Museviler ve Müslümanların birbirlerini daha iyi anlamalarına ve bazı çevrelerde oluşan hatalı kanıları ortadan kaldırmak için ciddi bir çaba göstermelerine bugün her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Öncelikle her ikisi de tek bir İlah’a iman etmeyi savunan Musevilik ve Müslümanlığın aynı değerleri taşıdığı iyi bilinmelidir. Bu iki dine mensup kişilerin asla düşman olmadıkları, tam tersine Allah’a derin imanla bağlı, aynı sorumluluklara sahip dostlar oldukları iyi açıklanmalıdır.
İslam dininin doğru anlaşılması için öncelikle “Müslüman” dediğimizde neyi kastettiğimizi açıklayarak başlamak gerekir. Müslüman kelimesi ile, “Batıl inançlardan uzak, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in söylediği iddiasıyla ortaya atılan uydurma hadislerden arınmış” insanlardan bahsediyoruz. Böyle bir Müslüman yalnızca Kuran ahlakını kendisine rehber edinir ve Peygamberimiz (sav)’in hadislerinden de Kuran ayetleriyle çelişmeyenlerini dikkate alır.
“Musevilerden nefret eden Müslüman” imajının oluşmasının en önemli sebeplerinden biri, bazı Müslümanların Musevilik hakkında hatalı bilgilere sahip olmalarıdır. Museviler hakkında uydurulmuş hadisler yüzünden kimi Müslümanlar, büyük bir hataya düşerek onlardan nefret etmeleri gerektiği gibi yanlış bir inanca sahip olmuşlardır. Bu durum Müslümanlardan bazılarının Musevilere karşı Kuran’a uygun olmayan yanlış bir bakış açısı geliştirmelerine sebep olmuştur. Uydurulmuş hadislerin Kuran-ı Kerim’deki ayetlerle çelişmekte olduğunu bu ön yargı nedeniyle çoğu kişi fark etmemektedir.
Musevi nefretinin ortaya çıkmasına sebep olan uydurulmuş bu hadislerden en bilineni ise “Ağaçların insanlara kendi gövdeleri arkasına saklanan Musevileri öldürmelerini söylediklerini” iddia edendir. Kuran’dan uzaklaşan söz konusu kişilerin hayal gücünün genişliğini göstermesi bakımından bu hadis önemlidir:
“…Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek ‘Ya Müslüman! Ey Allah’ın kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu öldür.’ diyecek. Sadece Gargat Ağacı bunu söylemeyecek çünkü o Yahudi ağacıdır.”
Öncelikle bu hadis, Kuran’ı Kerim ayetleriyle çelişmektedir. Esasen Kuran’da bir insanı öldürmenin tüm insanları öldürmekle eşdeğer olduğu bildirilir. “Bir insanın sırf Musevi olduğu için öldürülmesi gerektiği” gibi bir anlatım kesinlikle Kuran’da geçmemektedir. Masum bir Musevi’yi her kim öldürürse elbette işlediği bu suçtan dolayı cezalandırılacaktır. (Lütfen hadisle ilgili daha fazla bilgi için bu yazımı da inceleyiniz.)
Dahası Müslümanlar tüm diğer peygamberlere olduğu gibi Hz. Musa (as)’a da büyük bir sevgi ve saygı duyarlar. Tıpkı Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) gibi, Hz. Musa (as)’ın da, Allah’a samimi imanla güvenip dayanması ve yanındaki topluluğu samimi imana davet etmesi nedeniyle Müslümanların kalbinde büyük yeri vardır. Kuran’da Hz. Musa (as) ile ilgili yaklaşık 200 kadar ayet bulunmaktadır. Bu ayetler vesilesiyle Müslümanlar, Kuran’da “Kitap Ehli” olarak bahsedilen Musevilere karşı nasıl bir bakış açısına sahip olmaları gerektiğini net bir biçimde öğrenirler.
Müslümanların nezdinde Musevilerin “kınanmış ve suçlu bir ulus” olduklarına dair atılan iftira, Kuran’da bir ayette net olarak ortadan kaldırılmaktadır:
Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır. (A’raf Suresi, 159)
Ayette açık bir biçimde açıklandığı gibi Hz. Musa (as)’ın öğrettiklerine içtenlikle bağlı kaldıkları sürece her Musevi samimi ve kendini Allah’a adamış bir mümindir. Ancak her dindar toplulukta görüldüğü gibi Musevi toplumunda da bazı günahkarlar olacaktır. Yine Kuran’da Musevi toplumundaki bu gibi kişilerden şöyle bahsedilmektedir:
Onlar, kendisinden sakındırıldıkları 'şeyi yapmada ısrar edip başkaldırınca' onlara: "Aşağılık maymunlar olunuz" dedik. (Araf Suresi, 166)
Ne var ki, Araf Suresi’nin 166’ncı ayetinde olduğu gibi Kuran’daki Musevi toplumu içindeki hainlerden bahseden benzer ayetler yanlış yorumlanmakta ve bu durum “Musevilerden nefret eden Müslüman” imajının doğmasına sebep olmaktadır. Oysa ki bu ayette Allah, Kendi emrinin dışına çıkan günahkarları kınadığını bildirmektedir.
Allah Kuran’da imanlı Museviler ile isyancı hainler arasındaki ayırımı oldukça net bir biçimde göstermiştir. Ancak bu ayrım görmezden gelinmekte, son derece yanlış bir algının oluşmasına vesile olunmaktadır. Aynı şekilde Kuran’da günah işleyen Müslümanlar ile samimi Müslümanlar arasındaki ayrım da çok nettir. Bakara Suresinin 62’nci ayetinde Allah Musevi ve Hıristiyanlar arasındaki güzel ahlaklı kişilerden övgüyle söz ederken, 65’nci ayetinde Şabat ibadetine uymayan Musevileri kınamaktadır.
Bu ayetlerde açıkça bildirildiği gibi Allah’ın kınadığı kişilerin -hangi dine, soya veya ulusa bağlı olursa olsun- sadece Kendi emirlerini yerine getirmeyenler olduğu gayet açıktır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in Kitap Ehline yönelik sevgi dolu ve merhametli yaklaşımı tüm Müslümanlar için güzel bir örnektir. Medine Sözleşmesi’yle Peygamberimiz (sav) Müslümanlar ile Medine Musevileri arasındaki ilişkileri düzenlemiş, Musevilerin canlarını, inançlarını, onurlarını ve haklarını garanti altına almıştır. Onların Müslümanların kardeşleri olduklarını net olarak vurgulamıştır.
Bu sözleşmede Medine'deki Müslüman, Musevi, diğer Arap ve Pagan toplulukların savaş boyunca paylarına düşen haklar ve sorumluluklar belirlenmiştir. Aşağıda Medine anlaşmasının bazı maddelerini okuyabilirsiniz;
- Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme uğramaksızın ve aleyhlerine olan kişilerle yardımlaşılmaksızın, bizim yardım ve gözetimimize hak kazanacaklardır. (Tüm sadık vatandaşlara adalet, sosyal ve ekonomik eşitlik taahhüt edilmiştir.)
- Hiçbir Yahudi, sırf Yahudi olduğu için zulme uğratılamaz.
- Bize tabi olan Yahudilerin düşmanlarına yardım edilmeyecektir.
- Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri de kendilerinedir!
Bugün dünyada artan istikrarsızlığın en önemli sebeplerinden biri İlahi dinlerin mensupları arasındaki çatışmalar, nefret duyguları ve radikal uygulamalardır. Dolayısıyla, Hz. Musa (as)’ı izleyen Museviler ve Hz. Muhammed (sav)’i izleyen Müslümanlar adaletin ve güvenliğin sağlanması, birliğin ve kardeşliğin güçlenmesi için önemli birer rol oynadıklarının bilincinde olmalıdırlar.
Hem Musevilik hem de İslam dini barış ve kardeşliği teşvik eder. Her iki İlahi dinin samimi iman eden mensupları birbirlerine karşı içlerinde en ufak bir nefret duygusu barındırmamalıdırlar. Unutmamalıyız ki toplumda bazı kesimlerin yaptıkları hatalar tüm topluma asla mal edilemez. Özellikle de bu hatalar hiçbir kaynağı olmayan uydurma hikayelere dayandırılıyorsa...
Adnan Oktar'ın Jerusalem Post'da yayınlanan makalesi: