Anadolu tarih boyunca Doğu ile Batı arasında birçok açıdan köprü görevi görmüştür. Her şeyden önce Hıristiyanlığın batıya yayılırken kullandığı rota, mevcut kültürel izlerden de rahatça anlaşılabileceği gibi Anadolu’ydu. Bilimsel gelişmeler bu kanaldan Avrupa'ya ulaştı ve Avrupalı hacılar yine bu rotayla Çin, Hindistan ve Ortadoğu'ya seyahat ettiler. Yakın zamanda yeni bir isimle yeniden canlanan İpek Yolu bile Avrupa'ya ulaşmak için Anadolu'dan geçer. Anadolu bugün ise Batı'nın ihtiyaç duyduğu enerji kaynaklarını Rusya'dan taşımak gibi büyük bir sorumluluk üstleniyor. Bu projenin ismi Türk akımı.
Son zamanlarda sık sık gündeme gelen ve Rusya ve Türkiye tarafından Ekim 2016'da resmi olarak onaylanan bu yeni enerji projesini birçok kişi duymuştur. Ancak bu proje pek çok kişinin zannettiği gibi yeni bir proje değil. 2014 yılında manşetlere çıkan proje o zamandan beri halk tarafından yakın takip altında. Oysa ki, projenin geçmişi Rusya Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Karadeniz'de inşa edilecek bir başka boru hattından bahsettikleri Soçi toplantısının yapıldığı 2005 yılına kadar uzanıyor. Türkiye, mevcut Mavi Akım’ın genişletilmesinin Türkiye'nin enerji ihtiyaçları için yeterli olacağını düşündüğü için proje o tarihte sonuçlanmamıştı. Ancak uzun bir aradan sonra iki ülke 2009'da enerji anlaşmasını onayladı. O dönem muhtemel boru hattı projesine verilen isim Mavi Akım II’ydi ve bu girişimi neticelendirmek için görüşmeler yapıldı ve karşılıklı temaslarda bulunuldu ancak görüşmelerde bir sonuca varılamadı. Putin 2014'te Ankara'da yapılan bir toplantıda uzun bir sessizlikten sonra Türk Akımı projesinden bahsetti. Ancak 2015 yılının sonunda yaşanan kriz nedeniyle iki ülke arasındaki bağlantılar kısa bir duraklama dönemine girdi. İki ülke arasındaki ilişkiler normalleşmeye başlar başlamaz Türkiye’nin evet dediği ilk ticari işbirliği olması nedeniyle, Türk Akımı projesi özel bir önem taşıyor.
Proje kapsamında, ilk boru hattı ile Türkiye kendi enerji ihtiyacını karşılayabilecek ve ikinci hat ile gazı Güney Avrupa'ya taşımak için bağlantı görevi görecektir. Türk Akımı'nın ilk hattı açıldığında Batı Hattı'ndaki gazın Ukrayna, Moldova, Romanya ve Bulgaristan sınırları üzerinden taşınması işlemi sona erecektir. Bu, Ukrayna'yla gerginlik yaşayan Rusya’ya siyasi avantaj sağlarken, aktarma ücreti olmaksızın gaz alabilmesi ve son müşteriden ücret talep edebilmesi anlamında Türkiye’ye ekonomik avantaj sağlayacaktır. Ayrıca, bu proje Türkiye için güvenlik avantajı anlamına da gelmektedir.
Doğal gaz, kendi enerji kaynaklarına sahip olmayan ve diğer ülkelere bağımlı ülkeler için hayati önem taşıdığından, AB artan enerji ihtiyaçları için yeni gaz tedarik yolları aramaktadır. Bu yeni proje, Türkiye, Rusya ve Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkiler açısından da olumlu bir etki meydana getirecektir. Daha önce Ukrayna gerilimi nedeniyle gaz teminin aksaması ve doğalgaz kesintisi yaşanması sebebiyle Balkan ülkeleri alternatif bir rotaya sahip olacak ve kendilerini daha güvende hissedeceklerdir.
Bugün dünyanın neredeyse her köşesinde bir çatışma yaşanırken özellikle Ortadoğu'da kimse gelecekte neler olacağını tahmin edemiyor. Birbirleriyle iyi ilişkiler içinde olan ülkeler ertesi gün karşı karşıya gelebiliyorlar. Bu nedenle, ülkeler ihtiyaçları için mümkün olduğunca başka ülkelere bağımlı olmak istemiyor. Çünkü bu tarz bir durumda bağımlı oldukları ülkeyle bir anlaşmazlık yaşadığında, sözleşmeden doğan yükümlülükler bu durumdan etkilenebiliyor ve derin bir kriz doğabiliyor. Müşterek enerji anlaşmaları olan ülkeler ise barış ortamının, enerji konusundaki ihtiyaçları ile yakın bağlantılı olması nedeniyle ilişkileri koruma konusunda daha daha bilinçli ve titiz hareket ediyorlar. Dolayısıyla bu tarz enerji anlaşmaları, bölgede ittifaklar kurmaya istekli diğer ülkeler için güzel bir örnek olabilir.
Ancak ülkeler böyle enerji anlaşmaları olsun veya olmasın, her halükarda birbirleriyle barış içinde olmalıdırlar. Çünkü bu tür ilişkiler, sadece her bir ülke özverili bir şekilde davrandığında geliştirilebilir ve olgunlaşabilir. Enerji, ittifakların kurulduğu, sınırların çizildiği ve ülkelerin bloklara bölündüğü tarihin hemen her devrinde ortak payda olmuştur. Geçmişte enerji kaynakları büyük savaşların sebebiydi, ancak gelecekte bu şekilde olmasına gerek yok. Tam aksine, enerji barışın nedeni olabilir. Her ülke hayatta kalabilmek için enerjiye ihtiyaç duyar, dolayısıyla enerjiye dayalı sözleşmeler ve anlaşmalar bölgeye zenginlik ve refah getirebilir ve getirecektir. Bu açıdan, siyasi, dini ve topluluk liderlerine, ülkesini seven insanlara büyük görevler ve fedakarlıklar düşüyor. Çünkü ancak onlar enerji kaynaklarının barışı sağlamak için kullanılabileceğini topluma anlatabilir ve bu konuda yaygın yanlış kanaatleri değiştirebilirler.
Adnan Oktar'ın Pravda'da yayınlanan makalesi:
http://www.pravdareport.com/opinion/columnists/11-04-2017/137447-turkish_stream-0/