Pek çok insan rahatlıkla koltuğuna uzanmış TV izlerken ve kurabiyeler eşliğinde sıcak çaylarını yudumlarken, dünyanın farklı bölgelerinde milyonlarca Müslüman kardeşimiz ağır bir zulüm altında hayatta kalabilme mücadelesi veriyor. Irak, Afganistan, Doğu Türkistan, Kırım, Filistin, Kerkük, Moro, Patani ve Arakan’da Müslümanlar, umutlarını hergün yeniden tazeleyemeye çalışarak sabırla bir Müslüman kardeşlerinden uzanacak yardım eli bekliyorlar. Üzerlerindeki zulmü ve baskıyı tüm şiddetiyle yaşayan kardeşlerimizin içinde bulundukları durumu anlamak için bir an için kendimizi onların yerine koyalım.
Bu makaleyi okurken ya da yatağınızda uyurken birdenbire evinizin yıkıldığını ya da yakıldığını düşünün; o sırada çevrenizdeki tüm diğer evlerin de aynı durumda olduğunu... Çocuklarınızı, annenizi-babanızı alarak canınızı kurtarmak için dışarıya çıktığınızı, dışarıda da sizi silahlı kişilerin beklediğini bir an için hayal edin; sığınacak hiçbir yerin olmadığını ve sadece kaçmanız gerektiğini... İşte Arakan’daki kardeşlerimiz her an bu dehşeti yaşıyorlar...
Sokakta yürürken yaklaşan uçak sesini ve ardından gelen şiddetli patlamalarla havadan bomba yağdığını ve canınızı kurtarmak için nereye sığınmanız gerektiğini bilemeden koşuşturduğunuzu hayal edin. Son günlerde artık haberlerin ilk sıralarında yer almasa da, Suriye’de 2 yıldır devam eden iç savaş nedeniyle masum çocukların, kadınlar ve erkeklerin her an hissettikleri, her an yaşadıkları bu... Esed’in uçakları masum sivillerin evlerini, ekmek fırınlarını, hastanelerini, hatta okullarını, bombalıyor.
Açlıktan mideniz ağrırken, kendi açlığınızı bir yana bırakıp, avurtları çökmüş, iri siyah gözlerinde neşe yerine acı olan çocuğunuza yedirecek bir şey bulamamanın çaresizliği içinde ot toplayıp bunu suda kaynatılıp “yiyecek” yaptığınızı ve bu bu otlu su ile çocuğunuzu yaşatmaya çalıştığını düşünün. İşte açlıktan ölenlerin sayısının 144’e çıktığı Yermük’te Müslüman kardeşlerimiz çocuklarını besleyememenin çaresizliği içinde bunları yaşıyor...
Sıcak evinizde otururken, birdenbire kapınızın şiddetle vurulup açıldığını; erkek kardeşiniz, babanız, kızkardeşiniz, eşiniz, oğlunuz veya kızınızın yerlerde sürüklenerek zorla evden çıkarıldığını, erkeklerin gözünüzün önünde idam edildiğini, kızlarınızın, eşinizin, kızkardeşinizin veya annenizin ise tecavüze uğradığı düşünün. İşte Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur’lu kardeşlerimiz 1965’ten bu yana böylesi büyük bir zulüm altında yaşıyor... Ve bu zulüm altında şehit olanların sayısı 35 milyon... Bu sayı günümüzde Kanada’da yaşayanların nüfusuna eşit. Yani bizler sıcak evlerimizde otururken, bir ülkenin nüfusu kadar Müslüman kardeşimiz şehit olmuş...
Buraya kadar anlatılan birkaç örnek bile insanın kalbinin ürpermesi, vicdanında büyük bir acı hissetmesi için yeterli. Sizler bu yazıyı okurken, dünyanın farklı yerlerindeki Müslüman kardeşlerimiz bir gün bombalardan bir tanesinin kendi çatılarına isabet edeceği endişesiyle, hergün silah ve bomba sesleri ile yaşamaya devam ediyor. Bazıları her an kapılarının çalınması tedirginliği içinde. Kapılarını çalanlar her an ev halkından birilerini alıp götürebilir. Ve o ailenin bir daha o kişiyi değil görmesi, haber alması bile mümkün olmaz. İşkence gören, tecavüz edilen, kurşuna dizilerek şehit edilen, ibadetlerini yapmalarına asla izin verilmeyen kadınlar, erkekler, yaşlılar, çocuklar, kundaktaki bebekler neden öldüklerini dahi bilmeden can veriyor. Çocuklar niçin herkes gibi okuluna gidemediğini, neden evlerinin yıkıldığını anlayamıyor... Kısacası bu ülkelerde hayat bizim bildiğimiz normal akışında devam etmiyor.
Savaşın tam ortasındaki masum insanların yaşadıkları bu zorlukları, neler düşündüklerini, nasıl muhtaç bir durumda olduklarını anlamak hepimiz için son derece önemli. Çünkü pek çok insan evinde güvenlikte olup olmadığını bir an bile düşünmek durumunda kalmadan rahatlıkla hayatını sürdürebiliyor. Pek çok insan istediğinde bir markete gidip istediğini rahatça alıp yiyebiliyor, istediğinde rahatlıkla tatil planları yapabiliyor. Dünyanın bir başka ülkesinde adını bilmediği, tanımadığı anneler, çocuklar, dedeler ve ninelerin başlarına gelenleri gereği gibi önemsemeden, onların hayatları için endişelenmeden, sanki tüm bunlardan kendisi hiç sorumlu değilmiş gibi düşünerek yaşamını sürdürebiliyor.
Ancak, eğer herkes böyle yaparsa –istemeden ve bilmeden de olsa- dünyanın pek çok yerinde yaşanan bu insanlıkdışı uygulamalara ortak olmuş olur. Savaşın acı görüntüleri iyi bir insanı rahatsız edebilir ve bunu dile getirirebilir; böyle bir insan yeri geldiğinde savaşın kötülüğünü de anlatabilir. Ama vicdanlı ve imanlı bir insan bu rahatsızlığı kalben hisseder, kendini bire bir oradaki insanların yerine koyar. “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75) ayetini düşünür ve zulme uğrayan insanların sorumluluğunu birinci dereceden kendi üzerinde hisseder. Dünyada hakim olan zalimliği tamamen ortadan kaldırmak için var gücüyle çalışır.
Unutmayalım, Suriye’de donarak can veren her bebekten, Doğu Türkistan’da evinden alınarak tecavüz edilen her genç kızdan, Mısır’da keskin nişancıların mermisiyle şehit olan her candan, Patani’de işkence gören her kardeşimizden, bakkala giderken düşen bir bomba ile canını kaybeden her genç kızdan, elinde oyuncağı ile uyurken yıkıntıların arasında kalan her bebekten, yiyecek almak istediği pazarda kolunu-bacağını kaybeden her anneden Afganistan’da, Çad’da, Kırım’da, Kerkük’te acı çeken her mazlumdan bütün Müslümanlar sorumludur.
Bu zulme “Dur” demenin yolu ise çok kolaydır. Allah’ın gösterdiği çözümü uygulamak... Allah yeryüzünün huzura kavuşması için inananların kardeşler olmaları, birbirlerine yardım etmeleri ve birlik olmalarını emretmiştir. Müslümanların yapması gereken de, kardeş olduğumuzu hatırlayıp mezhep çatışmalarını, anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp ortak paydalarda birlik olup İslam Birliğini acil olarak kurmaktır. Allah’ın Kuran’da gösterdiği, Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde detaylarıyla anlattığı tek çözüm budur. Birlik olmak Kuran’a göre farz, dağılıp ayrılmak ise haramdır. Müslümanların Allah’ın “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın…” (Al- İmran Suresi, 103) hükmü gereği bir an önce birleşip İslam Birliği tesis etmesi, çekilen acıların son bulması, dünyanın huzura ve güvenliğe kavuşması için gereklidir. Müslümanların birlik olması, kan bağı olan kardeşler gibi, hatta daha da şiddetli şekilde kenetlenmesi farzdır.
Adnan Oktar'ın & Burma Times & The Gulf Today & Harakah Daily'de yayınlanan makalesi: