- Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda çoğunluğa uyma mantığı insanlara neler kaybettirir?
- Bu yanlış mantığın temeli neye dayanır?
İnsanları, Kuran ahlakının gereklerini yerine getirmekten alıkoyan engellerden biri, onları içinde yaşadıkları toplumun kendileri hakkında ne diyeceğine, ne düşüneceğine bağımlı hale getiren “çoğunluk yapıyor” mantığıdır. Ancak bu mantık batıldır ve insanları yanlış yönlendirmekte, onları haksız çoğunluğun yaşadığı hayat şeklinin ve uydukları kuralların doğru olduğuna inandırmaktadır. Oysa Kuran’da Allah Müslümanlara şöyle emretmektedir:
“Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın... “ (Maide Suresi, 49)
Çoğunluğa Uyma Mantığının Temeli İman Zafiyetine Dayanır
Yüce Rabbimiz Kuran’da dinin özünü çok açık olarak anlatmıştır. Rabbimiz’in Kuran’da en çok dikkat çektiği konulardan biri ise iman zafiyetidir. Bir ayette Hz. Nuh (a.s.)’ın kavmini iman etmeye çağırdığı fakat onların düştükleri iman zafiyeti nedeniyle Hz. Nuh (a.s.)’ın bu çağrısına yanıt vermedikleri şöyle bildirilmiştir:
“Dedi ki: “Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum.” Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı.” “Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.’ “Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim.”” (Nuh Suresi, 5- 9)
Hz. Nuh (a.s.) kıssasında olduğu gibi günümüzde de insanların en büyük sorunu iman zafiyetidir. Allah’ın yarattığı bir hikmet üzere insanların bir kısmı ahirete tam anlamıyla inanmazlar. Allah’ın yaratma gücünü tam kavramayan bu kimseler, daha çok nefislerinden yana tavır alır, nefislerinin geçici heves ve isteklerini tatmin etmeye yönelik hareket eder ve bu nedenle çok kısa bir sürede bitecek olan dünyaya meylederler. Etraflarında da sıkça gördükleri Kuran ahlakına uygun olmayan hayat biçimini benimser, günlük hayatlarında bu doğrultuda kararlar alıp, buna göre düşünürler.
Çoğunluğa Uyma Mantığında Olanlar Dünyaya Hırsla Bağlanmışlardır
Allah dünyayı geçici bir yer olarak yaratmıştır. Bunun belirgin göstergesi herşeyin bozulması ve ölümlü olmasıdır. Allah insanları en kolay bozulan malzeme olan et ve kemikten yaratmıştır. Allah’ın insanı et ve kemik gibi çabuk bozulan bir malzemeden yaratması özel bir imtihandır. Allah dileseydi insanı dayanıklı bir maddeden de yaratabilirdi. Örneğin demir bozulurken kötü koku yaymaz. Yavaş yavaş paslanır fakat kokusu yoktur. Taş çok sağlamdır, sadece zaman içinde parçalanır. Tahta gibi materyaller ise belirli bir çürüme şekline sahiptir ve hiçbiri etin bozulması gibi çok kötü bir görünüş ve kokuya sahip olmazlar. İşte kendilerini çok beğenen herkesin de beğenisini kazanan çok güzel ve yakışıklı insanlar, öldüklerinde toprağın altında çok kısa bir sürede böyle şiddetli bir bozulmaya uğrarlar. Aslında insanlar toprağın altındaki insanların bir ay sonraki halini görseler dünyaya hiçbir bağlılıkları kalmaz. Ama ölüler toprağın altında kaldıkları için hiç kimse çürüyen bedenlerin dehşet verici görüntüsü ile muhatap olmaz. Bu nedenle dünyadaki geçici zevklerini sonuna kadar yaşamaya ve tüm zevkleri tüketmeye devam ederler. Oysa bir insanın bütün sevgisini, dikkatini Allah’a vermesi gerekir. Gerçekte Allah insanları bu fıtrat üzerine yaratmıştır. Fakat Allah insanların çoğunluğunun zalim ve cahil olduğunu, çevrelerindeki hatalı örneklere bakarak iman etmekten uzaklaştıklarını şöyle bildirir:
“Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitab’ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.” (Ra’d Suresi, 1)
Allah bir başka ayette ise iman eden insanların bir kısmının da şirk koşmadan iman edemeyeceğini bildirmektedir:
“Onların çoğu Allah’a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar. (Yusuf Suresi, 106)
İşte ayetlerde haber verildiği gibi, bazı insanlar nefislerine kolay geldiğinden, en doğru olanın, çoğunluğun uygulamaları olduğu yanılgısına kapılırlar. Allah’ın adetullahı gereği bu, asırlardır yaşamış olan toplumlarda insanların kabullendiği en temel düşüncelerden biridir. Bu da çoğu zaman kişinin yapacağı bir hareketi, alacağı bir kararı düşünmeden ve yargılamadan, çoğunluğun isteklerine göre ayarlamasıyla sonuçlanır. Oysaki düşünmeksizin çoğunluğa uyum sağlamak tamamıyla şeytanın bir oyunudur ve insanı, dünyada ve ahirette büyük kayıplara sürükleyebilir. Kuran’da şeytanın insanların büyük çoğunluğu üzerindeki etkisi şöyle bildirilmektedir:
“Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, Kendisi’nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf Suresi, 40)
Çoğunluğa Uyma Mantığına Sahip Olanlar Derin Düşünmekten Yoksun Bir Zihniyete Sahiptir
İnsan bir tek kendisinin ve Allah’ın var olduğunu düşünürse ve yol gösterici olarak Kuran’ı ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetini rehber edinirse çoğunluğun yaptığı hataları tekrarlamaktan uzaklaşır. İnsanlar genellikle çevrelerindeki kişilerin ve arkadaşlarının yanlışlarını, “herkes yapıyor” mantığı ile değerlendirir ve onların yaptıkları hataları tekrar etmekte sakınca görmezler. Oysa gerçekte çevresindeki insanlardan bazılarının ruhu olmayabilir, ruhu olmayan bir insan da ölü konumundadır. Dolayısıyla bir ölüyü örnek almak ve “ölü böyle inkar ediyor, ölü şöyle eğleniyor” demek elbette mantık dışıdır.
Akıllı ve vicdanlı insanların yapması gereken dünyanın asıl sahibi olan Allah’a yönelmektir. Bu ise insanı Kuran’ı anlamaya, derin düşünmeye ve tefekkür etmeye yöneltir. Derin düşünen bir Müslüman ise doğruyu ve yanlışı ayırt etmek için hiçbir zaman çoğunluğu esas almaz. Herhangi bir şeyi insanların çoğunluğu doğru dediği için doğru, yanlış dediği için de yanlış olarak değerlendirmez. Her olayı Kuran’a ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine göre değerlendirir.
Allah Kuran’da bir tavrı, bir olayı yanlış ve çirkin olarak bildirmişse, bütün dünya o tavrı gösterse bile asla bu çirkinliğin kendi üzerinde oluşmasına müsaade etmez. Allah’ın Kuran’da övdüğü bir tavrı da, isterse dünya üzerindeki hiç kimse uygulamasın, gururla ve şerefle uygular. Müslümanın Kuran ahlakına tezat oluşturacak basit bir tavrı asla olmaz. Asil tavrını her ortamda, her şartta korur. Kendisine en çirkin ahlakla yaklaşıldığında dahi, karşısındaki kişiye Rahmani ve Kuran ahlakına uygun bir yaklaşımda bulunduğu zaman her zaman üstün geleceğini, Allah’ın kendisini koruyacağını bilir.
Allah’ın “Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran, 139) ayetinde bildirdiği gibi, bir mümin her zaman iman ettiği için ahlaken üstün ve asil olduğunun şuuruyla hareket eder. Rabbimiz Kuran’da müminlerin bu özelliğini şöyle bildirmiştir:
“(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (Nur Suresi, 37)
Çoğunluğa Uyma Psikolojisi İnsanların Özgürlüğünü Kısıtlar
Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanlar arasında çoğunlukla kitle psikolojisi hakimdir. İnsanlar genellikle kendi akıl ve vicdanlarının yönlendirmesine göre değil, kitle psikolojisiyle hareket ederler. Bu ruh hali de hayatlarının her aşamasına hakim olur. Kendi zevkleri, estetik anlayışları, konuşma üslupları, sevgi anlayışları yok olur, yerine kendilerinin de beğenmediği ve rahat etmediği ama toplumda kabul gören ve tepki almayacaklarını düşündükleri yapmacık, samimiyetsiz bir ruh hali oluşur.
Toplumun genelinin yaşadığından farklı bir uygulama diğer insanlar tarafından hemen dikkat çeker ve hatta tepki toplar Bu nedenle Kuran’ı ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetini rehber edinmeyen kimseler akıllarını ve vicdanlarını tamamen dondururlar ve toplumun beklentilerine göre hareket ederler. Bir davranışın doğru olup olmadığını, ahirette kendilerine bir yükümlülük getirip getirmeyeceğini hiç hesaba katmadan körü körüne uygularlar. Bunun sonucunda sevgisiz, vefasız, bencil, menfaatperest, şefkat ve merhamet duygularından yoksun, öfkeli, hırslı, kindar, tartışmacı, dedikoducu, enaniyetli bir yapı ortaya çıkar. Bu ahlakı yaşayan kişiler, Allah’ın çirkin görüp Müslümanları sakındırdığı bütün kötü ahlak özelliklerinden kendileri de zarar gördükleri halde, sırf çevrelerindeki insanların çoğu bu şekilde yaşadığı için ve belki de aksi şekilde tavır gösterdiklerinde ezileceklerini, altta kalacaklarını, haklarını koruyamayacaklarını sandıkları için hayatları boyunca bu çirkin sistemin içine hapsolurlar. Allah bir Kuran ayetinde çoğunluğa uymanın nasıl bir sonuca sebep olacağını şu şekilde bildirmektedir:
“Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’” (En’am Suresi, 116)