve gelecek olmak üzere bölümlere ayrıldığını sanırlar. Çünkü insan 5 duyusuna bağımlı olduğu için ve hafızasında bu bilgiler saklanmadığı için yaşadığı çoğu olayı hatırlayamaz. Oysa bu olayların hiçbirisi kaybolmuş değildir ve Allah’ın sonsuz hafızasında sonsuza kadar canlı olarak mevcut kalacaktır. “...Bu, Allah’ın göklerde ve yerde ne varsa tümünü bildiğini ve Allah’ın gerçekten her şeyi bilen olduğunu bilmeniz içindir.” (Maide Suresi, 97) ayetinde bildirildiği gibi, en küçük ayrıntıya kadar Allah Katında muhafaza edilir.
Bir insanın ilkokula başladığı gün, ya da çocukken kutladığı bir doğum günü, başından geçen bir olay, liseyi bitirdiği gün, üniversite diplomasını alışı ve bunun gibi daha binlerce olay aslında Allah Katında aynı anda olmaktadır. Bu olayların hiçbirisi de kaybolmuş değildir ve sonsuza kadar canlı olarak mevcut kalacaktır.
Hesap Günü Allah İnsanların Tüm Yaptıklarını Onlara Gösterecektir
İnsanların yaşadıkları her anın, yaptıkları her tavrın, söyledikleri her sözün, akıllarından geçen her düşüncenin, her niyetin Allah Katında aynen muhafaza ediliyor olması Allah’ın insanlara bildirdiği müthiş bir sırdır. Müminlerin bu büyük gerçeğin farkında oldukları Hz. İsa (a.s.)’ın Kuran’da bildirilen şu sözlerinden de anlaşılmaktadır:
“Allah: “Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve anneniAllah’ı bırakarak iki ilah edinin, diye sen mi söyledin?” dediğinde: “Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen”” (Maide Suresi, 116)
Ahiretin varlığı, cennet, cehennem, hesap günü gibi konuların ne zaman, ne şekilde ve nasıl olacağını kavrayamayan kişiler, Allah Katındaki zaman kavramıyla insanların tabi olduğu zaman arasında bir bağlantı kuramazlar. Fakat yaratılmış her canlının, her olayın ve her şeyin aynı bir film şeridini oluşturan kareler gibi, kare kare sonsuz olarak yaratıldığını ve aynı anda var edildiğini bilmek bu kavrayışı kolaylaştıracaktır. Ayette, “O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O’nu kavrayıp kuşatamazlar” (Taha Suresi, 110) denilerek Allah’ın bu ilmine de dikkat çekilmektedir (Doğrusunu Allah bilir). Çünkü Allah her varlığın an an, öncesini-sonrasını yani ayetteki ifadeyle “önlerindekini de arkalarındakini de” her aşamasıyla bilmektedir. Ayette “Şüphesiz, yerde ve gökte Allah’a hiçbir şey gizli kalmaz” (Al-i İmran Suresi, 5) denilerek bu gerçek bir kez daha hatırlatılmaktadır.
Bununla birlikte kişi Allah’ın istemediği bir tavırda bulunduğunda ya da Allah’ın yasak kıldığı hükümlere uymadığı takdirde hesap günü bu yaptıklarının hiçbirini inkar edemeyecek ve hatta yaptıklarını karşısında an an, canlı bir şekilde görebilecektir. Hiçbir şey yok olmadığına, kaybolmadığına göre yapılan hatalar ve sevaplar, kötülükler ve iyilikler de aslında saklı durmaktadır. Bu nedenle kendilerini kimsenin görmediğini, duymadığını zannederek rahatça Allah’ın sınırlarını çiğneyenler ya da Allah’ın hoşuna gitmeyecek tavırlarda bulunanlar ve kötü sözler söyleyenler bu yaptıklarının önlerine getirilmesi ile büyük bir şaşkınlık yaşayacaklardır. Allah’ın her şey üzerinde şahit olduğuna bizzat kendileri şahitlik edeceklerdir:
“Göklerde ve yerde Allah O’dur. Gizlinizi ve açığınızı bilir; kazandıklarınızı da bilir.” (En’am Suresi, 3)
Fakat Allah’ın bildirdiği din ahlakından uzak olan bu insanlar, hesap günü yaptıkları her şeyi en ince detayına kadar gördüklerinde artık yapacak bir şeyleri kalmayacaktır. Çünkü o gün, Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi, bu insanlar çepeçevre kuşatılmışlardır:
“... Onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah’tan kendileri için açığa çıkmıştır. Kazandıkları kötülükler, kendileri için açığa çıkmıştır ve alay konusu edindikleri şey de kendilerini çepeçevre kuşatmıştır.” (Zümer Suresi, 47-48)
Hesap günü geldiğinde inkar edenlerin, münafıklık yapanların, Allah’ın emirlerine çekinmeden baş kaldıranların hiç hesaba katmadıkları olaylar gerçekleşecek, Allah’ın insanların hafızasında tekrar diriltmesiyle, tüm yaptıkları gizli faaliyetler, herkesin önünde açığa çıkacaktır. Tıpkı ayette bildirildiği gibi iman etmeyenlerin yaşamları boyunca alay ettikleri şey bu sefer kendilerini kuşatacaktır. İman etmeyenler dünya hayatında kendilerine tanınan süre boyunca inananların Allah’a ve ahirete olan inançlarıyla alay etmişler, akıl erdiremedikleri için bu kesin gerçekleri “yanılgı” olarak yorumlamışlardır. Fakat onların “yanılgı” olduğunu iddia ederek alay ettikleri gerçekler aslında kendilerini hiç beklemedikleri yönden kuşatmıştır. Çünkü asıl yanılgıda olanlar kendileridir. Yaşamları boyunca işledikleri tüm kötülüklerin görüntüsü Allah’ın Hıfzında yer almaktadır ve hesap günü bir bir önlerine dökülecektir. Bunları her inkar edişlerinde ise “sonsuza kilitlenen” bu olayları son derece canlı olarak karşılarında göreceklerdir. Böylelikle Allah’ın ilmiyle kuşatıldıklarını anlayacaklardır. Allah iman etmeyenlerin içinde bulundukları bu durumu şöyle bildirir:
“(Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır.” (Bakara Suresi, 15)
Zamansızlık içinde her kare, her an aynı anda vardır ve sonuna dek var olacaktır. Allah’ın yarattığı hiçbir görüntü, hiçbir olay, hiçbir varlık yok olmaz. Hz. Nuh (a.s.) gemiyi şu an yapmaktadır. Tufan şu an kopmuştur, tufana ait her kare her an şimdi her şeyle eş zamanlı olarak devam etmektedir. Bunlar geçmişte olup biten olaylar değildirler. Bugün yaşadığımız olaylar ile tüm bu anlatılanlar aynı anda gelişmektedir.
Çünkü bunların her biri Allah’ın Hafızasında sonsuza dek kalacak şekilde var edilmektedir.
Sayın Adnan Oktar, Allah Katında Herşeyin Muhafaza Edildiğini Şöyle Anlatmaktadır:
_ “Bütün Hayatımız Bir Video Gibi Allah Katında Saklıdır”
ADNAN OKTAR: Ne diyor Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım. Hakka Suresi 13. “Artık sur’a tek bir üfürülüşle üfürüleceği.” şimdi Allah’ın üfürme dediği şeyin ne olduğunu biz bilmiyoruz. O olay olduğunda, Allah “bu üfürmedir’’ dediğinde biz “demek ki kast edilen bu” diyeceğiz. Yani olayın başlamasının adı da olabilir. Hepsi olabilir. “Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı”, bakın yerlerinden, yeryüzü, dağlar yerlerinden oynatılıp, yerinden hareket ettiriliyor. “Ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman.’’ Bu son çarpma. Önce bir ilk çarpma var. Sonra bu son çarpma. Çok şiddetli bu son çarpma. Bunda dağılıyor artık dünya. Un ufak oluyor. Uzaya dağılıyor. Toz oluyor, yayılıyor. Dünya yuvarlak olduğu için, patlamanın etkisiyle, tepsi gibi açılıyor. Tepsi gibi açılacak. Tozdan, topraktan oluşmuş olarak. Uzayda bazen, ortasında çekirdek gibi bir yer oluyor, etrafında geniş bir hale oluyor. O tarz olacak Dünya. Dünya parçalandığında o hali alıyor, inşaAllah. “İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş)tur. Gök yarılıp-çatlamıştır’’ Gök kalmıyor tabii. Uzay görülüyor. Gündüz mavi olan gökyüzü, o açılıyor, oradan siyah gökyüzü görülüyor. Maviliğin arasından. “Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, ‘sarkmış-za’fa uğramıştır.’’ Bulutlar da aşağı doğru çöküyor. Atmosfer dağılıyor. Açılma meydana geliyor çarpmanın etkisiyle. “Melek(ler) ise, onun çevresi üzerindedir.” Melekler alenen görünüyor o gün. Gizli olan melekler alenen görünüyor.
“O gün, Rabbinin arşını onların da üstünde sekiz (melek) taşır.” Sekiz melek görevli. Allah’ın arşı denilen şeyin ne olduğunu biz kıyamette anlayacağız. Mesela hiç tahmin etmediğimiz bir şeyin arş olduğunu anlamış olacağız. “Siz o gün arz olunursunuz; sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz.” Teker teker insanlar Allah’a arz olunuyorlar. En son arz olunan, ilk başta arz olduğunu zannediyor. Zaman olmadığı için, izafi olduğu için. En son arz olunduğu halde, milyonlarca insan var. Hepsinin tek tek hesabı görüldüğü halde, ilk kendisinin hesabının görüldüğünü zannediyor. O kadar süratli oluyor. Zaman olmadığı için, yani izafi olduğu için zaman. “Sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz.” Yani insanların gizlediği hiçbir şey olmuyor. Bu dünyada kendilerince fark ettirmeden gizli bir şey yaptıklarını zannediyorlar ya, öyle bir şey olmuyor. Allah hepsini tek tek ortaya koyuyor. Sadece Müslümanların utandığı, istemediği bir şey varsa ve affedildiyse, onların tamamı sonsuza kadar Allah tarafından gizli tutuluyor. Ama kaybolmaz. Sadece gizli olur. Yani var olan bir şey hiçbir zaman kaybolmuyor Allah Katında. Fakat mahfuz olur. Muhafaza altına alınır. Mesela şimdi biz burada konuştuk. Bu konuşmamızın tamamı mahfuzdur. Ama cennette biz bu konuşmayı istersek, bunun tamamını dinleyebiliriz. Ama bu konuşma içerisinde -Allah muhafaza- istemediğimiz bir konuşma varsa, o kısmı sonsuza kadar muhafaza edilir. Onu göremezsin. Mesela insanların hayatında karşılaştığı zor olaylar vardır. Mesela babasını kaybeder. Ona zamanında üzülmüştür. Ki bu İslam’a, Kuran’a uygun bir şey değildir. Müslüman ondan utanacağı için, Allah ona onu göstermiyor. O kısmı göremiyor. Ama mahfuz, Allah Katında durur o. Kaybolmaz. Onun kaybolması için haşa Allah’ın yok olması lazım. O mümkün olmadığı için, var olan bir şey hiçbir şekilde kaybolmaz. Mesela böcek ölmüş, ters duruyor. O durur Allah Katında. Mümkün değil kaybolmaz. Ama ihtiyaç olmadığı için Allah göstermez. Yani eğer istersen, görmek istersen onu görebilirsin. Mahfuz Allah Katında. Durur.
Bütün hayatımız bir video film gibi. Tamamı. Şimdi burada istediğimiz yeri biz izleyebiliyoruz değil mi? Televizyonda mesela koyuyoruz videoyu, istemediğimiz yeri geçiyoruz. Aynı o şekildedir. Allah istemediğimiz yerleri geçer. Göstermez bize. Fakat mesela doğumundan itibaren, çocukluğundan itibaren aklına gelen ama her ne olursa olsun, hiçbir şey Allah Katında kaybolmaz. Sabah kalkmış uyku sersemi, mesela hoşlanmadığı bir şey, boş boş oturuyor. Bu olduğu gibi durur Allah Katında. Kaybolmaz. Ama mümin onu görmek istemez öyle bir şeyi. Boş iş çünkü. Hoşuna giden şeyleri görmek isteyeceği için, sadece onları seçerek görüyor mümin.
