Geçen hafta içinde dünya Ortadoğu kaynaklı yeni bir krizle karşı karşıya kaldı. Son 15 yılda birçok işbirliğine imza atmış iki ülke, Rusya ve Türkiye, 14 Kasım sabahı bir Rus bombardıman uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesiyle bir anda derin bir ateş çukurunun kıyısına geldiler.
Benzer bir olay bölgede 22 Haziran 2012’de de gerçekleşmişti. Radar sistemini denemekte olan silahsız Türk uçağı Suriye bölgesinden ihtar yapılmaksızın atılan bir füzeyle düşürülmüştü. Akdeniz’in Lazkiye kıyılarında 1250 m derinlikteki enkazdan 2 Türk pilotun na’şı çıkarılmıştı. Nitekim bu vahim olaydan sonra belirlenen yeni angajman kurallarına göre Türkiye, Suriye tarafından sınıra yaklaşan her askeri unsuru tehdit olarak değerlendirip, askeri hedef muamelesi yapacağını açıklamıştı.
Aslında son olaydan 5 gün önce yani 19 Kasım’da bu kurallar gündeme gelmişti. Önce Türk Dışişleri, Rus Büyükelçisi’ne, 2 gün sonra da Türkiye eski Dışişleri Bakanı Feridun Sinirlioğlu telefonla aradığı Rus Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’a angajman kurallarını hatırlatarak bir uyarıda bulundu. Rusya’nın askeri operasyonlarının Türkiye sınırına çok yakın bölgelerde gerçekleştiğini belirterek Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit edecek bir ihlal yaşanması durumunda, angajman kuralları çerçevesinde gerekli müdahalelerin yapılacağını hatırlattı.
Uçağın düşürülmesinden sonra yapılan ilk açıklamalar da karşılık diplomatik çaba harcandığını bize gösteriyordu. Rusya “yerden atılmış bir füze ihtimalini” dile getirirken Türkiye de “uçağın kimliğinin ilk anda bilinmediğini” söylüyordu. Fakat bu ılımlı sözler kısa sürede yerini sert açıklama ve yaptırımlara bıraktı. Karşılıklı restleşmeler Rusya’nın Türk vatandaşlarına ve şirketlerine karşı hafta sonu açıkladığı ekonomik önlem paketi ile zirveye çıktı.
Paris’teki İklim Zirvesinde görüşmeme kararı alan iki ülke liderlerinin bazı açıklamaları da şu an için durumun değişmeyeceğinin sinyallerini veriyor. Ancak elbette, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un, 3-4 Aralık’ta Belgrad’da gerçekleşecek olan AGIT zirvesinde Türk Dışişleri Bakanı’nın görüşme talebini reddetmeyeceğini söylemesinin umut verici bir adım. Ancak elbette, Rusya’nın Türkiye’ye yönelik uygulama kararı aldığı çeşitli önlem paketleri, iki ülke arasındaki derin bağa sekte vuracak nitelikte. Şu an alınan kararlar doğrultusunda, gıda, enerji, tekstil gibi ihracatçı sektörlerin uğrayacağı zararın tazmini için formül aranıyor. Ancak iki ülkenin ticaret hacminin 20 milyar doların üstünde olduğu düşünülürse bu zararın büyük miktarlarda olacağı çok açık.
Peki bundan sonra ne yapılabilir?
Çözüm önerilerine geçmeden önce Türkiye ve Rusya için Suriye’nin öneminden de kısaca bahsetmek gerekiyor.
Bugün Rus bombardımanı altındaki Humus, Hama, İdlib ve Lazkiye kırsalları ve Türkmen dağı bölgesi muhalif kanadın kontrolündeki Türkmenlerin ağırlıklı yaşadığı bölgelerdir. Ukrayna ve Kırım’daki Rus asıllı halk Rusya için ne ifade ediyorsa benzer hislere Türkiye de Suriye Türkmenleri için sahiptir. Suriye Türkmenleri suni Osmanlı bölünmesi ile anavatanlarından kopartılmış kardeşlerimizdir. Türkmenleri hedef almış gibi bir görünüm olursa elbette Türkiye buna karşı tedbir alacaktır.
Suriye Rusya için de önemlidir çünkü buradaki üsleri Rusya’ya Ortadoğu‘da manevra kabiliyeti sağlamaktadır. Mısır, Libya ve Irak’taki yönetim değişikliklerinden sonra Rusya’nın Ortadoğu’da müttefiki olarak görebileceği tek devlet Suriye’dir, dolayısıyla Suriye konusu Rusya için bir güvenlik sorunudur. Ancak Rusya bu sorununu Türkiye’ye rağmen değil, Türkiye ile birlikte çözmelidir. Unutulmamalıdır ki Türkiye yıllardır Batı dünyasının yalnızlaştırmaya çalıştığı Rusya’nın yanında yer almıştır. Tüm baskılara rağmen ekonomik ve siyasi işbirliğinde geri adım atmamıştır. Özetle Türkiye Rusya’nın güvenebileceği, zor günlerde sırtını dayayabileceği bir müttefikidir.
