İnsanların kendi rızalarıyla kötülükten sakınmayı öğrendikleri bir toplumda, terör örgütlerinin yaşam sahası bulmaları mümkün değildir.
İnsanı Yaratan Allah, ona, Kendi ruhundan üfürdüğünü (Secde Suresi, 9) ve onun yeryüzünde Kendisi'nin halifesi olduğunu (Enam Suresi, 165) bildirir. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biri, onun nefsi ve vicdanı ile birlikte yaratılmış olmasıdır. Her insanda kendisine kötülüğü emreden bir nefis ve kötülükten nasıl sakınacağını ilham eden bir vicdan vardır. İnsan vicdanının ilham ettiği sevgi, fedakarlık, merhamet, tevazu, şefkat, doğruluk, dürüstlük, sadakat, nezaket ve yardımseverlik gibi güzel özelliklerinin yanı sıra, nefsinden gelen yıkıcı ve olumsuz özelliklere de sahiptir. Ancak inançlı bir insan vicdanı sayesinde doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilir ve her zaman güzel ahlakı tercih eder.
Allah'a olan güçlü imanı ve korkusu, ahiretin varlığına olan inancı, sonsuz cehennem azabından duyduğu şiddetli korku ve cennet hayatına duyduğu özlem onu nefsinin azgınlıklarından uzak tutar. İnsanlara karşı güzellikle davranır, her zaman affedici olur, kötülüğe karşı iyilikle cevap verir, ihtiyaç içinde olanın hemen yardımına koşar, merhametlidir, sevgi doludur, şefkatlidir ve hoşgörülüdür.
Teröristler ise nefislerinin sesini dinleyip, her türlü kötülüğü rahatlıkla işleyen, vicdanlarının sesini dinlemeyen insanlardır. Bu nedenle de sevgisiz, saldırgan, her türlü ahlaksızlığı kolaylıkla yapan, insanlara hiç vicdani sıkıntı duymadan eziyet edebilen kimselerdir. Bunun nedeni ise bu kişilerin Allah korkusuna sahip olmamaları ve din ahlakını bilip uygulamamalarıdır. Çünkü Allah'tan korkmayan bir insanı suç işlemekten engelleyebilecek hiçbir güç yoktur.
Suçu Kökünden Önleyecek Yalnız Vicdandır
Toplumun mevcut kuralları insanları suçtan ve kötü ahlaktan ancak bir noktaya kadar alıkoyabilir. Devlet kamuya açık yerleri, sokakları ve merkezi bölgeleri güvenlik birimleri sayesinde kısmen koruyabilir, toplumun düzenini sağlayabilir, güçlü bir adalet sistemi sayesinde suç oranını düşürme konusunda gereken önlemleri alabilir. Ancak her insanın yirmi dört saat kontrol edilmesi mümkün olmadığına göre, belli bir yerden sonra insanın vicdanı devreye girmelidir. Vicdanını dinlemeyen insan, yalnızken ya da kendisi gibi düşünen kimselerle birlikteyken kolaylıkla suç işleyebilir. Bu durumda gerektiğinde yalana başvuran, haksız kazanç sağlamaktan çekinmeyen, mazlumu ezmekten hiçbir rahatsızlık duymayan bireylerden oluşan bir toplum modeli ortaya çıkar.
Allah korkusunun olmadığı, manevi değerlerin yitirildiği bir toplumda fiziksel tedbirlerin ve uygulamaların netice vermeyeceği açıktır. Oysa din ahlakı, insana, yalnız başına da olsa, kötülükten sakınmasını emreder. Yaptığı her hareketten, aldığı her karardan, söylediği her sözden dolayı Allah Katında hesaba çekileceğini ve sonsuz ahiret hayatında bu yaptıklarına göre karşılık bulacağını bilen bir insanın kötülükten şiddetle sakınacağı açıktır.
İnsanların kendi rızalarıyla kötülükten sakınmayı öğrendikleri bir toplumda, terör örgütlerinin yaşam sahası bulmaları mümkün değildir. Çünkü din ahlakının getirdiği güzelliklerin hakim olduğu bir toplumda, şiddet yanlısı pek çok örgütün ortaya çıkmasına neden olan sorunlar da doğal olarak ortadan kalkmış olur.
Eğer gereken önlemler alınmaz ve köklü çözümler uygulamaya geçirilmezse, 21. yüzyılda da aynı 20. yüzyılda olduğu gibi dünya genelinde şiddet ve terör devam edecektir. Bunun için terörle fikri mücadelenin çok büyük bir hızla ve çok geniş kitleleri kapsayacak şekilde başlatılması gerekmektedir. Söz konusu bu fikri mücadele, cahillikten ve şiddetten kuvvet bulan teröristlerle, Allah'a iman eden, şefkatli, sevgi dolu, affedici, merhametli ve vicdanlı insanlar arasında gerçekleşecektir. Rabbimiz Hud Suresi'nin 116. ayetinde "... yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi?" şeklinde buyurmaktadır. İman edenler Allah'ın ayetlerde tarif ettiği, bu fazilet sahibi kimselerdir. Teröristler neticeyi şiddette ararken, onlar gerçek başarının ancak Allah'ın dinine sımsıkı sarılmakla elde edileceğinin bilinciyle hareket edeceklerdir.
Bir terörist sahip olduğu ideolojik fikrin tüm temel kaynaklarını ezbere bilebilir. Ancak kendisini hem dünyada hem de ahirette gerçek mutluluğa ve esenliğe kavuşturacak olan apaçık bir gerçekten habersizdir. Çünkü hayatı boyunca dinsiz ideolojilerle, hayatın sadece güçlüler lehinde gelişen bir mücadele meydanı olduğu fikriyle eğitilmiştir. Ona göre ayakta kalmak için şiddetten, zorbalıktan başka bir yol yoktur. Bilinmelidir ki, dini, ırkı, milleti ne olursa olsun terörizme başvuran her insan, mutlaka materyalist ve Darwinist düşüncenin etkisiyle hareket etmektedir. Teröre başvuranların habersiz olduğu en önemli gerçek ise, Allah'ın ve ahiret hayatının varlığı, dünya hayatının yalnızca bir denemeden ibaret olduğu ve ancak iman edip salih amellerde bulunanların kurtuluşa erecekleridir. Şiddet bu kimseleri hem dünyada hem de sonsuz ahiret hayatında çok büyük ve geri dönülemez bir yıkıma uğratacaktır.
Din Ahlakı Eğitimi Terörün Köklü Çözümü Olacaktır
İşte bu noktada hangi dinden olursa olsun, iman sahibi her insana çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Yahudiler Eski Ahit'te yer alan ve insanlığı barışa ve hoşgörüye çağıran açıklamaları göz ardı etmemeli, tüm Yahudileri terörün karşısında durmaya davet etmelidirler. Hıristiyanlar da Allah'ın hoşnut olacağı güzel ahlakı kendilerine rehber edinerek, tüm Hıristiyanları terörizmle mücadeleye davet etmelidirler. Kuşkusuz bu mücadele, teröre zemin oluşturan ideolojilerle fikri alanda yapılacak olan bir mücadeledir. Bir yandan bu ideolojilerin çelişkilerini, bir yandan da hiçbir fikrin şiddetle, baskıyla, zulümle hakim olamayacağını, zorbalığın asla bir güzellik oluşturamayacağını anlatmalıdırlar.
Terörist ideoloji çürük temeller üzerine kurulmuştur ve özellikle üzerinde durduğumuz bu dayanakların kökünden bir eğitim seferberliği ile kolaylıkla ortadan kaldırılması mümkündür. Yeryüzünün dört bir yanındaki samimi Müminler de çözüm yolları üretmekle, kitaplar ve yazılar yazmakla, çeşitli eğitim teşebbüsleriyle, kültürel bir birikim ortaya sunmakla terörizmin karşısında durabilir, cehaletin önünü kesebilirler. Dünya üzerinde Allah'ın emrettiği hoşgörünün, barışın ve esenliğin hakim olması, terörizmi geri dönmeyecek şekilde tarihin sayfalarına gömecektir.
Terörün ve Saldırganlığın Gerçek Kökeni
Terörizmle yapılacak mücadelenin kesin sonuca ulaşabilmesi için terörizmin kaynağının doğru tespit edilebilmesi ve yöntemlerin de buna göre belirlenmesi gerekir. Bu nedenle terörizmle yapılacak mücadele çok kapsamlı, her aşaması dikkatle düşünülmüş ve bütün bataklığı tamamen yok etmeye yönelik olmalıdır.
Terörist faaliyetlerin önlenmesi ya da suçluların bulunması terör ile mücadelede son derece önemli ama tek başına yeterli bir yöntem değildir. Önemli olan, terörizmin çıkış noktasının ortadan kaldırılmasıdır.
Terörün çıkış noktası, şiddeti, çatışmayı ve anarşiyi tek yol olarak sunan ideoloji ve akımlardır. Bir terörist, masum insanları öldürürken, kamu huzurunu ve düzenini bozarken, -kendisine empoze edilen fikirlerin ve görüşlerin etkisi altında olduğundan- sözde makul bir mücadele verdiğini düşünür.
Bir terörist ancak, kendisini şiddete iten ideolojilerin yanlışlığını ve mantıksızlığını anladığı ve bu ideolojilerden yola çıkarak bir yere varamayacağını kavradığı zaman, terörden vazgeçer. Aksi takdirde terörizme karşı alınan tedbirler hep kısa süreli olacak, bir süre sonra terör, başka yerlerde, başka koşullarda, bambaşka bir yüzle insanlığın karşısına yine çıkacaktır.
İşte bu nedenle terörizmin sona ermesi ancak terörün fikri alt yapısının tamamen ortadan kaldırılması ile mümkündür.
Terörün fikri dayanağını Darwinizm ve Darwinizm`den kaynaklanan materyalist akımlar oluşturmaktadır. Darwinizmin insanlara verdiği, ‘yaşam bir mücadele alanıdır', ‘yalnızca güçlü olanlar ayakta kalabilirler ve zayıf olanlar elenmeye mahkumdur', ‘insan ve tüm kainat kör tesadüflerin eseridir, dolayısıyla hiç kimse yaptıklarından ötürü kimseye karşı sorumlu değildir' gibi batıl telkinler, insanları adeta hayvanca bir yaşama sürüklemektedir. Bu durumun doğal bir neticesi olarak da acımasızlık, saldırganlık ve şiddet adeta olağan karşılanır hale gelmektedir.
Teröre başvuran, hedefine ancak şiddet yolu ile ulaşabileceğini savunan kişi, hangi dine, hangi ırka, hangi gruba mensup olursa olsun aslında materyalist düşüncenin ve Darwinizmin etkisi altında kalarak bu eylemi gerçekleştirmektedir. Buna zaman zaman din adına ortaya çıktıkları iddiasında bulunan terörist gruplar da dahildir. Çünkü gerçek din ahlakını yaşayan kimsenin şiddeti çözüm yolu olarak benimsemesi, insanları öldürerek amacına ulaşmaya çalışması kesinlikle mümkün değildir. Dolayısıyla bu tarz kişiler din ahlakının tam tersi bir yaşam sürmektedirler ve eylemlerini materyalist ideolojilerin etkisi altında gerçekleştirmektedirler.
İslam ahlakı, -kime karşı yapılırsa yapılsın- terörün her türlüsünü şiddetle lanetlemektedir ve insanları barışa, hoşgörüye ve uzlaşmacı olmaya davet etmektedir. İslam ahlakına sahip olan bir kişi terörün her türlüsüyle fikri olarak mücadele eder. Din ahlakının ve onun insanlığa sunduğu güzel ahlakın her insan tarafından yaşanması için çalışır.
``Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.`` (Al-i İmran Suresi, 104)