Ortadoğu, jeopolitik önemi ve zengin yeraltı kaynakları nedeniyle herzaman belirli grupların hedefinde olmuştur. Başlıca amacı bölge ülkeler arasına nifak sokarak Ortadoğu’yu istikrarsız hale getirmeye çalışan söz konusu gruplar karşısında, Türkiye, İran ve Rusya harekete geçerek bir ittifak oluşturdu. Bu birlik Suriye'deki iç savaş başladığından beri ilk defa barış yolunda somut adımlar atarak önemli bir ayrıcalığa imza attı. İstikrarsızlığa karşı güçlü bir darbe niteliğinde olan girişimleri nedeniyle ittifağın dağıtılmasına yönelik baskılar da gecikmedi. Yine de söz konusu üç ülke, bölgeye istikrar getirme konusunda üzerine aldıkları büyük sorumluluğu sonuna kadar taşıma niyetindeler.
Ortadoğu’nun dengeleriyle oynayan unsurlar uzun zamandır Türk-Rus ilişkilerine zarar vermek amacıyla tasarladıkları pek çok oyunu devreye sokmaya çalıştı. Ne var ki, uçak düşürme krizinden ders alınmış olunacak ki, iki ülke iyiye giden ilişkilerini bozacak herhangi bir olaya izin vermedi. Yine aynı unsurlar bu defa İran-Türkiye ilişkilerini raydan çıkarmak için girişimlerde bulundular. Bölgeye barışı getirme gibi bir misyonun zorluklarını farkında olan söz konusu ülkeler tüm kalkışmaları geri püskürttü. Barış yanlısı tutumlarının bugün olduğu gibi gelecekte de devam etmesi ülkelerin sadece birbirlerine duydukları ihtiyaçtan kaynaklanmıyor. Türkiye ve İran binlerce yıllık kadim bir tarihi paylaşan dost ve kardeş iki ülke. Pakistan’da düzenlenen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı toplantısında Cumhurbaşkanları Ruhani ve Erdoğan'ın kullandıkları yapıcı üslup liderlerin bağlarını güçlendirmede ne kadar kararlı olduklarını gösterir nitelikte. Ruhani "siyasi farklılıkların çözülmesi [İran ve Türkiye arasında] bizi bölgesel istikrara götürebilir" derken Erdoğan da akan kanın durması isteğini yineleyerek "fitne ateşini söndürelim" mesajını verdi.
Her iki ülkenin tarihi incelendiğinde İran'daki Türk varlığının Oğuz göçlerinin çok öncesine dayandığı görülür. İran nüfusunun önemli bir kısmını oluşturan Türklerin kitlesel göçleri İran ve Türkiye’yi gerçek birer kardeş kılmıştır. İki milletin birbirine karışması, Türk diline birçok Farsça kelimenin girmesi ve Türkçe’nin İran'da konuşulan ikinci dil haline gelmesi ile sonuçlanmıştır. Yine İran kültürünün Türk kültürü üzerindeki büyük etkisi bu sıcak ilişkilerin bir sonucudur. Ayrıca iki ülke arasındaki etkileşim sadece dil ve kültür ile sınırlı kalmamış, devlet yönetimi, bilim ve sanat gibi pek çok alana da yayılmıştır.
1639 yılında Osmanlılar ile Safeviler arasında imzalanan ve bugünkü 570 km’lik Türk-İran sınırını belirleyen Kasrı Şirin anlaşması, iki ülkenin karşılıklı saygıya dayalı ilişkilerinin ne kadar eskiye dayandığını gösterir nitelikte tarihi bir belgedir. 377 senedir değişmeden kalan bu sınır, Ortadoğu'da emperyalist güçler tarafından çizilmemiş tek sınır olarak bilinir. Tarih içerisinde Osmanlılar ile İranlılar arasında çeşitli anlaşmazlıklar yaşanmış olsa da, iki ülke Kasr-ı Şirin gibi birçok barış antlaşmasına imza atmış, siyasi ve askeri alanda ilişkilerini geliştirmişlerdir. Bu anlaşmalardan bazıları 1555 Amasya Antlaşması, Ferhat Paşa Antlaşması olarak da bilinen İstanbul Antlaşması (1590), Nasuh Paşa Antlaşması (1612) ve Serav Antlaşması’dır (1618).
Türkiye ve İran dış politikalarını herzaman bu zengin, ortak tarihlerini göz önünde bulundurarak belirlemeli, geliştirdikleri politikalar herhangi birinde meydana gelen hükümet değişikliklerinden etkilenmemelidir. İran ve Türkiye arasındaki bağ siyaset üstüdür. Tarihin kanıtladığı sarsılmaz dostluğun zaman içerisinde de devam etmesi, birbirleriyle komşu ülke olmanın kıymetini bilmeleri önemlidir. Ayrıca Türkiye’nin İran gibi dindar, Müslüman bir ülke ile sınırını paylaşıyor olması ülkemiz için ayrıcalıklı bir durumdur. Şüphesiz İran için de aynı durum geçerlidir. İki ülkeyi adeta bir aile gibi bir araya getiren bağ aynı Allah'a inanan, aynı dine mensup toplumlar olmalarıdır. Bu durumun farkında olan her iki ülke lideri de bir araya geldikleri pek çok etkinlikte Sünni ve Şii ayrımı yapmaktan kaçınarak Müslüman kimliklerine vurgu yapmaktadırlar.
Her ikisi de güçlü ordulara sahip olan İran ve Türkiye bölgede istikrarı bozmak isteyen güçlere karşı caydırıcı bir güçtür. Bunun yanısıra enerji ve ticaret alanında geliştirecekleri işbirliği her iki ülke vatandaşlarının refah seviyesini yükseltecektir. İran’a yönelik bazı yaptırımların kalkmasıyla uluslararası arenaya yeni giriş yapan İran’ın Avrupa ile bağlantısında Türkiye aracı ülke olabilir. Yaptırımlar nedeniyle yaşadığı zor günleri atlatan İran Türkiye'nin de desteğiyle ekonomisinde büyük bir patlama yaşayabilir. Böyle bir destek hem Türkiye hem de İran ekonomisi açısından oldukça rahatlatıcı olacaktır.
Bölgede mezhepsel ayrımcılık yanılgısına düşmek büyük bir hata olacaktır. Müslümanların herhangi bir mezhep aleyhine olacak söylemlere izin vermemesi bu nedenle önemlidir. Türkiye'de yaşayan milyonlarca Şii vatandaş olduğu gibi İran'da da en az onbeş milyon Şii Azeri Türkü bulunmaktadır. Şii mezhebi tüm Müslümanların gurur duyacağı bir güzelliktir; bu mezhebin tüm mensupları bizler için çok değerli, mübarek insanlardır. İki ülke arasındaki sevgi bağı her iki ülkeye de bolluk ve bereket olarak dönecektir. Bu birliği kurmak için atılan adımları hızlandırma yolunda, her iki ülke liderleri birbirlerine sıkça ziyaretler gerçekleştirmeli, birlik ve dayanışmaya dair yapıcı mesajlar vermelidirler. İşadamları ve vatandaşlar da aynı üslubu benimsemelidirler. Birçok alanda gerçekleştirilecek ortak projeler, iki ülke arasında vizenin kaldırılması da bu bağın güçlenmesinde etkili olacaktır. Bu ittifak, bölgede istikrarı bozmak için yapılan her türlü planı engeller niteliktedir. Tüm diğer İslam ülkeleri için de örnek teşkil edecek bu birlik yakında benzeri ittifakların ortaya çıkmasına da ön ayak olacaktır.
Adnan Oktar'ın Tehran Times'da yayınlanan makalesi:
http://www.tehrantimes.com/news/411686/Iran-and-Turkey-will-stay-as-brothers-no-matter-what
http://ekurd.net/friendships-protect-usa-2017-03-15