Türkiye’nin kalbinde, başkentinde, geçtiğimiz Ekim ayından beri yaşanan 3. patlama... Bu Pazar günü Ankara yine terörün sinsi yüzüyle karşılaştı. Her korkakça terör eylemi gibi bu da sivillere yönelikti. Türkiye’yi yıllardır kendince sarsmaya çalışan terör örgütünün gücü yine sadece sivillere yetmişti. Terörün doğası kalleşliktir zaten; sırttan vurmak, saklanarak pusu kurmak, silahsız sivili hedef almak terörist alçaklığının en bilinen özelliğidir.
Saldırının PKK mensubu iki canlı bomba tarafından gerçekleştirildiği kısa süre sonra anlaşıldı. Tıpkı diğer Ankara saldırılarında olduğu gibi PKK, yine korkak yüzünü göstermiş, Türkiye topraklarında örgüte yönelik temizlik operasyonuna ancak sivilleri hedef alarak cevap vereceğini sanmıştı.
Türk milleti, terörle iç içe yaşamış bir millettir. PKK, metropollere, özellikle de başkente ulaşarak korku yaratmış olduğunu düşünebilir. Oysa terörün kahpe yüzünü kırsalın dışında metropollerde de gösteriyor olmasının Türk halkı üzerinde tek bir etkisi vardır: Manevi uyanış. Nitekim söz konusu olayda da aynı durum söz konusu olmuş, Türk halkı bütünleşerek örgüte yönelik yapılan operasyonların ne kadar haklı olduğu konusunda birleşmiştir.
Eylemin hemen ardından, beklenildiği gibi, çeşitli ülkelerden taziye mesajları geldi. Söz konusu olaylarda taziye mesajları kuşkusuz önemlidir; devletlerin birlikteliği, verdikleri “dostuz, yanınızdayız” mesajı ve gösterilen nezaket ülkeler nezdinde olması gereken bir inceliktir. Kimi zaman ülkeler arası buzların erimesi için vesiledir.
Türkiye açısından da dünyadan gelen tepkiler elbette önem taşıyor. Fakat bir kısım ülkelerin PKK konusundaki tavırları dikkate alındığında, “teröre karşı birlik” mesajlarının samimiyeti ister istemez Türk halkı tarafından sorgulanır oldu. Bunu şöyle örneklendirebiliriz:
Ankara saldırısından 4 saat sonra, Türk halkına gelen ilk başsağlığı mesajlarından biri Rusya Devlet Başkanı Putin’e aitti. Rusya ile Türkiye’nin bir süredir yaşadığı suni gerilimin ardından böyle bir gelişme, ilişkilerin düzelmesi adına umut verici, Türk halkı adına sevindiriciydi. Fakat Rusya’nın özellikle Suriye’deki stratejisinin, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye doğrudan destek ve silah vermeye yönelik olduğu biliniyor. PYD’ye verilmiş olan füze, roketatar ve havan toplarının doğrudan PKK tarafından Türk topraklarında kullanılmış olması da bir sır değil. Ayrıca PKK, Rusya tarafından terör örgütü statüsünde dahi bulunmuyor.
Saldırının ardından "Ortak terör tehdidiyle mücadelede NATO müttefikimiz Türkiye ile güçlü ortaklığımızı teyit ediyoruz" açıklamasını yapan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby idi. Böylesine menfur bir saldırıda NATO müttefikimiz olan Amerika’nın yanımızda olması güzel bir jest olsa da, son dönemlerde ABD-Türkiye arasında PYD nedeniyle gerçekleşen polemikleri unutmamak gerekiyor. ABD, uzun zamandır Suriye’de PKK’nın Suriye kolu PYD’ye silah desteği sağlamakta. Söz konusu silahların PKK tarafından kullanıldığı Türk hükümeti yetkililerince kanıtlanmış olsa da, ABD, PYD desteğini durdurmayacağını açıkladı. Suriye görüşmelerinin gerçekleştiği dönemde Obama’nın özel temsilcisi Brett McGurk’ün Kobani’de PKK yetkililerinden Polat Can tarafından kabul edilmesi, hatta ondan ödül alması unutulmuş değil. Şu anki duruma bakıldığında, ABD’nin silahlarının PKK eliyle Türkiye’ye doğrultulmuş olduğu açık.
İngiliz Başbakanı David Cameron da “kahredici terör saldırılarından dolayı dehşete düştüğünü” belirten bir tweet ile olayı kınadı. Bu ifadelerin, Cameron’un kişisel duyguları olduğuna şüphe yok. İronik olan ise, İngiliz derin devletinin, yıllarca PKK destekçiliğini yapmış, PKK kurumları için altyapı hazırlamış asıl kaynağı oluşturması. Bunu PKK lideri Abdullah Öcalan dahi açıkça dile getiriyor:
İngiltere, bizim konumuza en akıllı yaklaşan ülkedir. MED TV’ye (PKK’ya ait TV kanalı) yayın hakkı verdi... Politikaları İngiltere oluşturur. ABD’ye uygulattırır. İrlanda’da IRA örgütü ile görüşmelerimiz ve zaman zaman temaslarımız olmaktadır. İngiltere bence ana politikayı oluşturmaktadır.
Öcalan’ın dikkat çektiği bu konu oldukça gerçekçidir. Nitekim yakın zamana kadar PKK, İngiltere’de Kürt Dernekleri Federasyonu kontrolündeki dokuz dernek, üç birlik, bir komite ve iki büro ile faaliyetlerini sürdürmekteydi. PKK’nın uzantıları, paravan isimler altında daima İngiltere topraklarında barınacak yer ve faaliyet alanı bulmuşlardır. Hatta örgütçe kurulan dernek ve vakıfların başlarında çoğu zaman İngiliz vatandaşları bulunmaktadır.
Taziye mesajlarının bir diğeri Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’dan geldi. Hollande, “Fransa, terörizmle mücadelede Türkiye’nin yanındadır” açıklamasıyla yaşanan terör olayını kınıyordu. Umarız bu açıklama, faillerin PKK’lı olduklarının anlaşılmasından sonra gelmiştir. Çünkü Fransa teröre karşı eskisinden daha yoğun bir hassasiyet gösterse de, bir PKK eylemini terör olarak kabul edip etmediği meçhul. Türk halkının bu şüpheye düşmesinin en temel sebebi ise, Hollande’ın PKK yetkililerini yakın bir zaman önce Elysee Sarayı’nda misafir etmesi. Paris saldırılarının ardından gerçekleşen, resmi programda duyurulmayıp daha sonra basına servis edilen bu görüşme, PKK’lıları oldukça memnun etmişti. Türkiye'nin arananlar listesinde yer alan KCK (PKK’nın şehir yapılanması) Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar’ın, Fransa Ulusal Meclisi'nde konferansa katılmış olması da olayın bir başka düşündürücü yönü.
Diğer pek çok AB ülkesi için de benzer örnekler verilebilir. Almanya, Hollanda, Belçika gibi ülkelerin uzun zaman boyunca PKK örgütünün çeşitli kollarına kapılarını, derneklerini, basın yayın organlarını açtıkları bir sır değildir.
Eğer ülkeler, terör konusunda gerçekten ciddi bir atılım yapmak istiyorlarsa, teröre karşı mücadelede samimi olmalıdırlar. Eğer terörizmle mücadelede berabersek, eğer bu konuda birbirimize destek olacaksak, eğer teröre karşı mücadelede birleşmemiz en doğrusu ise, “benim teröristime lanet et, ama seninkini gerekirse beslerim” mantığını terk etmeleri gerekmektedir. Terörün nerede ve kime karşı beslendiği önemli değildir; terör dost kabul etmez, terör hedef gözetmez. Müttefikimiz olan ülkeleri, terörle mücadelemizde “gerçekten” yanımızda görmek dileğiyle.
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: