Gelişen bilimin ortaya çıkardığı tablo, canlıların asla tesadüflerle ortaya çıkamayacak kadar kusursuz bir düzenliliğe ve son derece kompleks bir yapıya sahip olduğudur. Bu ise canlıların üstün bir güç ve bilgi sahibi olan bir Yaratıcı'nın eseri olduğunun bir delilidir. Örneğin son günlerde, İnsan Genomu Projesi vesilesi ile gündemde olan insan genindeki kusursuz yapı, yani Allah'ın eşsiz yaratması, bir kere daha gözler önüne serilmektedir.
Bu proje çerçevesinde Amerika'dan Çin'e kadar birçok ülkeden bilim adamları, 10 yıldır DNA'da yer alan 3 milyar kimyasal harfi okumak ve sıralarını belirlemek için uğraştılar. Ve bunun sonucunda, insana ait 22. kromozomda yer alan bilgilerin %85'i doğru olarak dizilebildi. Bu her ne kadar heyecan verici, önemli bir gelişme olsa da, İnsan Genomu Projesi'nin başında bulunan Dr. Francis Collins'in de "İnsanın kullanım kılavuzunda ilk defa bir bölümü tamamlayabildik" sözleriyle belirttiği gibi, DNA'daki bilginin deşifresi için henüz ilk adım atılmıştır.Bu bilginin deşifresinin neden bu kadar uzun sürdüğünü anlayabilmek için DNA'ya sığdırılan bilginin genişliğini anlamak gerekir.
Küçük Bir Noktadaki Büyük Banka
DNA'nın yapısı bu yüzyılın ortalarına kadar bilinmiyordu. Canlı hücrelerindeki çekirdeklerin içinde yer alan bu dev molekül, ancak 1950'lerde keşfedildi. DNA'nın yapısını keşfeden iki evrimci bilim adamı, James Watson ve Francis Crick, karşılaştıkları bu yapı karşısında hayrete düşmüşlerdi. Çünkü buldukları bu kompleks yapının kökenini evrim mantıklarıyla-yani tesadüfle-açıklamak mümkün değildi. Francis Crick bir süre sonra bu gerçeği açıkça itiraf edecek ve DNA'nın kökeninin ancak bilinçli bir tasarımla açıklanabileceğini kabul edecekti.
DNA, hücrenin çekirdeğinde bulunan ve o canlı ile ilgili tüm bilgileri barındıran bir bilgi bankasıdır. Örneğin bir insanın yüz şeklinden, parmaklarının uzunluğuna, yanağındaki gamzeden kaşının şekline kadar DNA'da kayıtlıdır. DNA'daki bilgi, bu uzun molekül zincirini oluşturan dört özel molekülün diziliş sırası ile kodlanmıştır. Nükleotid (veya baz) adı verilen bu moleküller, isimlerinin baş harfleri olan A, T, G ve C ile ifade edilirler. İnsanlar arasındaki tüm yapısal farklar, bu harflerin diziliş sıralamaları arasındaki farktan doğar.
İnsan DNA'sındaki bilgi, neredeyse bir futbol sahasını dolduracak kadar çok ansiklopedideki bilgiye eşittir. Bir başka benzetme yapacak olursak, bu bilgi 500'er sayfalık 900 ciltlik bir ansiklopedi serisini dolduracak kadar fazladır. Her gün, 24 saat boyunca, hiç durmadan, her saniyede insanın gen bilgilerinden bir tanesi okunacak olsa, bu işlemin tamamlanması için 100 yıl geçmesi gerekmektedir. DNA'daki bilginin kitap haline getirildiğini varsaydığımızda ise, bu kitapları üst üste koyduğumuz takdirde, kitapların yüksekliği 70 metreye erişecektir. Daha da etkileyici olanı ise, tüm bu bilgilerin milimetrenin yüzbinde biri kadar küçük bir yere paketlenerek sığdırılmış olmasıdır.
Bu kadar muazzam bir bilginin var olması, hem de bunun gözle görülmeyecek kadar küçük bir yere sığdırılması kesinlikle tesadüflerin ve başıboş olayların bir eseri olamaz. Bir insan bir mağaraya girdiğinde 50 sayfalık bir kitap bulsa, bu kitabın burada kendi başına tesadüfen oluşamayacağını ve bu kitabın mutlaka bir yazarının olduğunu bilir ve bu bilgisinden kesinlikle emin olur. DNA ise, 50 değil, 500 veya 5000 değil, 500'er sayfalık 900 cilt ansiklopediyi dolduracak kadar bilgiye sahiptir. Tüm bunlar Allah'ın yaratışının üstünlüğünü gösteren delillerdendir.Tüm canlılığı tesadüflerle açıklamaya çalışan evrim teorisi ise, DNA'nın nasıl ortaya çıktığı sorusu karşında çaresizdir.