| MÜSLÜMAN ÜMİTVARDIR Her insan Allah'ın çizdiği kader üzere yaşar. Kişinin hayatı boyunca karşılaştığı her durum, yaşadığı her olay, kısaca hayatının her anı bu kaderin bir parçasıdır. Birçok insan bu bilgiyi bilir, ancak yalnızca samimi dindarlar bu gerçeği derinlemesine kavrayıp, bu gerçeğe uygun yaşarlar. Çünkü insanın ahlakı, tavrı, olaylara bakış açısı, verdiği tepkiler, olayları değerlendirişi, ruh hali bu gerçeği ne derece kavradığının göstergeleridir. Kuran’da her olayın Allah'ın bilgisiyle gerçekleştiği şöyle haber verilir: Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur'an'dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61) Bu gerçek karşısında kişinin, kaderini yaşarken karşılaştığı her olaydan ve her detaydan hoşnut olması, bunlardaki güzellikleri görebilmesi gerekir. İşte bunlar salih mümin olmanın şartlarıdır. Bu bilgilere sahip olan ve bunları kavrayan bir kişinin olumsuzluğa kapılması, hüzünlenmesi, duygusallaşması, ağlaması, hiddetlenmesi, ümitsizliğe düşmesi, kendisini çıkmazda görmesi, gerginleşmesi gibi durumlar söz konusu olamaz. Çünkü her insanın kaderi Allah'ın izniyle gerçekleşmektedir. O halde kişinin yaşadığı her olayda çok büyük hayırlar ve hikmetler vardır. Mümin bunların hikmetini anlasın ya da anlamasın, Allah'tan gelen herşeyden hoşnut olur. Böyle bir insanı dünyada hiçbir olay üzüntüye kaptıramaz, tedirgin edemez, endişelendiremez, korkmasına neden olamaz. Bu kişi kaderinin dışına çıkamayacağını bildiği ve niyeti de samimi ve temiz olduğu için Allah'tan hep bir güzellik ve hayır umar. Hayatında hiçbir olumsuzluğa yer vermez. Yaşamının her anından razı, Allah'a derin bir teslimiyet içinde, herşeyden hayır uman, an an yaratılan güzellikleri görebilen, Allah'ın kontrolünde bir hayat yaşamanın getirdiği konfora şükreden bir ruh hali içinde olur. Bununla birlikte kişinin kalbini her an Allah'a bağlaması ve nefsinin olumsuz telkinlerine kapılmayarak hep vicdanlı hareket etmesi gerekmektedir. Allah'ın insanları her an işitmekte ve görmekte olduğunun, hatta insana şah damarından daha yakın olduğunun şuuruna varan bir insan için başka türlü davranmak zaten mümkün değildir. Tüm bunların sonucunda ise tertemiz, vicdanlı, dürüst, samimi bir insan ortaya çıkar. Böyle bir insan zaten her an Allah'ın rızasına uygun bir şekilde davranmanın getirdiği huzur, güven ve iç neşesini yaşar. Müminlerin yaşadığı bu ruh halini Allah Kuran’da şöyle bildirir: De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51) | |
| KAFESTE SERGİLENEN İNSAN: OTA BENGA Yarı maymun-yarı insan hayali canlıların fosillerini bulmak için çabalayan bazı evrimciler teorilerini yalnızca fosillerle desteklemeyi yeterli görmediler. Kendileri için gerekli delillerin dünyanın çeşitli bölgelerinde canlı olarak da bulunabileceğini düşündüler. Birçok evrimcinin hummalı bir şekilde giriştiği bu evrime canlı delil bulma çabaları sonucu, evrimcilerin teoriye duydukları fanatik bağlılık bir kez daha ortaya çıkmıştır. 1904 yılında Samuel Verner isimli evrimci bir araştırmacı, bu yöndeki çabalarıyla önemli bir vahşete imzasını atmıştır. Samule Verner canlı kanıt arama çalışmalarını Kongo da gerçekleştiriyordu. Verner, evli ve iki çocuk babası olan Ota Benga isimli Afrikalı bir pigmeyi, insanın maymun türü canlılardan evrimleştiğinin kanıtı olarak esir aldı. Ota Benga bir insan olmasına rağmen, bir hayvan gibi zincirlenip kafese kondu ve Amerika’ya götürüldü. Amerika’ya getirilen Ota Benga evrimci bilim adamları tarafından St. Louis Dünya Fuarı'nda çeşitli maymun türleriyle birlikte kafese konarak sergilenmeye başlandı. İnsanın en yakın ara geçiş formu olarak teşhir edilen Ota Benga, iki yıl sonra New York’daki Bronx Hayvanat bahçesine götürüldü. Burada da Dinah isimli bir goril ve Dohung adlı bir orangutanla birlikte ‘insanın eski ataları’ olarak sergilendi. Evrimci yayın organları, Ota Benga hakkında hemen makaleler yayınlamaya başladı. Binlerce insan Ota Benga’yı görebilmek için hayvanat bahçesine akın etti ve Ota Benga’ya sıradan bir hayvan gibi davranıldı. Hayvanat bahçesi müdürü, evrimci Dr. William T. Hornaday de bu sözde ara geçiş formunun kendi hayvanat bahçesinde olmasının verdiği gurur hakkında konuşmalar yaptı. Sonuçta Ota Benga, tüm bu maruz kaldığı insanlık dışı muameleye daha fazla dayanamayarak intihar etti. Ota Benga'nın durumu, bazı fanatik evrimcileri ideolojileri uğruna neler yapabileceklerini göstermesi açısından da son derece önemlidir. | |
| UÇAN SİNCAPLAR Sincaplar, daha çok Avrupa kıtasındaki ormanlarda yaşarlar. Boyları 25 cm.dir. Vücutlarının arkasında, hemen hemen kendi boyları kadar uzun yukarı doğru duran, geniş ve gür tüylerden oluşan kuyrukları bulunur. Sincap bu uzun kuyruğu sayesinde dengesi bozulmadan ağaçtan ağaca atlar. Minik sivri tırnakları sayesinde ağaçlara tırmanabilen sincap bir dalın üstünde koşabilir, baş aşağı sallanabilir ve o şekilde ilerleyebilir. Özellikle gri sincaplar bir ağacın en uçtaki dalından 4 metre uzaktaki bir başka ağacın dalına bile rahatlıkla atlayabilirler. Havada uçarken de kollarını ve bacaklarını açarak adeta bir planör gibi hareket ederler. Bu esnada yassılaşan kuyrukları ise hem dengelerini sağlar hem de yönlerini ayarlayan bir dümen görevi görür. Hatta kendilerini 9 metre yükseklikten boşluğa bırakıp dört ayak üzerine yere yumuşak iniş yapabilirler. Peki ama sincap bu zor hareketleri nasıl başarmaktadır? Tüm bunlar sincabın arka ayaklarını, mesafeleri çok iyi ayarlayabilen keskin gözlerini, güçlü pençelerini ve denge kurmasına yarayan kuyruğunu kullanması sayesinde olur. Peki hiç düşündünüz mü, sincaba bu özellikleri veren kimdir? Sincap bu şekilde yaşaması gerektiğini nereden bilmektedir? Sincaplar ağaçtan ağaca atlarken mesafeleri nasıl ayarlayabilmektedirler? Elbette bunları yapanlar sincapların kendileri değildir. Hiç kuşkusuz bu sevimli hayvanları sahip oldukları bütün özelliklerle birlikte yaratan ve onlara bunları kullanmayı öğreten Yaratıcımız olan Allah'tır. Bir ayette şöyle buyrulur: O, yarattığını bilmez mi? O, Latif'tir; Habir'dir. (Mülk Suresi, 14) | |
| Allah'In Peygamberİmİz (sav)'İ korumak İÇİN MAĞARADA HAZIRLADIĞI MUCİZELER İslami ve tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Resulullah (sav), evini peygamberliğinin 14. yılının 27. Safer gecesi terk etti ve Hz. Ebubekir'in evine geldi. Daha sonra Hz. Ebubekir ile birlikte Mekke'yi terk ettiler. Peygamberimiz (sav) müşriklerin kendisini ilk anda arayacakları yerin kuzeye doğru devam eden asıl Medine yolu olacağını biliyordu. Bu sebeple tamamen ters yönde bir yol tercih etti. Bu yol, Mekke'nin güneyindeki Yemen yolu idi. Bu yolda yaklaşık 5 mil (6 km) yürüyerek Sevr Dağı diye bilinen dağa geldi. Burası, tırmanması zor, tehlikeli, yüksek bir dağdı. Peygamberimiz (sav) yanındaki arkadaşı Hz. Ebubekir ile birlikte burada bir mağaraya gizlendi. Rivayet edildiğine göre, bu mağara Sevr dağındaki "Athal" adıyla bilinen mağaradır. | Bu arada Kureyşliler Peygamberimiz (sav)'i bulabilmek için bütün yolları kestiler ve silahlı adamlarla kontrol altına aldılar. Yayalar, süvariler ve iz sürücüler bölgeyi detaylı olarak taramaya başladılar. Dağlara, vadilere ve yokuşlara yayıldılar. Peygamberimiz (sav)'i arayan iz sürücüler mağaranın ağzına kadar geldiler. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bu anda da Allah'a tam bir tevekkül içerisindeydi. (Tevbe Suresi, 40) Rabbimiz de, Peygamber Efendimiz (sav)'in güzel ahlakına ve tevekkülüne karşılık onu yardımıyla desteklemiş, onun bedenine sağlık, güç, kalbine de huzur ve güven duygusu vermiştir. Fakat Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca pek çok olayda olduğu gibi bunda da Allah'ın dilemesiyle mucizevi şekilde kurtulmuştur. Rivayetlere göre müşrikler takip sonucunda ulaştıkları mağaranın girişinde örümceğin ağ ördüğünü ve güvercinlerin de yuva yapıp yumurta bıraktıklarını gördüklerinde içeride kimsenin bulunmadığını düşünerek geri dönmüşlerdir. Gerçekten de bu şartlar düşünüldüğünde, mağaranın girişindeki örümcek ağının bozulmamış olması, içeride kimsenin olmadığına bir alamet olarak görülebilir. Çünkü mağaradan içeri girilmiş olsa bu ağ bozulmuş olacak ve örümcek de ağ örmeye devam etmeyecektir. Öte yandan güvercinin orada bulunması için de aynı durum geçerlidir. Kuşkusuz bu durum herşeye hakim ve kadir olan Allah'ın bir mucizesidir. Örümceğe mağaranın girişine ağ ördüren, güvercini orada sakin bir şekilde yerleştiren Allah'tır. Peygamberimiz (sav)'e ve mağarada beraber bulunduğu arkadaşına hiçbir şey olmaması, Allah'ın kendisini görünmeyen ordularla desteklemesi, kalbine güvenlik ve huzur duygusunu indirmesi elbette büyük mucizelerdir. Peygamberimiz (sav)'in üstünlüğünü gereği gibi anlamayan inkarcılar, aslında, herşeyin tek hakimi Allah'ı gereği gibi takdir edememektedirler. Allah'ın inayeti altındaki Peygamber Efendimiz (sav)'i mağlup edebileceklerini düşünmeleri elbette onlar için büyük gaflettir. Çünkü onlar, sonu baştan belli, onların yenilgisiyle neticelenecek bir mücadelenin içine girmişlerdir. Allah bir ayette şöyle buyurur: Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21) | |