Kalp, 96.560 km`lik bir damar ağına kan pompalar. Bu uzunluk, dünyayı ekvatordan itibaren iki defa çevirebilecek bir uzunluktur. Bu müthiş ağ, bedenimizde bulunan 100 trilyon hücrenin ``her birine`` ulaşır. Vücudumuzun herhangi bir yerindeki tek bir doku bile, bu önemli ağın ulaştığı alanın dışında değildir. Göz kapağımızdan ayak parmaklarımıza kadar vücudumuzun her noktasında "kan" vardır. Eğer bu muhteşem damar ağı, vücudun tek bir dokusuna, tek bir organına ulaşmazsa, o organ veya doku mutlaka ölecektir.
Kan, kalpten ilk olarak aort atardamarına pompalanır. Bu damar, vücudun en kalın damarıdır. Kalınlığı ortalama 2.5 cm kadardır. Bu damar, temiz kanı tüm vücut damarlarına dağıtacak ana damar olduğundan son derece dayanıklı ve güçlü olmalıdır. Çünkü kan, bu damardan oldukça yüksek bir basınçla dağıtılır. Bu olağanüstü hızı, şu örneklerle anlayabilmek daha kolay olacaktır. Kanın içinde hareket eden bir alyuvar hücresinin kalpten çıkıp başa gidip gelmesi yaklaşık 10 saniye, vücudun kalpten en uzak bölgesi olan ayak başparmağına ulaşıp dönmesi ise bir dakika sürer. Tek bir alyuvar hücresinin bir gün içinde vücutta yaptığı tur ise, 1000`den fazladır.
Söz konusu hız ve basınca sahip kanı taşıyıp dağıtma görevini üstlenen aort atardamarı, elbette bu olağanüstü şartlara uygun şekilde yaratılmıştır. Aort ve akciğer atardamarı, üç tabakadan meydana gelmiş damarlardır. En dışta, lifli bağ dokudan oluşan bir dış tabaka vardır. Bu dış tabaka, mükemmel bir tedbir, olağanüstü bir dizayndır. Bu dokuda bulunan elastik lifler, her türlü basınca karşı dayanıklılık sağlamaktadır. Kanın, kilometrelerce hızla akmaya başladığı atardamarlar için bu önlem, buradaki müthiş basıncı zararsız hale getirmektedir. Damarlar üzerinde muhtemel meydana gelebilecek yırtılmalar engellenmektedir. Bu damarlar, hemen her saniye aynı basınçlı kanı gönderen kalbin muazzam gücüne rahatça uyum sağlayabilmektedirler.
Aort damarının orta kısmında ise düz kaslardan meydana gelen elastik lifler bulunur. Bu kaslar, gönderilen kanın miktarının ayarlanması için oldukça büyük bir öneme sahiplerdir. Kaslar, daralıp açılarak atardamarın çapını düzenlerler. Organ ve dokulara giden kan miktarı bu özel düzenleme mekanizması vesilesiyle dengelenir. Aortun ve akciğer atardamarının iç yüzeyinde ise tek sıralı yassı epitel dokudan oluşmuş bir tabaka bulunmaktadır. Bu dokunun özelliği ise, damarın iç yüzeyini adeta cilalanmış bir hale getirmesidir. Bu cilalı yüzey, sürtünmeyi azaltmakta ve kanın kolaylıkla ve süratli bir şekilde akıp gitmesini sağlamaktadır. Kalpten çıkan kanın yüksek basıncı, atardamarlar boyunca neredeyse aynı şekilde devam eder. Bu nedenle bir atardamarın kesinlikle zarar görmemesi, parçalanmaması gerekir. Böyle bir durumda kan kaybı oldukça fazla olacak, kanın durdurulması zorlaşacak ve durum ölümle bile sonuçlanabilecektir. İşte bu nedenle vücudumuzda alınmış müthiş bir önlem vardır. Atardamarlar genellikle vücudun dokularına gömülmüş olarak derinlerde bulunurlar. Kalbin pompalama gücünü atardamarlarda hissedebildiğimiz yerler yalnızca el ve ayak bilekleri, şakaklar ve boyundur. Atardamarlar, sadece bu bölgelerde cildimize en yakındırlar.
Bir insan bedeninde alınmış bu mükemmel önlem ile, bir yerinizi yaraladığınızda dışarıya akan kan genellikle toplardamarlardan sızar. Hasar gören damarlar istisnalar dışında hep toplardamarlardır. Toplardamarlardan sızan kanın basıncı ve akışkanlığı azalmış olduğundan, yaralanma sırasında kan kaybı da az olmaktadır.
Bu olağanüstü hareketlilik bize kendisini genellikle pek hissettirmez. Bir kan hücresinin nasıl sürekli vücudu dolaşıp durduğunu, bir atardamarın nasıl her saniye büyük bir hızla akan kanı taşımakta olduğunu fark etmeyiz bile. Bizi yaşatan sebepleri, bu sebeplerin detaylarını, tasarım harikası özelliklerini hep zamanla, araştırıp inceleyerek, bilimden faydalanarak fark edebiliriz. Oysa, bu sebepler, var olduğumuz andan itibaren Yüce Allah (cc)`tan bir nimet, bir lütuf ve bir ikram olarak her birimize sunulmuştur. Kuşkusuz Allah (cc) sebepsiz yaratmaya kadirdir. Sebepler, bizi Allah (cc)`a yaklaştırmak, O`nun kadrini hakkıyla takdir edebilmek içindir. İman edenler, bu açık gerçeği yakin gözüyle görürler.
...Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: "Bu Rabbim'in fazlındandır, O'na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti). Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlük ederse, gerçekten benim Rabbim Gani (hiçbir şeye ve kimseye ihtiyacı olmayan)dır, Kerim olandır." (Neml Suresi, 40)