• Ortadoğu ve İslam aleminde akan kanın durması için alınması gereken önlemler nelerdir?
• Niçin Türkiye bu çözümü gerçekleştirecek lider ülke olmalıdır?
Günümüzde İslam dünyasında yaşanan olaylar, İslam alemindeki önemli gelişmelerin de bir göstergesidir. Başta Suriye olmak üzere pek çok İslam ülkesinde demokratik olmayan yönetimlerin mazlum halkı uzun yıllardır baskı altında tuttuğu açık bir gerçektir. Bu yönetimlerin adil olmayan uygulamalarının halkı fakirlik ve yokluk içinde bıraktığı da bilinmektedir. Halkın düşüncesini ifade etmesini, dinini dilediği gibi yaşamasını, İslam'ı özgürce anlatmasını yasaklayan, bu yasaklara uymayanları işkencelerle, tutuklamalarla, hatta öldürme tehdidiyle baskı altına almaya çalışan zalim zihniyetin değişmesi gerektiği de açıktır. Bu zihniyetin değişmesi ve İslam dininin gereği olan barış, huzur ve kardeşliğin başta İslam alemi olmak üzere tüm dünyaya hakim olması için Mehdiyet’e zemin hazırlanması önemli bir görevdir. Bu görevi üstlenecek ve İslam alemini birleştirecek olan ülke elbette ki, Hz. Mehdi (a.s.)’ın Allah’ın izniyle zuhur ettiği Türkiye’dir.
www.kurtkardeslerimiz.beyazsiteler.com
Uluslararası toplantılarda izlenmesi gereken yöntemleri Allah Hz. Nuh (a.s.) kıssasında bildirmiş ve zaman zaman gizli, zaman zaman da açık toplantıların yapılmasının önemine dikkat çekmiştir. Konu ile ilgili ayetler şöyledir:
“Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum. Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı. Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim."” (Nuh Suresi 5-9)
Ayetlerde bildirildiği gibi gizli ve özel sohbetlerle Türkiye’nin başta İran Cumhurbaşkanı Sayın Mahmud Ahmedinejad ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile özel sohbetler yapması Ortadoğu’daki kanın akmasını durduracak çözümlerden biridir. Bu toplantılarda Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a, ülkesindeki komünist derin devletin halka verdiği zararlar anlatılıp, Müslüman grupları ve muhalifleri Yüce Allah’ın izniyle Türkiye’nin ikna edeceği, İran ve Türkiye’nin birleşip derin devlete karşı kendisine yardım edeceği, dilerse Türkiye’ye gelip yerleşebileceği yönünde garantiler verilebilir. Kendisinden sadece, Türkiye’nin koruması altında büyük bir basın toplantısı düzenlemesi istenebilir. Basın toplantısında da Baasçı olmadığını, komünizme, radikal İslam’a ve yobazlığa karşı olduğunu, modern İslam’ın hakim olduğu İslam Birliği’ni istediğini açıklamasının yeterli olacağı kendisine bildirilebilir.
Müslümanların yapması gereken, Kuran’ın sıcak ve barış dolu ruhunu esas alıp, tüm Müslümanları, aynı zamanda Hristiyanları ve Musevileri kucaklayarak bir birlik ve güven ortamını hedeflemeleridir. İran ve Suriye gibi ülkelerce düzenlenecek olan basın toplantılarında öncelikle Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişi müjdelenmelidir. Ayrıca mümkün olan her yerde ve her fırsatta Müslümanların Amerika’ya, Rusya’ya, NATO’ya ve Şangay ekibine de karşı olmadığı, sadece barış istedikleri, kan dökülmesini, terör ve anarşiyi istemedikleri anlatılmalıdır.
Basın toplantılarında bütün İslam alemi birleşmeye davet edilmeli ve “Türk İslam Birliği’nin” amaçlandığı önemle vurgulanmalıdır. İslam aleminin hem Avrupa Birliği’ni, hem Amerika’yı, hem de Rusya’yı desteklediğinin açıklanması ve Hristiyan ve Musevilere sevgi ve şefkat ile yaklaşacaklarının anlatılması Batılı ülkeleri de çok rahatlatacak ve mutlu edecek bir yaklaşımdır.
Tüm İslam ülkelerinin Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhur etmesi için dua etmesi, Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişini müjdelemeleri ve Mehdiyet’i sürekli gündem yapmaları son derece elzemdir. Bu bakış açısının canlı yayın ve basın toplantılarında açıklanmasıyla İslam alemindeki fikir de değişir. Bu bakış açısı radikal örgütlerin gerek Müslümanlara gerekse Ehl-i Kitab’a yönelik şiddet eylemlerinin Allah’ın izniyle son bulmasına vesile olur.
Komünist derin devletin ve çeşitli radikal odakların, Müslümanları özellikle bölmeyi amaçladıkları, aynı zamanda onlara Hristiyan ve Musevi düşmanlığını da aşılamaya çalıştıkları mutlaka gündeme getirilmesi gereken bir gerçektir. Söz konusu odaklar, uzun yıllardır özellikle Müslüman ülkeler ve Müslüman halk üzerinde kirli oyunlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.
Bu oyunun bozulmasının, söz konusu kirli odakların etkisinin ortadan kaldırılmasının ve Müslümanların birlik olarak huzur içinde yaşamalarının tek yolu, Türkiye’nin önderliğinde bir İttihad-ı İslam’ın gerçekleşmesidir. Sokaklardaki protestolar ve alınan suni çözümlerin yerine istikrarlı ve ısrarlı bir şekilde Türk İslam Birliği’nin istenmesi şarttır. Bunun için de Mehdiyet’in sürekli olarak gündemde olması gerekmektedir. Asr-ı Saadet döneminin birlik ve beraberlik anlayışının tesis edilmesi için Hz. Mehdi (a.s.) önderliğinde Türk İslam Birliği için çaba göstermek gerekmektedir. Bütün İslam aleminin kurtuluşa ermesi, barış, mutluluk ve sevgi içinde yaşamaları, aynı zamanda Hristiyan ve Musevilerin de bu dostluk birliği içinde rahat, huzur, güven ve barış içinde yaşamaları ancak Resullulah (s.a.v.)’in müjdelediği Hz. Mehdi (a.s.) liderliğindeki birlik ile mümkün olacaktır.
Allah’a, aynı Kitaba, aynı peygamberlere inanan, aynı kıbleye dönen, aynı topraklarda yaşayan insanların bölünmeleri, hatta düşmanlık derecesinde birbirlerine cephe almaları ancak şeytanın ilkasıyla meydana gelmiş olan bir fitnedir. Bu fitneye bir an önce dur denmesi şarttır. Alevi, Sünni, Şii, Vahabi, Caferi ve diğer mezheplere mensup tüm Müslümanlar din kardeşi olduklarının şuuruna varmalı, işkence gören, yurtlarından sürülen, öldürülen, sakat bırakılan Müslümanların haykırışlarına kulak vermeli, zaten bugüne kadar hayli vakit kaybettikleri için daha fazla vakit kaybetmemeli ve derhal harekete geçmelidirler. Birleşmek ve ayrılığa düşmemek, Allah’ın hepimize farz kıldığı bir hükümdür. Allah’ın bu hükmünü aciliyetle yerine getirmenin Allah’ın rızasına en uygun davranış olacağı açıktır.
Başta Suriye olmak üzere Müslüman ülkelerde yaşanan olaylarda baskıcı rejimlere karşı halkın sokaklarda toplanması, halk ve devlet güçlerini karşı karşıya getirmiş, birbirlerine karşı silah kullanmışlardır. Oysa değişim, sokak çatışmalarıyla, yağmalarla, saldırganlıkla, şiddetle gerçekleştirilemez. Şiddete dayalı yöntemle rle meydana gelecek değişim, asla insanların özlemi ve ihtiyacı içinde oldukları huzuru, refahı ve güveni onlara sunmaz. Kısmi bir takım başarılar ve gelişmeler elde edilebilir. Ama kalıcı ve tam tatmin edici çözüm oluşmaz. Kalıcı ve gerçek çözüm, ancak Allah’ın ve Resulullah (s.a.v.)’in gösterdiği yola uyarak sağlanır. Allah’ın ve Resulü (s.a.v.)’in gösterdiği çözüm ise tüm İslam aleminin manevi bir lider etrafında birleşmesi, Türk İslam Birliği’nin tesis edilmesidir. Sokaklardaki protestolar ve alınan suni çözümlerin yerine istikrarlı ve ısrarlı bir şekilde İslam Birliği’nin istenmesi şarttır.
Birlik olmayan İslam aleminin, zarar gören Müslümanları koruması ve kollaması mümkün olamaz. Ama bir milyarı aşkın nüfusuyla İslam alemi birlik olduğunda, dünyanın herhangi bir köşesinde Allah’ın izniyle tek bir Müslümanın parmağının ucu dahi zarar görmez. Ancak bu birliğin kurulabilmesi için bir lidere yani bir şahsa ihtiyacı vardır. Bu lider Hz. Mehdi (a.s.)’dır. Bu nedenle ülkeler arasındaki diyaloglarda Mehdiyet’in önemi sürekli vurgulanmalı ve Hz. Mehdi (a.s.)'ın ismi sıklıkla anılmalıdır.
Bu doğrultuda kuşkusuz İran Cumhurbaşkanı Sayın Ahmedinejad’ın da önemli bir sorumluluğu bulunmaktadır. Sayın Ahmedinejad’a da şahs-ı manevi değil bir şahıs olarak çıkacak Hz. Mehdi (a.s.)’ın liderliği altında İslam dünyasının toplanmasının hem Müslüman alemine hem de tüm dünyaya beklenen barış ve huzuru kazandıracağı hatırlatılıp bu konuları basın toplantılarında anlatmasının önemi vurgulanmalıdır.
www.kutubisittedemehdiveisa.com
Özellikle İran’daki kimi Şii kardeşlerimiz bazı hadisleri yanlış yorumlayarak Hz. Mehdi (a.s)’ın yüzyıllardır yaşayan özel yaratılışta bir insan olduğu yanılgısını savunmaktadırlar. Gaybet döneminde her istediği eve gireceğini, insanlarla sadece görüntü ya da sadece ses olarak bağlantı kurabileceğini, yani görünmez-hayalet benzeri bir suretle faaliyet yapacağını iddia etmektedirler. Yüzyıllardır ölmeden bir mağarada zuhurunu bekleyen, dilediğinde istediği insanın evine, odasına ruh olarak girip onlarla konuşan bir hayalet Mehdi anlayışı adetullaha da aykırı bir durumdur. Böyle bir iddianın aklın ihtiyarini kaldıracağı da açıktır. Batılıları korkutan da işte bu yanlış inançtır. Çünkü birkaç kişi toplanıp “Hz. Mehdi (a.s.), herhangi bir ülke için ortadan kaldırın dedi, mağaradan ışık olarak çıktı, bize göründü” diye iddia edebilir. Bu elbette çok büyük bir tehlikedir. Çünkü;
Bu görünmez Mehdi inancı tehlikesi nedeniyle Batılı ülkeler kendilerine saldırı düzenleneceği korkusuna kapılarak Müslüman ülkelere karşı saldırıda bulunmayı planlayabilir.
Görünmez Mehdi inancı İslam’ı yeryüzünden kaldırmaya yönelik bir deccal hareketine dönüşebilir. Bunun sonucunda da Allah esirgesin dünyada Müslümanlar çok büyük eziyetler görebilir ve nüfusları ciddi boyutlarda azalabilir.
Bu yanlış görünmez Mehdi inancı dine, imana, İslam’a, Kuran’a; hepsine zarar verir. Hatta Müslümanların birbirlerine yönelik şiddet eylemleri uygulamalarına da neden olabilir.
