Mayıs ayı başında gerçekleşen Erdoğan-Putin görüşmesi, 24 Kasım 2015'deki uçak krizinin ardından, iki ülke lideri arasında gerçekleşen beşinci görüşmeydi. Bu görüşme, pek çok açıdan ilişkilerin geliştirilmesi için önemli bir adım olurken, özellikle Suriye konusunda alınan kararlar, bölge için yeni bir çözüm planının ortaya çıkmasını sağladı.
Suriye'de çarpışan taraflar arasında çatışmasızlık ilan edilirken, Suriye çevresinde 4 adet güvenlik bölgesi kurulması kararlaştırıldı. Asıl sınırlar, sonraki Astana görüşmelerinde harita üzerinde belirlenecek; fakat prensipte bu bölgelerin İdlib vilayeti, Humus kentinin kuzeyi, Doğu Guta ve Suriye'nin güneyi civarında şekillenmesi bekleniyor.
Alınan bu kararla birlikte değinilmesi gereken iki önemli nokta var. Birincisi, bu kararın, daha önce yapılan Putin-Trump görüşmesi sırasında ana hatlarıyla Trump'a da sunulmuş olması ve söz konusu planın ABD yönetimi tarafından da desteklenmesi. İkincisi ise, Rusya'nın, bu anlaşmayı bozan taraflar için askeri müdahale de dahil olmak üzere her tedbirin alınacağını açıklaması. Her ne kadar askeri müdahale ihtimalini tasvip etmesek de, Putin'in bu yorumu, belirlenen bu planın tam anlamıyla arkasında olduğunu açıkça göstermekte.
Bu görüşme, yeni bir dönemi işaret ediyor, bu nedenle de "stratejik ortaklık" olarak adlandırıldı. Nitekim Putin'in, "Türk-Rus ilişkilerinde normalleşme süreci geride kaldı. Normal ortaklık işbirliğine geri dönüyoruz" sözleri bunu doğrular nitelikte. Gerçekten de Suriye konusunda en etkili adımları atacak olan üç liderin çatışmasızlık ortamını sağlayacak kararlar alması önemli bir stratejik ortaklığa işaret ediyor.
Şunu belirtmek gerekir; Türk-Rus yakınlaşmasına karşı olan, özellikle bu ittifakta Trump'ın da bulunmasını hazmedemeyen bir kısım Avrupa medyasının, söz konusu planın Suriye'nin bölünmesi anlamına geleceğine dair iddiaları sadece provokasyondur. Suriye içinde çatışmasızlık bölgeleri olarak adlandırılan güvenli bölgeler, Suriye'yi harita üzerinde parçalara ayırmamaktadır. Bu bölgeler, barış yollarının açılması ve Suriye'de, bölgesel dahi olsa ateşkesin sağlanması için belirlenmiş alanlardır. Her üç lider de, görüşmelerin başından itibaren Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda hemfikir ve ısrarcı olmuşlardır. Konuyu Suriye'nin bölünmesine getirmek, söz konusu projelerde başarısızlık isteyen bir kısım odaklar tarafından kurgulanmaktadır.
Her ne kadar Suriye'de terör örgütü PKK'nın devamı niteliğindeki PYD'ye ABD desteği devam etse de, Rusya ile konuyla ilgili gelişmeler olumlu sonuçlar vermiştir. Putin'in, Rus askerlerinin PYD'ye desteğinin olmayacağını belirtmesi elbette Türkiye için önemli bir garantidir. Aynı zamanda Putin, Suriye'nin kuzeyinde bir PYD mevzilenmesine hiçbir şekilde izin vermeyeceğini de açıkça belirtmiştir. Umudumuz, yakın zamanda ABD'nin de bu konuda hatasını görmesi ve bu konuda Türkiye ile olan ittifakını güçlendirmesidir.
Bölgede söz konusu ittifak önemlidir, çünkü Suriye sorunu gitgide daha çözümsüz bir hal almaktadır. Ancak bölge ülkelerinin katılımı ve mantıklı ve güçlü ittifaklar bu çözüm için yol açabilecektir. Elbette gerçek bir çözüm için, çözümü tüm tarafların gerçekten istiyor olması önemlidir. Şu anda ise Suriye'yi parçalara ayırarak çıkarlarını gözeten değil, gerçekten çözümü isteyen taraflar başroldedir.
Soçi kararlarının kritik ve özel bir zamanda alınması önem taşıyor. Soçi öncesinde Putin'in hem Trump hem de Merkel ile yaptığı görüşmeler, planların büyük ölçüde küreselleştiğini akla getiriyor. Soçi görüşmelerinin ardından Çin'de, Rusya, Çin ve Türkiye üçlüsünün görüşmeleri, bunun hemen sonrasında ise Trump-Erdoğan görüşmesi gerçekleşti. 24-25 Mayıs'ta ise Brüksel'de NATO zirvesi var. Görünen o ki Suriye kararları, yalnızca Soçi'deki imza masasında kalmayacak. Hem Doğu ekseninin hem de NATO ekseninin onayından geçecek.
Özellikle Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nin Türkiye ile ilgili olarak aldığı "izleme" kararı sonrasında yapılan analizler, bu kararın Türkiye ile Rusya'ya daha yakınlaştıracağı yönünde idi. Türkiye ile Rusya şu anda, geçmişten beri ittifak içinde olan iki dost ülke olarak bağlarını güçlendirmektedirler. Fakat Avrupa'nın yanlı tutumunun, Türkiye-Rusya bağını daha da sağlamlaştırdığı bir sır değildir. Ancak Türkiye'nin yaklaşımı, klasik siyasetten ziyade dostluk üzerine kuruludur. Dolayısıyla, bir tarafla bağ kurmak, diğerinden bağları koparmak anlamına gelmemektedir. Türkiye, hala bir Avrupa ülkesidir; pek çok Avrupa ülkesiyle bağları güçlüdür ve halen AB üyeliğine adaydır. Türkiye aynı zamanda bir NATO ülkesidir; ABD ile ittifakı güçlüdür. Ne Rusya ile yakın olmak NATO ittifakını ne de NATO'ya üye olmak Rusya ittifakını olumsuz etkileyecektir. Özellikle konu, bir ülkede akan kana çözüm olmayı gerektirdiğinde, aradaki suni meseleler unutulmalıdır. Ortadoğu'nun her zamankinden daha çok çözüme ihtiyacı vardır.
Adnan Oktar'ın Gulf Times & Tactical Talk'da yayınlanan makalesi:
http://www.gulf-times.com/story/549472/Turkey-Russia-an-important-alliance
https://tacticaltalk.net/2017/05/31/turkey-russia-an-important-alliance/