_ “Müminlerin Tüm Ecirleri Allah Katında Saklıdır”
ADNAN OKTAR: “Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: “Alın, kitabımı okuyun.’’ Sağ eline bir cisim veriliyor insanın. Belki kristal gibi bir şey. Mesela belki elması andıran bir şey. Taş parçası gibi bir şey, kristal. Her şey onun içinde kodlu. “Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım.” “Zaten ben böyle bir şey olacağını biliyordum” diyor. Zaten onu teslim etmekle mükellef o. Kaderiyle ilgili bilgi var orada. Onu veriyor. Ondan sonra ona, sen diyorlar melekler Cenab-ı Allah’ın Katında, “falanca kişiye şu kadar lira para yardımı yapmışsın, doğru mu?’’ diyorlar. Sorgulama tarzında. “Evet, doğru’’ diyor. Mesela “falanca gün gitmişsin, şurada tebliğ yapmışsın doğru mu?’’ Doğru. “Falanca gün tutuklanmışsın. Şu kadar hapis yatmışsın ve şu kadar gün çile çekmişsin. Bu doğru mu?” “Doğru” diyor. Ama detay detay hepsini tek tek sayıyorlar. Yani mesela sana ters bir laf söylenmiş, sabretmişsin doğru mu? Seni kızdıracak bir şey olmuş, sabretmişsin doğru mu? Bütün bu sorgulama bittiğinde, o en son sorgulanan kişi olmuş oluyor. İlk evvel olduğunu zannediyor ve çok kısa sürdüğünü zannediyor. Olağanüstü kısa geliyor ona. Çok çok kısa. Halbuki bütün ömrünün sorgulaması yapılıyor. Buradaki sorgulama, daha önce de söylemiştim, onu onore etmek kastıyla yapılıyor. Onun nasıl güzel ahlaklı bir insan olduğunu ona hatırlatmak için yapılıyor. Ki cennette o sürekli aklında kalıyor o zaman. Yani cennette insanlar onu severken, o kişiliğiyle seviyorlar. Şunu yapmış, bunu yapmış bitmiyor. Bir de gizli yaptığı şeyler var. Gizli olanları da Allah açıklıyor. Mesela gizlice bir cesaret göstermiş, gizlice sabır göstermiş. Mesela diyor ki, “insanlar burada çileden çıktı sinirden, ama sen çok sabırlı oldun, doğru mu?”diyor. “Doğru” diyor. “Bak kaderinde var bu, bu şekilde” diyor. Hepsi sayıldıktan sonra, o kendi kendini sevmeye başlıyor bu sefer, şahıs. Etrafındakiler de onu seviyorlar. Çünkü bu dünyada gizli olanlar bilinmiyor. Mesela Hz. Mehdi (a.s.)’ın biz gizli yönlerini bilmiyoruz. Açık yönlerini görebiliyoruz. Kısmen görürüz. Tamamının bilinmesi lazım, Mesela Hz. Mehdi (a.s.)’ı tam anlamıyla sevmemiz için. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in biz belirli yönlerini biliyoruz. Yoluna deve işkembesi atmışlar, dikenler atılmış, Ebu Cehil hakaret etmiş. En fazla 50-100 konu biliyoruzdur. Orada biz on binlerce konu öğreneceğiz Peygamberimiz (s.a.v.) ile ilgili. Mesela kimin nasıl kahrına cevap vermiş, kime nasıl yardım etmiş, nasıl korkunç bir ortamda cesaret göstermiş, nerede sabretmiş? O zaman Peygamberimiz (s.a.v.)’e olan sevgimiz ne olacak? Müthiş katlanacak. Yani hiç bilmediğimiz yönlerini öğrenmiş olacağız. İsa Mesih (a.s.) için de öyledir. Diğerleri için de öyledir. O zaman işte müminlerin birbirlerine sevgisi çok şiddetli oluyor. Yani böyle çok sarsıcı bir sevgiye dönüşmüş oluyor. Cennet sevgisi oluyor. O nimet olarak sunuluyor.
_ “İman Etmeyenlerin Tüm Günahları Allah Katında Saklıdır”
ADNAN OKTAR: Küfürde de çok detaylı bütün ahlaksızlıkları tek tek saydırılıyor. Mesela yalan söylemiş. Fakat kandırdığını zannediyor. “Burada yalan söyledin değil mi?’’ diyorlar. “Hayır” diyor. Sonra ağzı diyor ki, “evet yalan söyledin’’ diyor. Ağzını tutamıyor. Ağzına sinirleniyor. “Buna ne oluyor böyle konuşuyor?’’ diyor. Mesela cildi, eliyle bir kötülük yapmış. “Ben böyle bir şey yapmadım’’ diyor. Orada da sahtekarlıkları devam ediyor, delilikleri devam ediyor. Eli diyor ki, “yok ben yaptım” diyor. Konuşuyor eli. Kontrol edemiyor vücudunu. Yani vücudu kendine isyan ediyor. Vücuduna daha önce çok düşkündü ya o insan. O tip insanlar vücudu için yaşar. Nefsi için yaşar. Nefsi orada başına bela oluyor. Allah onu belaya çeviriyor. Mesela gözünü kontrol edemiyor, ağzını kontrol edemiyor, elini kontrol edemiyor. Hepsi aleyhine konuşuyorlar. Hepsini kabul etmek zorunda kalıyor. Zaten bir kısmını Allah sorgulamaya da gerek duymuyor. “O gün onlar için sorgu yok’’ diyor. Yani doğrudan cehenneme koyuyor bazı psikopatları. Yani ahlaksızlık yapacak, aynı şeyi yapacak. Fakat ibret olması için tek tek Allah söyletiyor.
