Terör günümüzde tüm dünyayı etkileyen küresel bir tehlike haline geldi. Buna bağlı olarak terörle mücadele konusu da devletlerin ve uluslararası kuruluşların gündeminde birinci sıraya oturdu. Bu kuruluşların çoğu bombalamayı ve askeri operasyonları teröre çözüm olarak gösteriyorlar. Geçtiğimiz günlerde Paris’te yaşanan terör olayının ardından Fransa da benzer bir açıklama yaptı ve sınır kapılarını kapatacağını, şiddete şiddetle karşılık vereceğini bildirdi. Ne var ki bu yaklaşım ile sadece kör kan kuyuları oluşmaya devam eder. Elbette Fransa’daki terör eylemi barbarcadır, insanlık dışıdır. Şiddetin hiçbir türü kabul edilemez. Fakat çözüm şiddete şiddetle karşılık vermek değildir. Terörün tek çözümü vardır: Sevgi
13 Kasım Cuma akşamı Paris’te gerçekleşen kanlı terör saldırıları sonrasında 132 kişi hayatını kaybetti. Avrupa’yı ve Fransa’yı hazırlıksız yakalayan bu terörist eylemler, terörizmin artık dünyanın sadece belirli bölgeleriyle sınırlı bir sorun olmadığını bir kez daha ortaya koydu. Çok sayıda masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan saldırıların ardından tüm dünya ‘terörizm’ kavramını yeniden tartışmaya başladı.
Paris’te gerçekleşen son terör olayı, on yıllardır süregelen, dünya çapındaki kargaşayı şiddet ve baskıyla dize getirme politikalarına artık bir son verilmesi gerektiğinin de önemli bir göstergesidir. Bu hatalı politikaların vahim sonuçlarını kendi içinde bizzat yaşayarak gören Batı dünyasının, önümüzdeki günlerde bu terör krizinin çok daha büyük boyutlar kazanmasına fırsat vermeden, daha insancıl politikaları gözden geçirmesi zorunludur.
Radikal terörü kanla, şiddetle, baskıyla çözmeye çalışmak hep geri tepmektedir. Sivil, masum ayırt etmeden uçaklarla veya IHA’larla (insansız hava araçlarıyla) insanların üzerlerine gece gündüz ölüm yağdırmak da şiddet, kin, öfke, nefret ve intikam duygularını körükler. Bu da kısır döngü şeklinde hiç dinmeyerek katlanan yeni şiddetlere zemin hazırlanması demektir. Dünyanın hiçbir bölgesinde, şiddet kullanarak barış, güven ve istikrarın sağlandığı hiçbir zaman görülmemiştir. Şiddete şiddetle karşılık vermek, beraberinde mutluluk, huzur, özgürlük, refah ve sevgiyi değil, ancak korku, baskı ve daha fazla şiddeti getirecektir.
2015 yılının ilk haftasında, Paris’te bir dergiye gerçekleştirilen kanlı terör saldırısını ve ardından Belçika’da gerçekleştirilen terörle mücadele operasyonlarını hatırlayalım. Avrupa’yı hazırlıksız yakalayan bu terörist eylemler, terörizmin dünya çapında bir sorun olduğunu ortaya koydu.
Bu olayların ardından 28 Avrupa Birliği üyesi Dışişleri Bakanı, kendi ülkelerinde konuyla ilgili stratejiler geliştirmek ve giderek büyüyen terör tehdidine karşı koyabilmek amacıyla Brüksel’de bir araya geldiler.
Ancak söz konusu Brüksel görüşmelerinde, daha önce örneğine rastlanmamış yeni bir gelişme yaşandı. AB Dışişleri Bakanları tarihte ilk kez, İslam dinini istismar ederek yapılan teröre karşı mücadelede, İslam ülkelerine bir ittifak çağrısında bulundular.
Bu girişim, AB’nin hem kendi içindeki ülkelerle hem de Müslüman ülkelerle daha fazla işbirliği yapması gerektiğini söyleyen AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini tarafından dile getirildi.
Mogherini’nin sözleri şöyleydi:
“Bu, sadece Paris’te karşı karşıya kaldığımız bir tehdit değil; başta Müslüman ülkeler olmak üzere, giderek dünyanın pek çok bölgesinde yayılmakta olan bir tehdit. Bu nedenle öncelikle Arap ülkeleriyle ve sonrasında da birbirimizle olan işbirliği yöntemlerimizi geliştirmemiz gerekiyor. Daha fazla bilgi paylaşmalı, daha fazla işbirliği yapmalıyız.”
www.kutsalkitaplardanogretiler.imanisiteler.com
Terörizmle mücadelede uygun bir strateji geliştirebilmek için, özellikle de Müslümanlar olmak üzere, tüm taraflarla istihbarat paylaşımı ve işbirliği içerisinde bulunmak gerekli bir yöntemdir. Ancak yapılması gereken, bir insanın öldürülmesi için değil, ölümlere sebep olabilecek olayların engellenmesi için işbirliğidir. Öldürmek veya tahrip etmek için yapılacak bir işbirliğinin tasvip edilecek hiçbir yönü yoktur. Ayrıca, şu sorunun cevabı da göz önünde bulundurulmalıdır: Terörle mücadele ederken, İslam ülkeleri arasında, Batılı ülkelerin gerçekten güvenip ittifak yapabilecekleri taraflar kimler olmalıdır?
Sözde İslam’dan kaynaklandığı ileri sürülen pek çok problem, aslında büyük ölçüde, Müslüman olduklarını söyledikleri halde, gerçekte İslam hakkında doğru bilgi sahibi olmayan kişilerin bağnaz bakış açıları ve cahilliklerinden kaynaklanmaktadır.
Eğer terörle mücadelede Batı dünyasına yardım edebilecek birileri varsa, o kişiler ancak İslam’ı, Kuran’da anlatıldığı şekilde yaşayan samimi Müslümanlar olacaklardır. Kuran’ın en doğru şekilde anlatılması, insanların zihinlerini, İslami olmayan her türlü yanlış görüşten, batıl inançtan ve sapkın düşünceden kaynaklanan kirden temizleyecektir.
Dolayısıyla bugün Batı dünyasının yürüttüğü terörle mücadelede, yardım talep edebileceği güvenilir işbirlikçileri, ancak akılla, sevgi ve şefkat ruhuyla Kuran ahlakını en doğru şekilde yaşayan kimseler olabilir.
İnsanların bilinçaltlarına empoze edilenin aksine, dünyaya terörün kaynağının İslam olmadığını ve terörün tek kalıcı çözümünün İslam olduğunu göstermenin yegane yolu, cehaletin gerçek Kuran ahlakına dayalı eğitimle düzeltilmesidir.
Dünyamız özellikle geçtiğimiz yüzyılda çok karanlık ve sevgiden yoksun yıllar geçirdi. Bazı insanların kalplerine sevgi yerine kin ve nefret yerleşti. Ancak bu durum artık değişiyor. Günümüzde yaşanmaya başlayan Mehdiyet ruhu, yakın bir gelecekte sevginin, barışın, kardeşliğin, güzel ahlakın en coşkun şekilde yaşanmasına vesile olacaktır. Mehdiyet devrinde, Allah’ın Kuran’da bizlerden istediği sevgi anlayışı Hz. Mehdi (as) önderliğinde tam anlamıyla tecelli edecektir. Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi Peygamberimiz (sav) tebliğ yaparken, nasıl ki, “… Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.” (Şura Suresi, 23) demişse, Allah’ın izniyle onun soyundan gelecek olan Hz. Mehdi (as) da bir sevgi öğretmeni olarak insanlardan, “Kuran’a dayalı sevgi ve muhabbet” dışında hiç bir şey istemeyecektir.
www.adnanoktarroportajlari.com
Terörle mücadelede, diğer hayati bir unsur da, çözüme ulaşabilmek için ‘en doğru yöntemin uygulanması’dır. Zira konu terörizmle mücadele olduğunda, kimi Batılı ülkeler sorunu çözmenin en etkili yolunun, ‘askeri ittifaklar kurmak olduğuna’ inanırlar. Bu nedenle de öncelikle ve çoğunlukla, kendilerince zekice tasarlanmış askeri taktikler ve ağır silahlara dayalı savaş stratejileriyle ortaya çıkarlar.
Nitekim IŞİD, Kuzey ve Batı Irak’ın büyük bölümünü ele geçirdikten sonra, Amerika’nın, hava saldırılarının IŞİD üzerinde yıkıcı bir etki oluşturacağını düşünerek, Irak ve Suriye’de topyekün hava saldırılarını başlatmış olması da, bu yanlış stratejinin örneklerinden biridir. Oysa Peygamberimiz (sav)’in çıkışını 1400 yıl önce haber verdiği IŞİD’in eylemlerinin nasıl son bulacağı da yine hadislerde bildirilmiştir. IŞİD şiddetine son verecek olan Mehdiyet’tir. IŞİD sonunda Mehdi (as)’a tabi olarak, İslam’ı yanlış yorumlamaktan vazgeçecek, Kuran’ın hükümlerine uygun olarak şiddeti bırakacaktır.
Ayrıca tarihi bir gerçek daha vardır ki, Amerikan tarihi, askeri operasyonlar açısından başarısızlıklarla doludur; Vietnam’da komünizme ve Afganistan’da Taliban tehdidine karşı yürütülen silahlı mücadeleler, Amerika’ya hiçbir kazanç sağlamamıştır.
Soruna yol açan sebep cehalet ve bağnazlık olduğu için, çözüm de askeri girişimlerde değil, ‘eğitim’de ve Mehdiyet’te aranmalıdır. Şiddetin son bulmasını isteyenler, sevginin, barışın, huzurun bütün dünyaya hakim olmasına vesile olacak olan sevgi öğretmeni Hz. Mehdi (as)’ı aramalıdırlar. Zihinleri gerçek dışı inançlarla gölgelenmiş insanların doğru, akla-mantığa uygun bir eğitim kampanyası ile eğitilmeleri, yanlış ideolojilerini dayandırdıkları fikri temeli ortadan kaldırmanın tek yoludur.
Bağnazlık ve cehalete karşı böyle bir entelektüel seferberlik yürütüldüğü takdirde, Batı dünyasının artık terörle mücadelede silahlı yöntem arayışlarına girmesine veya askeri ittifaklar kurmaya ihtiyacı olmayacaktır.
Yanlış olan ideolojinin eğitimle ortadan kaldırılması, terörden kaynaklanan tüm sorunları, her biriyle teker teker uğraşmak zorunda kalmadan, tek seferde kökten çözüme kavuşturacaktır.
Fikri mücadele, toplumları hiç beklenmedik bir zamanda vurabilecek terörizmi durdurmanın ve teröre zemin hazırlayan bütün sapkın inançlara, ideolojilere ve özellikle de bağnaz zihniyete körü körüne bağlı insanları eğitmenin tek ve kesin yoludur.
Dünya üzerinde insanlar arasında gerçek bir dostluk ve ittifakın oluşmasını sağlayacak yegane güç ‘iman’dır. Hesap gününden korkan insanlar dostluklarıyla, dünyada başlayıp ahirette de sonsuza kadar devam edecek sağlam bir ittifakın temellerini atmış olurlar. Birbirlerini, araya hiçbir çıkar ya da menfaat beklentisi katmadan, halis niyetle ve sadece Allah rızası için sever, Allah rızası için dost olurlar. Temeli Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu bağın bozulması Allah’ın dilemesi dışında hiçbir şekilde mümkün olmaz.
İçinde bulunduğumuz dönem şiddetin ve terörün yüzyılı oldu. Büyük savaşlar, bölgesel çatışmalar ve çeşitli terör olayları bu yüzyıla damgasını vurdu. Özellikle de 20. yüzyılın sonlarında şiddet araçlarının gelişimi, terörizmin çok daha geniş alanlarda etkili olmasını sağladı. Artık terör örgütleri tek bir düğmeye basarak, yüzlerce masum kişiyi bir anda öldürebiliyor, ileri-teknoloji terörizmiyle ülkelerin ekonomisine milyonlarca dolarlık zararlar verebiliyorlar. Gittikçe artan nükleer, biyolojik ya da kimyasal saldırı tehditleri de -eğer gereken önlemler alınmazsa- 21. yüzyılda terörizmin çok daha büyük bir güç haline gelebileceğini göstermesi bakımından oldukça düşündürücüdür.
www.amerikaningoremedigipkk.imanisiteler.com
Ne uluslararası kuruluşlar, ne arabulucular, ne de politikacılar akan kanı, bencilliği, haksızlıkları durduramaz, ahlaki bozuklukları ve umursamazlığı engelleyemez. İnsanlar arasındaki çatışmalara, gerginliklere çözüm sağlayamaz. Şiddet şiddeti doğurmaya devam eder.
Toplumsal bozuklukları ve çatışmaları ortadan kaldırmanın yegane yolu insanların arasında sevgi bağlarını güçlendirmek, ahlaki duyarlılıklarını artırmaktır. Vicdanının sesini dinleyen, sevgi, şefkat, merhamet hisleri güçlü, yardımlaşmanın ve paylaşmanın öneminin farkında olan bir insanın dünya üzerindeki sorunlara duyarsız davranması mümkün değildir. O halde asıl sorun dünya üzerindeki sevginin yok olması ve ahlaki zaaftır.
Unutmayalım aslında herkesin ruhunda sevgiye yer var. Sevgisiz, acımasız bir dünyanın kimseye faydası yok. İnsanları içine düştükleri bu karanlık dünyadan çekip almaya çalışmak, sevgiyi, merhameti, bağışlamanın güzelliğini ve sevgi dolu olmanın ruha verdiği huzuru anlatmak hepimizin görevi olmalı.