Evrimcilerin bir propaganda furyası daha, aleyhte biriken kanıtlar ve yükselen itirazlar karşısında sönmekte.
Ntvmsnbc.com haber portalında 23 Mayıs 2006 tarihinde “Hobbit’in özgünlüğü tartışılıyor” başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, medyada “hobbit” [*] takma ismiyle anılan Homo floresiensis’le ilgili son bir çalışma ve bunun hakkında yorumlara yer veriliyordu.
Hatırlanacağı gibi, Endonezya’nın Flores adasındaki Ling Bua mağarasında 2003 yılında ele geçirilen Homo floresiensis insanı, gerek bilim dünyasında gerekse medyada büyük yankı uyandırmış, hatta bu bulgu “antropolojide devrim” olarak tanımlanmıştı. Ele geçirilen kemiklerin sekiz bireye ait olduğu ve günümüzden yaklaşık 95.000 ila 12.000 yıl kadar oncesine ait olduğu tahmin edilmekteydi. Flores Adamı’nı böylesine ilginç kılan özelliği ise küçük beyin hacmi ve oldukça kısa boyuydu. Bilim adamları bu insanların 1 metre kadar uzunlukta ve yaklaşık 400cc., (bir greyfurt büyüklüğünde) beyne sahip olduğunu hesaplamışlardı.
Ntvmsnbc.com haberi, Flores Adamı’nın küçük beyin ebatlarına yol açan faktör hakkında sürmekte olan tartışmaların son aşamasıyla ilgilidir. Haberde, son gelişme şu sözlerle ifade edilmektedir:
Endonezya’nın Flores adasında 2003’te bulunan Hobbit insansısına ait iskeletlerin aslında bölgede yaşayan yerlilere ait olduğu öne sürüldü…Hobbit adlı bir insansıya ait olduğu düşünülen iskeletlerin genetik bir hastalığı olan bir insana ait olduğu öne sürülüyor. Flores adasında bulunan Hobbit iskeleti bilim dünyasında büyük ilgi görmüştü. Homo floresiensis adı verilen cüce insansının 1900’lü yıllara dek insanlardan uzakta adanın ormanlarında izole olmuş bir şekilde yaşadığı tahmin ediliyor. 1
Bu gelişmeler, sitemizde en baştan beri dile getirdiğimiz şu noktayı daha da pekiştirmesi açısından önem taşımaktadır: Flores Adamı’yla ilgili ayrı tür iddiası, sadece evrim teorisini ayakta tutma ihtiyacı doğrultusunda başvurulan bir aldatmacadan ibarettir. Kemiklerden çıkarsanan “tür” ayrımı evrimcilerce toplumun gözüne çekilmeye çalışılan bir perdedir ve objektif olduğu iddia edilebilecek hiçbir bilimsel kritere dayanmamaktadır.
Aşağıda, bu gelişmelerin detayları ele alınmakta, Flores Adamı’yla ilgili evrimci propagandanın çöküşü gösterilmektedir. Ancak bundan önce, Homo floresiensis’in küçük beyin hacmi ve beden ebatlarıyla ilgili tartışmaya ve bunun taraflarına kısaca bakmak faydalı olacaktır.
Bulguyu gerçekleştiren ve rapor eden bilim adamları Flores Adamı’nın bu oldukça küçük ebatlarına bakarak onu Homo sapiens’ten ayrı bir tür olarak tanımlamışlardı. Tamamen hayal gücüne dayalı olan bu iddiaya göre Flores Adamı, Homo erectus’un torunlarındandı ve Flores adasında izole olup cüceleşmiş, ayrı bir tür olarak ortaya çıkmıştı. Daha sonra başka bilim adamları Flores Adamı’nın gerçekte Homo sapiens’in bir alt türü yani günümüz insanının bir ırkı olduğu, bu küçük ebatların ise mikrosefali isimli hastalıktan kaynaklandığı itirazıyla ciddi bir karşı duruş sergilemişlerdi (i, ii, iii). Buna göre bu insanların beyinleri genetik bozukluk sonucu gelişmemiş, küçük kalmıştı. Mikrosefali, izole popülasyonlarda ortaya çıkma oranı daha yüksek bir genetik rahatsızlık olduğu için de yaklaşık sekiz bireye ait Flores bulgularının tüm örneklerinde boyca kısalık gözlemlenmesi anlaşılabilir bir durumdu.
Ayrı tür iddiasının savunucularından Florida Eyalet Üniversitesi anropoloğu Dean Falk ve ekibi bu gelişme karşısında bir çalışma gerçekleştirmiş ve mikrosefali açıklamasına itiraz getirmeye çalışmıştı. Söz konusu ekip, Homo floresiensis’in kafatasını; iri maymunlar, Homo erectus 2, Homo sapiens 3, Australopithecus africanus 4 ve Paranthropus aethiopicus ile bir pigmenin yanı sıra mikrosefalik (küçük beyinli) bir insanın kafataslarıyla karşılaştırmıştı ve Homo floresiensis’in küçük beyninin mikrosefaliden kaynaklanmadığını, Homo sapiens’ten ayrı bir tür olduğunu iddia etmişti.5
Falk ve ekibine, Martin önderliğindeki araştırmacıların cevabı:
Ntvmsnbc.com’da sözü edilen gelişmeler, ABD’deki Chicago Alan Müzesi’nden primatolog Robert D. Martin başkanlığında bir ekipçe, prestijli bilim dergisi Science’ın 19 Mayıs 2006 tarihli sayısında Falk ve ekibine verilen teknik cevapla ilgilidir. Martin ve ekibi, söz konusu yazılarında, Homo floresiensis’le (Flores Adamı) ilgili teknik bir yorum yayınladılar 6. Martin ve yanındakiler, Flores Adamı’nın küçük beyin hacminin, günümüz insanında görülen mikrosefali rahatsızlığıyla açıklanır olduğuna dair karşılaştırmalı anatomiden karşı kanıtlar sundular ve Falk’un çalışmasındaki eksiklik ve zayıflıkları ortaya çıkarttılar. İddiaları çürütülen Falk ise eleştirileri yüzeysel olarak niteledi ancak bunlara herhangi somut bir zeminde cevap veremedi 7.
Martin ve ekibi, Falk’un sonuçlarını çürüttükleri yazılarının özet kısmında şunları yazmaktadırlar:
Homo floresiensis"in kafatasının Falk ve çalışma arkadaşlarınca yapılan analizi, bu hominidin H. erectus"tan türemiş bir cüce olduğunu öne sürmüştü ancak bu çok küçük olan kafatası normal cüceleşme sonucu meydana gelmiş olamaz. Daha uygun mikrosefalik sendromların ve örneklerin ele alındığı çalışmamız, modern insanlarda görülen mikrosefali hipotezini desteklemektedir. 8
Araştırmacı ekibi söz konusu yazılarında, özellikle memelilerde görülen ada cüceleşmesinin parametrelerinin, H. floresiensis’i dışladığını gösterdiler. Bir diğer deyişle, H. floresiensis’in küçük beyin-beden ebatları, ada cüceleşmesinin sonucu olamayacak oranlarda.
Cüceleşme iddiasına cevapları
Adalarda yaşayan memeli türlerinin, anakarada yaşayan türdeşlerine göre daha küçük oldukları bilinen bir gerçektir. Bu süreçte, coğrafi izolasyonla anakaradaki popülasyondan ayrılmış canlılar, ortamdaki kısıtlı besin kaynakları yüzünden zaman içinde bedence küçülmektedirler. Adalarda ele geçirilen çeşitli fosiller bu konuya dair oldukça iyi örnekler sergilemektedir. Örneğin, Sicilya ve Malta gibi adalarda boyu sadece 1 metre olan fillere ait fosiller ele geçirilmiştir ve bunların dört metre yüksekliğindeki fillerden ayrılıp adada mahsur kaldıkları, 5.000 yıl gibi kısa bir süre boyunca cüceleştikleri tahmin edilmektedir 9. (Elbette bu cüceleşme, bir “evrimleşme” değildir. Çünkü cüceleşen bir canlı yeni genetik bilgiye dayalı yeni özellikler kazanmamaktadır. Nasıl ki mühendislerce üretilen bir cep radyosu, sadece ebat olarak küçültülmüştür ve hiçbir yeni teknoloji, örneğin onu televizyona dönüştürecek özellikler, kazanmamaktadır; aynı şekilde cüceleşmiş bir canlı da evrim geçirmemiştir).
Bununla birlikte, ada cüceleşmesi ortalama bazı parametreler ortaya koymaktadır. Bedenlerin ve beynin küçülme oranı aşağı yukarı sabittir ve beden beyne göre daha büyük oranda küçülmektedir. Nitekim Martin’in ekibinde yer alan Roehampton Üniversitesi"nden Ann MacLarnon, köpeklerden fillere kadar değişen çeşitli memelilerin cüceleşme şekillerini modelledi ve bunları insanınkiyle karşılaştırdı. Bilim adamları bu verilere dayanarak, iskeletin beyninin cüce bir insansı için çok küçük olduğunu vurgulamaktadır. Öyle ki, iskeletin 400 santimetre küp olan beyin hacminin, ancak 30 cm’lik bir boya sahip kişide bulunabileceği belirtilmektedir. MacLarnon ayrıca cüceleşmiş bir Homo erectus"un sadece 2 kilogram ağırlığında olmasının bekleneceğini, bunun ise Hobbitlerin gerçek ağırlığının en az onda biri kadar az olduğunu belirtmektedir 10.
Ayrıca bilinmelidir ki, bu boyda insanların varlığı öyle pek de şaşılacak birşey değildir. Pigmelerden de bilindiği gibi, boyları oldukça kısa insan kabileleri günümüzde hala yaşamaktadır. Bunun yanı sıra Guiness Rekorlar Kitabı internet sitesine göre Amerikalı Tamara de Treaux, 77 cm boya sahiptir. Filipinli Weng Wang 83 cm boyuyla bir başka kısa boylu insandır. 11
Eğer bu boyda birkaç insan bir adada ölecek olsalar ve yakın olmayan bir gelecekte paleontologlar bu kişilerin fosil kemiklerini gün ışığına çıkarsalar, sonra da bunları ayrı bir insan türü olarak tanımlamaya kalkışsalar elbette yanılmış olacaklardır. Evrimcilerin Flores Adamı hakkındaki ayrı tür yanılgısı da bunun gibi bir yanılgıdır.
Falk’ın çalışmasındaki eksiklikler
Ayrıca Martin ve ekibi, Falk’ın çalışmasının güvenilir olmadığını gösterdiler. Çünkü Falk’un kullandığı tek mikrosefalik örnek, 10 yaşında ölen bir çocuğa aitti. H. floresiensis kafatasının ise 30 yaşlarında bir erişkine ait olduğu bilinmektedir. Falk karşılaştırmasındaki eksiklik, hem yaşça oldukça farklı hem de adetçe az mikrosefalik örnekler kullanmasıydı. Buna karşın Martin ve ekibi erişkin örnekler de içeren daha fazla sayıda kafatası incelediler. Üstelik Falk’un kullandığı kafatası da orjinal örneğe değil, alçıdan bir kalıba dayanıyordu. Dahası, kalıbın tepe bölümü ile diğer bölümleri birbirini tam tutmuyordu ve ayrı alçılardan yapılmaydı 12. Bu da Falk’un karşılaştırmasının güvenilirliğini daha da zedeliyordu.
Homo floresiensis: Günümüz insan ırkı
Martin ve ekibinin çalışması, Flores Adamı’nın aslında günümüz insanından ayrı bir tür olmadığını, mikrosefaliye maruz kalmış bir insan ırkı olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla Homo floresiensis isimlendirmesi evrimcilerin kendi önyargılarına, kendi teorilerinin ihtiyaçlarına göre yaptığı taraflı bir tercihtir. Flores Adamı Homo sapiens’in bir varyasyonudur. Üstelik bu, yeni ortaya çıkan bir durum da değildir. Gadjah Mada Üniversitesindeki Paleoantropoloji Enstitüsü başkanı Endonezyalı antropolog Teuku Jacob Flores bulgularının yayınlanmasından kısa süre sonra yaptığı yorumlarda bunu açıklıkla dile getirmiştir:
"Bu yeni bir tür değil. Homo sapiens’in Austrolomelanesid ırkı altında sınıflanıyor. Yeni bir tür değil ki bu, neden buna yeni isim veriyorlar?” 13
Nitekim ntvmsnbc.com’dan aktarılan ve yazının girişinde yer verilen ifadeler de buna paralel ifadelerdir ve Jacob’un bir yıl kadar önce yaptığı itirazın bilim dünyasında daha da yayıldığını göstermektedir.
Flores Adamı’nın küçük beyni, evrim teorisi aleyhinde büyük problem ortaya koyuyor
Şunu da önemle belirtmek gerek ki, evrimcilerin bir “ayrı tür” kıstası olarak aldığı küçük H. floresiensis beyni, insanın evrimi teorisi aleyhinde sonuçlar ortaya koymaktadır. Çünkü evrimcilerin klasik senaryolarına gore insanın aklı, beyninin hacminin artışına bağlı olarak gelişmiş olmalıdır. Flores Adamı ise bu evrimci dogmayı temelinden sarsmaktadır. Burada evrimciler için cevapsız kalan soru şudur: Beyni ancak bir şempanzeninki kadar olan bu sözde insansı, nasıl olur da günümüz insanı Homo sapiens’in o dönemde kullandığı aletleri üretebilmiş ve bunlarla kendisine gore oldukça iri hayvanları avlayabilmişti?
Evrimci otoritelerin konuyla ilgili yorumlarına bakıldığında şaşkınlık ve problem yaratan bir durumla karşı karşıya oldukları açıkça görülmektedir. Örneğin İngiltere’nin Doğa Tarihi Müzesi’nde antropolog Chris Stringer bu konudaki şaşkınlığını şöyle ifade etmiştir:
"Elimizde şempanze beyni kadar beyne sahip bir canlı var ama görünüşe göre alet yapıyor, avlanıyor ve belki de dünyanın ilk denizcilerinin soyundan geliyor. Bu canlının varlığı insan evrimi hakkında ne kadar az şey bildiğimizi gösteriyor. Böyle bir canlının böylesine yakın bir dönemde yaşamış olabileceğini asla tahmin edemezdim."14
Fosilleri bulan ekibin başındaki isimlerden evrimci paleoantropolog Peter Brown ise kafatasının hacminin teorileri için oluşturduğu problemi şu sözlerle ortaya koymuştur:
"Küçük beden ölçülerini teoriyle uyumlu halde tutmak kolaydır ama küçük beyin ölçüleri daha büyük bir problem oluşturuyor- ve bu problem çözülmüş değil."15
Görüldüğü gibi evrimcilerce ayrı tür iddiasının dayanağı gibi gösterilen küçük H. floresiensis beyni, aslında teorileri için büyük bir problem oluşturmaktadır. Ancak, evrimciler garip bir şekilde bunu lehte gösterip propaganda unsuru olarak çarpıtmaya çalışmaktadırlar. Elbette bu, bilimsel değil, dogmatik bir tutumdur.
Evrim propagandası, bilime bir kez daha yenik düştü
Flores Adamı’yla ilgili bilgilerimiz tazeyken şimdi biraz geriye gidelim ve bulguların ilk yayınlandığı dönemde yaratılan medya furyasını hatırlayalım. 2004 yılının Ekim ayında birçok yayın organı Flores bulgularını evrim teorisi lehinde kanıt havasında yayınlamış, bunların “antropoloji alanında yüzyılın bulgusu” veya “antropolojide devrim” anlamına geldiği gibi yorumlarda bulunmuştu. Ancak evrimcilerin, "yüzyılın antropolojik devrimi" havasında yaptıkları propaganda bilimsel inceleme sürecinde çabuk hız kesti. Hatta fosillerle ilgili “ayrı tür” iddiaların durumu kısa sürede öylesine tartışmalı bir boyut kazanmıştı ki, henüz birkaç ay sonra İngiltere’nin The Times ve The Sunday Times gazetelerinin internet baskısı The Times Online, bu konudaki gelişmeleri şu sözlerle özetlemişti:
"Son yüzyılın en büyük antropolojik bulgusu olarak duyurulan bir bulgu, antropolojinin en büyük tartışmalarından birinin içinde yozlaşıyor."16
Aslında Flores bulgularıyla ilgili evrimci spekülasyonlar en baştan beri herhangi sağlam bilimsel değerlendirmeden yoksundu. Nitekim bunu son çalışmanın başındaki isim olan Martin de bu durumu, “[Flores Adamı hakkında] Çok fazla medya tantanası ancak çok az eleştirel bilimsel değerlendirme oldu” 17 sözleriyle ifade etmektedir.
Paleoantropolog Ian Tattersall ise belirsizliğe şöyle dikkat çekmektedir:
“Bu öylesine sıra dışı ve beklenmedik bir bulgu kişu anda dahi kimse bununla ne yapacağını bilmiyor” 18
Bu yorumlardan da anlaşıldığı gibi, evrimcilerin bir propaganda furyası daha bilimsel inceleme sürecinde son bulmak üzeredir. Flores Adamı da, insanın soy ağacına büyük tantanayla eklenen ancak sonraki bulgular karşısında sessizce çıkarılan fosil türlerle aynı yolculukta görünüyor. Başlangıçta kesin birer gerçek gibi savunulan evrimci iddiaların ideolojik heyecanla beslenen hayali spekülasyonlardan ibaret olduğu ortaya çıkıyor.
Sonuç: Evrimci önyargılar bilimin önüne geçmemelidir
Flores insanı, küçük beyin hacmi ve beden ebatlarıyla elbette son derece şaşırtıcı bir bulgudur. Ancak bu özeliklere yol açan etmenleri inceleyen bilim adamları bilimsel objektiflik içinde kalmalı, muhtemel tüm açıklamaları değerlendirmeye katmalıdırlar. Mikrosefali tıpta iyi bilinen ve örneklendirilmiş bir hastalık, Flores Adamı’nın küçük beyin hacmi de bu çerçevede açıklanabilir olduğu halde bu ihtimali tamamen yok sayarak bu insanları ayrı bir tür olarak tanımlamanın ise objektiflikle ilgisi olmadığı açıktır. Tüm alternatifleri hesaba katan bir değerlendirme yerine taraflı yorumları körü körüne kabul eden bir yaklaşım elbette keskin bilimsel gerçekler ve kritik inceleme karşısında ayakta duramayacaktır. Nitekim ayrı tür iddiasının eksiklik ve zayıflıklıklarını ortaya çıkaran son çalışma da buna iyi bir örnektir. Bulgularını alelacele ayrı bir tür olarak yorumlayan evrimciler bir kez daha yanılmış, kendi kendilerini güç duruma sokmuşlardır.
Evrimciler, önyargılarını bilimin önünde tuttukları sürece bu tip yanılgıların ardı arkası kesilmeyecek, kendileri sadece teorilerinin dogmatik olarak savunulan bir ideoloji olduğunu göstermeye yarayan davranışlarda bulunmuş olacaklardır.
Ntvmsnbc.com haber servisini bu haberde evrimci varsayımlar aleyhindeki gelişmeleri de aktardıkları için kutluyor, bunu bir politika haline getirmelerini diliyoruz.
[*] Flores insanı medyada daha çok "hobbit" lakabıyla anılmaktadır.
Not: bu yazı aynı zamanda aşağıdaki haberlere cevabımızdır:
1. Hobbit’in özgünlüğü tartışılıyor, Ntvmsnbc.com, 23 Mayıs 2006, http://ntvmsnbc.com/news/373813.asp
2. Dilerseniz, Homo erectus hakkında daha fazla bilgiyi http://www.netcevap.org/propaganda03_homo_erectus.html adresinden edinebilirsiniz.
3. Dilerseniz, Homo sapiens hakkında daha fazla bilgiyi http://www.darwinizminsonu.com/insanin_kokeni_07.html adresinden edinebilirsiniz.
4. Dilerseniz, Australopithecus africanus hakkında daha fazla http://www.darwinizminsonu.com/insanin_kokeni_02.html linkinden edinebilirsiniz.
5. Dean Falk et al., “The Brain of LB1, Homo floresiensis”, Science, Vol. 308. no. 5719, 3 Mart 2005, ss. 242 – 245
6. Robert D. Martin et al., Comment on "The Brain of LB1, Homo floresiensis", Science, Vol. 312. no. 5776, 19 Mayıs 2006, s. 999
7. Dean Falk et al., “Response to Comment on "The Brain of LB1, Homo floresiensis", Science, Vol. 312. no. 5776, 19 Mayıs 2006, s. 999
8. Robert D. Martin et al, ibid.
9. Lister A., et al. Symposia of the Zoological Society of London, 69. 277 - 292 (1996); Marta Mirazon Lahr & Robert Foley,
"Human evolution writ small", 27 Ekim 2004, http://www.nature.com/news/2004/041025/full/4311043a.html
10. Adrian Barnett, “New Research suggests "hobbit" was not a new species”, New Scientist News Service, 18 Mayıs 2006,
http://www.newscientist.com/article/dn9190-new-research-suggests-hobbit-was-not-a-new-species.html
11. Carl Wieland, "Soggy dwarf bones", http://answersingenesis.org/docs2004/1028dwarf.asp
12. Robert D. Martin et al, ibid.
13. "Indonesian scientist says Flores hominid not new species", AFP Science by Yahoo,
http://story.news.yahoo.com/news?tmpl=story&cid=1539&e=3&u=/afp/20041106/sc_afp/indonesia_science_palaeontology_041106133524
14. " Our not so distant relative", The Guardian, 28 Ekim 2004, http://www.guardian.co.uk/life/feature/story/0,13026,1337198,00.html
15. " Our not so distant relative", The Guardian
16. Nigel Hawkes, Professor fuels row over Hobbit man fossils, The Times Online, 3 Aralık 2004
17. “Race of tiny people didn’t exist, scientists say”, 18 Mayıs 2006, http://www.world-science.net/othernews/060518_floresfrm.htm
18. Guy Gugliotta, “Scientists Debate the Normalcy of Ancient "Hobbits"”, The Washington Post, 19 Mayıs 2006, s A12, http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/article/2006/05/18/AR2006051801301.html?sub=AR