Myanmar'da cunta rejiminden sonra ilk sivil yönetimde başa gelen San Suu Kyi, Rohingya Müslümanları için büyük bir ümit ışığı olarak görülüyordu. Seçim öncesi verdiği sözler umut verici ve barışçıldı. Arakan halkı, yıllar sonra bir şeylerin değişeceğine inanmıştı.
Suu Kyi'ye Avrupa'dan ardı ardına ödüller geldi. Önce Avrupa Parlamentosu'ndan Sakharov ödülü, ardından Nobel Barış Ödülü. Avrupa ödüllendirirken, Suu Kyi de, vaatlerinin tam aksine Rohingya Müslümanlarına yönelik zulüm politikasını genişletiyordu. Yıllardır soykırıma uğrayan Rohingya halkının beklentileri boşa çıkmıştı.
Uzun bir zamandır katliam, soykırım ve vatansızlaştırma haberleriyle gündeme gelen Rohingya halkı ile ilgili 28 Ağustos'ta gelen yeni bilgiler, durumun Rohingya Müslümanları açısından daha kritik bir hale geldiğini gösteriyor. Avrupa Rohingya Konseyi (ERC), 28 Ağustos'ta, Myanmar'ın Arakan eyaletinde 3 gün içinde ordu mensuplarının yaptıkları saldırılarda 3 bin Müslüman'ın şehit edildiğini bildirdi. Bölgede bulunan bazı insan hakları örgütleri bu sayının 20 bin düzeyinde olduğunu ifade ediyorlar. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (BMMYK) Bangladeş'teki Bölge Sözcüsü Vivian Tan ise, 25 Ağustos'tan bu yana devam eden şiddet olaylarından kaçarak Bangladeş'e gelenlerin sayısının 60 bini bulduğunu, çoğunun günlerdir yemek yemediğini belirtti.
Arakanlı yazar Habib Rahman, hali hazırda 20 köyde katliamların yaşandığını belirtirken sözlerine şöyle devam etti: "İnsanların çoğu halen ormanların içinde saklanıyor. Çünkü bir yerden başka bir yere gitmeye çalışanlar vurularak şehit edilecekler" dedi. Rahman'ın belirttiğine göre, "Arakan halkı sistematik hapsediliyor ve pek çoğu beş yıldan fazla süredir toplama kamplarında tutuluyor. Arakan'da dünyadan izole edilmiş toplam 42 toplama kampı var. Buraları kimse ziyaret edemez. İnsanların buralara gitmesine izin verilmiyor."
Bu kamplardaki insanların bu vakte kadar nasıl yaşadıkları ve nasıl bir zulme maruz kaldıkları gözlerden saklanıyordu. Ancak bu zavallı halka yönelik korkunç vahşet, artık Myanmar Hükümeti'nin saklayabileceği gibi değil. Dünya bunu duyduğunda ise, ne acıdır ki pek çok masum Müslüman çoktan şehit edilmişti. Habib Rahman, bu vahşetin, evinden kaçan Müslümanların üzerine bile tanklar sürülerek ve roketatarlarla saldırarak gerçekleştiğini belirtiyor. Rahman'a göre bu, "sessiz bir soykırım".
Bu satırlar yazılırken, bölgede katliamlar ve soykırım halen devam etmekte. Bölgedeki Müslümanları Myanmar'dan sürme politikası ise, ülkenin İngiliz sömürgesi olduğu yıllarda başlamış kimliksizleştirme siyasetinin bir parçası. Hindistan'dan ayrılırken o toprakları Hindistan-Pakistan ve Bangladeş olarak ayıran dönemin İngiliz yönetimi, geriye on binlerce masumun şehit olduğu iç savaşlar bırakmıştı. Budist Burma'ya bağladıkları Arakan ise, 1948'de, Burma'yı işgal eden Japonlarla birlikte hareket etmiş olan General Aung San'a teslim edilmişti. Bir başka deyişle Arakanlı Müslümanlar, bir vatan haininin insafına bırakıldılar. Söz konusu yönetim tarafından sürekli olarak dışlanacakları bir siyasetin de kapıları bu şekilde aralanmış oldu.
Elbette bu siyaset, bir plan dahilindeydi. Nitekim yıllar önce ifşa ettiğimiz, Rohingya Müslümanlarının yaşadıkları topraklar üzerinden geçecek enerji yolları, çoktan beri odak noktasıydı. Bu değerli topraklar üzerindeki Müslüman nüfusu yok etme politikası ise, Myanmar yönetimlerine bırakılacaktı. Dolayısıyla Suu Kyi, şu anda bu politikayı yürütmek üzere seçilmiş liderlerden sadece bir tanesi.
İşte bu gerçekler dahilinde Rohingya Müslümanlarının karşı karşıya kaldığı bu trajedide çözümü Batılı odaklar veya Birleşmiş Milletler'den beklemek çok gerçekçi değil. Batıda belli odaklar Rohingya halkına yardım elinin uzatılması gerektiğini söylese de, bölgeyi derin planlarına dahil edenlerin yanında güçsüz kalacaklardır. Enerji yollarından çıkar elde edenler, daima oradaki Müslümanların mutlaka şehit edilerek veya sürülerek yok edilmesinden taraf olacaklardır. İnsani yardım adına yapılan toplantılar iyi niyet gösterisi olsa da, Müslüman alemi, bunların hiçbir sonuca ulaşmayacağını bilmelidir.
Müslüman alemi, çözümü Batıdan bekleme stratejisini artık bir kenara bırakmalıdır. Birlik oldukları takdirde yeryüzündeki 1.7 milyar Müslümanın müthiş bir potansiyeli ve muazzam bir gücü oluşacaktır. Sorun ise, şu anda Müslümanların büyük bir bölümünün hurafelere ve mezhep çatışmalarına dalarak, mazlumlar için çaba göstermeyi unutmuş olmalarıdır.
Elbette duyarlı liderler konu hakkında bir mekik diplomasisinin içindeler. Fakat aceleci olmak gerekiyor. Türkiye Cumhurbaşkanı aralarında Malezya, Endonezya’nın da bulunduğu ülke liderleriyle Rohingyalara yardım edilmesi konusunda görüşmelerinin devam ettiğini belirtti. Türkiye'den Bangladeş yönetimine, sınıra gelen Müslümanları kabul etmesi karşılığında bütün masrafların Türkiye tarafından karşılanacağı iletilmiştir. Bu, en azından o bölgeden kaçan zavallı insanların güvenli bir yere sığınmalarını sağlayacaktır.
Fakat elbette bu zalim politikanın deşifre edilmesi ve yüksek sesle lanetlenmesi gerekmektedir. Bunun için, gerekirse, bazı Müslüman liderlerin de katıldığı milyonlarca kişilik bir mitingin düzenlenmesi gerekmektedir. Küçük toplantı ve kınamaların yeterince ses getirmeyeceği açıktır. Bir milletin toplu halde bu vahşeti kınaması, gerçek anlamda etkili olacaktır. Artık Müslümanların bir araya gelerek seslerini duyurması zamanı gelmiştir. Bu dehşeti yaşayan Rohingya halkına, mutlaka sesimiz ulaşmalıdır.
Adnan Oktar'ın Arab Times (Kuveyt) & New Straits Times'da (Malezya) yayınlanan makalesi:
https://www.arabtimesonline.com/news/let-voice-reach-rohingya/
https://www.nst.com.my/opinion/columnists/2017/09/278494/let-our-voice-be-heard-now