Onlarda da zaman uzuyor. Müslümanların tersine, ilk başta sorgusu yapılan, en sonda yapıldığını zannediyor. Akıl almaz ızdırap çekiyor. Bir türlü bitmiyor sorgu. Terliyor, hadiste “yerlere doğru akar’’ diyor. Yani su gibi, sicim gibi su akıyor sıkıntıdan. Sürekli sorgusu devam ediyor. Mesela “şu gün şunu yapmışsın anlat’’ diyorlar. Bu sahtekarlığı yapmışsın. En ince detaylarına kadar. Artık sıkıntıdan ve bunaltıdan tabii hadis vurgulamak için “neredeyse onu yutacak hale gelir onu teri’’ diyor. Yani tabii teşbih var orada. O kadar çok terler ki, sıkıntıdan ve bunaltıdan artık bir an önce bitsin istiyor. “Bir an önce cehenneme gideyim” diyor, “sorgulama bitsin de” diyor. Halbuki cehenneme gittiğinde de, oradan bir an önce çıkmaya çalışıyor. Müslümanlar bunun bilincinde olduğu için, aklı başında hareket ediyorlar. Ama cehennem ehli tabii çok deli oluyorlar. Çok dengesiz oluyorlar. İnsan aklının pek alacağı gibi değil. Onun için Allah’a sığınmak lazım cehennem ehli olmaktan, cehennem azabından, “Ya Rabbi beni cehennemden koru değil, cehennem azabından koru” diyeceğiz. Çünkü cehennemin kenarına geleceğiz zaten.
Cehennemin kenarına herkes gelecek. Cehennemi görmeyen yok. “Cehennem azabından koru Ya Rabbi” denecek. Çünkü cehennemin kenarına çok neşeli geliyor Müslümanlar. Mesela önünde bir ışık, sağında bir ışıkla geliyor. Yanında mihmandarı, koruyucusu var. Ona yol gösteriyor. Sürekli iltifat ediliyor, sürekli saygı gösteriliyor. “o gün onlar hiç acı çekmezler’’ diyor Allah. Hiç rahatsız olmazlar. “Sıkıntı da, içlerinde bir korku da olmaz’’ diyor. Yani son derece mutlu ve neşeli. Zaten yüzlerindeki parıltıdan anlaşılıyor. Bayağı neşeliler ve çok ümitvarlar cennete gitmek için. Çünkü belli, önünde ışık var, sağında ışık var. Bu cennet alameti. Sağ tarafına elinden verilmiş o bilgi. Kristal gibi olan şey. Her yerden belli cennete gideceği ama daha söylenmemiş cennete gireceği. Ümitvar. Orada “cennet ehli kalksın’’ diyor Cenab-ı Allah. “onlar geçsinler’’ diyor. Cehennem ehli orada bırakılıyor, cehennem arazisinde. Orada onlar ondan sonra sürüklenerek, aşağılanarak alınıp götürülüyor cehenneme. Ama tabii bizim aklımıza gelen, toprak bir arazi gibi geliyor, kül gibi geliyor.
Hiç tahmin ettiğimiz gibi olmayabilir. Hiç aklınıza gelmeyecek bir şekilde olabilir. Mesela cennet kapısı, geçenlerde konuştuk, altından olabilir, mesela ışık olabilir. Işıktan bir kapıdır. Mesela birden ışık açılır, geçersin. Cehennem ehlini de bilemiyoruz. Cehennem ateşi adamı cayır cayır yakıyor ama, yine çakallık yapıyorlar orada. Normalde ateşte insan konuşamaz. Diyor ki Allah “develer büyüklüğündedir alevi’’ acayip yüksek alevler oluyor diyor. “kıvılcımı deve büyüklüğündedir’’ diyor. Ama velakin adamlar orada fitne, dedikodu yapıyorlar. Birbirlerini arıyorlar. Kavga çıkarıyorlar. O onu kovalıyor, o onu kovalıyor. Bediüzzaman diyor ki “en ziyade azabı cennetle kıyasladıklarında duyarlar’’ diyor, cenneti gördükleri için “Çok şiddetli azap duyarlar” diyor. Kıyas çok şiddetli azap meydana getirir, inşaAllah. (6 Aralık 2011, A9TV)
Kuşkusuz evren yaratıldığı andan itibaren varlıkların ve olayların her anının Allah Katında saklı oluşu muazzam bir olaydır. Ve bu durum aslında inananlar için cennette büyük bir nimet haline gelmektedir. Çünkü insanlar gerek kendi geçmişlerini, gerekse tarihte geçmiş olayları merak ederek görmek isteyebilirler. Ve Allah’ın dilemesiyle cennette müminler için görmek istedikleri bu olayların tümü onlara gösterilebilir (Doğrusunu Allah bilir).