İnsan hata yapmaya çok açık bir varlıktır. Bu hataları en aza indirmek ise sadece Yüce Rabbimiz’e yakın olmakla mümkündür. Şüphesiz bu her Müslümanın en büyük dileğidir. Yüce Allah’a yakın olabilmek için ne yapmamız, neleri nasıl düşünmeye dikkat etmemiz gerekir?
Bir insan pek çok açıdan güzel ahlaklı olabilir. Nefsini çok iyi eğitmiş, kişiliğindeki bozuklukları yenip, yerine Kuran ahlakını yerleştirmiş olabilir. Ve tüm bu güzel özelliklerinde istikrar da elde etmiş olabilir. Ama yine de kendisini bekleyen bir tehlikeye karşı uyanık olması gerektiğini unutmamalıdır. Bu tehlike insanın ‘boş bulunması’dır.
İnsanlar hayatları boyunca yaptıkları pek çok şey ya da söyledikleri pek çok sözün sonrasında, bir mazeret ya da özür ifadesi olarak “boş bulundum” ifadesini kullanırlar. Gerçekten bu doğrudur; insan bazen istemeden boş bulunabilir. Ancak biraz daha dikkat ve samimi çabayla, -Allah’ın izniyle- müminler bunun da üstesinden gelebilecek bir akla sahiptirler.
Bazen insanın hayatı daha sakin ve daha olağan şartlar içerisinde seyreder. Ancak bazen de insanın daha önce hiç yaşamadığı, hiçbir tecrübesinin olmadığı yepyeni durumlar, yepyeni gelişmeler baş gösterir. Bazen de birçok şey üst üste gelir. İnsan sadece tek bir yönden şaşırtıcı bir durumla karşı karşıya kalmaz. Aynı anda 4-5 çeşit farklı ve zorlu durum bir araya gelir. İşte insan kimi zaman tüm bunlara karşı her zamanki gibi hazırlıklı olmayabilir.
Allah insanı bu şekilde zorlu durumlarla deneyeceğini, hatta bazen bu koşulların en şiddetli seviyelere ulaşabileceğini Kuran ile insanlara bildirmiştir. İman eden bir insan Kuran’da bildirilen ayetler doğrultusunda düşünür ve ruhunu böyle bir duruma karşı önceden hazırlar. Ancak bazen teoride düşünülen bir olayın pratikte yaşanması, insanın düşündüğünden daha farklı ve daha zorlu olabilir. Gerçek hayatta insanın hiç hesaplayamadığı detaylar karşısına çıkabilir. Ya da insan, bir olayın etkisinin, tahmin edebildiğinden çok daha şiddetli olduğunu bunu ancak yaşadığında anlayabilir. İşte bu anlar, insanın çok daha kolay boş bulunabildiği anlardır.
Bazen de, bu tarzda zorluk ve sıkıntılar olmadan da, sırf dikkat dağınıklığından, aklın başka bir şeyle meşgul olmasından, detaylı düşünememekten, ehemmiyetini fark edememekten de insan günlük hayatın akışında boş bulunabilir.
www.Allahicinyasamak.beyazsiteler.com
İnsan normal şartlarda yapmayacağı bir şeyi, boş bulunduğunda yapabilir. Hatta en çok dikkat ettiği, en titiz olduğu, en çok tedbir aldığı, kendini en iyi eğittiği ve en güzel ahlak gösterdiği konuda bile boş bulunduğu takdirde hata yapabilir.
Örneğin bir insan, hoşuna gitmeyen bir konuşma olduğunda, ters bir cevap vermemeye, her ne olursa olsun nezaketli, saygılı, sevecen ve kalender bir üslup kullanmaya çok kesin bir karar vermiş olabilir. Bu konuda özel bir refleks geliştirmişçesine dikkatini çok açık hale getirmiş olabilir. Ancak yukarıda belirtilen tarzda karışık durumlar oluştuğunda, dikkat vermesi gereken birçok olay bir arada seyrettiğinde, bu konuya yönelttiği dikkati dağılabilir. Aynı anda birçok konuda tedbir alması, çözüm getirmesi, çaba harcaması gerektiğinde, o anda kendisine söylenen bir söze, düşünmeden ani bir şekilde sert bir cevap verebilir.
İnsan elbette ki istemeden, boş bulunarak hata yapabilir. Ve bu, kişinin mazeretleri doğrultusunda belirli açılardan mazur görülebilir. Ancak nefse karşı bu yönde de iyi tedbirler alınırsa, bu riski de en aza indirmek de başarılabilir.
İnsanların büyük bir çoğunluğu Yüce Allah’ı kendilerinden uzak zanneder. Oysa gerçekte, Rabbimiz, “Muhakkak Rabbin insanları çepeçevre kuşatmıştır” (İsra Suresi, 60) ayetinde buyrulduğu gibi insanlara çok yakındır. İnsanın her durumunu görür, her konuşmasını işitir. Hatta içinden geçen düşünceleri, kalbindeki sıkıntı ve vesveseleri bilir. Allah bir ayetinde bu gerçeği şöyle bildirmektedir: “Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız.” (Kaf Suresi, 16) İnsana düşense Allah’ın kendine aslında zaten yakın olduğunu fark edip bunun şükrünü vermek ve O’na daha sıkı sarılmaktır.
Boş bulunma konusunda da tek çözüm, her konuda olduğu gibi, ‘Allah korkusu’dur. Allah’tan çok derin bir saygıyla korkan bir insan, şartlar her ne olursa olsun, üzerinde ne kadar baskı, sıkıntı ya da yoğunluk olursa olsun, -Allah’ın izniyle- boş bulunmaz. Vicdanını sürekli en hassas şekilde kullanmayı bir hayat şekline getirmişse; günün her anında ölümün, ahiretin, hesap gününün şuurunda olarak yaşıyorsa, Allah’ın rızasını kazanamayabileceğini düşünerek Allah’tan şiddetle korkup sakınıyorsa, bu kişi inşaAllah boş bulunma ihtimaline karşı da tam tetikte demektir. Aklındaki bu gerçekler ona tam ve keskin bir şuur açıklığı kazandırır.
Eğer insan, bir konuda boş bulunduğu takdirde bunun dünyadaki ve ahiretteki sonuçlarının neler olabileceğinin tam olarak şuurundaysa, maddi manevi neler kaybedebileceğini kavradıysa inşaAllah boş da bulunmayacaktır.
Bunun yanında bir de din ahlakının yaşanmadığı ortamda bir kimseyi düşünelim. Eğer çok büyük bir meblağda bir para kazanmışsa ve bunu bir yerden bir yere nakledecekse, aklını olabilecek en üst seviyede çalıştırır. Hele ki bir de bu parayı kazanmak için yıllar boyu büyük bir çaba harcamış, büyük fedakarlıklara göğüs germişse bu konudaki dikkati olabilecek en üst seviyede açılabilir. Yolda karşısına çıkabilecek tehlikelerin tamamını gözden geçirir ve hepsine karşı çok keskin tedbirler alır. Çalınma ihtimalini, düşürüp kaybetme ihtimalini, unutma ihtimalini; kısacası muhtemel her gelişmeyi önceden hesaplar.
Tek bir noktada açık verdiği takdirde elindekini tamamen kaybedebileceğini bilir. Ve bu bilincin etkisiyle, -Allah’ın dilemesi dışında- boş bulunmaz. Bu kişinin normal şartlarda göstermediği bu dikkat, akılcılık ve tedbirciliğin sebebi, elbette ki o parayı kazanmak için çok çaba harcamış olması, kendisi için bunun çok değerli olması ve kaybetmeyi göze alamayacak olmasıdır.
İşte eğer bir insan boş bulunacağı takdirde yapacağı hatayla birlikte kaybedeceği şeyleri, aksini göze alamayacak kadar önemli ve değerli görürse, onda da, iman etmeyen bu insan ile kıyaslanmayacak kadar derin bir akıl ve dikkat tecelli eder. Eğer Allah’ın rızasını kazanmayı, dünyadaki her türlü çıkar ve menfaatten önde tutuyorsa, bir şekilde boş bulunduğu takdirde Allah’ın razı olmayacağı bir durumun oluşma ihtimalini göze almayacaktır. İşte o zaman mümin de, din ahlakına göre yaşamayan bu kişiyle kıyas olmayacak kadar büyük bir titizlik gösterecek ve Yüce Rabbimiz Allah’ın izniyle boş bulunmayacaktır.
Kuran’da müminlerin Allah korkularından kaynaklanan bu titizlikleri şöyle haber verilmiştir:
Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O’nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden ‘içleri titremekte olanlardır.’ (Enbiya Suresi, 49)
Gerçek şu ki, Rablerinden gayb ile (O’nu görmedikleri halde) içleri titreyerek-korkanlara gelince; onlar için bir mağfiret (bağışlanma) ve büyük bir ecir vardır. (Mülk Suresi, 12)
İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah’ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır. (Bakara Suresi, 207)
İşte onlar, hayırlarda yarışmaktadırlar ve onlar bundan dolayı öne geçmektedirler. (Mü’minun Suresi, 61)
www.Allahinrizasi.imanisiteler.com
İnsan yaratılış olarak zayıf bir hafızaya, hemen dağılan dikkate, gaflete kapılmaya müsait bir yapıya sahiptir. Yüce Allah’ın imtihan olarak özel yarattığı bu durumdan insan ancak dikkatini sürekli olarak açık tutarak kurtulabilir. Bunun için, Rabbimiz’in her an, her saniye bizimle birlikte olduğunu, bizi gördüğünü ve işittiğini bilmek, her işi düzenleyip denetimi altında tutanın O olduğunu unutmamak, tüm hayatımızın belirlenmiş bir kader doğrultusunda yaşandığını hatırlamak, yapılan her işte, görülen her görüntüde Allah’ın sonsuz aklını, hayranlık uyandırıcı sanatını ve O’nun yüce kudretini tefekkür etmek, her zaman tevekküllü ve teslim olmak, Allah’ı tesbih etmek ve yüceltmek gerekir.
İman edenlerin, günlük hayatlarının her aşamasında Allah’ı anma ve dua halinde olmaları, kendilerine verilen nimetlere karşı sürekli olarak için için şükretmeleri, bilerek veya bilmeyerek yaptıkları hataları dolayısıyla bağışlanma dilemeleri ve sık sık Allah’ın adını yüceltmeleri onları “Rabbimiz’e dost” kılacak, O’na yakınlaşmalarını sağlayacak ibadetlerden biridir. Nitekim bu gerçek bir Kuran ayetinde şöyle haber verilir:
“... Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür...” (Ankebut Suresi, 45)
www.Allahakulolmak.imanisiteler.com
→ Daima vicdanınızın sesini dinleyerek hareket etmek,
→ Kendiniz, yakınlarınız aleyhinde de olsa daima adaletli olmak,
→ Hoşgörülü ve bağışlayıcı olmak,
→ Müminlere karşı şefkatli ve merhametli olmak,
→ Büyüklenmekten sakınmak,
→ Selama en güzel şekilde karşılık vermek,
→ Öfkeyi yenmek,
→ Çok iyi bildiğiniz bir konu bile olsa tartışmacı bir üsluptan sakınmak,
→ İnsanlara gösteriş yapmaktan kaçınmak,
→ Üstünlükteki tek ölçünün takva olduğunu unutmamak,
→ Nefsin daima kötülüğü emrettiğini hatırda tutmak,
→ Her an bir hayır peşinde olmak,
→ Allah’tan gücü yettiği kadar korkmak,
→ Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu her şeyin üzerinde tutmak,
→ Yalnızca Allah’tan korkup sakınmak,
→ İyiliği emredip kötülükten sakındırmak,
→ Bir kimsenin başka birinin günahını yüklenemeyeceğini unutmamak,
→ Allah’ın kibirlenerek övünenleri sevmediğini bilmek,
→ Namazlara titizlik göstermek,
→ Her işte Allah’a yönelip dönmek,
→ Sahibimizin Allah olduğunu ve tüm bunları O’nu razı etmek için yaptığımızı unutmamak…