Türkiye ile İran arasında, yüzyıllardır süregelen köklü bir dostluk, sevgi ve kardeşlik ilişkisi var olmuştur. Her iki toplum da sanat, kültür, tarih, din, dil hatta akrabalık bağları açısından sayısız ortak paydaya sahiptir.
İki komşu ülke de bugün dünyanın, stratejik konumdaki en güçlü ve önemli İslam devleti olma özelliğine sahiptir. İran dünyanın önde gelen petrol ve doğal gaz üreticilerindendir. Türkiye ise son 10 yılda sanayi, ticaret, kalkınma, ekonomik güç ve istikrar bakımından dünyanın sayılı ülkeleri arasına girmiştir.
Dolayısıyla, gerek iki toplum arasındaki manevi bağlar, tarihi, sosyal ve kültürel değerler gerekse bölgedeki ortak siyasi ve ekonomik çıkarlar Türkiye-İran ilişkilerinin en üst düzeye taşınmasının hayati önemini göstermektedir. Güçlerini birleştirip sarsılmaz bir ittifak oluşturmaları, aynı zamanda tüm bölge, Ortadoğu ve İslam dünyasının menfaat ve faydasına olacaktır.
Bölgede İslam ülkelerinin güçlenmesini ve söz sahibi olmasını küresel sömürü düzenlerine tehdit olarak gören Batılı bazı derin güçler dönem dönem fikir, görüş ve mezhep ayrılıklarını körükleyerek Türkiye ve İran'ı karşı karşıya getirmeye yönelik suni gerilim ve krizler çıkarmaya çalışmışlardır. Ancak bu sinsi planlar, temeli İslam kardeşliği üzerine kurulu iki ülke dostluğunu bozmada hiçbir zaman başarılı olmamıştır ve Allah'ın izniyle olamayacaktır.
Türkiye-İran işbirliğini yalnızca ticari, ekonomik, kültürel ve teknik alanlarla sınırlı görmek çok dar bir vizyon olacaktır. Oysa, bu iki güçlü İslam ülkesine yakışan, çok daha ileri ufukları ve büyük idealleri hedeflemeleridir. Bu ideal ise İslam Birliği'dir. İki ülkenin her alanda ittifakı ve manevi birlikteliğiyle yakın zamanda bütün İslam alemini, ardından da tüm dünyayı kapsayacak olan kutlu İslam Birliği'nin temelleri atılmış olacak ve her iki ülke bu şerefli misyonun öncüleri olmuş olacaktır.
Bugün kan, terör, şiddet, acımasızlık, sevgisizlik, cehalet ve geri kalmışlık ve sefaleti, din adına savunup uygulayan Kuran dışı bağnaz zihniyet İslam dünyasının büyük bölümünü kasıp kavurmaktadır. Müslümanların dünya çapında maruz kaldıkları acı, sıkıntı ve zorlukların temelinde de bu bağnaz İslam anlayışı yatmaktadır.
İslam'ı çağdaş medeniyetleri, modern yaşam biçimleri ve ulusal güvenlikleri karşısında ciddi bir tehdit unsuru olarak gördükleri için Müslümanlara cephe alan kimi Batı toplumlarının korku, endişe ve öfkelerinin kaynağı da hep bu Kuran dışı sapkın din anlayışı olmuştur. Oysa ki gerçek İslam ahlakı, Batı için bir tehdit unsuru değil, tam tersine medeniyeti, modernliği ve ilerlemeyi teşvik eden; güvenliği ve barışı tesis eden bir anlayıştır. Ancak bağnazlık Dünya’nın, radikalizmi gerçek İslam sanmalarına neden olmuştur. İşte bu nedenle de bağnazlık Müslümanların kurtuluşunun, gelişmesinin ve İslam Birliği'nin önündeki en büyük engeldir. Bu fitneyi yok edecek yegane Nur ise Yüce Allah'ın Kitabı Kuran'dır.
Bağnazlık fitnesine karşı yürütülecek kararlı bir Kurani mücadele, Kuran'a dayalı modern ve akılcı İslam anlayışının yaşama geçirilmesi ve İslam Birliği'nin hızla tesisi Türkiye ve İran'ın ortak stratejileri olmalıdır. Mezhep, fırka ve görüş farklılıkları gözetilmeden, yalnızca Kuran ruhu ve ahlakı esas alınarak gerçekleştirilecek bu ittifak tüm İslam dünyası için büyük bir şevk ve heyecan kaynağı olacaktır. İki büyük İslam ülkesinin birlikte atacakları bu büyük adım Müslümanların dünya çapında maruz kaldıkları sefalet, acı, işkence, zulüm ve karanlıklardan kurtulup aydınlık, barış, huzur, mutluluk ve refaha kavuşmalarına vesile olacaktır.
Türkiye de İran da Allah aşığı iki ülkedir. Kalplerindeki bu aşk ile elele verip gayret ettiklerinde, İslam ahlakı bu iki lider ülkenin öncülüğünde tüm dünyaya hakim olacaktır.
Adnan Oktar'ın Tehran Times'da yayınlanan yazısı: