* Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerine göre tüm dünya insanlarının geleceği için çok önemli ve çok faydalı faaliyetlerde bulunacak olan Hz. Mehdi ve cemaati ile, Tevrat’ta Ben-i İsrail diye hitap edilen kavmin aslında aynı topluluk olduğunu ortaya koyan deliller nelerdir?
* Tevrat’ta haber verilen hakimiyet, gerçekte neye işaret etmektedir?
* Allah'ın seçip hakimiyet vadettiği toplulukta koşul olarak saf ırk aranması, neden yanlış bir tutumdur?
Kuran'da Allah, Hz. İbrahim'i ve onun soyundan gelenleri seçtiğini ve onları mübarek kıldığını bildirmektedir. (Bakara Suresi, 130; Al-i İmran Suresi, 33) Bu bilgi, Musevilerin kutsal kitabı Tevrat'ta da yer almaktadır. (Yaratılış, 22:17; 12:2)
Hz. İbrahim'in soyu, iki oğlu olan Hz. İsmail ve Hz. İshak ile devam etmiştir. Hz. İshak'ın soyundan olan İsrailoğulları'na, tarih boyunca pek çok peygamber gelmiştir: Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yunus, Hz. Eyüp, Hz. İlyas, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ve Hz. İsa. Hz. İsmail'in soyundan ise İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav), onun ailesinden gelen imamlar ve en son olarak da İmam Muhammed El-Mehdi gelmektedir.
Dolayısıyla Tevrat'ta geçen Ben-i İsrail, Ben-i İshak, Ben-i İsmail, hepsi Ben-i İbrahim'in neslidir. Hepsi Allah'ın mübarek kıldığı nesil olan Hz. İbrahim'in soyudur. İbrahimi dinlerde "hidayet veren" sıfatıyla, ahir zamanda gelecek ve dinin dünyaya hakimiyetine vesile olacak olan mübarek şahıs da, Hz. İbrahim'in neslindendir. Dolayısıyla Hz. Mehdi (AS), Hz. İbrahim'in neslindendir.
Musevi kaynaklarında ahir zamanda din ahlakının hakimiyetini sağlayacak şahsa, "Mesih" (ya da Kutsanmış Kral) denilmektedir. Ancak asıl önemli olan, bu şahsa ne isim verildiği değildir. Bu mübarek kişi farklı şekillerde de adlandırılabilir. Kesin olan, Allah'ın "İslam ahlakının hakimiyeti" vaadinin gerçekleşeceği ve bu olaya vesile olacak halis müminlerden bir topluluk ve onlara önderlik edecek mübarek bir şahsın var olacağıdır. |
Allah Hz. İbrahim'in Soyuna Hakimiyet Vaat Etmektedir
Allah, hakimiyetini gerçekleştirmek için Hz. İbrahim soyunun iki kolundan gelen son temsilcileri korumuştur. Ahir zamanda emrinin gerçekleşmesi için İmam El-Mehdi ve Hz. İsa’yı biraraya getirecektir. Kuran'da ve Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde bildirilen bu hakimiyet dönemi, Tevrat'ta Hz. İbrahim'in soyundan gelen bir topluluğa vadedilmekte ve şöyle bildirilmektedir:
“Seni ziyadesiyle mübarek kılacağım; senin zürriyetini, göklerin yıldızları gibi, deniz kenarında olan kum gibi ziyadesiyle çoğaltacağım; senin zürriyetin düşmanlarının kapısına hakim olacaktır; ve zürriyetin aracılığıyla yeryüzündeki bütün milletler mübarek kılınacaklar; çünkü sözümü dinledin.” (Yaratılış, 22:17-18)
“Yeryüzünün tozu kadar sayısız bir soya sahip olacaksın. Doğuya, batıya, kuzeye, güneye doğru yayılacaksınız. Yeryüzündeki bütün halklar sen ve soyun aracılığıyla kutsanacak.” (Yaratılış, 26:14)
Tevrat'ta dünyanın son döneminde, Allah'a gönülden iman edenlerin yeryüzünde güç sahibi olacaklarını, din ahlakının yeryüzüne hakim olacağını anlatan bölümlerden bir kısmı ise şu şekildedir:
“Allah buyurdu:... Kendi hayatıma andolsun ki tüm yeryüzü Allah'ın celali ile dolacaktır.” (Sayılar, 14:21)
“Yeryüzünün dört bucağı anımsayıp Rab'be dönecek, ulusların bütün soyları O'nun önünde yere kapanacak. Çünkü egemenlik Rab'bindir...” (Mezmurlar, 22:27-28)
“Çünkü kötülerin kökü kazınacak, ama Rab'be umut bağlayanlar ülkeyi miras alacak. Yakında kötünün sonu gelecek, yerini arasan da bulunmayacak. Ama alçakgönüllüler ülkeyi miras alacak, derin bir huzurun zevkini tadacak...” (Mezmurlar, 37:9-11)
Bu pasajlardan da açıkça anlaşılacağı üzere, Tevrat'ta haber verilen hakimiyet belirli bir grubun veya ırkın diğer toplumlar üzerinde güç ve iktidar sahibi olması değil, Allah'ın tüm insanlara emrettiği, gerçek din ahlakının yeryüzüne hakim olmasıdır. Bununla birlikte Tevrat'ta Yahudilerin sözde ırksal üstünlüğüne ve hakimiyetine işaret eden ifadeler de yer almaktadır. Söz konusu ifadeler, Tevrat'ın indirildiği dönemde yaşayan samimi müminlere haber verilen müjdelerin yanlış yorumlanmasından ve bu yanlış yorumların Hz. Musa'nın ardından Tevrat'a dahil edilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bir kısım Yahudilerin, tüm bu pasajları din ahlakına uygun olmayacak şekilde, kendi ırklarının veya toplumlarının dünyaya hakim olması şeklinde yorumlamaları da gerçeği yansıtmamaktadır.
Nitekim İslamiyet'te var olan "din ahlakının hakimiyeti" kavramı da, yeryüzünde din ahlakının yaşanmamasından kaynaklanan kötülük ve zorlukların, din ahlakının yaşanmaya başlaması ile ortadan kalkması ve güzel ahlakın yaygınlaşmasıdır. Müslümanların temennisi, Allah'ın emrettiği ahlakın yani yardımlaşmanın, adaletin, dürüstlüğün, sadakatin, tevazunun, affediciliğin, merhametin, insanlar arasındaki ilişkilerde esas olması; herkesin Allah'ın rızasını kazanmak için en güzel ahlakı göstermekte yarıştığı bir ortamın tesis edilmesidir. Böyle bir ortamın sağlanması, hiç şüphesiz bu erdemlerin eksikliğinden kaynaklanan her türlü sorunu ortadan kaldıracaktır. Bu anlayışa sahip olan Müslümanların amacı güç ve iktidar sahibi olmak değil, eğer Allah böyle bir nimet kendilerine lütfederse bu nimeti din ahlakını daha çok yaymak için en iyi şekilde kullanmaktır. Müminlerin bu güzel özelliği bir Kuran ayetinde şu şekilde haber verilmiştir:
“Onlar ki, yeryüzünde kendilerini yerleştirir, iktidar sahibi kılarsak, dosdoğru namazı kılarlar, zekatı verirler, marufu emrederler, münkerden sakındırırlar. Bütün işlerin sonu Allah'a aittir.” (Hac Suresi, 41)
Tevrat'ta Hakimiyet Vadedilen Topluluğun Özellikleri
* Allah Musevilere, hak dine sadık kaldıklarında, peygamberlere itaat ettiklerinde, yalnızca Allah'a gönülden iman ettiklerinde üstün kılacağını haber vermiştir. Allah'ın hakimiyet vadettiği kullarının vasıfları Tevrat'ta şöyle bildirmektedir:
“Uymanız için size bildirdiğim bu buyrukları eksiksiz yerine getirir, Allah'ınız Rab'bi sever, yollarında yürür, O'na bağlı kalırsanız, önünüzden kovacak. Sizden daha büyük, daha güçlü ulusların topraklarını mülk edineceksiniz. Ayak basacağınız her yer sizin olacak...” (Yasanın Tekrarı, 11:22-24)
* Allah İsrailoğulları'na hakimiyet için Allah'a bağlılığı, Allah'ın emirlerini eksiksiz yerine getirmeyi ve Allah sevgisini koşul olarak bildirmiştir.
evrat'taki bu pasajın devamında ise, Yahudilere iki yol sunulduğu; imanı seçerlerse nimet, imandan yüz çevirirlerse bela ile karşılaşacakları şöyle bildirilir:
“Ve bakın, bugün önünüze kutsamayı ve laneti koyuyorum: Bugün size bildirdiğim Allah'ınız Rab'bin buyruklarına uyarsanız kutsanacaksınız. Ama Allah'ınız Rab'bin buyruklarını dinlemez, bilmediğiniz başka ilahların ardınca giderek bugün size buyurduğum yoldan saparsanız, lanete uğrayacaksınız.” (Yasanın Tekrarı, 11:26-28)
* Hakimiyet vadedilen topluluğun özellikleri, diğer Tevrat pasajlarında şöyle bildirilmektedir:
“.. Allah'ın Rab, Allah O'dur, Kendisini sevenler ve emirlerini tutanlar için bin nesle kadar ahdi ve inayeti koruyan,... sadık Allah'tır...” (Yasaların Tekrarı, 7: 9-10)
“Allah'ınız Rab el attığınız her işte sizi başarılı kılacak; çok sayıda çocuğunuz olacak, hayvanlarınızın yavruları, toprağınızın ürünü bol olacak. Rab atalarınızdan nasıl hoşnut kaldıysa, sizden de öyle hoşnut kalacak ve sizi başarılı kılacak. Yeter ki, Allah'ınız Rab'bin sözünü dinleyin, bu Yasa Kitabı'nda yazılı buyruklarına, kurallarına uyun ve bütün yüreğinizle, bütün canınızla O'na dönün.” (Yasaların Tekrarı, 30:9-10)
* Tevrat'tan bir başka bölümde ise, hakimiyetin Allah'tan korkanlara vadedildiği bildirmektedir:
“Rab'den korkan o adam kimdir?... Canı iyilikte oturacak; onun soyu yeryüzünün varisi olacaktır. Rab'bin sırrı ondan korkanlara olacaktır...” (Mezmurlar, 25:12-14)
* Yine Tevrat'ta Allah'a tevekkül eden (dayanıp güvenen), alçakgönüllü olan, Allah'a imandan zevk duyan kişilerin, hakimiyete ve Allah'ın nimetlerine varis oldukları bildirilmektedir:
Sen Rab'be güven ve iyilik yap... Rab'den zevk al, O senin içindeki istekleri yerine getirecektir. Her şeyi Rab'be bırak, O'na güven… Rab'be umut bağlayanlar yeryüzünün varisi olacaklardır... alçakgönüllüler ülkeyi miras alacak, derin bir huzurun zevkini tadacak. (Mezmurlar, 37:3-11)
Tevrat'ta hakimiyet vadedilen topluluğun özellikleri toplu olarak değerlendirildiğinde, Allah'ın hakimiyet nasip edeceği kimseler şu vasıflara sahip olacaklardır:
* Allah yolunda yaşamak
* Herşeyiyle sadece Allah'a yönelmek
* Allah'ın emirlerini eksiksiz yerine getirmek
* Allah'ı sevmek
* Allah'tan korkmak
* Allah'a şirk koşmamak
* Allah'a bağlı ve sadık olmak
* Allah'a dayanıp güvenmek
* Allah'a imandan zevk almak
* İyilik yapmak
* Alçakgönüllü olmak
Tevrat'ta yer alan hakimiyet, samimi olarak iman edenlere müjdelenmiş olan hak dinin hakimiyetidir. Bu hak din ise "Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez..." (Al-i İmran Suresi, 85) ayetinde buyrulduğu üzere, Allah Katında İslam'dır.
TEVRAT’TAKİ BEN-İ İSRAİL İFADESİ, HZ. MEHDİ CEMAATİNE İŞARET ETMEKTEDİR
Ahir zamanda gelecek Hz. Mehdi (AS)'ın ve cemaatinin özellikleri, vesile olacakları müjdeli dönem, İbrahimi dinlerin kendi kutsal kaynaklarında çok detaylı tarif edilmektedir. Hikmetli bir şekilde aktarılan tüm bu tarifler, her üç dinde de birbiriyle şaşırtıcı bir uyum içindedir. Bundan asırlar önce tasvir edilen bir ortamın, günümüz şartlarını yüzlerce delille tam olarak yansıtması, Hz. Mehdi (AS)'ın çıkışının çok yakın olduğunu bizlere göstermektedir.
Peygamberimiz (sav)'in hadislerine göre, Hz. Mehdi ve cemaati, tüm dünya insanlarının geleceği için çok önemli ve çok faydalı faaliyetler yaptıkları halde, ilk dönemlerde bilinmeyecekler ve çok az sayıdaki mümin topluluğu dışında onlara destek olan olmayacaktır. Ancak iman gözü ile bakanlar, Hz. Mehdi'yi ve cemaatini, zannı galipleriyle (üstün gelen kanaatleriyle) bileceklerdir. Her şekilde bu mübarek kişinin Mehdiyet makamına haiz olduğu, Allah'ın dinini yaymaktaki başarısı ile netleşecektir. Bir ayette, Kitap Ehli'nin Peygamber Efendimiz (sav)'i "çocuklarını tanır gibi" tanıyacakları bildirilmektedir:
“Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler.” (Bakara Suresi, 146)
Bu ayet işari manada, Hz. Mehdi'nin tanınacağına da işaret etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.) Hz. Mehdi de ortaya çıktığında, Peygamberimiz (sav)'in tasvirleri ışığında, insanlar onu çocuklarını tanır gibi tanıyacaklardır. Ancak buna rağmen bazı insanlar, bu mübarek şahsı tanımazlıktan gelecekler ve kendisini inkar edeceklerdir.
Allah'ın Hakimiyet Vaadinde Saf Irk Değil, Saf İman Ölçüdür
Bir kısım Yahudiler, Tevrat'ta hakimiyetle ilgili bahsi geçen topluluğun, Yahudi ırkı olduğunu öne sürmektedirler. Ancak ahir zamanda gerçekleşecek olan hak din ahlakının hakimiyeti, soy üstünlüğüyle değil; iman ve ahlak üstünlüğü ile olacaktır.
Günümüzde Yahudilerin büyük kısmının böyle bir iman bütünlüğüne sahip olmadığı, din ahlakını yeryüzüne hakim kılacak ahlak üstünlüğü göstermedikleri görülmektedir. (İçlerinden Allah'a samimi iman edenleri tenzih ederiz.) Bu durum, bizzat dindar Yahudiler tarafından da kabul edilmekte, hatta eleştirilmekte ve kınanmaktadır. Açıktır ki, Tevrat'ta bahsi geçen ve hakimiyet vadedilen topluluğun vasıflarına kim sahipse, Allah, din ahlakının hakimiyetine onları vesile edecektir. Diğer bir deyişle din ahlakını hakim edecek olanlar; samimi olarak iman eden, Allah'a saygı dolu bir korkuyla bağlı, Allah'ın bildirdiği ahlakı koruyan, gönülden teslim olmuş, şefkati, merhameti ve sevgiyi yaşayan müminlerdir. Hakimiyet, bir topluma veya ırka değil, samimi müminlere vadedilmiş bir müjdedir.
Bir kişinin sadece Yahudi kavminden olduğu için kendisine hakimiyet vadedildiğini düşünmesi ise, çok büyük bir yanılgı olacaktır. Önemli olan bir kimsenin Yahudi olup olmaması değil; Allah'a, din ahlakına ve peygamberlere olan bağlılığı, sadakati, itaati ve teslimiyetidir. Eğer bir kişi, Allah'ın varlığını kabul etmiyorsa ya da Allah'ın kudretini gereği gibi takdir edemiyorsa; dine inanmıyor veya din ahlakını tam anlamıyla yaşamıyorsa; peygamberlere inanıp onların mübarek sünnetlerini devam ettirmiyorsa; bu kişinin hangi ırka veya soya mensup olduğunun bir anlamı yoktur. Allah'a inanmayan, O'na gönülden teslim olmayan bir kimsenin, Hz. İbrahim'in, Hz. Yakup'un, Hz. Musa'nın soyundan olması bir anlam taşımaz; çünkü bu kişi soyundan geldiği mübarek peygamberleri reddetmiş bir kişidir. Bir kimsenin iman sahibi olmadan, sadece Peygamberler neslinden gelmesi, o kişiyi mübarek bir insan kılmaz. Hz. İbrahim'i, Hz. İshak'ı, Hz. Yakup'u, Hz. Musa'yı kabul etmeyen, Allah'ı sevmeyen, Allah'tan korkmayan bir kişinin soyunun Allah Katında bir önemi yoktur.
Koşul Olarak Saf Irk Aranması Yanlıştır
Tarih boyunca birbirine çok yakın mekanlarda yaşayan soyların, keskin bir şekilde, karışmadan devam etmeleri mümkün değildir. Hz. İbrahim'in oğulları olan Hz. İshak ve Hz. İsmail'in soylarının karışmaması da mümkün değildir. Tevrat’ta kastedilenin soy değil, inanç birliği olduğu açıktır.
Nitekim Tevrat'ın Yaratılış bölümünde, Hz. İshak'ın oğlunun Hz. İsmail'in kızı ile evlendiği bildirilmektedir. (Yaratılış, 28:7-10) Tevrat'ta bildirilen bu durum, soyların daha en başından karışabildiğine açık bir örnek teşkil etmektedir. Kaldı ki, yakın bölgelerde yaşayan Hz. İshak ve Hz. İsmail soyları, Hz. İbrahim'in oğulları olarak her yönden akrabalık bağları içindedir. Bu durumda, Hz. İshak'ın soyunun hiçbir karışmaya uğramadan bugüne kadar geldiği, Yahudilerin de bu "saf" ırktan oldukları iddia edilemez. Dolayısıyla, din ahlakını hakim kılacağı haber verilen topluluk herhangi bir soy veya ırk değil, Hz. İbrahim'in hak dininin, günümüzdeki ismiyle İslam ahlakını hakim edecek olan topluluktur.
Ayrıca Kuran'da Allah, tüm elçilerin tek bir nesil olduklarını bildirmektedir:
“Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti; Onlar birbirlerinden (türeme tek) bir zürriyettir. Allah işitendir, bilendir.” (Al-i İmran Suresi, 33-34)
Allah, Enam Suresi'nde de birbirlerinin soyundan gelen elçileri haber vermektedir:
“İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir. Bu, İbrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Şüphesiz senin Rabbin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. Ve ona İshak'ı ve Yakub'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriya'yı, Yahya'yı, İsa'yı ve İlyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir. İsmail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.” (Enam Suresi, 82-87)
Bütün peygamberler birbirinin soyundan gelmektedir. Hz. Yakup'un soyu, Hz. Süleyman'ın soyu, Hz. Davud'un soyundan bahsedilirken, Hz. İbrahim'in soyu kastedilmektedir ve hakimiyet peygamberler soyu olan Hz. İbrahim'e vadedilmektedir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de bu mübarek soydandır. Hz. Mehdi de hadislerde belirtildiğine göre, bu soydan gelmektedir. Halk arasında bu soydan gelenlere "seyyid" denmektedir. Hz. Mehdi de seyyid olacaktır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde konu ile ilgili şöyle bildirilmektedir:
Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah benim Ehl-i Beytim'den (soyumdan) bir zatı (Hz. Mehdi'yi) gönderecek. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)
Benim Ehl-i Beytim'den bir şahıs (Hz. Mehdi) bütün dünyaya hakim oluncaya kadar günler ve geceler gitmez. (En-Necmu's Sakıb, Ukayli)
Hak Din Ahlakının Hakimiyeti İçin Allah’ın Varisleri Takva Sahipleridir
Allah Kuran'da, insanı Allah Katında değerli kılan tek ölçünün, takva olduğunu bildirmiştir:
“... Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13)
Bir başka ayette ise, güzel olan sonucun takva sahipleri için olduğu, şu şekilde haber verilmiştir:
“... Şu halde sabret. Şüphesiz (güzel olan) sonuç takva sahiplerinindir.” (Hud Suresi, 49)
Takva sahibi olanlar, Allah yolunda samimi çaba sarf ederek sonucunu Allah'tan uman, Allah'ın rızası dışında bir karşılık beklemeyen, canını ve malını Allah'a satmış, Allah'tan şiddetle korkan ve Allah'ı aşkla seven kimselerdir. Hak din ahlakının hakimiyeti için Allah'ın varisleri de onlardır.
Sonuç olarak, Allah'ın hakimiyet vadetmesindeki asıl ölçü samimi imandır. Tevrat'taki hakimiyet izahlarıyla kastedilen, sadece belli bir kavimden olmak değildir. Müslüman olan -yani Allah'a teslim olmuş- ve Allah'a şirk koşmadan, samimi inanan kim ise, Tevrat'ta bahsedilen Ben-i İsrail kavmi de odur. Diğer bir deyişle "Ben-i İsrail", "Müslüman (Allah'a teslim olmuş)" olmanın diğer bir ismidir. Allah'ın seçip hakimiyet vadettiği topluluk, Nur Suresi 55. ayette bildirildiği gibi, şu vasıflara sahip olacaktır:
1) Allah'a iman etmek,
2) Salih amellerde bulunmak,
3) Yalnızca Allah'a ibadet etmek,
4) Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak.
Allah'ın vadettiği hakimiyet böyle bir topluluğa yöneliktir. Yoksa Ben-i İsrail soyundan olup, dindar olmayan bir kavmin dünyaya hakim olması beklenemez.
SONUÇ:
Hz. Mehdi ve Cemaati Kaderde Bellidir
İnsan hem kendi kaderinin hem de dünyanın kaderinin sadece izleyicisidir. Kimsenin bu kadere yön vermesi mümkün değildir. Aynı şekilde bu kaderle ilgili yorumda bulunması, bundan razı olması veya buna itiraz etmesi, Allah'ın vaadini, kaderde takdir ettiğini kesinlikle değiştiremez. Allah kimi seçip, kimin vesilesiyle dünyaya din ahlakını hakim kılarsa, Hz. Mehdi de o kimse olacaktır.
Yoksa hiç kimse çıkıp Hz. Mehdi olduğunu iddia edemez. Kaldı ki Hz. Mehdilik bir iddia değildir. Gayret etmekle, çalışmakla elde edilebilecek bir makam da değildirHz. Mehdi olabilmek için, bunun o kişinin kaderinde olması; Hz. Mehdi olarak yaratılması gereklidir.
Hadislerde ve İslam alimlerinin açıklamalarında belirtildiği gibi, Hz. Mehdi soydan çok, icraatlarıyla tanınacaktır. Hz. Mehdi ve cemaatinin ana faaliyeti dinsizlikle fikri mücadele ve hak din ahlakını tüm dünyaya yaymak olacaktır. Dinsiz ve imansız ideolojileri fikren mağlup eden, Allah'ın varlığının delillerini açıkça ortaya koyan, insanların imanlarına vesile olup din ahlakını yeryüzüne yayan kişi Hz. Mehdi'dir. Tek başına da olsa, kaderinde olan bu vazifesini muhakkak yerine getirecektir. Bu tebliği süresince ona yardımcılar kılınması ise Yüce Allah'ın bir lütuf ve nimetidir. Rabbimiz elçilerine desteğini, Kuran'da şu şekilde bildirmiştir:
"Siz ona (Peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir..." (Tevbe Suresi, 40)
Ahir Zamanda Tüm Dünyayı Saran İmani Uyanışın Kaynağı, Hz. Mehdi’nin Nuru, İmani Heyecanı, Feyzi ve Bereketidir
Hz. Mehdi'ye destek olan kişilerin sayıları azdır. Ancak Hz. Mehdiliğin gölgesi tüm dünyayı kaplar. Tüm dünya farkında olmadan Hz. Mehdiliğin mantığına, bakış açısına, tebliğ yöntemine uyar, onun iman heyecanının etkisi altına girer. İmana olan eğilim ve imani heyecan, Hz. Mehdi'den talebelerine, talebelerinden çevrelerindeki insanlara, oradan da giderek tüm dünyaya dalga dalga yayılır. Bir kişi bir kitap okur, bir konuşmaya şahit olur ya da bir film seyreder; imanında bir heyecan artışı olur. Aldığı bu feyz ve imani heyecanla okuduklarını ya da dinlediklerini bir başkasına anlatır. O kişi de ondan aldığı imani feyzi bir başkasına aktarır. Bu şekilde, zincirleme bir etkileşim ile, iman heyecanı ve etkisi, sürekli artarak insanlar arasında hızla yayılır. Yahudilerden Hıristiyanlara kadar, dalga dalga dünyanın dört bir yanını kaplar. Bunun sonucunda ise tüm dünyada imani bir uyanış olur. Dünya, bu imani heyecan ve feyzin kaynağını bilmez; imana karşı olan giderek artan bu eğilimin, Hz. Mehdiliğin feyzinden kaynaklandığının farkına varmaz. Oysa bu Hz. Mehdiliğin ve Hz. Mehdi'nin en önemli alametlerinden biridir.