Myanmar'da özellikle 2012'den beri Rohingya Müslümanlarına karşı sistematik bir zulüm ve soykırım politikası devam ediyor. Bu yıl 25 Ağustos'ta tekrar gündeme gelen şiddet olayları ise bu defa dünyadan gizlenemedi. Uluslararası toplumun tepkileri üzerine Myanmar yönetimi, pervasızca Müslüman "militanları" suçlarken, iç savaşlarda zulüm politikalarının baş aktörlerinin bilindik taktiği, bir soykırım ülkesinde daha gözler önündeydi.
1982 yılından beri vatansızlaştırma ve kimliksizleştirme politikalarının ve devlet terörünün mağduru olan Arakan Müslümanları, bu yıl patlak veren olaylar sırasında yine binlerce vatandaşını şehit verdi. Ülkesinde Rohingya Müslümanlarının barınmasını istemeyen, bu nedenle bu insanları Myanmar vatandaşı kabul etmeyen ülke yönetimi, 42 ayrı toplama kampına yerleştirdiği Müslümanlara uzun zamandır yaşam hakkı tanımıyor. Adeta birer açık hava hapishanesi olan bu kamplara giriş ve çıkış yasak. Buradaki halk çalışamıyor, okuyamıyor, akrabalarını göremiyor. Buraya yerleştirilen Rohingyaların tüm mallarına hükümet tarafından el konulmuş durumda. Herhangi bir olay patlak verdiğinde, ülke yönetiminin idaresindeki milislerin ilk başvurduğu yöntem ise kampları ateşe vermek; kaçanlara ise arkadan kurşun yağdırmak.
25 Ağustos'tan beri ülkelerini terk etmek zorunda kalan Myanmar Müslümanlarının sayısı şu anda 400 bine ulaşmış durumda. Myanmar ordusunun şehit ettiği, içlerinde bebek, çocuk ve kadınların da bulunduğu Rohingyaların sayısının 3000 olarak açıklanmasına rağmen, Mro polis memuruna göre bu sayı 20.000 civarlarında. Bangladeş sınırında bekleyen Rohingyaların çoğu yağmurun altında açık alanda günlerdir aç, kendilerine yardımın gelmesini bekliyorlar. Olanları “etnik temizlik” olarak açıklayan Birleşmiş Milletler, Rohingyalara yardım edecek imkanlarının bulunmasına rağmen, Bangladeş hükümetinin kendilerine kampların kurulacağı yeri bildirmemesi nedeniyle bir şey yapamadığını ifade ediyor. Bütün bunlar olurken Bangladeş hükümeti Myanmar’a evlerini terk etmek zorunda kalan Rohingyaları geri alması için çağrıda bulunma cesaretini gösteriyor…
Aslında Rohingya Müslümanları, barış ve kardeşlik vaatleriyle başa gelen ve bu vaatleri nedeniyle kendisine Nobel Barış Ödülü verilen San Suu Kyi'den çok şey bekliyordu. Şimdi ise ülkede gerçekleşen bu büyük katliamın tek sorumlusu olarak Kyi gösteriliyor. Kyi'nin, "18 ay içinde bizden her şeyi çözmemizi beklemek biraz mantıksız olur" şeklindeki açıklaması, pek çok kesim tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Bölgedeki karışıklığa çözüm elbette kısa zamanda gelmeyebilir; ama Kyi şu anda, kendisinden çözüm isteyen hakla silahlı kuvvetlerini doğrultan bir lider konumunda.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre sağlık alanında dünyada 190. sırada yer alan, ortalama yaşam süresi 57 olan ve tüm değerli kaynaklarına rağmen dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan Myanmar, yakın zamana kadar gözlerden ırak bir ülkeydi. Bölgedeki Rohingya Müslümanlarına yönelik 2012'de şiddetlenen zulüm politikasında bölge halkı açısından değişen bir şey olmasa da, bugünün dünden farkı, zulmün artık gözlerden ırak olmaması. Myanmar hükümetinin sıkı güvenlik önlemleri, yıkılıp yakılan bölgelere erişilmesini engellese de, bugün dünyanın pek çok ülkesi zulme seyirci kalmayı reddediyor. Yükselen seslerin özellikle Müslüman ülkelerden gelmesi ise, Müslümanların artık yaşanan soykırımlara sesini güçlü çıkarmada kararlı olduğunu gösteren sevindirici bir gelişme.
Türkiye, Bangladeş Hükümetine açık çek vererek, ülkeye girmek isteyen Rohingya Müslümanlarının içeri alınmasını talep ederken; Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konu hakkında çeşitli Müslüman ülkelerle yakın irtibat halindeydi. Suu Kyi ile de telefonda görüşen Erdoğan, konuşmadan bir gün sonra bölgeye en azından yardım malzemelerinin girişini sağlamıştı.
Bahreyn Krallığı, olayların duyulmasının hemen akabinde yaptığı yazılı açıklamada, ülkede hükümet birlikleri tarafından gerçekleştirilen şiddeti kınarken, uluslararası kamuoyunu Müslüman azınlığın acısını dindirmek için tüm imkanları seferber etmeye çağırıyordu. Bölge yetkililerini, Rohingya Müslümanlarını korumaya zorlamak ve her türlü insani yardımı sağlamak için gereken her şeyin yapılacağı açıklamada yer alıyordu. Açıklamada amacın, bölgede gerçekleşen bu trajediye son vermek ve Myanmar'a barış ve güven getirebilmek olduğu belirtilmekteydi.
Bahreyn'de tepkiler sadece üst düzeyden gelmemiş, Bahreyn halkı da, Rohingya Müslümanları için geniş çaplı bir gösteri düzenlemişti.
Halkların, hükümetlerle birlikte seslerini yükseltmeleri önemlidir. Bu tip zorlu durumlarda, siyasilerin ittifak halinde yaptıkları görüşmeler ne kadar etkiliyse, halkın geniş katılımlı mitinglerle sesini duyurması da bir o kadar etkilidir. Bu konuda, tüm Müslüman ülkelerin bir araya gelerek tepkilerini belli ettikleri dev mitingler organize etmeleri elzemdir. Müslümanların, özellikle böyle zamanlarda daha sıkı bağlarla kenetlenmeleri ve sarsılmaz bir kale gibi zulmün karşısında durması çok büyük sonuçlar getirecektir. Bu ittifakın küçük bir örneği bile, Myanmar yönetiminin, Rohingya halkının sahipsiz olmadığını anlamasını bir ölçüde sağlamıştır. Unutulmamalıdır; ittifakın sesi, daima güçlü çıkar.
Adnan Oktar'ın Gulf Daily News'de yayınlanan makalesi: