Ortadoğu, tek bir beden gibidir. Ortadoğu’yu oluşturan parçalardan birinin dengesinin bozulması kaçınılmaz olarak diğerlerini etkiler. Özellikle 2010 yılından sonra gelişen olaylara baktığımızda da bunun böyle olduğunu görürüz.
2011’de başlayan Arap Baharı, elbette bugünün izlediğimiz kanlı Ortadoğu manzarasını ortaya çıkaran en önemli sebeplerden biri. Fakat Türkiye açısından bakıldığında, 2010 yılındaki Mavi Marmara hadisesi, dış politikada pek çok mekanizmanın yönünü değiştirdi. Önemli müttefik İsrail ile yolların ayrılması, siyasi anlamda Türkiye’nin diğer müttefikleri ABD, AB ve NATO’yu da etkilemiş; Türkiye’yi, Batı ekseni kapsamında bir nevi yalnızlığa sürüklemişti. İsrail ise, Ortadoğu’daki tek demokratik müttefikini, en büyük ticari kaynaklarından birini ve kendisini tehditler içinde hissettiği bir coğrafyada en önemli dayanağını kaybetmişti. Siyasi depremler, ülkelerin sosyal, ticari ve güvenlikle ilgili unsurlarına vurur vurmasına, fakat genellikle olan o ülkenin halklarına olur. Gerilen İsrail-Türkiye ilişkileri de bu vahim sonucu beraberinde getirdi. Krizin ilk yıllarında Türkiye kıyılarında İsrailli ziyaretçilerimizden artık eser yoktu. Musevi vatandaşlarımız ise çareyi yavaş yavaş ülkeyi terk etmekte buldular.
2011 sonrası çok daha büyük değişiklikler oldu Ortadoğu’da. Dost ülkeler birbirlerinden uzaklaşmış; Suriye, Yemen, Libya, Irak’ta savaş bir türlü dinmemiş; mezhep çatışmaları alevlenmişti. Bu ortam, sadece Türkiye ve İsrail’e değil, bölgenin neredeyse her ülkesine ürkütücü bir yalnızlık getirdi. Türkiye açısından değerlendirildiğinde, bölgenin değiştiğini görememenin dış politikada bazı hatalı adımlara neden olduğunu belirtmek lazım. Ortadoğu, artık geleneksel politikaları kaldıramayacak hassasiyetteydi.
Geçtiğimiz günlerde basında yer alan İsrail-Türkiye yakınlaşması, işte bu zorlu zamanda derin bir soluk gibi geldi. Aslında bunun sinyalleri, son seçimler sonrası Başbakan Davutoğlu’nun sevgiye vurgu yapan sözlerinden de anlaşılmıştı. Davutoğlu’nun işaret ettiği gibi dış politikada farklı bir strateji gerekiyordu. Ortadoğu geleneklerine göre değil, demokrasiye göre şekillenmiş bir strateji. Bilindiği gibi hızlı öfkelenmek, ilişkileri bir anda yıkmak, düşman ülke ilan etmek Ortadoğu’nun klişe geleneğidir. Oysa demokrasiler, öfkelenmeden önce serinkanlı davranıp ılımlı açıklamalar yaparak, olayların çözümü zamana yayarak aklı selimle hareket ederler. Acele ederek sarsıcı ve geri dönüşü olmayan tehlikeli eylemler yapmaz, öfke ile kalkıp zararla oturmazlar. Batı ile doğu arasındaki demokrasi farkı sırf bu açıdan bile devasadır.
Reelpolitik, artık çok duyduğumuz bir siyasi yaşam şekli olduğundan İsrail-Türkiye ilişkilerinde iyileşmenin nedenleri de bu yönde sorgulandı. Karşılıklı “menfaatler” maddeleştirildi. Öne çıkan sebep iki ülkenin bölgede müttefiklere ihtiyaç duyduğuydu, ki bu doğrudur. Leviathan denilen bölgede İsrail’in bulduğu 530 milyar metreküplük doğalgaz rezervinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması, Irak Kürt bölgesi petrolünün Türkiye üzerinden İsrail’e geçişi, Türkiye’nin Gazze’ye ulaşabilme imkanı, İsrail açısından ABD-İran anlaşmasının riskli görülmesi gibi başlıklar sayıldı. Siyasi menfaat hesapları açısından değerlendirdiğimizde ticari, askeri ve sosyal anlamda bu barışmanın önemli sonuçları olduğu kesin. Fakat bunların ötesinde, Ortadoğu’daki anlaşma ve uzlaşmaları, menfaatlerin dışında bir bakış açısıyla değerlendirmek gerekiyor. Çünkü Ortadoğu’nun siyasi çıkarlardan çok bir sevgi ortamına ihtiyacı var.
Ortadoğu’nun özlemini çektiği sevgi ortamının oluşması açısından İsrail ile Türkiye’nin attığı bu adım oldukça önemli. Bu uzlaşmanın Gazze açısından da etkileri olacaktır kuşkusuz. İsrail’in büyük gazetelerinden Yedioth Ahronoth'un yazarı Dror Zeevi, bu anlaşma sonunda Türkiye’nin Gazze’ye giriş çıkışları kontrol etmesi gerektiğini, bununla hem İsrail’in güvenliğinin sağlanacağı, hem de ablukanın bir anlamda kalkmış olacağını yazdı. İsrail, böyle bir yaklaşıma olumlu bakar mı bilinmez, fakat aradaki uzlaşmanın Gazze ablukası, İsrail sınırının güvenliği ve İsrail-Gazze gerginliğinin sakinleşmesi konusunda büyük etkileri olacağı açıktır. Sadece bu bile, Ortadoğu’da barışın inşası için bir adım atılması anlamına gelecektir.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "İsrail, bölgede Türkiye gibi bir ülkeye muhtaçtır. Bizim de İsrail’e ihtiyacımızın olduğunu kabul etmemiz lazım. Bu, bölgenin bir gerçeği " ifadelerine hak vermek gerekiyor. Ortadoğu’daki güvenlik ve ticari hesaplar, tüm ülkeleri birbirine bağımlı hale getirmiş olsa da, bölgede ülkelerin asıl ihtiyaçları birlik ve beraberliktir. İşte bu nedenle İsrail’in de, bölgedeki diğer tüm ülkelerin de dostluğu Türkiye’nin büyük bir ihtiyacıdır.
Mitvim Enstitüsü’nün yaptığı bir çalışma İsrail halkının Türkiye ile ilişkilerin düzelmesine sıcak baktığını ortaya koymuştu. Ancak İsrail tarafında aynı memnuniyeti Türk halkının taşımadığına dair endişeler var. Bu endişeler ise, söz konusu uzlaşmaya öfkeyle yaklaşan ve genelde Musevi düşmanlığı ile prim yapmaya çalışan bağnaz-gelenekçi bir kesimin tepkilerinden kaynaklanıyor. Yaklaşık 80 milyonluk Türkiye’de söz konusu kesimin sadece %3’lük bir kesimi kapsadığını, ülkenin geneline asla bu anlayışın hakim olmadığını, fakat Türkiye’nin bu öfkeli seslerin güçlü çıkmasını engelleyecek yeni, modern ve daha demokratik atılımlara ihtiyacı olduğunu da burada belirtmek gerekiyor.
Ortadoğu’nun her zaman olduğundan daha fazla barışa ve sevgiye ihtiyacı var. Nefret ve öfke söylemlerini duymaya çok alıştığımız bu ortamda, uzlaşma haberlerinin gelmesi işte bu nedenle sevindirici. Türkiye açısından şu aşamadan sonra Mısır, Rusya ve Libya ile de uzlaşacak stratejiler belirlemek ve uygulamak oldukça önem taşıyor. Ortadoğu’da birilerinin “ülke çıkarları” söylemlerini bırakıp, “sevgiyle, kardeşçe birlikte büyüyelim” stratejisine geçiş yapması gerekiyor. Siyasetin adeta normal hale getirdiği bencillik prensibini yok edecek kahraman ülkelerin ve kahraman siyasetçilerin var olması gerekiyor. Nefret ve kanın en büyük düşmanı sevgidir. Bir kısım derin güçlerin Ortadoğu’yu halklar ve bölgeler olarak parçalara ayırma planlarına karşı, bir araya gelip sevgi inşa etme politikasını ayakta tutmalıyız.
Adnan Oktar'ın The Jakarta Post & & News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://www.thejakartapost.com/news/2016/01/14/turkey-israel-promising-alliance-mideast.html
http://newsrescue.com/turkey-israel-promising-alliance-for-middle-east/