Oysa Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in hadislerinde, Hz. Mehdi (a.s.)’ın anne ve babadan doğan, hapis, işkence gibi ağır ve çileli uzun bir imtihan döneminin ardından İslam ahlakını dünya üzerinde hakim edecek değerli bir şahıs olduğu bildirilir. MEHDİYET’İ ANLATAN BİNLERCE HADİSİN HEPSİNDE HZ. MEHDİ (A.S.) BİR ZAT, BİR ŞAHIS, ALLAH'IN ÜSTÜN İLİMLER LÜTFETTİĞİ BİR BEŞER OLARAK BİLDİRİLMİŞTİR. TEK BİR HADİSTE DAHİ HZ. MEHDİ (A.S.)'IN RUH ŞEKLİNDE GELECEĞİ, GÖRÜNMEZ OLACAĞI SÖYLENMEMİŞTİR. BU YÖNDE BİR İMA, BİR İŞARİ MANA DAHİ YOKTUR. Hatta Peygamber Efendimiz (s.a.v) Hz. Mehdi (a.s.)’ın aşikar olarak zuhur edip faaliyetlerini sürdüreceğini, doğumunun evde olacağını ve “Kara” denilen bir bölgede doğacağını, insanların arasına karışacağını ve onların gittiği yerlerde dolaşacağını ve onlarla konuşacağını bildirmiştir
Görünmez Mehdi inancına sahip olanlar Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerini yanlış yorumlamakta, Hz. Mehdi (a.s.)’ın sadece sesinin duyulacak olmasını, hızlı hareket etmesini, her eve girmesini, odalardan duvarlardan geçmesini ruh olarak yorumlamaktadırlar. Oysa hadislerde Hz. Mehdi (a.s) döneminde kullanılan yüksek teknoloji sayesinde insanların televizyon, internet, uydu ve cep telefonları gibi teknoloji ürünlerini kullanarak oturdukları yerden onun tebliğini dinleyebileceklerine, görüntüsünü görebileceklerine işaret edilmektedir:
HZ. MEHDİ (A.S.) ZUHUR ETTİĞİNDE Allah iman edenlerin üzerinde öyle görme ve işitme güçleri tecelli ettirir ki, ARADA BİR POSTACI OLMADAN HZ. MEHDİ (A.S.) BULUNDUĞU YERDEN TÜM DÜNYAYA SESLENİR, ONLAR DA ONU DUYAR HATTA GÖRÜRLER. (Muntakab el Ezhar, s. 483)
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: (Hz. Mehdi (a.s.)) Rükn ve Makam arasında durur, yüksek sesle şöyle seslenir: “Ey benim temsilcilerim, özel dostlarım, ey BEN ZUHUR ETMEDEN ALLAH’IN BANA YARDIM ETMESİ İÇİN YERYÜZÜNDE HAZIRLADIĞI KİMSELER, itaat ederek bana gelin.” Onlar YERYÜZÜNÜN DOĞU VEYA BATISINDA MİHRAP VEYA YATAKLARINDA OLDUĞU HALDE İMAM MEHDİ (A.S.)’IN SESİNİ İŞİTİRLER. Bu bir tek ses onların HEPSİNİN KULAĞINA GİDER VE HEPSİ ONA DOĞRU HAREKET EDERLER. ÇOK GEÇMEDEN GÖZ AÇIP KAPATINCAYA KADAR HEPSİ HUZURUNA VARIRLAR. Bu (azametli toplantı) Rükn ve Makam arasında (güneş doğmadan önce) gerçekleşecektir.”Bihar-ül Envar, C. 53, S. 7
Şii kardeşlerimiz Hz. Mehdi (a.s)’ı çok severler. Bu nedenle İRAN “KAYBOLAN MEHDİ YOKTUR, GERÇEK MEHDİ VARDIR HZ. MEHDİ (A.S.) DÜNYADADIR” DEMELİDİR. Bunun için İran Cumhurbaşkanı Sayın Ahmedinejad’ın “Hz. Mehdi (a.s.) şu an dünyada, zuhur ettiğinde ona tabi olacağız” demesi yeterlidir. Sadece bu açıklama bile İslam dünyasında akan kanların durmasına vesile olabilir. Çünkü Allah Ortadoğu ve Asya’nın kaderini Mehdiyet’le kurtulacak şekilde yaratmıştır.
Komünist derin devlet çetesi İslam dünyasında asla iktidara sahip olamayacaklarını anlayan Darwinist-komünist ideolojiyi savunan karanlık bir güçtür. Bu çetenin nihai hedefi, İslamiyet’in yok olması ve komünist ideallere ulaşılmasıdır.
Komünist derin devlet çetesinin özelliği fikri temeli olan komünist ideolojiyi ısrarla gözlerden gizlemeye çalışmasıdır. Bu karanlık güç, sinsi bir faaliyet yürütmekte ve halkı zalimce katletmektedir. İslam dünyasında milyonlarca insanın ölmesine neden olan, zulmün, çatışmanın ve acımasızlığın hakimiyetini hedefleyen komünist ideolojinin hangi unsurlarla hayat bulduğunu doğru anlamak ve anlatmak son derece önemlidir. Çünkü bir ideolojinin yıkılması, ancak o ideolojiyi besleyen hayat damarlarının fikren kesilmesi ile mümkün olur. Türkiye bu noktada İran ve Suriye başta olmak üzere İslam ülkelerine komünizmin hayat damarının Darwinizm olduğunu anlatmalıdır. Darwinizmin komünizm, materyalizm, şiddet ve terörün birbirlerinden ayrılmaz bir bütün olduğuna dikkat çekmelidir. Nitekim şu anda “Darwinist diktatörlük”, bu ülkelerin düşünce sistemini beslemekte, eğitim sistemi hiç hızını kesmeden komünizm temelli Darwinist eğitim yapmaya devam etmektedir. Bu ülkelerde komünist düşünceye propaganda serbestliği verildiği halde karşısında anti Darwinist, anti Marksist, anti Stalinist propaganda yoktur. Bu eksiklik komünizmin hızla gelişmesini sağlamıştır. Dolayısıyla Türkiye bu ülkelerle işbirliği yaparak teröre karşı antikomünist anti-Darwinist ilmi çalışmalar yürütmelidir. Darwinizm yok edilmeden terörün yok edilmesi, dostluk ve kardeşliğin tesis edilmesi mümkün değildir.
Darwinizm’in çökertilmesi ile Arap dünyasında da imani bir uyanış başlayacaktır. 21. yüzyılda Darwinizm’in ve Darwinist diktatörlüğün yıkılması ile İslam dünyasında başlayan bu uyanış, Allah’ın izni ile Türk İslam Birliği ile sonuçlanacaktır. Kaderde Allah’ın belirlediği vakit geldiğinde İslam ahlakı tüm dünyaya hakim olacak ve İslam aleminde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hadisleri ışığında yüzlerce yıldır beklenen İslamiyet’in Altınçağ’ı başlayacaktır:
“Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman Ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr Suresi, 1-3)
Sayın Adnan Oktar Anlatıyor: "İran, Suriye ve Irak devlet adamlarıyla İttihad-ı İslam konusunda konuşulması gerekir."
ADNAN OKTAR: Türkiye ve İran’ın iş birliği yapması lazım. Dostça özel sohbetlerle, özel yaklaşımlarla ve gizli sohbetlerle hepsini dost edinmek lazım. Mesela Sayın Ahmedinejad davet edilerek gizli, özel bir sohbet ortamı oluşturulabilir. Aslında Beşar Esad’ı bile çağırıp, müspet hale getirmek mümkün. “Görüyorsun ortalık bu kadar perişan. Senin sisteminle de olmaz, en güzeli sen İttihad-ı İslam’a karşı sevecen ve sevgi dolu yaklaş. Bütün Müslüman grupları da biz ikna ederiz, muhaliflerini de ikna ederiz. Ama sen de derin devletle bağlantında tavır al, kesin bir tavır göster. Allah’tan başka da kimseden korkma. Rahat ol, cesur ol. Çık açıklama yap, ‘İttihad-ı İslam’ı istiyoruz de’, konuyu bitirelim” denebilir. Irak Devlet Başkanı ile de aynı şekilde konuşulabilir. “Gel sen de bu bakış açısıyla bak, İttihad-ı İslam’a yaklaş. Biz de seni destekleyelim. Sorunlar ortadan kalksın, ne diyorsun?” denebilir. Bütün Ortadoğu’nun Müslümanlık deyince nefesi kesilir, herkes seviyor İslam’ı. En güzel çözüm; İttihad-ı İslam. Bu şekilde konuşulması lazım, gizli konuşma lazım. Gizli özel sohbetler lazım. Birebir. Bir o, bir Başbakan. O kadar. Başka kimse yok. Hz. Nuh (a.s.)’ın yöntemidir. “Ya Rabbi” diyor, “gizli gizli konuştum” diyor, “açıktan açığa da konuştum, gizli de konuştum” diyor. (Nuh Suresi, 8) Gizli konuşmak önemlidir. (Sayın Adnan Oktar'ın 29 Eylül 2012 tarihli A9 Tv röportajından)