Bugün gelinen gerilim ortamı hiçbir ülke için istenmeyecek bir durumdur. Rusya’nın ekonomisi Batı yaptırımlarından dolayı zor durumdadır. Türkiye ise gaz ihtiyacının büyük bir bölümünü Rusya’dan karşılamaktadır. Türk inşaat ve turizm sektörleri Rusya ekonomisi ile iç içedir. Sırf karşılıklı restleşme nedeniyle iki ülkenin ticari ve ekonomik ilişkilerin mahvolması riski söz konusudur. Bu restleşmenin belki de en önemli sonucu da Rusya’nın uluslararası arenada en önemli destekçilerinden birini kaybetmesi ve mutlak yalnızlığa itilmesidir.
Her iki millet de ulusal gururuna düşkündür. Ne var ki liderlerin bu gururu bir kenara bırakarak, milletlerinin çıkarlarını ön plana alıp, bir uzlaşma zemini bulmaları şarttır. Gün, gerçek anlamda liderlik yapma günüdür. Aksi halde zarar görecek olan 250 milyonluk Rus ve Türk halklarıdır.
Bugün yapılması gereken vize kısıtlamaları getirmek, ekonomik yaptırımları devreye sokmak veya yeni hava savunma sistemleri yerleştirmek değildir. Krizi çözmek için öncelikle her iki tarafın katılımıyla bir komisyon kurulmalıdır. Bu komisyon teknik ve askeri incelemeleri yapmalı ve 24 Kasım sabahı Türk hava sahası sınırında yaşananları delilleriyle ortaya koymalıdır. Ek olarak komisyonda, gözlemci statüsündeki uluslararası profesyoneller de yer alabilir. Hazırlanacak rapor doğrultusunda haksız olduğu anlaşılan taraf hem özür dileyecek hem de zararları tazmin edecektir.
Aynı anda benzer hataları engellemek amacıyla Rus Genelkurmayı ile Türk Genelkurmayı arasında kırmızı telefon hattı kurulabilir. Suriye iç savaşı devam ettiği sürece böyle bir direk bağlantıya ihtiyaç olacağı açıktır. İki ülke arasında yakın koordinasyon gerekmektedir. Bu sayede potansiyel krizler başlamadan engellenebilecektir.
Elbette ki en doğrusu savaş uçaklarının hiç devrede olmamasıdır. Hava bombardımanı çok tehlikelidir çünkü asıl olarak hedeflenen mevziler değil masum insanların yaşam alanları bombalanmaktadır. Sivil halk ile askeri birlikleri ayırt etmek neredeyse imkansızdır. Benzer şekilde savaş uçağının düşürülmesi de ağır sonuçları olan bir yöntemdir. Angajman kuralları her ne kadar yasal olsa da ölüme sebebiyet verecek bu uygulamayı kişisel olarak tasvip etmemiz mümkün değildir.
İki ülkenin aklı selim, sağduyulu halkı adına her iki ülke liderinin de bilmesi gerekir ki bu krizi genişletip, büyütüp, tırmandırmak, devletlerimiz ve milletlerimizin aleyhine bir karar olacaktır. Böyle zamanlarda halim bir tutum içinde olmak en doğrusudur. Her iki ülke vatandaşları birbirlerini kardeşleri olarak görmekte ve sevmektedirler. Geçmişte olduğu gibi şimdi de diledikleri gibi iki ülke arasında gidip-gelebilmelidirler. Bu onların en doğal haklarındandır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçmişten bu yana, en zor zamanlarda bile Başkan Putin’e yardım ve destek elini uzattığı bilinmektedir. Türkiye-Rusya dostluğu daima köklü ve sağlam bir dostluk olmuştur. Bu nedenledir ki, Rusya dünya tarafından yalnız bırakılmaya çalışılırken Türkiye daima Rusya’nın yanında olmuştur.
Bizler her hâlükârda Rusya’nın yalnız kalmaması için uğraşmaya devam edeceğiz. Bunun için Başkan Putin’den beklentimiz bizlere yardımcı olması, geçmişten beri geliştirdiğimiz derin dostluğu pekiştirmesidir. Başkan Putin’in de olayları küçülten, dostluğu teşvik eden bir üslup kullanması milyonlarca Rus ve Türk’ün yüreklerini ağızlarına getiren bu gerilimin yatışmasına Allah’ın izniyle vesile olacaktır.