Çevrenize baktığınızda, ailenizin, arkadaşlarınızın, kısaca herkesin rahat ve güzel yaşamak için çaba sarf ettiğini görürsünüz. Öncelikle rahat yaşamak için hem bizim, hem de çevremizdeki insanların mutlu olması önemlidir. Çünkü insan için en büyük konforlardan biri sevdiklerinin rahat ve mutlu olmasıdır. Peki, bu mutluluğu engelleyen sebepler nelerdir?
Dünyada en yaygın olan duygu korkudur. Çeşitli şekillerde ortaya çıkan korku insanın yaşam kalitesini ve konforunu ortadan kaldıran bir duygudur. Günümüzde özellikle gelecek korkusu insanları sarmış durumdadır. Bu korkunun sonucunda da sevgiyi, merhameti, fedakarlığı ve şefkati kaybetmiş insanlar oluşmaya başlamıştır. Çok ufak çıkarlar için bile çatışmaya giren insanlar vardır. Birçok kişi, annesiyle, babasıyla, kardeşiyle, arkadaşıyla kavga halindedir. Bu, insanların ruhlarını muazzam yıpratır. Ayrıca bu kavgayı görenler de, strese girer. Çünkü ruhumuz sükunet, huzur, rahatlık ve güven içinde yaşamak için yaratılmıştır. Allah insanı zayıf olarak yaratmıştır. Mesela gürültü, olumsuz bir konuşma veya üslup insanı rahatsız, tedirgin eder ve sıkıntıya sokabilir. O nedenle insanlar dost olunacak, sevilecek, saygı duyulacak kişilerin arayışı içindedirler, her zaman bu kişileri tercih ederler. Tercih edilen insanların en önemli vasıfları fedakarlık, duyarlılık, ince düşünce, şefkat, merhamet, akıl, dikkat, dürüstlük, vefa ya da sadakattir.
Ancak bir de dostluğun temelini oluşturan hayati bir özellik vardır ki, bu da ‘güvenilir olmak’tır. Güvenilir olmak hiç kuşkusuz ki, iki insan arasında ‘derin bir dostluk kurulmasını’ sağlayan en önemli etkendir.
Güven temeli üzerine kurulu bir dostlukta ileride bir gün, özellikle menfaatlerin çatıştığı durumlarda sadakatin ve vefanın devam etmesi çok kolay sağlanabilir. Güvenilirlik aynı zamanda samimi sevginin zeminini de oluşturur.
Gerçek sevgide güven çok önemlidir. Bunun gereği olarak karşıdaki kişi güzelliğini, maddi birikimini, itibarını yitirse de sevgi bitmez, bilakis daha da artar. Çünkü önemli olan kişinin ahlakı ve karakteridir. İnsanlar birbirlerinin, güvenilirlik, şefkat, merhamet, cömertlik, ince düşünce, fedakarlık gibi güzel özelliklerine her şahit olduklarında sevgileri katlanarak artar.
Zaman içerisinde insanların kişiliklerinin gelişmesi ve güvenilirliklerinin artması ile birlikte, sevgi de derinleşir. Gerçek sevgide asla bıkma ve sıkılma olmaz. Çünkü gerçek sevgi maneviyata dayanır.
Maneviyatın güzelliğini yaşamayan insanlar arasında samimi sevginin oluşmamasının nedenlerinden biri de bu güven duygusunun eksikliğidir. Çünkü güvensiz bir ortamda, karşılıklı çıkara dayalı, her an zarar görmekten korkan tedirgin bir ilişki söz konusu olur. Bunun bir sonucu olarak da kendilerini, insanlardan gelecek zarardan korumak için sürekli tetikte olan insan karakterleri gelişir. Küçüklüğünden beri “babana bile güvenme” mantığı ile yetişen, çevresindekilere asla güvenmemesi telkin edilen kişiler için sevdikleri kişiye güvenmeleri çok zordur. Karşılıklı güvene dayanmayan birlikteliklerde ise gerçek sevginin yaşanmayacağı açıktır, çünkü bu gibi ilişkilerde herkes kendi istek, çıkar ve tutkuları için yaşar. Nitekim bazı insanlar sevginin neden yok olduğunu düşünmek ve çözüm aramak yerine, çözümsüz bir sistem içinde sevgiyi hiç hissedemeden yaşayabilmektedirler.
Sevginin yerine tercih ettikleri duygu ise bitmeyen bir hırstır. Bu hırs para kazanma tutkusu, gösteriş yapma ya da itibar elde etmeye çalışma gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Oysa dünyevi nimetler, onların asıl sahibi Allah (Allah’ı tenzih ederiz) unutularak kullanıldığında insana sadece mutsuzluk, huzursuzluk, tedirginlik ve yalnızlık gibi duygular getirir. Her şeyin bir gün ölümle son bulacağını düşündüğümüzde bu hırsların ne kadar boş olduğu daha iyi anlaşılacaktır.
Güvenin Temeli Allah Korkusuna Dayanır
Bir insanın bir başkasıyla ‘dost olması’; ‘tüm hayatını, kusur ve eksikleriyle, güzellikleriyle, nimetleriyle ve tüm açıklığıyla, dürüstçe o insana da açması’ demektir. Gerçek dostluk, ‘hiçbir konuda sır saklamaksızın, tedbir alma ya da gizlenme gereği hissetmeksizin, içteki en derin duygulara kadar, hiçbir noktada engel koymaksızın o kişiyi sırdaş edinmek’ demektir. Dolayısıyla dost olunacak kişinin öylesine bir güven telkin etmesi gerekir ki, karşı tarafın aklında hiçbir zaman için,
“Şöyle yaparsam ne der?”, “Bu fikrimi nasıl karşılar?”, “Beni yanlış anlar mı?”, “Kusurlarımı öğrendiğinde bana olan sevgisi azalır, saygısı zedelenir mi?”gibi ‘soru işaretleri’ oluşmamalıdır. İleride bir gün, özellikle de iki tarafın menfaatleri çatıştığında, bu kişilerden biri, hiçbir zaman için karşı tarafın sadakatsizliğinden, vefasızlığından yana bir şüphe ya da tedirginliğe kapılmamalıdır. Her ne olursa olsun, on yıllarca görüşülemese de, ölene kadar bir kez bile konuşma imkanı olmasa da, kalpte yaşanan samimi sevgi ve dostlukta hiçbir değişiklik olmamalıdır. Aleyhte çeşitli konuşmalar anlatılsa, olumsuz telkinler yapılsa, bunlara dair sözde açık deliller sunulsa dahi, bunların, kişi üzerinde hiçbir etkisi olmamalıdır.
Birbirinden farklı iki ayrı insan arasında böylesine sağlam bir güven oluşması ise, elbette ki ancak ‘samimi Allah korkusu ve derin iman’ neticesinde mümkün olabilir. Dünya üzerinde bunun dışında iki insan arasında gerçek ve sağlam dostluk anlayışının kurulabilmesi mümkün değildir. İnsanların birbirlerini sevmeleri, beğenmeleri, sadakat göstermeleri ya da birbirlerine karşı güvenilir oldukları izlenimi vermeleri, yalnızca belirli menfaat ortaklıklarının gerekliliklerinden kaynaklanır. Bu çıkar dengelerindeki en küçük bir değişiklik ise, tüm bu beğeni, sevgi, dostluk ve güvenilirlik iddialarının da bir anda ortadan kalkmasına yol açar. Ancak eğer iki insan dostluklarını imandan kaynaklanan bir güvenilirlik üzerine kurmuşlarsa, böyle bir durum asla söz konusu olmaz. Elbette ki güvene dayalı böyle gerçek bir dostluk, dünya hayatında insanlara sunulan en büyük konforlardan biridir, huzur ve rahatlık vesilesidir. İnsanın adeta kendisiyle muhatap oluyormuşçasına, bir başkasının yanında da aynı rahatlığı, aynı güven ortamını bulabilmesi çok büyük bir nimettir.
www.derinAllahsevgisi.imanisiteler.com
İnsanların en önemli ihtiyaçlarından biri, ‘kendilerini güvende hissedecekleri ve güven duyacakları bir ortamda olmaları’dır. İşte bu nedenledir ki dünya hayatında da, insanlar fıtrat olarak, hemen her yerde öncelikli olarak ciddi şekilde bir ‘güvenlik arayışı’ içerisindedirler. Oturacakları evi, yaşayacakları semti, çalışacakları yeri, gidecekleri okulu seçerlerken, öne sürdükleri öncelikli şartlarından biri, her zaman için mutlaka ‘güvenliğin sağlanması’dır. Tüm hayatlarını böyle bir ihtiyaç içerisinde yönlendirirken, elbetteki dostlarını seçerken de en dikkat ettikleri konulardan biri yine ‘güvenilirlik’ olmaktadır.
Bir insan çok güzel özelliklere sahip olsa, pek çok açıdan kendisini çok iyi yetiştirmiş olsa da, güven telkin eden bir kişilik sergilemediği sürece, iman şuuru almış bir insan için bu kişi, ‘temkinli olunması gereken’ bir insandır. Eğer bir kişi, kendisine karşı temkinli olunmamasını, yanında rahat olunmasını, samimi olunmasını istiyorsa, bunun için gereken en acil ihtiyacın, karşı tarafa ‘güven vermek olduğunu’ bilmelidir. Diğer güzel özelliklerini daha da artırarak; örneğin çalışkansa daha da çalışkan, merhametliyse daha da merhametli ya da ince düşünceliyse daha da ince düşünceli olmaya çalışarak, bu durumu değiştirmesi söz konusu değildir. Bunun için öncelikli olarak yapması gereken, ‘Nasıl güven veren bir insan olabilirim?’ diye düşünmek ve bunun gerekliliklerini uygulamak olmalıdır.
Güvenilir bir insanın en önemli özelliklerinden biri, Allah’tan çok derin bir saygı ile korkup sakınması ve Allah’a gönülden, katıksız bir imanla aşk ve tutkuyla iman etmiş olmasıdır. Allah’ın rızasını, dünyanın hiçbir menfaatine asla değişmemesidir. Allah’ın sevgisini kazanabilmek için dünyanın her türlü zorluğuna, sıkıntısına hiç tereddüt etmeksizin zevkle göğüs gerebilmesidir. Allah’ın hoşnutluğunu, asla nefsinin hoşnutluğuna değişmemesidir. Allah’ın bir emrini uygulamada asla gevşeklik göstermemesidir. Kendinden önce her zaman mutlaka dinin ve inananların menfaatlerini gözetmesidir. Böyle güzel ahlaktaki bir insan, nefsini adeta terk etmiştir. Allah rızası için sevdiklerini, dostlarını her zaman için kendi nefislerinden önde tutar. Kendini temize çıkarabilme peşinde olmaz. Hep karşı tarafı haklı çıkaran, hatayı, kusuru kendi üstlenip, karşı tarafı koruyup kollayan bir ahlak gösterir.
Dolayısıyla güven vermek isteyen bir insan öncelikle mutlaka ‘nefsini terk etmiş olmalı’dır. Nefis sevgisi terk edilmeden, bir insanın tam olarak güvenilir olma vasfı gösterebilmesi söz konusu olmaz. Her zaman nefsinin yanında olan bir insan, kimseyle gerçek anlamda dostluk kuramaz. Çünkü ‘sevdiği ve dost olduğu insan mı, yoksa kendi nefsi mi?’ diye bir seçim söz konusu olduğunda, her zaman karşı tarafı bırakıp mutlaka kendisini tercih edecektir. Nefsinin memnuniyetini sağlamaya çalışmaktan vazgeçemeyecektir.
İşte dünya hayatında ‘samimi dostluklar kurmak’, ‘gerçek dostluğun güzelliğini yaşamak’ isteyen her insan, tüm bu bilgileri bir kez daha düşünmeli, ahlakını bu yönde bir kez daha gözden geçirmelidir. ‘Güven arayışı’nın çok önemli bir ihtiyaç olduğu ve bir insanın bir başkasında, imandan sonra arayacağı özelliklerden birinin bu olduğu asla unutulmamalıdır. Sorunu başka detaylarda arayıp sonuç almaya çalışmaktansa, asıl ihtiyacın ‘güven’ olduğu tam olarak anlaşılmalıdır.
Nitekim Kuran’da, cennete giren müminlerin, orada ‘esenlik ve güvenlik temennisiyle’ karşılanacağının bildirilmiş olması, dünya hayatında da bu özelliğin kazanılmasının ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunun anlaşılması açısından çok hikmetlidir:
“Gerçekten takva sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır. Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.” (Hicr Suresi, 45-46)
“İnsanlar arasında güvensizlik ve sevgisizlik hakim, Mehdiyetle birlikte yeryüzüne sevgi hakim olacaktır.”
ADNAN OKTAR: İnsanlar ölüyor, tanınan bilinen insanlar ölüyor. Neredeyse günaşırı eski sanatçılar, tanınmış, derin insanlar, Allah tutkusunu iyi bilen insanlar, birer ikişer dünyadan çekiliyorlar. O ayarda artık sanatçı gelmiyor, o ayarda bilim adamı gelmiyor, yani gidenlerden sonra bir boşluk oluşuyor, bu da ahir zaman alameti, bu kıyametin yakınlığını gösteriyor. Normalde, gidenden daha iyisi de gelebilir ama öyle olmuyor. İşte Cenab-ı Allah, son olarak hateme veli yani Hz. Mehdi (a.s.)’ı göndermiş, talebelerini göndermiş, dünya onunla hatem buluyor, son buluyor. Ondan sonra kıyamet ve insanların yeniden dirilişi, ondan sonra gerçek hayat başlayacak, inşaAllah. İman zafiyeti olduğu için de, insanların büyük bir bölümü birbirlerine ne güveniyorlar, ne de seviyorlar. Hatta “babana dahi güvenme” diyorlar, bu çok yaygın.
Çok korkunç bu dünya. Annene güvenme, babana güvenme, kardeşine güvenme, arkadaşına güvenme, bir kısım devletler halkına güvenmiyor, halk devlete güvenmiyor. Bu acı, bu felaket, bu sevgisizlik, bu güvensizliğin hemen kalkması lazım. Bunun için de Allah sevgisi gerekiyor. Allah’ı sevmedin mi, sistem böyle işliyor. Deccaliyetin insanları adeta cehennemin içine atması işte bu. Rivayette hadislerde Peygamberimiz (s.a.v.), “ deccalin cenneti ve cehennemi vardır” diyor. Çok büyük cehennemi var deccalin, işte dünyayı cehenneme çevirerek insanları o cehennemin içine attı deccal. Sevgisizlikle, muhabbetsizlikle, güvensizlikle insanlar yanıp kül oldular, mahvoldular. Yani üretim kabiliyetleri kalktı, güçleri kalmadı. Avrupa’nın bedeni çöktü, adamların bedeni çöktü çalışamıyor adamlar, üretim yapamıyorlar, kafaları durdu. Bir şey icat edemiyor, bir şey yapamıyorlar, gelişme durdu, öldü Avrupa. Amerika’da da bu şekilde.
Allah’a isyan, insanlığı mahvetti. Ama yeniden insanlar Allah’ı sevmeye başladılar, Allah’ı tanımaya başladılar, bir süre sonra sadece Allah’tan bahsetmeye başlayacaklar, ondan sonra dünya günlük güneşlik olacak, ondan sonra cennet gibi olacak, inşaAllah. (Sayın Adnan Oktar’ın 31 Ocak 2013 tarihli A9 Tv röportajından)